googlog
Profesör
- Katılım
- 21 Ağustos 2009
- Mesajlar
- 2,402
- Reaksiyon puanı
- 46
- Puanları
- 0
GDO hakkında bilmek istediğiniz her şey
GDO hakkında çok şey yazıldı. ABD'de 7 yıl araştırma yapan Prof. Adnan Yüksel, Haber 7'den Nursel Tozkoparan'ın GDO konusunda akılları karıştıran sorduğu her soruya açık ve net cevaplar verdi.
Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı
İtiraf ediyorum çok ama çok etkilenmişim�
Bilinçaltıma yerleşmiş.
Yok yok.. Beynime kazınmış adeta.
Manava, markete gidip dakikalarca bakınıp sonra hiçbir şey al(a)madan döndüğümü fark ettim.
Domatesler kıpkırmızı, elmalar cilalanmış gibi, portakallar kocaman,ama büyük bir hevesle girdiğim marketten manavdan elim boş çıkıyorum.
İki gün öncesinde yine markette o gıcır gıcır duran “al beni al beni” diye davetkar parlak elmalar bir anda bir canavara dönüştü gözümde ve alamadan çıktım.
Sizin anlayacağınız marketin, manavın yanından bile geçemez duruma geldim.
Psikolojim bozuldu.
Baktım ki yalnız değilim.
Beni ve benim gibi pek çoğunu bu hale getiren GDO’ydu.
Hergün medyada onca haber çıkmasına, uzmanların açıklamalarına rağmen meyve sebzeden soğutan, bizi etkisi altına alan GDO konusunda kafa karışıklığı ve bilgisizlik almış başını gidiyor.
Bu meseleyi konunun uzmanı ile bizzat kendim görüşmeliyim!
Kulladığımız ürünlerin hangileri GDO'lu? Tüketildiğinde sağlığımıza etkileri ne?
Bu meseleyi konunun uzmanı ile yüzyüze konuşmam gerektiğini düşünerek
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Ana Bilim Başkanı Prof. Dr. Adnan Yüksel’in kapısını çaldım. Tüm merak ettiklerimi sordum. En azından elma alırken şeklinin düzgün olanının değil, küçük, hatta kurtlu olanının daha makbul olacağını öğrendim.
ÜLKEMİZ DÜNYANIN EN BÜYÜK BİYO ÇEŞİTLİLİĞENE SAHİP
- GDO’lu ürünlerin çıkış noktası nedir?
- Son yıllarda genetik çok hızlı ilerliyor. Biyoteknoloji dediğimiz iş, bir canlı organizmadan bir geni bir başka organizmaya aktarma işlemidir. Eğer bunlar gıdalarda oluyorsa o zaman buna genetiği değiştirmiş gıda ya da organizma diyoruz. Tabi teknolojiyi durdurmak mümkün değil.
Genetiği değiştirilmiş derken,ne geni istiyoruz, mesela; biz çilek yetiştirmek istiyoruz ama; soğuk bölgede yetiştirmek istiyoruz. Neye ihtiyaç var? Antifriz genine yani soğukta da hayatiyetini devam ettirecek, bitkiyi ısıtacak gene ihtiyacımız var. Ne yapıyoruz, kuzey kutbu balığından antifriz genini alıyoruz. Çilek genine eklediğimiz zaman o çilek o zaman kuzey kutbunda da yetişmeye başlıyor. Veya çok daha tatlı bir şey istiyoruz ya da daha uzun ömürlü domates veya salatalık istiyoruz. O zaman da direnç genlerini alıp ekliyoruz.
Yine bir bakmışlar ki daha çok ürün elde etmek varken az ürün elde ediliyor. Araştırılmış, niye az ürün elde ediliyor diye� Ekilen tohumları bir bitki ya da böcek yiyor. O zaman bu böceği öldürücü geni tohumumun içine koyarsak, toprağa da atıldığında o böcekler tohumlara saldıramayacak veya saldırdığı zaman ölecek.
- Peki bu tür uygulamalar toprağı olumsuz etkilemiyor mu?
