Fâcirin, ya’nî kâfirin rûhu sert olarak şiddet ile alınır ve yüzü Ebû Cehl karpuzu gibi olur.
Melekler ona hitâben, (Ey habîs olan rûh! Habîs olan cesedden çık der.
O da merkeb gibi bağırır.
Rûhu çıkınca, Azrâîl aleyhisselâm, onu yüzü gâyet çirkin ve siyâh elbiseli ve fenâ kokulu zebânîlere (ya’nî azâb yapan meleklere) teslîm eder ki, ellerinde yünden yapılmış, eski kilim parçası gibi bir bez vardır. O rûhu buna sararlar.
Bu zemânda, çekirge kadar insan şekline çevrilir.
Bunun sebebi, kâfirin cesedi âhıretde mü’minin cisminden büyük olur. Hadîs-i şerîfde, (Cehennemde kâfirin bir azı dişi Uhud dağı kadardır) buyuruldu.
Cebrâîl aleyhisselâm, bu kötü rûhu yükseltir ve dünyâ semâsına ulaşırlar.
Sen kimsin denir. Ben Cebrâîlim der.
Yanındaki kimdir denir. Filân oğlu filân diye, kötü, çirkin ve dünyâda sevmediği fenâ ismleriyle onu zikr eder.
Onun için gök ve semâ kapısı açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe, bu gibi kimseler Cennete girmezler denir.
Cebrâîl aleyhisselâm bu sözü işitince, onu elinden bırakıverir. Rüzgâr onu uzaklara sürükler.
İşte bu, Hac sûresinde, (Allahü teâlâya ortak koşan kimse, şuna benzer ki, gökden düşüp, kendini yâ kuşlar kapışır. Yâhud rüzgâr onu uzak bir yere atar da orada helâk olur) olan otuzbirinci âyet-i kerîmenin meâli şerîfidir.
O kimse yere düşünce, bir zebânî onu alıp siccîne götürür.
Siccîn yerin altında veyâ Cehennemin dibinde büyük bir taşdır ki, kâfir ve fâsıkların rûhu oraya götürülür.
Melekler ona hitâben, (Ey habîs olan rûh! Habîs olan cesedden çık der.
O da merkeb gibi bağırır.
Rûhu çıkınca, Azrâîl aleyhisselâm, onu yüzü gâyet çirkin ve siyâh elbiseli ve fenâ kokulu zebânîlere (ya’nî azâb yapan meleklere) teslîm eder ki, ellerinde yünden yapılmış, eski kilim parçası gibi bir bez vardır. O rûhu buna sararlar.
Bu zemânda, çekirge kadar insan şekline çevrilir.
Bunun sebebi, kâfirin cesedi âhıretde mü’minin cisminden büyük olur. Hadîs-i şerîfde, (Cehennemde kâfirin bir azı dişi Uhud dağı kadardır) buyuruldu.
Cebrâîl aleyhisselâm, bu kötü rûhu yükseltir ve dünyâ semâsına ulaşırlar.
Sen kimsin denir. Ben Cebrâîlim der.
Yanındaki kimdir denir. Filân oğlu filân diye, kötü, çirkin ve dünyâda sevmediği fenâ ismleriyle onu zikr eder.
Onun için gök ve semâ kapısı açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe, bu gibi kimseler Cennete girmezler denir.
Cebrâîl aleyhisselâm bu sözü işitince, onu elinden bırakıverir. Rüzgâr onu uzaklara sürükler.
İşte bu, Hac sûresinde, (Allahü teâlâya ortak koşan kimse, şuna benzer ki, gökden düşüp, kendini yâ kuşlar kapışır. Yâhud rüzgâr onu uzak bir yere atar da orada helâk olur) olan otuzbirinci âyet-i kerîmenin meâli şerîfidir.
O kimse yere düşünce, bir zebânî onu alıp siccîne götürür.
Siccîn yerin altında veyâ Cehennemin dibinde büyük bir taşdır ki, kâfir ve fâsıkların rûhu oraya götürülür.
devamı.....