Gaflet

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
Gaflet
Gaflet
Gaflet pişmanlığa yol açar. Gaflet nimetin elden gitmesine sebep olur. Gaflet faydalılığı engeller. Gaflet kıskançlığı azdırır. Gaflet kınan-maya ve nedamete sebep olur.

Hikâye edilir ki, salihlerden biri rüyasında hocasını görür ve ona «en çok neden pişmansınız» diye sorar. Hocası da ona «en büyük pişmanlığım gafletimdendir» diye cevap verir.

Yine anlatılır ki, salihlerden biri Zunnun-i Mısrî´yi (rehimehullahu) rüyasında görür ve ona «Allah sana ne yaptı» diye sorar.

Zunnun-i Mısrî de «beni karşısına dikerek seni gidi palavracı, seni gidi yalancı! Beni sevdiğini ileri sürdün, sonra da benden gaflete düştün diye beni azarladı» cevabını verdi.

Şair bu konuda şöyle der:

Kendin gaflettesin, kalbin yanılmada
Ömür geçti, günahlar olduğu gibi

Anlatıldığına göre salihlerden biri babasını rüyasında görür, ona «ba-bacığım! Nasılsın, durumun nasıl» diye sorar. Babası da «yavrum! Dün-yada gafil yaşadık ve gafil olarak öldük» diye cevap verir.

Zehril Riyazda rivayet edildiğine göre Hz. Yakub (A.S.) ölüm meleği (azrail) ile dosttu. Bir gün Azrail, Hz. Yakub´u ziyarete gider. Hz. Yakub O´na «Ya Azrail, görüşmeye mi geldin, yoksa canımı almaya mı» diye sorar. Azrail «gelişim ziyaret içindir» cevabını verir.

Hz. Yakub «senden bir ricam var» der. Azrail «nedir» der. Hz. Yakub «ölümümün yaklaştığını, canımı almaya hazırlandığını bana önceden bildirmeni istiyorum» der, Azrail «hay hay, sana iki veya üç haberci gön-deririm» karşılığını verir.

Hz, Yakub´un ömrü dolunca bir gün yine ölüm meleği karşısına di-kilir. Hz. Yakub yine sorar, «ziyaretçi misin, yoksa canımı almaya mı gel-din» Azrail «canını almaya geldim» cevabını verir.


Hz. Yakub «sen bana daha önce iki veya üç haberci göndereceğini söylemedin mi» diye sorar. Azrail şu cevabı verir, «söylediğimi yaparak sana üç haberci gönderdim: Önce siyah iken sonra ağaran saçın, güç-lü iken halsizleşen vücudun ve dimdik iken kamburlaşan vücudun, ey Ya-kub, işte bunlar benim ademoğullarına gönderdiğim ön habercilerdir.»

Şair bu durumu şöyle tasvir eder:

Geçti yıllar, günler, günahlar üremekte

Geldi ölüm habercisi, fakat kalb gafil

Dünyadan nasibin aldanmak ve pişmanlık

Dünyada kalman ise imkânsız ve boş kuruntu

Ebu Ali ed-Dekkak (rehimehullahu) anlatıyor: «Hasta olan salih bir dostumu ziyaret etmeye vardım, büyük bir şeyh idi, etrafını talebeleri çevirmişti, ağlıyordu, iyice yaşlanmıştı. «Ey şeyh! Neye ağlıyorsun, yok-sa dünyaya mı» diye sordum. «Asla! Kaçırdığım namazlara ağlıyorum» diye cevap verdi. «Nasıl olur, sen namazını kaçırmazdın» dedim. Bana şu cevabı verdi. «Şu günüme kadar geldim, ne gafletsiz secdeye var-dığım oldu, ns de gafletsiz secceden başımı kaldırdığım var. İşte şimdi de gaflet içinde ölüyorum.»

Arkasından derin bir nefes çekerek şu şiiri söyledi: Mezarımdan doğrulacağım günü ve mahşere varacağımı düşündüm Dört köşelik çukurumdaki ikamet süremi Yapayalnız ve tek başıma, nice izzet ve mevkiden sonra Günahımın ve toprağımın tutuklusu olarak, onunla başbaşa hesap-laşman üzerinde eni boyu düşündüm.