- Elbette etkiliyor. Maalesef toprağın dengesini düşünen kimse yok. Sen şimdi yabancı bir şey koydun oraya o ne olacak, o tohumlar bitki oluşturduğu zaman genetiği değiştirilmiş gıdalar, arılarla, rüzgarlarla, böceklerle her tarafa yayılacak. Bir kere bir genetik değiştirilmiş gıdaya başladığın zaman artık o bölgeden normal bitki elde etmen mümkün değil. Ülkemiz dünyanın en büyük biyo çeşitliliğine sahip. Bunlara patent almak varken, bunları normal fiyata üretip, dışarıya yüksek fiyata satmak varken, sen şimdi genetiği değiştirilmiş gıdaları ithal ediyorsun. Buna hiç gerek yok.
AMAÇ GIDAYI TEKELİNE ALMAK
- Amaç nedir?
- Buradaki tek amaç, düşük fiyata yüksek ürün elde etmek. Yani ekonomik gelir elde etmek. Dünyada tekelleşmiş 6-7 tane büyük firma var. Dolayısıyla büyük şirketleri daha büyük yapmak. Gıdayı tekeline almak çünkü; değiştirdiğiniz zaman patent hakkı artık sizde. Ve bu firmalar insanları etkiliyorlar. Düşük fiyata çok ürün elde ederek dünyadaki açlığa çözüm getireceklerini söylüyorlar.
ÜLKEMİZE GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ GIDALAR SOKMAYALIM
- Ülkemizde buna ihtiyaç var mı sizce?
- Benim kanaatim, ülkemizin kesinlikle genetiği değiştirilmiş gıdaya ihtiyacı yok. Köylümüz, benim ürünüm para etmiyor diye domates ekmiyor ya da mısır ekmiyor. Oysa kendi tarımımıza destek vermeliyiz.Evet ürünleri biraz pahalı yiyebiliriz. Ama inanın birazcık pahalı yeriz. Yeni sınırlar açıldı Suriye’ye bakıyorsunuz,çok ucuz. Demek ki süspansiye edebiliyor. Türkiye de bazı şeylerin fiyatını artırmadan idare edebilir. Dünyada bunun örnekleri var. Serbest ekonomi ama et fiyatlarını ülke istese çıkartmaz. Bir politika oluşturur. Daha ucuz fiyata et üretir veya buğday, arpa, mısır üretir.
Bilim adamları, televizyondaki tartışmalara katılıyor, bende katılıyorum. Yanlış buluyorum.Neden yanlış buluyorum?Bilmediğimiz konuda hüküm vermek kadar kötü bir şey yok. Biz şimdi insan sağlığına etkilerini bilmiyoruz. Dolayısıyla bilmediğimiz konuda bu bir şey yapar, bir şey yapmaz demek mantıklı değil. Madem bilmediğimiz bir şey var, madem ülke ürünlerimiz, bitkilerimiz kendimize yetiyor. Bunu daha düşüğe elde edecek politikalar üretmeliyiz. Dolayısıyla ülkemize genetiği değiştirilmiş gıdalar sokmayalım diyorum. Ama, bakanlıkta bunun farkında. Bakanlık çok güzel bir yönetmelik çıkardı.
LABORATUARLARIN SAYISINI ARTIRMALIYIZ
- İthalatının önüne neden geçemiyoruz?
- Bu kolay bir şey değil. Binlerce gıda giriyor, çıkıyor ülkeye.Tümünü tek tek ölçmek,t ahlil etmek çok zor.. Ülkemizde Eskişehir, Samsun, Adana, Bursa’da olmak üzere dört tane laboratuar var. Bunlarla ithalatı kontrol etmek olacak şey değil.Öncelikle yapacağımız şey bu laboratuarları artırmak.Tüketiciler bile normal bakkal ya da manav alışverişlerinde bunu yaptırabilecek durumda olmalı. Veya büyük firmalar,mesela Migros ya da Kiler demeli ki, ben bütün ürünlerimi genetiği değiştirilmiş mi değiştirilmemiş mi kontrol edebiliyorum. Ama; bunu ucuz fiyata yaptırabilmeli. Elbette önce bunun altyapısı olmalı,laboratuarların sayısını artırmalıyız.
- İlk yönetmelikle son yönetmelik arasındaki fark nedir?
- En önemli fark, ilk yönetmelikte genetiği değiştirilmiş ya da değiştirilmemiş etiketi koyamazdın. Son yönetmelik artık bu etiketi koyacaksın diyor. Bu böyle olmalı zaten. Bunu baştan söylersen insanların da güvenini kazanırsın.
