Fil Vakası ve Ebabil Kuşları

googlog

Profesör
Katılım
21 Ağustos 2009
Mesajlar
2,402
Reaksiyon puanı
46
Puanları
0
FİL VAKASI (EBABİL KUŞLARI)


Kâbe'yi yıkmak üzere büyük bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldıran kuşlar.

Ebâbil, Arapça'da "bölükler, sürü, sürüler" demektir. Kelime, Kur'ân-ı Kerim'de Fil sûresinin üçüncü âyetinde geçmektedir. Fil sûresinde olay şöyle anlatılmaktadır: "Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üstlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. Nihâyet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5).

Bu olay Hz. Peygamber'in doğduğu yıl olmuş ve orduda bulunan fil/fillerden dolayı Araplar arasında "Fil Vak'ası", geçtiği yıl ise "Fil Yılı" olarak meşhur olmuştur. Olay kaynaklarda şöyle zikredilmektedir:

Habeşistan Kralı Necâşi Ashame'nin, Yemen'e hükümdar tâyin ettiği Ebrehe b. Sabbah el-Eşrem, Mekke'ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San'a şehrini ticaret merkezi haline getirmek üzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapınak (kilise) yaptırdı. Ancak tapınağa gelen olmadığı gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu öğrenen Ebrehe çok kızdı ve Kâbe'yi yıkacağına yemin etti. Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli "Mamud" adlı fili önde olduğu halde Mekke'ye yöneldi. M.S. 570 veya 571 yılında altmış bin asker ve on yahut dokuz fille yola çıktı. (İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't Târih, Nşr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442).

Ebrehe yolda Yemen kralı Zû Neferi bozguna uğrattı, ardından Has'amlıları yendi ve bunların Nufeyl b. Nubeyb adındaki liderinin hayatını bağışlayarak kendisine Mekke'ye gidişte rehber yaptı. Taif'teyken Sakif'liler tanrıları Lât'ı korumak uğruna Ebrehe ile işbirliğine yanaşıp Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe'nin fillerin desteğindeki muazzam ordusunun karşısında hiçbir ordu dayanamadı ve Kureyş'liler bu gelişe bakarak Kâbe'nin yıkılacağına kesin olarak inanmaya başladılar.

Abdülmuttalibin Ebrehe ile Görüsmesi

Mekke yakınında Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu çadırlarını kurdu ve çevredeki Mekke'lilere âit develeri yağmaladılar. Burada, Ebû Regal öldü. Develerin içinde Abdülmuttalib'in de iki yüz devesi vardı. Ebrehe'nin elçisi Hınata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureyş'lilerin ileri gelenleriyle görüştü ve "Kâbe'yi tavaf etmeyi bıraktıkları takdirde onlara saldırmayacaklarını" söyledi. Onlara sadece Kâbe'yi yıkmak için geldiklerini, kendileri ile savaşmayacaklarını bildirdi (İbnü'l-Esir, a.g.e., s.443).

Abdülmuttalib, "Biz onunla savaşmak istemiyoruz, buna gücümüz de yetmez. Orası Beytullah'tır, eğer korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini görüşmek üzere Ebrehe'nin yanına vardı. Abdülmuttalib'e iyi davranan ve önce onu takdirle karşılayan Ebrehe, Abdülmuttalib develerini isteyince şöyle dedi: "Seni ilk gördüğümde gözüme büyük bir şahsiyet olarak görünmüştün. Ama sen Kâbe'nin korunmasını isteyeceğin yerde develerinin peşine düşünce gözümden düştün." Abdülmuttalib, "Ben develerin sahibiyim. Kâbe'nin de sahibi var, O onu korur" dedi.

Abdülmuttalib develerini alıp Kureyş'lilerin yanına döndü, onlara olup biteni anlattı ve hepsi, muhtemel bir katliâma karşı Mekke'den ayrılıp dağlara çekildiler.