Ve amel defterim verildiği zamanki halimin perişanlığını

Fakat ümidim sendedir, Rabb´im, yaratıcım!

Umarım ki, ey Allah´ım sen bağışlarsın günahkârı!

Uyun-ul Ahbar adlı eserde Şakık el-Belhî´nin (rehimehullahu) şu söz-leri nakledilir: «İnsanlar şu üç sözü söylerler, ama davranışları sözleri-ne ters düşer. Birincisi «biz Allah´ın kuluyuz» derler, fakat başıboşlar gibi davranırlar, bu durum sözlerine ters düşer, «Allah bizim rızkımıza kefildir» derler, fakat kalbleri yalnız dünya ile dünya varlığı biriktirmekle tatmin olur. Bu davranış da sözlerine ters düşer. «Ölümden kurtuluş-muz yoktur» derler, fakat hiç ölmeyecekmiş gibi hareket ederler, bu du-rum da hiç şüphesiz sözlerine ters düşer.

Ey kardeşim, sen kendine bak! Hangi vücudla Allah´ın huzuruna dikileceksin, hangi dille O´na cevap vereceksin, her şeyi inceden inceye sana sorduğunda ne cevap vereceksin.

Sorulara cevap ve cevaplara doğruluk hazırla, Allah´dan kork, çünkü «O, iyi-kötü bütün davranışlarınızdan haberdardır.»


Şakık-ul Belhî sözlerine devam ederek müminlere, Allah´ın emrin-den ayrılmamalarını ve gizli - açık her durumda O´nu tek ilâh olarak bilmelerini öğütledi.

Hadisi Şerif´de varid olduğuna göre: Peygamberimiz (S.A.S.) şöyle ?buyurmuştur.

? Arş´ın direğinde yazar ki, «bana itaat edenin ben de mükâfatını veririm, beni seveni ben de severim, bana yalvaranın isteğini karşıla-rım, benden af dileyenin günahlarını bağışlarım.»

Aklı başında olan kimsenin Allah´a korku içinde ve ibadetini sırf O´na yönelterek O´nun takdirinden hoşnut olarak O´ndan gelen belâya sabır-la katlanarak verdiği nimetlere şükreder ve verdiği ile yetinerek itaat etmesi gerekir.

Nitekim ulu Allah buyurur ki, «benim takdir ettiğimden hoşnut ol-mayanlar, gönderdiğim belâya sabırla katlanmayanlar, nimetlerime şük-retmeyenler ve verdiğimi yeterli bulmayanlar, benden başka Allah ara-sınlar.»

Biri Hasan el-Basrî´ye (rehimehullahu) «ibadetten zevk almıyorum» der. Hasan el-Basrî de ona «her halde sen Allah´dan korkmayan birinin yüzüne bakmışsın! Kulluk, her şeyden hakkıyla sıyrılarak Allah´a yönel-mektir» cevabını verir.

Başka birisi de aynı konuyu Ebu Yezid ol-Bestamî´ye (rehimehul-lahu) açar, «ibadetten zevk almıyorum» der. Ebu Yezid el-Bestamî de ona şöyle cevap verir. «Çünkü sen ibadete tapıyorsun, Allah´a ibadet etmi-yorsun! Allah´a ibadet et ki, ibadetten lezzet alasın.»

Anlatıldığına göre adamın biri namaza durur, «fatiha» süresini okur-ken sıra «iyyake na´budü (sırf sana kulluk ederiz)» ayetine geldiği za-man gerçekten sırf Allah´a kulluk ettiğini içinden geçirir. O sırada gizli bir ses ona «yalan söylüyorsun, sen insanlara kulluk ediyorsun» diye seslenir. Hemen tevbe eder. insanlarla münasebetlerini keser ve yine na-maza durur.

Yine sıra «iyyake na´budü» ayetine gelince ayni sesi bir kere daha duyar. «Yalan söylüyorsun, sen servetine tapıyorsun» Bu azar üzerine bütün varlığını fakirlere dağıtır, yine namaza durur, sıra yine «iyyake na´budü» ayetine geldiği zaman gizli ses bir daha kulağına gelir, «yalan söylüyorsun, sen elbiselerinin kölesisin.»