- Niye baştan koymadılar ?
- Bilmiyorum. Onu bakanına sormak lazım.
İSRAİL TOHUMLARININ TÜRKİYEYE GİRDİĞİNE İNANIYORUM
- Peki diğer farklara devam edelim
- İlk yönetmelikte TÜGEM’den, TEGEM’den bir takım insanlar vardı. Şimdi bu yönetmelikte artık bilim adamları girdi. Yani bir işi yaparken bir kere bütün tarafları koymak lazım.
Bakanlık bütün elemanlarıyla gece gündüz çalışıyor. Ama; ortak akıl denen bir şey var.Siz ne kadar zeki olursanız olun, konuya başka gözlükle bakanların mutlaka ekstra fikirleri vardır. Ben yöneticilere de diyorum, muhakkak danışın. Danışan dağı aşmış. Danışın, fikir alın, bizlere de sorun. Ben genetik ana bilim dalı başkanıyım. Bu konunun yıllardır dersini anlatıyorum. Literatürü iyi biliyorum, okuyorum. Benimde fikrimi alın, bir başkasında fikrini alın. Karşıt görüşlü insanların da fikrini alın, ortalamayı bulun .
Yine ikinci yönetmelikte binde dokuza kadar genetiği değiştirilmiş gıda olarak kabul edilmiyor. Binde dokuzdan sonraki rakamlar kabul ediliyor. Tabi bunlar Avrupa rakamları Daha bu konuda büyük çalışmalar yapılmadı. Bu konuda insan çalışması mümkün değil.
İnsanlara devamlı genetiği değiştirilmiş gıda yedirip üçüncü jenerasyona bakmanız mümkün değil. Ve insanda çok korunmuş bir mekanizma var. Mesela bitkiye bir şey versen hemen DNA’sının içene alır. İnsanda böyle değil. İnsanı değiştirmeye kalktığın vakit ucube bir şey çıkar ortaya.İnsanı daha mükemmel bir şey yapmak söz konusu değil. Zaten insan mükemmel bir varlık..
Yeter ki biz fonksiyonlarımızı ortaya çıkartabilelim. Dolayısıyla o kaldırıldı. İşte yüzde beşten fazlaysa veya genetiği değiştirilmiş gıdanın ithalatı istenmiyorsa yani bunda problem olduğu düşünülüyorsa bu ithal edilemezdi Bu oranlar tamamen kalkmış durumda... Tabiî ki bir ülkenin yönetmeliği olmalı yönetmelik değil yasası olmalı .
On yıldan beri İsrail tohumlarının kesinlikle Türkiyeye girdiğine inanıyorum. Ne yapıyor İsrail veya bu teknolojiyi kullananlar, bağımlı kılmak için üreme genleriyle oynuyor. Çünkü o ürünü bir daha üretemiyorsunuz. Düşünsenize teknoloji sizin elinize geçecek.
Bir tohum alıyorsunuz işi bitirirsiniz. Öyle düşünmüyor. Bundaki amaç tamamen ekonomi olarak çıkıyor. Bana bağımlı kalsın. 4-5 şirket diyor ki ben patent alayım. Benim ürünüm ucuz olacak. Benim ürünüm daha çok verecek. Dolayısıyla vatandaş bu kadar biyo çeşitliğinin içinde kafası karışıyor, Türkiye’de en az 15-20 çeşit salatalık yetişiyor.
15 çeşit elma, portakal, mısır yetişiyor. Her birinin tadı değişik, çentiği değişik. Ucuz olacak ama; şimdiki çalışmalar çok da ucuz olacağını göstermiyor. Ayrıca, daha çok ürün dedik ama; çeşitli araştırmalar çok ürün elde etmediğini gösteriyor. Yavaş yavaş çıkacak tabi bunun etkileri. Çünkü toprağın ortamını bozuyor, toprağın ortamını bozunca yeniden dikim alanında olduğu zaman çok ürün vermeyebiliyor. Onun dışında üretme zorlukları var. Tabi bir alana diktiğin zaman bu çevreye genetiği değiştirilmiş gıdaların yayılma imkanı var .
- GDO’lu ürünler en çok hangi ülkede üretiliyor?