Fillerin Yere Cökmesi

Sabaha karşı Ebrehe, Mekke'ye ilerledi. Mamud denilen büyük fil, şehre yaklâşınca yere çöküverdi; kalkması için çok uğraştıkları halde kalkmadı. Öteki fillerin de, Kâbe yönünde sürüldüklerinde yere çöktükleri, başka bir yöne yöneltildiklerinde koşarak kaçmaya çalıştıkları görüldü. Bu mucizeyi olayın sıhhati Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında çökmesi olayında, Nebi (s.a.s.)'in söylediği sözlerle sâbit olmuştur: Devesi çökünce Rasûlullah'ın ashâbı, "Deve çöktü" dediğinde, Rasûlullah; "Hayır, Kusva çökmedi, yalnız onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmuştur. Buhâri ve Müslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi günü şöyle dediği nakledilmektedir: "Yüce Allah filleri Mekke'ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlünü ve mü'minleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iâde olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. "

Kuşlarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi

Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafından, dahâ önce o bölgede hiç görülmemiş, kırlangıca benzer kuş sürüleri bir anda ortaya çıkarak Ebrehe ordusuna saldırdılar. Gaga ve pençelerinde taşıdıkları taşları ve çamurdan balçıkları askerlerin üzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparça olmuş ağaç yaprakları gibi dağıldılar. Rehberleri Nufeyl kaçtı, askerler kuş saldırısında telef olup feci şekilde öldüler; yolda kalanlar, geriye dönenler de helâk oldular. Mekke'liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah'ın irâdesi karşısında hayret ve dehşet içindeydiler. Ebrehe, bu saldırıda etleri parçalanmış, çürümüş halde San'aya dönerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bölgede göğsü ikiye yarılarak acıklı şekilde öldü (Kadı Beydâvî, Envârü't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).

[SDNTV]http://video.ak.facebook.com/video-ak-sf2p/v22832/201/39/218799378737_49161.mp4[/SDNTV]

Kuşlar ve attıkları taşlar hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Bu olay Rasûlullah'ın dünyaya geldiği yılda vukû bulduğundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayılmıştır. Muhammed b. İshak ve İkrime o yıl çiçek hastalığının Mekke'de yaygınlaştığını söylemişlerdir. Muhammed Abduh (v. 1905) bu rivâyetlerden hareketle Kur'ân'da geçen "Tayran Ebâbile" ifâdesiyle kastedilenin "sinekler" olduğunu ayaklarında salgın hastalık mikrobu taşıyan sinek sürülerini Allah'ın, Ebrehe ordusuna musallat kıldığını belirtmektedir. Yeryüzünün en ihtişamlı ordusu ve hayvanları (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gözle görülemeyen küçük canlılarla mikroplarla helâk etmiştir. Bu görüşü yukarıda zikrettiğimiz gibi daha önce ilk siyercilerden Muhammed b. İshak da kaydetmiştir.

Bu tefsirde önemli olan husus; Muhammed Abduh, Reşid Rıza, ve diğer bazı müfessirlerin, Allah'ın, olağanüstü, fevkalâde, harikulâde mucizesi ile bu Allah düşmanı orduyu helâk edişini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuşların mâhiyeti hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. İbn Abbas ile Dahhak, Ebâbil'i "birbiri arkasından gelenler" diye yorumlamışlardır. Hasan-ı Basri ile Katâde, "çok" mânâsına; İbn Zeyd "çeşitli, sağdan soldan gelenler" mânâsına; Mücâhid, "toplu halde arka arkaya gelen" mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Kuşların, bölük bölük, karışık türde oldukları anlaşılmaktadır. Rivâyetlerde kuşlar; kırlangıca, kekliğe, sığırcığa, yarasaya, hatta "zümrüdü anka"ya benzetilmektedir .

"Siccil" kelimesi, taş ve çamur demektir. Yahut, çamurla sıvanmış taş anlamına gelir. "Asf" kelimesi, ağaç yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağaç yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur.

Sûrenin anlamı; Allah'ın, Kâbe'nin müdafaasını müşriklere bırakmadığını, saldırganları alışılmadık şekilde helâk ettiğini bize anlatmaktadır.