Derhal vücudunu örtmek için gerekli olanlarının dışında kalan bü-tün elbiselerini fakirlere verir ve namaza durur. Sıra bir daha «iyyake na´budü» ayetine gelince bu sefer gizli ses kulağına şöyle seslenir, «şim-di doğru söylüyorsun, gerçekten şu anda sen sırf Allah´a kulluk ediyor-sun.»

Revnakul - Meranîs de der ki: «Adamın biri heybesini kaybetmiş,


kime verdiğini bir türlü hatırlayamıyormuş, bu düşünce içinde namaza durmuş, namazda iken heybeyi kime verdiğini hatırlamış. Selâm verince kölesini çağırmış, «falan oğlu filâna git heybemizi geri al» demiş.

Köle «onda olduğu ne zaman hatırına geldi» diye sormuş, adam «na-mazda iken» diye cevap vermiş. Bunun üzerine köle ona şöyle demiş, «efendim, demek ki sen Allah´ın rızası peşinde değil, heybenin peşinde imişsin» Adam da sağlam itikadına hürmet ederek köleyi derhal azad etmiş.

Bundan dolayı aklı başında olan kimsenin dünyadan gönül sıyırarak sırf Allah´a kulluk etmesi, ilerisini düşünerek ahiret saadetini araması gerekir. Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor:



? Kim ki, Ahiret ürününü (sevabını) dilerse onun ürününü artırırız. Buna karşılık dünya ürününe (elbise, yiyecek, içecek gibi dünya lezzetlerine) talip ise ondan payını veririz, fakat onun ahirette hiç bir payı olmaz (ahiret sevgisi kalbinden çıkarılır)» (22).

Böyle olduğu içindir ki. Hz. Ebubekir (R.A.) Peygamber´imiz uğruna kırk bin dinar açıktan ve kırk bin dinar gizlice harcamış ve sonunda ken-disine hiç bir şey bırakmamıştır. Peygamber´imizin (S.A.S.) kendisi olsun, yakınları olsun dünyadan, onun azgın istek ve arzularından yüz çevir-mişlerdi.

Nitekim Hz. Fatma (R. Anha) nın Hz. Ali (kerremellahu vechehu) ile evlendiği zaman çeyizi debbağlanmış koç derisi bir post ile içine ağaç kabuğu doldurulmuş deri bir yastıktan ibaretti.

___________________________________
(22) Kur´an-ı Kerim/Şûra Sûresi. 20
http://irsadforum.net/forum/tasavvu...b/?PHPSESSID=8a36d4fae0c342cdd7fba24db16bf09d
 

wenus

Asistan
Katılım
14 Haziran 2009
Mesajlar
126
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
Gafletten kurtulmak nasıl olur

Sual: Gafletten kurtulmak nasıl olur?


CEVAP

Dini kelimelerin sözlük manasına değil, ıstılah manasına bakmak gerekir.

Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir.

Her ne şekilde olursa olsun, Allahü teâlâyı hatırlamak ise gafletten kurtulmak olur.

Dinin emirlerini gözeterek yapılan bütün işler, alış verişler, yiyip içmeler, gafletten kurtulmak ve Allahü teâlâyı hatırlamak demektir.

Evine, camiye rastgele sağ ayakla giren kimse, gafletle girdiği için sevap alamaz. Sünnet olduğunu düşünerek sağ ayakla girerse sevap alır.

Bunun için gafleti yenmeye çalışmalıdır!

Kur'an-ı kerimde mealen (Gafillerden olma) buyuruluyor. (Araf 205)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:


(Gaflet üzere uyuyan, Kıyamette öyle dirilir. O halde kendinizi Allahü teâlâyı anarak uyumaya alıştırın!) [Deylemi]

(Gafiller arasında Allahü teâlâyı anan, kuru çalılar arasındaki yeşil ağaç gibidir.) [Ebu Nuaym]

(Gafil olduğu halde, gafletinden habersiz kimseye şaşılır. Şu kişiye de şaşılır ki ölüm onun peşinde iken, o dünyanın peşinde koşar. Rabbi kendinden hoşnut olup olmadığını bilmeden kahkaha ile gülene de şaşılır.) [Ebu Nuaym]

Gafletin sonu pişmanlıktır. Gaflet, nimeti yok eder, hizmetleri engeller. Gaflet uykusunun sonu, sonsuz pişmanlık olabilir.