- Bu iş Amerika’da başlamış. Soyanın %99’u, mısırın %2-3’ü, kanolanın %80’i, pamuğun %90’ı ondan sonra hepsine geliyor. Domatesinden salatalığına kadar marulundan havucuna kadar turpundan kerevizine kadar teknolojiyi elde ettikten sonra bu zor bir şey değil.
ÜLKEMİZE GELMEYE AZ KALDI
- Amerika mı çıkış noktası?
- Evet Amerika sonra Arjantin,Brezilya,Çin, Hindistan. Romanya, Bulgaristan’da bile var. Ülkemize gelmeye az kaldı yani.
- Avrupa’da var mı?
- Avrupa mümkün mertebe konservatif. Konservatif ama işte Romanya’da var. İtalyanlar biraz yapıyor bildiğim kadarıyla.
- GDO ürünleri Avrupa ülkeleri ithal ediyorlar mı?
- Avrupa ülkerinde var çünkü daha ucuz ama; hep patentli. Zaten Avrupa ülkerinde olmazsa Türkiye’nin öyle bir şeye de cesaret edeceğini de zannetmiyorum.
KAR ELDE ETMEK İÇİN BASKIDAN ZİYADE ORTAM SUNUYOR
- GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye gelmesinin ABD ve Dünya Ticaret Örgütünün baskısıyla geldiği söyleniyor buna inanıyor musunuz?
- Onu bilmiyorum. Ama büyük ihtimal ,büyük şirketler bir fiyat talebinde bulunuyor. Fiyatı düşük tuttuğunuz zaman bizim ithalatçılarımız ne yapacak, burada mısır 10 TL ise 7 kuruşa elde ediyorsa burada bunu satmak için kar elde etmek için böyle bir baskıdan ziyade ortam sunuyor. Aman diyip aldırıyor. Fiyat ucuz, daha kaliteli yani gösterişi daha iyi.
Ben Amerika Pitsburg’a gittim 7 yıl filan kaldım. Bir mısır bir mısır millet alıyor. Hakikaten kaynatınca pişirince o kadar leziz bir mısır ki dişler düzgün, çürük yok, boyu güzel, çabuk pişiyor. Artı lezzetli şeker gibi bir şey. Ne demek ki şeker kamışından elde edilmiş gen ona eklenmiş. Kapış kapış çok ucuz.
İnsanlar kar peşinde, adam ticaret yapıyor. Avrupa’yı, Amerika’yı herkes geziyor Çin’e gidiyor. Orada ülkemizden ucuz bir şey gördüğü zaman ne yapıyor,alıyor. Bakanlığın bunu görüp bir yönetmelik çıkarması şarttı. Ben çıkartmayın diyenlere karşıyım. Zaten giriyor. Hiç değilse bir yönetmeliği olsun. Gemi durdurulsun, bir numune alınsın insanlar bir kendini zorlasın ya ben bunu ülkeye sokar mıyım, sokamaz mıyım diye. Bunlar el altından giriyordu zaten.
ARTIK GDO LU SIFIR DA OLSA ETİKETİ KOYACAK
- Yeni çıkan yönetmelikle bunun yapılabileceğine inanıyor musunuz?
- Yapmalı. Ama; şimdi insanlar rahatladı. Bir bilim adamı komisyonu var, taraftarı muhatabı var. Bakanlık laboratuar açmak için gayret içine giriyor. Çok çeşitli yerlerde laboratuar açalım diyor.Ve artık GDO’lu sıfır da olsa etiketi koyacak. Bu büyük bir gelişme, bu olmalı. İthal edersiniz etmezsiniz bilmem ama; Türkiye’nin bir yönetmeliği olmalı. Bakan beye bu konuda teşekkür ediyorum. Geç bile kalınmış. Hatta yasa çıkmalı.
- Kaç yıldır GDO’lu ürünler üretiliyor?
- Son on yıldan beri var.
- Bu Türkiye içinde geçerli mi?
- Bence Amerika’da neyse Türkiye’de de o.
- On yıldır hiçbir şey yapılmaması çok enteresan. Peki Türkiye de birden gündeme gelmesi nasıl oldu?
- Yönetmelikle. Yönetmelik çıkınca herkes bağırmaya başladı. Halbuki yönetmelik çıkmalı.
TÜRKİYE DE HERŞEYE ŞÜPHE İLE BAKILIYOR
- Yönetmeliğin çıkmasını neden istemiyorlar?
