|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,200
- Reaksiyon puanı
- 10,315
- Puanları
- 293
Fransız mektebinde Bizans oyunları
Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak gibi iki önemli yöneticiyi saf dışı bıraktıktan sonra Başkan, mesajı da vermişti aslında: Merak etme, yakında sıra sana da gelecek. Ama bir şeyi unutmuştu; karşısında İmparator vardı, iktidar oyununu bilir ve severdi.
Dünyanın her yerinde başarı, birleştirici öğelerin en etkilisidir. Onu bulduğunuz zaman öteki sorunları unutabilir, en azından erteleyebilirsiniz. Başarının maddi ve manevi getirisi, paylaşmayı kolaylaştırır, mutluluğu artırır... Fakat bizde durum bunun tam tersidir. Tarihin en büyük başarılarını da kazansanız bir süre sonra kendinizi çok kanlı bir paylaşım savaşının içinde bulabilirsiniz. (Bakınız, 2000 UEFA Kupasının kazanılması sonrası Galatasaray, 2002 Milli Takım başarısı sonrasında memleket!)
Galatasaray yönetiminin İmparator Fatih Terimi göndermesine bu şekilde yaklaşmak mümkün ama bu herşeyi açıklamıyor. İlk günden beri uyumsuzluğunu gizlemeyen kişiler arasında iyi bir ekip çalışması gerçekleştirilemiyor; sorunlar ve sıkıntılar ne kadar ertelenirse ertelensin günün birinde patlamaya yol açabiliyor. Böyle bir genelleme, daha kapsayıcı.
Küme düşmenin bile konuşulabildiği berbat sezonun ardından göreve gelip takımını şampiyonluğa taşıyan, bir sonraki sezon da bunu tekrarlayan; iki Süper Kupayı ezeli rakibini yenerek kazanan, Avrupa Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynayan bir teknik direktörü göndermek inanılması zor bir olay. Değil Türkiyede, dünyada bile bunun başka bir örneğine rastlayabilmek olanaksız.
Ancak onu gönderen yönetim de herhalde topluca aklını oynatmış filan değil. Demek ki bu kadar büyük başarılar kazanılırken bile bir türlü giderilemeyen sorunlar varmış. Hatta bunlar son zamanda artık utanılacak durumlara yol açmaya başlamış. Teknik direktörün başkanın telefonuna çıkmayışı, başkanın Beşiktaş başarısında teknik heyeti yok sayması gibi inanılması zor durumlar bunlar...
İmparator unutmaz!
Terimle Aysalar asındaki bir türlü yoluna sokulamayan ilişkinin ilk adımı başkanın daha göreve gelmeden İmparator hakkında yaptığı bir açıklamayla atılmış oldu. Aysala göre Terim artık heyecanını kaybetmiş bir hocaydı ve Galatasarayın başına getirilmesi sözkonusu değildi.
Başkanın bu acemilik dönemi açıklamasındaki düşüncenin zorunlu olarak değiştiğini Terimin göreve getirilmesiyle gördük. Ancak sonrasındaki ilişkilerde bu başlangıç tatsızlığını ortadan kaldırmak mümkün olamazken tam tersine buna yenileri eklendi. Bunlar arasında en önemlisi hiyerarşik durumdu.
İmparatorun görevine son verilen açıklamada iki noktaya vurgu yapıldı: Biri hiyerarşi, öteki de Galatasaray değerleri.
Hiyerarşinin açılımı iki boyutlu. Terim, bugüne kadar yönetimleri tanımayan, sadece başkanlarla muhatap olan bir çalışma anlayışına sahip. Bunu da her başkana kabul ettirdi. (Faruk Sürenle konuşulsa çok eğlenceli durumları anlatabilir.) Futbol işinin tek patronu İmparatordu. İlle de futboldan anladıklarını sanan yöneticilerinin müdahalelerinin iyi bir sonuç vermeyeceği açıktı.