Salihlerden biri, hocasını rüyada görüp sual eder:

- Kıyamette en büyük pişmanlık nedir?

Hocası buyurur ki:

- Gafletin neticesi olan pişmanlık...

Zünnun-i Mısrihazretlerini rüyada görüp sual ederler:

- Vefatından sonra sana ne yaptılar?

- Allahü teâlâ bana buyurdu ki:

(Beni sevdiğini söylerdin; fakat benden gafil olurdun. Bu ise yalancılıktır.)


Zünnun-i Mısri hazretlerine böyle denirse, bizlere ne söylenmez?



Yine rüyada görülen birçok kimse, dünyada gaflet içinde yaşadığını söyler.

Bunun için hadis-i şerifte (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyurulmaktadır.

Ölmeden önce uyanmak gerekir. İş işten geçtikten sonra uyanmak faydasızdır.



Azrail aleyhisselamla kardeş gibi görüşen Yakub aleyhisselam dedi ki:

- Senden bir ricada bulunacağım. Ecelim yaklaşınca bana önceden haber ver!

- Sana iki-üç haberci gönderirim.

Bir müddet sonra Azrail aleyhisselam yine gelir.

Yakub aleyhisselam sual eder:

- Ziyaretime mi geldin?

- Hayır, canını almaya geldim.

- Nasıl olur, hani bana iki-üç haberci gönderecektin?

- Sana üç haberci gelmedi mi?
Saçların siyahken ağarmadı mı?
Vücudun kuvvetli iken zayıflamadı mı?
Dimdik dururken şimdi belin bükülmedi mi?




Haberci istiyorsak çoktur. Her gün çeşitli sebeplerle ölenlere veya mezarlara bakmak kâfidir. Muhakkak olacak şeyi oldu bilmek gerekir! Ölüm muhakkaktır. Azrail aleyhisselam geldiği zaman, hazırım diyebilmelidir.

Şakik-i Belhihazretleri buyuruyor ki:

(İnsanlar üç şey söylerler. Fiilleriyle ona muhalefet ederler.

1- Biz kuluz derler, fakat şef gibi yaşarlar.
2- Allah bizim rızkımıza kefildir derler. Fakat kalblerini rızık kazanmakla meşgul ederler.
3- Elbet biz de öleceğiz derler. Fakat hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılırlar.)

Adamın biri çuvalı kaybeder, arar bulamaz. Namaza durunca hatırlar. Kölesi adama, (Sen namaz kılmıyor, çuval mı arıyordun?) der.

Adam köleyi ikazından dolayı azat eder. Her işi gafletten uzak yapmaya çalışmalıdır!
 

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
Allah[cc]razı olsun
ihvan güzel bir kardeş kazandık inşaAllah bu güzel konularına yorumlarına devam eder bizi merakta bırakmaz
ne diyelim
ilim meclisine hoş geldiniz
 

wenus

Asistan
Katılım
14 Haziran 2009
Mesajlar
126
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
Gaflete sebep olanlar

İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması çeşitli sebepler yüzünden olur. Bunlar insandan insana değişmekle beraber, cehalet, kibir, dostunu düşmanını tasnif edememesi genel olup, bunların başında gelir.


İnsanın gafletine sebep olan çok şey varsa da üçü önemlidir:

1- İnsanı tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek
2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek
3- Ölümü unutmak.

1- İnsanı tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek

İnsan, niçin yaratıldığını ve başına gelecekleri bilip unutmasa, gaflete düşebilir veya kibirlenebilir mi? Rabbine isyan edebilir mi? Demek ki insan yaratılış gayesini düşünmüyor. Eğer insanlar istenildiği gibi düşünebilseydi, Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilir miydi?

Bir insan bir alet, bir makine yapınca, bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına dair bir tarif namesi hazırlanır. Tarif name ile de anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa, elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmayıp (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyurmuştur. Ne yapması gerektiğini, Peygamberleri vasıtası ile kitaplar göndererek bildirmiştir.

