Dinle Güçlenen Türkiye

bir insan

Öğrenci
Katılım
24 Kasım 2008
Mesajlar
83
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Türkiye’de ne türban, ne de çarşaf bir kılık kıyafet sorunudur. Bu tartışma insanların ne giydiğine indirgenemeyeceği gibi, insanların nerede nasıl giyineceğini ve neyi giyenlerin hangi partide siyaset yapacağını konuşarak da bir çözüme kavuşturulamaz.


Asıl meselenin CHP’nin çarşaflı ve türbanlı kadınları partiye üye yapması değil, bunların üzerine söylenenler, bunun üzerine inşa edilen bir siyasi hat olduğunu görmek çok mu zor?


Mustafa Kemal’in partisinin çarşaflı kadınlarla doldurulduğu laflarına karnımız tok. Sanki yıllardır gericilikle tutarlı şekilde mücadele etmiş bir CHP, Baykal’ın çarşaflıları üye kaydetmesiyle, o çizgisinden saptı. Sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana aktif siyasetin içinde olan bir parti, memleketin bu halinden hiç sorumlu değil. Türkiye’de 1950’den bu yana bir türlü iktidar olamayan bir sosyal demokrasiden söz ediyoruz nasıl olsa. Ah bir iktidar olsalardı neler yapacaklardı ama olamadılar. Türkiye yıllar süren sağ iktidarların elinde şimdi parçalanmanın ve çözülmenin eşiğine geldi.


Bunlara inanmamızı bekliyorlar. CHP’nin ve genel olarak sosyal demokratların vebalini unutmamız, günahlarını affetmemiz için çalışıyorlar. CHP’nin çarşaflı üye kaydetmesine yönelik tepkilerden bir CHP’yi aklama operasyonu çıkıyor.


Tabii keşke bundan ibaret olsa… Bu saatten sonra CHP’yi affetsen ne affetmesen ne, asıl sorun başka bir yerde.


Yeni bir alışma, alıştırılma vakası ile karşı karşıyayız. Baykal’ın Müslümanlığı, CHP liderinin ve bazı kadrolarının en az Erdoğan kadar Müslüman olduğu, CHP’deki Müslüman sayısının AKP’deki Müslüman sayısından az olmadığı gözümüze sokuluyor. Kimse de bize ne diyemiyor.


Bize ne! CHP’nin liderinin veya CHP’lilerin dinsel tercihleri bizi niye ilgilendirsin. Tıpkı AKP’lilerin kişisel inançlarının bizi ilgilendirmediği gibi… Aynen milyonlarca kadının inançları gereği taktıkları başörtüsünün bireysel bir tercih olarak bizleri ilgilendirmediği gibi…


İnsanlar istediklerine inanmakta özgürdür.


Ama bizden beklenen, dinin ve dinsel tercihlerin siyasetin ayrılmaz bir parçası olmasını artık hiçbir şekilde yargılamamamız…


Herkesin Müslümanlıkta birleştiği bir siyasi hayatta, dinsel inanç ve tercihler gerek şart olarak topluma dayatılıyor. Müslüman kimlik siyasetin doğal bir parçası olurken, burjuva siyaseti bu kimliğin üzerinde yeniden inşa ediliyor. Müslümanlıkla başlamayan her siyasete yol kapatılırken, türban ve benzer sorunların çözümünün de bu olduğu söyleniyor.


Ilımlı İslam cumhuriyeti bundan başka türlü nasıl tarif edilir bilmiyorum.


Dini siyasetin tamamen dışına çıkmış kişisel bir tercih, insanların bireysel dünyalarındaki bir özgürlük alanı olarak tarif etmeyi başaramayan Türkiye Cumhuriyeti, şimdi dini kişisel alandan tamamen çıkartıp, siyasi hayatın bir müştereki haline getiriyor. Devasa bir başarısızlık, büyük bir dönüşümü tetikliyor. Bizler bu dönüşümün işaretlerini gözlüyoruz. Baykal’ın partisi tek Müslüman parti AKP değil derken cemaat ve tarikatlara da göz kırpmayı ihmal etmiyor.


İnsanlar dinsel inançlarında özgürdür. Bu ülkede yaşayan insanların ezici çoğunluğunun Müslüman olması bir veridir. Ama tüm siyaseti bu inanca göre düzenlemek apayrı bir meseledir.