Olayın Gerceklestigi Yer

Fil olayı, Müzdelife ve Mina arasındaki Muhassab vadisi arasında bulunan Muassıb'da meydana gelmiştir. Müslim ile Ebû Dâvûd, Câbir'den rivâyetle onun şöyle dediğini yazarlar: "Rasûlullah Müzdelife'den Mina'ya hareket ettiği zaman Muassıb vadisin de hızlanmıştı." İmam Nevevî bunu şöyle izah etmiştir: "Ashâb-ı Fil olayı burada cereyan etmiştir. Onun için, sünnet olan, hacıların buradan hızla geçmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayanı ve diğerleri, İstanbul 1988, VII, 238)

İmam Mâlik de Hz. Peygamber'den, "Müzdelife durma yeridir, ama Muassıb vadisinde durulmamalıdır" hadisini nakleder.

Müşrik Kureyşlileri bu olay o kadar etkilemiştir ki, üç yüz altmıştan fazla Kâbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmışlardır. Fil sûresin de Allah, Ashâb-ı Fil'in acı âkıbetinin fecâatine sadece ana hatlarıyla değinmiş ve müşriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dâvetine karşı çıktıklarında, onların başlarına gelebilecek acıklı azabı hatırlatmıştır.


Kaynak
 

veysi dede

Asistan
Katılım
9 Kasım 2009
Mesajlar
282
Reaksiyon puanı
16
Puanları
0
googlog sana teşekkürler eder başarılar dilerim. çok güzel
 

wenus

Asistan
Katılım
14 Haziran 2009
Mesajlar
126
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
paylaşımlarınızdan dolayı Rahman razı olsun,
seviyeli bir uslup seviyeli ve faydalı konular ,
bizde size başarılar diliyoruz (dünyada ve ahirette )
selametle efendim


EBABİL KUŞLARI VE EBREHE ORDUSU

ALPEREN GÜRBÜZER


Yemen Hükümdarı kendi ülkesinde özene bezene yaptırdığı muhteşem kilise’sine ilgi gösterilmeyince, Arapların Kâbe’ye olan alaka karşısında küplere binmişti. Tek çıkar yolu Kâbe’yi ortadan kaldırmaktı. Emrindeki ordularına hücum emri vererek Taif’ e doğru yol aldılar.


Taif’e geldiğinde, dediler ki; Senin yıkmak istediğin Beyt burada değil, eğer bizlere dokunmazsan sana bu konuda klavuz verebiliriz. Ebrehe; peki dedi. Rehber eşliğinde yola devam ettiler, ilerde bir yerde konakladılar. Konakladıkları yerde klavuz olarak görevlendirilen Ebu Riğal’ın karnına ansızın sancı giriverince yere yığılıverdi ve oracıkda öldü.

Bu durum gizli bir güç tarafından birinci ihtar niteliğinde ibret olayı idi. Ebreh’e bu olayı anlamaktan uzaktı, Ordusuna dahil ettiği fil’in sürücüsünü derhal çağırarak bir süvari bölüğünü Mekke’ye gönderiverdi.


Bir süvari bölüğü ile Esved b. Maksud Mekke’ye doğru ilerlerken bu arada develere de el koydular. Derken Mekke’ye vardıklarında Abdulmuttalib’e; hükümdarın kendileriyle görüşmek istediğini bildirdi.


Abdülmuttalib; var git Melikine söyle bizim savaşmak diye bir niyetimiz yok, dediyse de Fil’in sürücüsü her ne olursa olsun gelmeniz gerekir deyince çaresiz yola koyulmak zorunda kaldı.


Hükümdarın huzuruna alındı, Hükümdar Abdülmuttalib’e:

— Ne istiyorsunuz benden?

Abdülmuttalib:

—Adamların tarafından el konulan develerimi istiyorum, dedi.


Ebreh’e şaşırmıştı. Çünkü huzuruna alınan insan; kapılarına kadar dayanan savaş tedirginliğinden bahsetmiyor, ikiyüz devenin hesabını soruyordu.