İkincisi Galatasarayın Aysal dönemindeki kurumlaşma çalışmaları içinde yapılan yeni yönetim şemasında futbol takımı teknik direktörü, epeyce aşağılardaydı. Bırakın yönetimi, bir profesyonel olan sportif direktöre bağlı olarak çalışacaktı. İmparator buna duyduğu tepkiyi gizlemedi ve elbette ki böyle bir işleyişe imkan vermedi. Başkan da bunu kabullenmek zorunda kaldı.
Galatasarayın değerleri konusu ise bizzat Terimin ve Engin Baytar gibi oyuncuların aldıkları ağır cezalar, Melonun Rierayı dövmesi gibi utandırıcı işler için herhangi bir işlem yapılmamış olmasıydı. Terimin 9 maç ceza almasına yol açan Mersin İdmanyurdu maçından sonra gönderilmesi konusu yönetimde görüşülüp karar bile alınmış ama uygulanamamış olduğu bile söyleniyordu.
Eleman işinin içyüzü
Başkan Aysal ile Terim çok ayrı dünyaların insanıydı ve Aysalın yaptığı hemen her açıklama İmparatorun canını sıkacak nitelikte olabiliyordu. Bunlar arasında bilerek ve istenerek çarpıtılan eleman konusu önemli bir yer tuttu. O kadar ki Türk futbol tarihinin tartışmasız en büyük talihsizliği olan Yıldırım Demirören bile bunu kullanmaya kalkabildi.
Eleman konusunda Aysalın sözünün gerçek şekli kısaca ben dahil herkes Galatasarayın elemanıdır şeklindeydi. Bunu öğrenmek isteyenler GSTV Genel Müdürü Bahri Havadıra başvurabilir. Başkan, 28 Kasım 2012 tarihinde yayınlanan röportajında bunu söyleyip daha sonraki bir Kulüp Divanı toplantısında tekrarlamıştı... Tabii bu tür durumlarda başkanın Fransızca düşünüp Türkçe konuşmasından doğan sorunlar da oluyor, sözcüklerin seçimine gerekli özen gösterilmediğinde beklenmedik sorunlar çıkabiliyordu.
Nitekim Terim bu sezonun ikinci yarısının ilk maçında Kasımpaşa karşısına çıkarken bu zorlu karşılaşmadan çok sonrasında başkana vereceği yanıtı düşünür gibiydi. O kadar ki 50. dakikada yenik durumuna düşen takımını ayağa kaldırabilmek konusunda bile birşey yapamaz halde göründü. Galatasaray yenildi, Terim konuştu, bizi rahat bırakın, işimize gücümüze bakalım dedi.
Önemli anlaşmazlık konularından biri yine o günlerde yaşandı. Sneijder ve Drogbanın alınması İmparator açısından pek gerekli görülmemişti; onun istediği Brezilyalı Kaka idi. Bu sürecte Başkan Aysalın Sneijderi de alırım, onu oynatacak teknik direktörü de dediği yazılıp söylendi. Başkan da bunu yalanlamadı. İmparator bunları asla unutmaz, bir yere yazar.
İmparatorun iktidar oyunu
İki sezon içinde şampiyonluklar ve kupaların gideremediği türden bir kopukluk oluştu. Uzun yıllar yurtdışında yaşamış ve iş yapmış Galatasaray aristokrasisinin temsilcisi başkanla tam bir halk çocuğu olarak başladığı hayatta zirveye çıkmış İmparatorun çatışması hep sürdü. O nedenle en iyi günlerde bile Terimin gönderilmesi hep gündemde oldu.
Başkan iki şampiyonluğun verdiği güçle yönetimini değiştirdi. Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak gibi iki çok önemli yöneticiyi dışarda bırakması inanılır gibi değildi ama gerçekti. Bu iki adam belki de Türkiyede futbolun gerçeklerini en iyi bilen ve takımlarını şampiyonluğa taşıyacak donanıma sahip yöneticilerdi. Başkan onları safdışı ederek Terimi yalnızlaştırdı; adeta merak etme, yakında sıra sana da gelecek mesajı verdi.