Peki ama bu düzenleme gerçekten Türkiye’yi daha güzel, daha yaşanılır bir ülke haline mi getirecek? Sonunda, toplumsal bir barışı sağlayıp müreffeh bir ülke haline mi geleceğiz?


Tam tersi olacak olmasın… Referansları gittikçe dinselleşen bir Türkiye aynı derecede güçsüzleşen, emperyalizme artan ölçüde bağımlı hale gelecek bir ülke olmaz mı? Emperyalist merkezlerin İslami referanslarla yönetilen bir ülkenin Kafkaslar’da, Ortadoğu’da ve hatta Balkanlar’da hem daha kolay yönlendireceği, hem de bu ülkenin uluslararası sermayenin daha çok işine yarayacağı bir veri değil mi? Müslümanlık adına değil emperyalizm için kan dökecek bir Türkiye’nin provasını yıllardır Irak savaşı sırasında izlemiyor muyuz? İsrail’le en kapsamlı anlaşmaları İslamcı hükümetlerin yapması, bu dönüşümün öncüsü AKP’nin iktidarı sırasında ve bu iktidarın aktif desteğiyle Irak’ta emperyalizme direnmeyi seçen Müslümanların sokaklarda, camilerde, kutsal mekanlarda kurşuna dizilmesi rastlantı mı?


Üstelik sağlanacak toplumsal barışın, sermaye ile emekçiler arasındaki barış olduğunu nasıl unutabiliriz? Ellerinde inançlarından başka hiçbir şeyi kalmayan milyonlarca emekçinin düzene bağlanmasının en kolay yolu ellerinde kalan işte o inançları değil mi?


Açlık ve yoksulluktan mağdur, çalışma, barınma, eğitim ve sağlık gibi en temel insani ihtiyaçlardan mahrum milyonlarca insanı hepimiz Müslümanız diyerek patronlarla ve onların temsilcisi Müslüman siyasetçilerle barıştırmak, ancak dinin siyaseti tamamen işgaliyle mümkün olabilir.


Bizim mücadelemiz insanların ne giydiğiyle ya da dinsel inançlarıyla ilgili değildir.

Bizim mücadelemiz, Türkiye’yi emperyalizmin bağımlılık ilişkilerinden kurtarmak, geniş emekçi kesimlerin tarihsel haklarına kavuşmalarını sağlamak içindir. Dini siyasetin tamamen dışına çıkarmak, insanların dinlerini ve inançlarını kendi bireysel dünyalarında istedikleri gibi yaşamalarını sağlamak işte bunun için gereklidir.

kaynak
 

kocaçınar

Asistan
Katılım
30 Eylül 2006
Mesajlar
155
Reaksiyon puanı
1
Puanları
18
Başta CHP yöneticileri ve bazi kesimlerin; Laiklik anlayışına göre, din toplumsal bir olay olarak kabul edilmemekte, Allah ile insan arasında kalması, evlerde veya ibadethanelerde yaşanması gereken bir olay olarak görülmekte, kamusal hayat dinden steril hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Toplumun dinden arındırılması projesi, Sovyet sisteminde, devlet zoruyla, 80 yıl uygulanmış ve tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Dinin Allah ile insan arasında kalması gereken bir olay olduğu düşüncesi, sosyal bilimcilerin din anlayışına pek uymuyor. Onlara göre din daha çok toplumsal bir olaydır, insanla Allah arasındaki bir olaydan çok, insanla insan arasındaki bir olaydır.

Hemen bütün dinler toplumda düzeni sağlamak için kurallar getirmişlerdir! Bu sözde laiklik savunucuları; laiklik, demokrasi, milliyetçilik vb. kavramlarını kendi hesaplarına geldiği gibi kullanırlar. Değişmez normları hep budur. Laikliğe, rejime karşı olan görüşleri ya da kimseleri hapsetmek istediklerinde laiklik elden gidiyor!' yaygaraları koparırlar. CHP'nin bu mantalitesi hiçbir zanman değişmeyecektr!


Oysa kabul edilmesi gereken, bu ülke insanlarının hem cumhuriyetçi hem de Müslüman olabilecekleri gerçeğidir


Saygılarımla


Kocaçınarım
 

venselos

Asistan
Katılım
15 Kasım 2008
Mesajlar
306
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Amerikalılar da Amerika için Tanrı'nın ülkesi diyorlar, Protestanlık ile Kapitalizmi bir arada yürütmeye çalışıyorlar ama nafile inanç adı altında dünyayı sömürüyorlar ve Türkiye'nin hilafet devletine ani geçiş yapması için yıllardır elinden geleni yapıyor.