- Serbest bırakıyor diye. Binde dokuzdan düşükleri GDO olarak kabul etmiyor. GDO’suza GDO’suz yazamıyorsun bilim kurulu da yok.İnsanlar şüpheye düştü. Acaba bakanlık bir iş peşinde mi falan diye. Türkiye’de her şeye şüpheyle bakılıyor, domuz gribi aşısı bile öyle oldu Aslında diğer aşıdan çok bir farkı yok. Ama; fısıltı gazetesi, kısırlık yapıyormuş, şu yapıyormuş bu yapıyormuş vs. bütün enfeksiyon hocaları, bütün bilim adamları,bu tür olumsuz etkileri olmadığını söylemelerine rağmen. Hakikaten Amerika’daki, Avrupa’daki, Çin’deki sonuçların diğer aşıdan çok bir farkı olmadığını ortaya çıkmasına rağmen kıyamet koptu.
GDO LU ÜRÜNLERİ DIŞARIDAN BAKARAK ANLAYAMAYIZ
- GDO lu ürünleri biz anlayabilir miyiz?
- Hayır anlayamayız. Ama domatesi alıyorsunuz dolapta bir türlü çürümüyor. Kabuğu daha sert, tadı daha değişik. O zaman şüphelenmeniz lazım. Ben iyi hatırlıyorum, benim çocukluk dönemimdeki domateslerin salatalıkların tadı şimdilerde yok. Çok daha lezzetli çok daha değişikti.
- Popüler, lüks semtlerdeki marketlerdeki ürünler daha düzgün, cilalı gibi duruyorlar. Bunlardan şüphe duymalı mıyız?
- Elbette duymalıyız. Bakın babam da hekim hep turpun,havucun çürüklerini alırım derdi.. Çünkü; böcek yiyorsa onda dışarıdan atılmış bir hormon yok derdi. Hakikaten doğru. Çünkü; öbürünü böcek yiyemiyor yediği zaman ölüyor. Çünkü içinde zehir var aslında.. Bu geni buraya koyuyoruz ama bu geni biz yiyoruz. Öbür tarafta ben tohumla gübre atıyorum, onu da yiyorsun diyor o da haklı. Onun için ben organikçiyim. Biraz pahalı olsun, az yiyelim ama; organik yiyelim. Yoksa dışarıdan bakarak anlamak mümkün değil. Ya da laboratuar imkanları kolay olacak, ondan bakacaksınız.
ŞEKLİ DEĞİŞMİŞ GIDALAR ALMAYIN
- O zaman, böçekli ürünlerden korkmamalıyız.
- Hep hastalarıma söylediğim bir şey var.Büyük meyve, sebze, kış günü yaz meyvesi, yaz günü kış sebzesi, şekli değişmiş gıdalar almayın Elmanın da çok büyüğünü değil orta büyüğünü alın.Biraz kurtta yemiş olabilir ama; sıkıntı yok. Çünkü; çok sıktığınız zaman kurt giremiyor. Veya genetiğini değiştirmişseniz zaten giremiyor, girdiği zaman ölüyor.
Benim bahçem var mesela, ben ilaçlama ya da aşılama yapmıyorum elmalarım hep kurtlu ama çok lezzetli. Onu söyleyeyim.
HERŞEY ZAMANINDA TÜKETİLMELİ
- Yaz ürünlerinin kışın tüketilmesi ya da tam tersi tüketilmesinin ne zararları var?
- Her şey zamanında tüketilmeli. Çünkü; sera için onun ortamı için çok çeşitli vitaminler veriliyor. Çok çeşitli pektisitler, insektisitler ekleniyor. Dolayısıyla doğal güneş almıyor. Belki de doğal güneşi aldığı zaman ordaki denge daha iyi sağlanıyor. Ortamı sağlanmadığı zaman, suni güneş veya suni ısıtma ile yapıldığı zaman bir genetikçi olarak normal yapıda bir ürün oluşacağına inanmıyorum.