Milli Takımkonusu bardağı taşıran son damla boyutunda gelişti. Temel sorun, bu konuda emrin çok yüksek yerden gelmiş olmasıydı. Bu, ilgili herkesin bildiği ancak gelişmeler sırasında pek dile getirmediği bir gerçekti. Aysalın en başta olmaz diyerek kestirip atamayışının nedeni de buydu. Romanya maçındaki beklenmedik galibiyetle o cephedeki işlerin de ciddileşmesi Galatasaray yönetimini ayrıca sıkıntıya sokmuştu. (Futbol Federasyonu bu işte figürandır! Onlar tarafından söylenenlerin de o ölçüde anlamı vardır...)
Elbette ki 6-1lik Real yenilgisini de bir yere kaydetmek gerekiyor. Genel Sekreter Adnan Nasın söylediği sözler aslında yönetim kurulunun neredeyse topluca Terime karşı birikmiş öfkesinin bir ifadesiydi. Bu kapsamda dile getirilen durumlardan biri de Geçen sezonki o müthiş kadro ile 71 puan toplamak başarı mı? Peki Geretsin bunun yarı gücünde bile olmayan takımıyla 83 puan toplamasını nereye koyacağız? şeklindeki kıyaslamalardı.
İmparator, iktidar oyununu bilirve sever. Nitekim bu süreçte Galatasaray benim için bir tercih değildir, ailemdir dedikten sonra Birileri mutlu olacak diye imza atmam çelişkisine düşmeyi pek umursamadı. 2 yıllık sözleşmeyi imzalayıp devam etmeyi de düşünmedi. Çünkü karşısındakilerin de Ben başkan olduğum sürece teknik direktörüm Terimdir demiş olan bir taraf vardı... Bu çelişkiler ve çatışmalar telefona çıkmama ve başarıda adını anmama boyutuna varınca da pamuk ipliği koptu.
Ol hikayat daha çok uzun ama yerimiz bu kadar...
KaynaK
Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak gibi iki önemli yöneticiyi saf dışı bıraktıktan sonra Başkan, mesajı da vermişti aslında: Merak etme, yakında sıra sana da gelecek. Ama bir şeyi unutmuştu; karşısında İmparator vardı, iktidar oyununu bilir ve severdi.
Dünyanın her yerinde başarı, birleştirici öğelerin en etkilisidir. Onu bulduğunuz zaman öteki sorunları unutabilir, en azından erteleyebilirsiniz. Başarının maddi ve manevi getirisi, paylaşmayı kolaylaştırır, mutluluğu artırır... Fakat bizde durum bunun tam tersidir. Tarihin en büyük başarılarını da kazansanız bir süre sonra kendinizi çok kanlı bir paylaşım savaşının içinde bulabilirsiniz. (Bakınız, 2000 UEFA Kupasının kazanılması sonrası Galatasaray, 2002 Milli Takım başarısı sonrasında memleket!)
Galatasaray yönetiminin İmparator Fatih Terimi göndermesine bu şekilde yaklaşmak mümkün ama bu herşeyi açıklamıyor. İlk günden beri uyumsuzluğunu gizlemeyen kişiler arasında iyi bir ekip çalışması gerçekleştirilemiyor; sorunlar ve sıkıntılar ne kadar ertelenirse ertelensin günün birinde patlamaya yol açabiliyor. Böyle bir genelleme, daha kapsayıcı.
Küme düşmenin bile konuşulabildiği berbat sezonun ardından göreve gelip takımını şampiyonluğa taşıyan, bir sonraki sezon da bunu tekrarlayan; iki Süper Kupayı ezeli rakibini yenerek kazanan, Avrupa Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynayan bir teknik direktörü göndermek inanılması zor bir olay. Değil Türkiyede, dünyada bile bunun başka bir örneğine rastlayabilmek olanaksız.