Bill Clinton ne demişti sizin bir dini lideriniz olsa beyaz saraya çağırır rahatlıkla anlaşma ortamı sağlardık. Eminim sağlarlardı da.

Ne oldu da din Türkiye de bu kadar tartışılan konu haline geldi. İbadet engeli mi var, namaz kılacak yer sıkıntısı mı var, birileri inancınıza mı saldırıyor. Hayır Ne oldu biliyormusunuz birileri Amerika ile el ele vermiş amricano islamik bir dallas dizisi çeviriyorlar.

kocaçınar Sovyetler Birliğinin çöküşünü dine dayandırmanız yanlış bir teşhis, Amerika'nın çöküşünü neye bağlıyorsunuz acaba, yoksa Amerika da Tanrının ülkesi olduğu için mi çöküyor.
Saygılar.
 

kocaçınar

Asistan
Katılım
30 Eylül 2006
Mesajlar
155
Reaksiyon puanı
1
Puanları
18
İnanıyorum ki, bu sitede yorum yazan arkadaşlarımızın hemen hemen tamamı benim gibi, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ü bu vatanı bizlere emanet ettiği için minnetle ve şükranla anabilecek kadar, sağduyulu ve bilinçli insanlardır! Peki ozaman sorun nerede diyebilirsiniz. Sorun Ülkemizdeki sahte Atatürkçülerdir!

Bu günün Türkiyesindeki laiklik anlayışı nedir? Atatürk'ün bizlere miras bıraktığı laiklikmi yoksa malum çevrelerin kendine göre sulandırdığı laiklik anlayışımı hakim? Konuyu açalım biraz.

Laiklik dinsizlik değil, farklı inançların, hatta inanmayanların, inançlarını istediği şekilde yaşayabilmeleri için gereklidir! Ancak Turkiyedeki laiklik sıvıdır,içine koyulduğu kabin sekline giriyor
Şu an Türkiye’de laikliği sulandırmaya çalışan "Bazı kesimler" Türkiye’nin demokratikleşmesini, tam ve eksiksiz laikliğe geçmesini istememektedirler. Çünkü o zaman, o soyguncuların, darbecilerin, despotçuların, banka hırsızlarının, bu malum çevrelerin yıllardır, sürdürdükleri soygun, vurgun, hortum saltanatlıkları son bulacaktır. O yüzden bunu istememektedirler. Bu zihniyet demokratik yasaları dahi engellemek istemekte ve veto etmektedirler. Yani anliyacaginiz çelişkiler yumağı, dönüp gidiyor.
Halbuki saltanatı yıkıp, Türkiye cumhuriyetini kuran Atatürk bu baskıcı, soyguncu, cuntacıları görse belki idam ettirirdi, çünkü hep O'nun arkasına saklanıyorlar.

Atatürk hiç bir zaman laikliği kendi öz halkına karsı bir baskı aracı olarak kullanmamıştı. Ama bu soyguncular koltukları uğruna, laikliğin tanımını daraltmış, kendilerine uygun bir kurallar yumağına çevirmişlerdir.
O sahte laikçiler halkın uyanmasını, değerlerine sahip çıkmasını da istemezler. O yüzden ortamı sürekli gerip, kargaşadan yararlanmak, bankaları yıllardır yaptıkları gibi, soymak isterler, halkı uyutmak isterler.

Sözlerimi, Sami Selçuk’un kitabından alıntı ile noktalamak istiyorum;

"Türkiye’de demokrasinin temeli laikliktir derler, ki bu yanlıştır çünkü demokrasinin temeli çoğulculuktur. Kendilerini laik yanlısı ilan edenlerin işine çoğulculuk gelmediği için çoğulculuğu kaldırıp yerine laikliktir diye yazmışlardır. Halbuki bu insanlar laikliğin de gerçek anlamını bilmezler."

Amerika'nın Tanrı'nın ülkesi söylemleri, doğrudur, yalnız eksiktir! Bırakın Amerika'yı kainat'ta ki herşeyin sahibi Allahtır.

Saygılarımla

Kocaçınarım
 
Üst