Ben önermiyorum. Otizm son 10 yılda 10 kat arttı. Alerji son 15 yılda 5 kat arttı. Niye arttı, bizim genlerimiz değişmedi ki! Bizim neyimiz değişti;ortamımız değişti, biz daha çok plastik kullanıyoruz. Daha kirli su içiyoruz, daha kirli hava soluyoruz. Daha çok genetiği değiştirilmiş gıdayla, daha çok market ürünüyle muhatabız. Ben market ürünlerini çok önermiyorum. Doğal yiyeceğiz. Anne yapacak, kek bile yapsa anne yapacak. Çünkü ne yapdığını ne ortamda, ne ısıda yapıldığını bilmiyoruz.
- Aynı şey dondurulmuş gıdalar için de geçerli mi?
- Tabi, dondurulmuş gıdalara da karşıyım. Poşetlenmiş gıdalara da karşıyım. Doğal yiyeceksiniz, az yiyeceksiniz. Ve çok spor yapacaksınız.
- GDO lu ürünlerin bizim hayatımızı nasıl etkileyeceğini isterseniz biraz konuşalım.
- Bir ekonomik zararları ve karları olacak. İkincisi, çevre sağlığı ve zararları olacak. Üçüncüsü de insan sağlığına. İnsan sağlığı deyince bir kere toksit etkileri görülmüş Karşı olmalarının nedeni GDO’lu ürünlerin toksit etki yaptığından dolayı. İkincisi, alerjik etkileri. ama; en önemlisi doğal dengeye etkisi. Yeni yönetmelikte şu yok. Tabi o çok güzel. Antibiyotik direnç genleri.
Bu geni yeni ürüne koyduğunuz zaman ,onun stabil kalması için o bağırsaklara indiği zaman o gıda oradaki antibiyotik bakterilere geçebiliyor. Bakterilere geçtiği zaman dirençli hale geliyor. Bağırsaktaki mikrop dengesi bozuluyor. Aldığımız antibiyotiklere filan direnç gelişebiliyor. Bunlar yeni yönetmelikte kaldırılıyor. Bu gıdalar olmayacak dünyada da bu trend var zaten.
Mikrobiyon dengesi.Bağırsağa giden gıdaların iyi sindirilmemesi veya ordaki hormonal denge veya genetiği değiştirilmiş organizmalarla bir takım, kanser gibi romatizma gibi diyabet gibi nörolojik, psikiyatrik hastalıklarla ilgisi bulunmuş buna mikrobiyon dengesi diyoruz.
Bağırsaktaki mikrop dengesinin genetiği değiştirilmiş gıdalar tarafından bozulması önemli bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkacak gibi. İkincisi, insan çalışması yapmak mümkün değil. Ama; hayvan çalışmalarında üç jenerasyon işte karnabahar eklenmiş, büyük domatesler, patatesler yendiğinde daha uzun ömürlü olması için domatesler, mısırlar elde edildiğinde devamlı aynı gıda farelere verildiğinde üç jenerasyon sonra bir takım böbrek hücrelerinde bozukluk, beyin hücrelerinde dejenerasyon, romatizmal durumlar gibi bir takım hastalıklar görülmüş. Ama; %100 bunu yedirdiğiniz zaman, kontrol grubunda çok daha az.
Demek ki hayvanda böyle bir etkisi var. Ama; insanda tabi %1 etkili bir gıda yani %1’i genetiği değiştirilmiş gıda. Bu dengeyi nasıl etkiler onu bilmiyoruz. Ama en önemli denge hücre dengesi yani gen dengesi.
Geni dengeleyen çok dinamik bir sistem DNA. DNA’yı tabi epigenetik faktörler dediğimiz DNA’daki diziyi bozmadan, DNA’nın fonksiyonlarını değiştiren bir takım faktörler var...
Dolayısıyla mümkün mertebe hele Türkiye olarak bunlara ihtiyacımız yok diyorum ben. Bir netleşsin, 10-20 yıl geçsin insanlar kullansın. Doğru bizde her zaman tektir. Amerika ‘ya gidiyorsunuz, her dalda ilerlemiş, bizde bir dalda hep birleşmişiz. Herkes onun için çarpışıyor. Ya bırakın, dallara ayrılın.
Benim fikrim doğru dediğin zaman yanılırsınız bu iş böyle. Ben iki gruba da karşıyım. Bir taraf diyor ki, ölüceğiz, biteceğiz, bırakın ilim bu ,engellemek mümkün değil ilerlesin. Öbür tarafa da diyorum, bir netleşene kadar sabırlı olun. Yani bunda net bir şey yok.insan sağlığı konusunda bir konsesyus yok
PAHALI DA OLSA ORGANİK GIDADAN ŞAŞMAYALIM
- Son dönemlerde kısırlığın artması, hastalıkların artmasını, kanser vakalarının artmasını buna bağlayabilir miyiz?