Ancak onu gönderen yönetim de herhalde topluca aklını oynatmış filan değil. Demek ki bu kadar büyük başarılar kazanılırken bile bir türlü giderilemeyen sorunlar varmış. Hatta bunlar son zamanda artık utanılacak durumlara yol açmaya başlamış. Teknik direktörün başkanın telefonuna çıkmayışı, başkanın Beşiktaş başarısında teknik heyeti yok sayması gibi inanılması zor durumlar bunlar...
İmparator unutmaz!
Terimle Aysalar asındaki bir türlü yoluna sokulamayan ilişkinin ilk adımı başkanın daha göreve gelmeden İmparator hakkında yaptığı bir açıklamayla atılmış oldu. Aysala göre Terim artık heyecanını kaybetmiş bir hocaydı ve Galatasarayın başına getirilmesi sözkonusu değildi.
Başkanın bu acemilik dönemi açıklamasındaki düşüncenin zorunlu olarak değiştiğini Terimin göreve getirilmesiyle gördük. Ancak sonrasındaki ilişkilerde bu başlangıç tatsızlığını ortadan kaldırmak mümkün olamazken tam tersine buna yenileri eklendi. Bunlar arasında en önemlisi hiyerarşik durumdu.
İmparatorun görevine son verilen açıklamada iki noktaya vurgu yapıldı: Biri hiyerarşi, öteki de Galatasaray değerleri.
Hiyerarşinin açılımı iki boyutlu. Terim, bugüne kadar yönetimleri tanımayan, sadece başkanlarla muhatap olan bir çalışma anlayışına sahip. Bunu da her başkana kabul ettirdi. (Faruk Sürenle konuşulsa çok eğlenceli durumları anlatabilir.) Futbol işinin tek patronu İmparatordu. İlle de futboldan anladıklarını sanan yöneticilerinin müdahalelerinin iyi bir sonuç vermeyeceği açıktı.
İkincisi Galatasarayın Aysal dönemindeki kurumlaşma çalışmaları içinde yapılan yeni yönetim şemasında futbol takımı teknik direktörü, epeyce aşağılardaydı. Bırakın yönetimi, bir profesyonel olan sportif direktöre bağlı olarak çalışacaktı. İmparator buna duyduğu tepkiyi gizlemedi ve elbette ki böyle bir işleyişe imkan vermedi. Başkan da bunu kabullenmek zorunda kaldı.
Galatasarayın değerleri konusu ise bizzat Terimin ve Engin Baytar gibi oyuncuların aldıkları ağır cezalar, Melonun Rierayı dövmesi gibi utandırıcı işler için herhangi bir işlem yapılmamış olmasıydı. Terimin 9 maç ceza almasına yol açan Mersin İdmanyurdu maçından sonra gönderilmesi konusu yönetimde görüşülüp karar bile alınmış ama uygulanamamış olduğu bile söyleniyordu.
Eleman işinin içyüzü
Başkan Aysal ile Terim çok ayrı dünyaların insanıydı ve Aysalın yaptığı hemen her açıklama İmparatorun canını sıkacak nitelikte olabiliyordu. Bunlar arasında bilerek ve istenerek çarpıtılan eleman konusu önemli bir yer tuttu. O kadar ki Türk futbol tarihinin tartışmasız en büyük talihsizliği olan Yıldırım Demirören bile bunu kullanmaya kalkabildi.
Eleman konusunda Aysalın sözünün gerçek şekli kısaca ben dahil herkes Galatasarayın elemanıdır şeklindeydi. Bunu öğrenmek isteyenler GSTV Genel Müdürü Bahri Havadıra başvurabilir. Başkan, 28 Kasım 2012 tarihinde yayınlanan röportajında bunu söyleyip daha sonraki bir Kulüp Divanı toplantısında tekrarlamıştı... Tabii bu tür durumlarda başkanın Fransızca düşünüp Türkçe konuşmasından doğan sorunlar da oluyor, sözcüklerin seçimine gerekli özen gösterilmediğinde beklenmedik sorunlar çıkabiliyordu.