Ne olduğunu, kim olduğunu, saadet ve felaketinin nelerde olduğunu bilmeyen, öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı olamaz. Allahü teâlâ, (Ben cin ve insanları ancak [beni tanısınlar] bana kulluk, ibadet etsinler diye yarattım) buyuruyor. (Zariyat 56)
O halde insan kul olduğunu bilip, kulluk görevlerini yerine getirmelidir.

2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek

Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Kudretini sebepler arkasında gizlemiştir. Âdet-i ilahi böyledir. Ancak bu âdetini bazen bozar, sebepsiz de yaratır. Bunu sevdiklerinin hatırı için yapar. İnsan çalışır kazanır, benim malım der, ben kazandım der. Bunun gibi kendisindeki her nimete, her başarıya (benim) der, (benim başarım, benim kabiliyetim, benim ilmim...vs) der ve nankör olur.

Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30]

(Sana gelen her iyilik, Allah’ın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir. [Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]

Peygamberlere ve diğer büyük zatlara ise bela, onların derecelerinin yükselmesi için gelir.

Tevekkülü ihmal etmemeli. Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir.

(Bir işe başladığın zaman, Allah’a tevekkül et, Ona güven) âyeti, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)

3- Ölümü unutmak

Dünya hayatı rüya gibidir. Ölünce rüya bitecek, hakiki hayat başlayacaktır.

Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu.

Ölmeden önce uyanmak gerekir.

Peygamber efendimiz, (Şu kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir) buyurdu. O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini düşünerek ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.

Genelde çok yaşamayı istemek, dünya zevklerine düşkün olmak, ölümü unutmak, sıhhat ve gençliğe aldanmaktan ileri gelir.

Böyle kimsenin kalbi katı olur,
ibadetleri vaktinde yapmaz,
tevbeyi geciktirir,
nasihat tesir etmez,
ölümü unutur, hatırına bile gelmez.
Hep dünya malına ve makamına kavuşmak için ömrünü harcar.
Ahireti unutur, dünyanın faydasız zevk ve sefasını düşünür.

Bunlardan kurtulmak için ölümün her an gelebileceğini düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalı.
 

wenus

Asistan
Katılım
14 Haziran 2009
Mesajlar
126
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
Çok kıymetli nasihatler
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:

  • Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı!
  • Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı,
  • teheccüd namazını elden kaçırmamalı,
  • seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli,
  • gaflet uykusuna dalmamalı,
  • ölümü düşünmeli,
  • ahiret hallerini gözetmeli,
  • fani dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli.
  • Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır.
Sözün kısası, Allah’tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.
Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki:


Vaktin kıymetini bil!
Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış!
Her zaman abdestli bulun!
Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış!

Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabud ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.

İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki:

1- Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi?
2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?
4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir.
5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!
6- Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme…) dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?

Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:


Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara müjdeler olsun.

İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:

Bu zamanınız fırsattır. Fırsat da, büyük nimettir. Sıhhat ile ve üzüntüsüz geçen vakitler, bulunmaz ganimettir. Her saati Allahü teâlâyı zikretmek ile geçirmelidir. Resulullahın bildirdiğine uygun olan her iş, hatta alış-veriş bile zikir olur. O halde, her hareketin, her duruşun, Resulullahın bildirdiğine uygun olması gerekir. Böylece, hepsi zikir olur. Zikir demek, gafletten uzaklaşmak, yani, Allahü teâlâyı hatırlamaktır. İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü teâlanın emrini ve yasağını gözetince, emir ve yasakların sahibini unutmaktan kurtulur ve daima zikretmiş olur.

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Yemeği Allah’ın zikri ile [İbadet ederek ve Allah yolunda çalışarak] eritin. Yer yemez yatmayın; kalbiniz katılaşır.) [Ebu Nuaym]

Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçarak helal kazanmalıdır. Ahir zamanda bunlara dikkat eden az bulunur.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Ahir zamanda, helal para ile kendisine itimat edilen arkadaş az bulunur.) [İ. Asakir]

Dine hizmet çok sevaptır. Bunu herkes gücü nispetinde yapar. Öğrendiği güzel bir sözü başkasına duyurmak bile sevaptır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]

(Allah indinde en iyi kul, insanlara en çok nasihat edendir.) [İ. Ahmed]
 
Üst