- Elimizde bir şey yok ama; bir şeyler değiştiriyor bizi. O zaman hayat şartlarına bakmamız lazım. Eskiden daha rahattık. Kış yiyeceğimizi elde ettikten sonra, sabahtan akşama kadar yatıyor muyduk? Eskiler çalışıyordu, okuyordu, sohbet ediyordu, iletişime giriyordu. Şimdi televizyon nesli olmuşuz,istirahat ettim zannediyor insanlar oysa , 3-4 saatini televizyona harcıyor, halbuki boşa giden bir vakit.
Benim evimde televizyon var ben haftada bir seyrediyorum. Radyo dinliyorum. İnternetten haberlere bakıyorum. Çünkü; hakikaten acayip bir şey, alkol gibi bir şey. Mümkün mertebe buna insanlar bir çözüm bulmalı. Bir şey öğrendiklerinden de değil, hiçbir şey öğretmiyor.
Vakiti öldürüyor. Halbuki hanımıyla sohbet etse, çocuklarına kitabını açsa öğretse veya başka bir şey yapsalar çok daha aileler mutlu olurlar.
- Diyelim ki GDO’lu ürünleri tükettik, olumsuz etkilerinden kurtulmak için ne öneriyorsunuz?
- Öyle bir şey yok. Vitamin alın dersem yanlış olur. Fazla vitaminde marifet değil.Mümkün mertebe azda pahalı olsa organik gıdadan şaşmayalım.
Doymadan kalkalım çok önemli. Çok yemeyelim çünkü çok yediğimiz zaman, bağırsak dengesi bozuluyor. Tam yediğimiz zaman enzimin hazmetme gücü de azalıyor. Mümkün mertebe midenin üçte biri yemek, üçte biri su üçte biride boş kalmalı diyorum. Yani ful yememek lazım tam doyurmamak lazım, birde düzenli yemek yemek lazım.
Doğal dengeyi bozmamak lazım. Doğal denge için en iyisi spor.Bol su , bol sebze, meyve. Ancak öyle doğal dengeyi, bağışıklık sistemini düzeltiriz. Ama; bu tamamen görüş yani bilimsel bir şey değil. Bilimsel olarak söylemekte mümkün değil.
- Hormonlu gıdalarla, GDO’lu gıdalar arasındaki fark nedir?
- Aynı şey değil. Genine koyarsanız GDO’lu oluyor, besinine koyarsanız hormonlu oluyor. Yani hormon eklerseniz, bir nevi hormonlu gıda oluyor. Veya onu üretirken besinine hormon veriyorsunuz, somotomedin veriyorsunuz, büyüme hormonu veriyorsunuz,hormonlu oluyor.
Bakıyorsunuz beş tane keçi, bir tanesi çok büyük.O ,ya GDO’lu besinle beslenmiş ya da somotomedin veya somototrop hormonu verilmiş yani kanına büyüme hormonu verilmiş veya büyüme hormonu üreten GDO oluşturulmuş, hücrenin içine konmuş o zaman kocaman oluyor. Öbüründen 15 kilo elde ederken diğerinden 50 kilo elde ediliyor.
DİN DE BİLİMDEN TEZAT OLMAMALI
- GDO lu ürünlerin haram olduğu söylentilerine ne diyeceksiniz?
- Yok, öyle bir şey söylemek mümkün değil. Onu ilahiyatçılara sormak lazım ama; benim mantığıma gelmez. Çünkü; şurada domates var, şurada salatalık var ikisini de yemek helal diyorsunuz. Bu salatalıktan geni alıp buna aktarıyorsunuz, onu yiyorsunuz. Zaten midede karışıyor. GDO ya buradaki dengeyi bozduğu için karşıyız. Midede hepsi karışıyor. Hepside sonuna kadar emiliyor. Proteinlerin %1-2 si emilmiyor ondan korkumuz var. Onlar gidip hücre döngüsünü etkileyebilir diye.
- Belki de sağlığa zararlı olduğu için haram olduğunu düşünüyorlar.