Nitekim Terim bu sezonun ikinci yarısının ilk maçında Kasımpaşa karşısına çıkarken bu zorlu karşılaşmadan çok sonrasında başkana vereceği yanıtı düşünür gibiydi. O kadar ki 50. dakikada yenik durumuna düşen takımını ayağa kaldırabilmek konusunda bile birşey yapamaz halde göründü. Galatasaray yenildi, Terim konuştu, bizi rahat bırakın, işimize gücümüze bakalım dedi.
Önemli anlaşmazlık konularından biri yine o günlerde yaşandı. Sneijder ve Drogbanın alınması İmparator açısından pek gerekli görülmemişti; onun istediği Brezilyalı Kaka idi. Bu sürecte Başkan Aysalın Sneijderi de alırım, onu oynatacak teknik direktörü de dediği yazılıp söylendi. Başkan da bunu yalanlamadı. İmparator bunları asla unutmaz, bir yere yazar.
İmparatorun iktidar oyunu
İki sezon içinde şampiyonluklar ve kupaların gideremediği türden bir kopukluk oluştu. Uzun yıllar yurtdışında yaşamış ve iş yapmış Galatasaray aristokrasisinin temsilcisi başkanla tam bir halk çocuğu olarak başladığı hayatta zirveye çıkmış İmparatorun çatışması hep sürdü. O nedenle en iyi günlerde bile Terimin gönderilmesi hep gündemde oldu.
Başkan iki şampiyonluğun verdiği güçle yönetimini değiştirdi. Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak gibi iki çok önemli yöneticiyi dışarda bırakması inanılır gibi değildi ama gerçekti. Bu iki adam belki de Türkiyede futbolun gerçeklerini en iyi bilen ve takımlarını şampiyonluğa taşıyacak donanıma sahip yöneticilerdi. Başkan onları safdışı ederek Terimi yalnızlaştırdı; adeta merak etme, yakında sıra sana da gelecek mesajı verdi.
Milli Takımkonusu bardağı taşıran son damla boyutunda gelişti. Temel sorun, bu konuda emrin çok yüksek yerden gelmiş olmasıydı. Bu, ilgili herkesin bildiği ancak gelişmeler sırasında pek dile getirmediği bir gerçekti. Aysalın en başta olmaz diyerek kestirip atamayışının nedeni de buydu. Romanya maçındaki beklenmedik galibiyetle o cephedeki işlerin de ciddileşmesi Galatasaray yönetimini ayrıca sıkıntıya sokmuştu. (Futbol Federasyonu bu işte figürandır! Onlar tarafından söylenenlerin de o ölçüde anlamı vardır...)
Elbette ki 6-1lik Real yenilgisini de bir yere kaydetmek gerekiyor. Genel Sekreter Adnan Nasın söylediği sözler aslında yönetim kurulunun neredeyse topluca Terime karşı birikmiş öfkesinin bir ifadesiydi. Bu kapsamda dile getirilen durumlardan biri de Geçen sezonki o müthiş kadro ile 71 puan toplamak başarı mı? Peki Geretsin bunun yarı gücünde bile olmayan takımıyla 83 puan toplamasını nereye koyacağız? şeklindeki kıyaslamalardı.
İmparator, iktidar oyununu bilirve sever. Nitekim bu süreçte Galatasaray benim için bir tercih değildir, ailemdir dedikten sonra Birileri mutlu olacak diye imza atmam çelişkisine düşmeyi pek umursamadı. 2 yıllık sözleşmeyi imzalayıp devam etmeyi de düşünmedi. Çünkü karşısındakilerin de Ben başkan olduğum sürece teknik direktörüm Terimdir demiş olan bir taraf vardı... Bu çelişkiler ve çatışmalar telefona çıkmama ve başarıda adını anmama boyutuna varınca da pamuk ipliği koptu.
Ol hikayat daha çok uzun ama yerimiz bu kadar...
KaynaK