Ebreh’e sonunda merakını yenemedi, dayanamadı şunu sordu:


—Hâlbuki sizce kutsal olan Beyt’i yıkmaya geldim, sen ise develerin derdine düşmüşsün, bu ne iştir?


Abdülmuttalib Peygamber dedesine yakışır cevabı verdi:

— Develerin sahib benim, Beyt’i de sahibi korur, deyince Ebrehe sinir krizi geçirircesine:

- İşte sen, işte develerin, verin bu adama develerini, ne hali varsa görsün demek zorunda kaldı.


Abdülmuttalib develeri ile birlikte Mekke’ye döndüğünde olanları halka anlattı, bu arada Mekke halkına şehri boşaltmakta fayda olduğunu, üzerimize koca bir ordunun gelmek üzere olduğunu haber verdi. Tabii herkes dağlara çekilmeye başladı ve beklemeye koyuldular.


Ebrehe hala Arapların o taş binaya bağlayan gücün sırrını çözemedi. O taş bina ayakta kaldığı sürece kendi yaptırdığı kiliseyi sevdiremiyeceğini idrak ederek, tekrar Habeşistandan gelen Mahmud adlı Fil öncülüğündeki orduya hücum emri verdi ama, fil bir türlü yerinden kalkmıyordu. Bütün uğraşmalara rağmen kıpırdamıyordu, sonunda hayvana mızrak darbeleriyle vurmaya başladılar, hayvandan kanlar fışkırmasına rağmen yere çivilenmişti adeta. Fil’in kalkmaması ikinci ibret vari ihtardı aslında. En nihayet çaresiz bir şekilde fil’i orda bırakıp yola devam ettiler..


Mekke’ye tam yaklaşacakları sırada ansızın gökte beliren kuş ordusu Fil’i akıllardan silmişti, şimdi başka bir tufanla karşı karşıya kaldılar, fırtınadan önce sessizliği andırıyordu adeta, gözler kuşlarda idi, acaba ne yapacaklar telaşı sardı herkesi.

Nihayet üçüncü uyarı son vuruş, diyebileceğimiz son ibret vari ikaz fırtınadan önceki sessizliği bozdu. Nitekim de nohuttan küçük taşlarla kocaman ordu bir anda hezimete uğratıldı.

Ebreh’e Ebabil kuş sürülerinin akınıyla yenilgisinin tatmanın yanısıra, vücuduna isabet eden mermilerle (taş parçaları) dönüş yaparken Abdülmuttalibi’in sözleri zihnin de yankılanmaya başladı:


- Develerin sahibi benim, Beyt’i ise sahibi koruyacaktır..

Gerçektende Kâbe’nin sahibinin koruduğunu son ikazla anlamış olsa da vücudunda aldığı darbelerle her geçen güç ölüme yaklaştığını çürüyen bedenin akibetinin fiyaskoyla sonuçlandığını görmesi ona en büyük darbe idi zaten.

Son nefeslerinde öyle bir hale geldi ki kendisi kendinden iğrenir, aynı zamanda etrafında insanların hızla kaçtıkları bir adam olarak bu dünyadan göçtü.


Herşeyden öte tarihe Fil vakası olarak geçen bu olay aslında Habibi Kibriya’nın artık yeryüzüne şeref vereceğinin bir alametiydi. Çünkü bu olay olduğu zaman Âmine annemizin doğumunun yaklaştığı günlerdi.





[URL="http://www.dervisler.net/forum/Smileys/favori/agla.gif"] [/URL]

BİZLER SENİ GÖRMEDEN SEVDİK EFENDİM

saçının bir teline hasret bu gözler!
sensiz dünya perişan!
EY Allah'ıN RASULÜ !
bizleride günahkar k@rdeleni'de ümmetinden say!
şefaat et Ya Rasulallah..
Essalatu vesselamu aleyke ya RasulAllah
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah
Essalatu vesselamu aleyke ya Nebiyalah
 
Üst