- Din de artık bilimden tezat olmamalı. Yani zaten tezat değil. Domuz gribine de dediler ki domuzdan elde ediliyor, bunlar hiç yakışık almıyor.
- Genetik uzmanı Prof. Dr. Selim Çetiner i tanıyor musunuz? GDO’lu ürünler zararlı değil, bilakis çok faydalı diyor. Yani risk analizinden geçtiği için daha faydalı diyor. Ona ne diyeceksiniz?
- Evet tanıyorum. Risk analizini bir laboratuar inceliyor. Diğerlerini yapan 5 bin yıllık bir ömür, bir süreç. Onlar doğal olarak bu süreçten geçmiş. Bunun süreci çok kısa bir süre. Selim Bey, çok taraftar beraber kongrede konuşmuştuk elinde bir takım veriler de var tabi. Çok kontrollü geliyor, kontrolden geçtiği zaman bunun zararı yok ama; hücre döngüsüne etkisini bilmez. Kendisi hekim değil, ziraat mühendisi yani hekimlik konusunda bir şey söylemek çok zor. Hücreye en yakın bilim genetik doktoruyla konuşuyorsunuz. Biz bile bir şey diyemiyoruz, içimiz dışımız genetik olduğu halde.
- Karşılaştığınızda birbirinizi ikna etmeye çalışıyor musunuz?
- Ben ikna etmiyorum. O, öbür tarafla çarpışıyor. Ben ortadayım. Bir şey yok diyorum. Daha bilinmeyen bir şeyle neyi ikna edeceksiniz. Ya da o neyi ikna edecek. Bir şeye karşı olmak ya da olmamak elinizdeki veriyle olur. Boş boşa kendi fikrinizi açıklamanın mantığı yok.
Elimizde hiçbir veri yok. Üç beş tane alerji yapmış, toksit madde oluşturmuş.Biz hep yorumla gidiyoruz, arkadaşlarımızda yorumla gidiyor. Karşı olanların bir takım gerekçeleri var. Toprağın dengesini bozuyorsun bu doğru. Karşı taraf diyor ki veya ben diyorum ki böyle bir şeye bizim ihtiyacımız yok. Biz organik gıdayı karı zararı belli olsun ondan sonra tüketelim.
Bizim söylediğimiz çok mantıklı. Yarın kanser oranı daha da arttı. Ne Selim Bey’i kurtarır ne başkasını kurtarır. Böyle bir şey söylemek mümkün değil henüz. Ben her şeyi tüketiyorum. Bir tek GDO’yu düşünmüyorum.
- GDO’su değiştirilemeyen gıdalar var mı?
- Her şeye dokunmak mümkün şimdi. Bitki olarak hepsi mümkün. Hayvan olarak mümkün gibi duruyor ama; insan hücresine şu anda mümkün değil.
- Yani şu üründe GDO olmaz diyemiyor musunuz?
- Mümkün değil ancak; etiketine güveneceğiz. Etiketi de kontrol eden bir sisteme inanmak zorundayız. Ürünü GDO’suz diye iki katına satılabilir benim ondan korkum var.Kime güveneceğim, kim yapacak bu kontrolu.
A firması yüz tane şubesine dağıttı, ben de tükettim. Ona bireysel olarak benim alıp bakmam lazım. Başka türlü olmaz.Tekrar ediyorum laboratuarlar çoğaltılmalı.
OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLAR MUTLAKA AŞI OLMALI
- Domuz gribi aşısını öneriyor musunuz?
- Domuz gribi aşısının diğer aşılardan çok bir farkı yok. 100 kişi öldü ama; geçen senede 100 kişi ölüyordu. Dünyada 500 bin kişi ölüyor ama; bu sene de 500 bin kişi ölecek. Dolayısıyla aşı olmakta zarar olduğuna ben inanmıyorum ama; risk grubu olmayanların ben olmadım diye üzülmesin diyorum. Ama risk grubu olanlar kesinlikle aşı olmalı.
- Siz aynı zamanda çocuk doktorusunuz. Çocukların aşı olmasını öneriyor musunuz?
- Okul çağındaki çocuklar mutlaka aşı olmalı.
Prof. Dr. Adnan Yüksel
İstanbul Üniversitesi Cerrah Paşa Tıp Fak.
Tıbbi Genetik Ana Bilim Dalı Başkanı
KAYNAK