Dil yarası

WaterBoy

Profesör
Katılım
24 Eylül 2007
Mesajlar
2,751
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Bayramlık bir soru soracağım:
Siz, “ötümsüzleşme” nedir biliyor musunuz?
Geçenlerde ilköğretim dil bilgisi test kitabında gördüm; kendimce fikirler yürüttüm.
Olmadı.
Sonra tarif üzerine anladım.
“Ünsüz sertleşmesi”nin öztürkçesiymiş bu…
Kimileri “şöhrete kavuşamamış insanların asabileşmesi” gibi bir şeyden söz edildiğini sanabilir;öyle değil:
Tarife göre “ünsüz sertleşmesi” şu demek:
“Ötümsüz ünsüzler”le yani “f, h, s, ş, p, ç, t, k” harfleriyle biten sözcükler, “ötümlü ünsüzlerden” “c, d, g” ile başlayan bir ek aldığında,o ek, “ç, t, k”ya dönüşüyor ya…
İşte buna “ötümsüzleşme” deniliyor.
Anlaşılmadı mı? Örnekle anlatalım:
Mesela “kitap” sözcüğü “da” eki aldığında “Onu kitapda okudum” diye yazmıyoruz da “kitapta” diye yazıyoruz.
Orada bizim ünsüz “d”, “ötümsüzleşiyor” işte…

* * *

Ben dilime düşkünümdür.
Dilimi bozan bir şey duydum mu, ağzımı bozarım:
“Hay dilini eşşek arısı soksun” diye beddua ederim.
“Sende beni seviyormusun” diyen bir aşk mektubu alsam, soruya değil, “de”nin “musun”un ayrı yazılmamış oluşuna takılırım.
Öte yandan cep telefonu mesajlarından, msn diyaloglarından, İnternet yazışmalarından azıcık haberdar olan herkes gibi, dilin oralarda nasıl eğilip büküldüğünü de biliyorum. Ama “dil polisliği”ni sevmiyorum. Kabahati, dili kullanıp sevdiremeyenlerde, yani öğretmenlerde, spikerlerde, yazarlarda, kendimde arıyorum.
Bir ilkokul çocuğunun “Dil bilgisi” dersinde dille nasıl tanıştığını görseniz, neden o dili bir türlü sevemediğini de çözersiniz.
Size “üleştirme belirteçleri” ile “türemiş belirteçler” arasındaki farkları sorsam ne dersiniz?
Ya da “kılış eylemleri”nin “oluş eylemleri”nden nerede ayrıldığını?..
“Ortaçlar”ın, “ulaçlar”dan farkı nedir, biliyor musunuz?
“Pekiştirmeli dolaylı tümleç”e birörnek verebilir misiniz?
“Kalmalı tümleçler”le “çıkmalı tümleçler” arasındaki farkları sayabilir misiniz?
“Seslem yitimi”ni, “ulama”yı açıklayabilir misiniz?
“Bağlamla bütünlenen eksiltili tümceler”den haberdar mısınız?

* * *

İlkokul çocuklarının, bu yaklaşımla dilini sevmesine imkan var mı?
Bu soruyu geçenlerde bir dilbilgisi öğretmenine sordum:
“Biz de çok dertliyiz. Müfredat öylesine ağır ve sıkıcı ki, çocuklar haklı olarak bunalıyorlar, ilgi duymuyorlar. Bir şey yapamıyoruz” dedi.
Dil, rahatına düşkündür.
Onu, edebiyatın iyi örneklerinin yaldızına sarıp sevdirmedikçe kolayına kaçar, bildiğince konuşur.
Siz, “önseste ünlü düşmesi”ni anlatana kadar bir “ünlü” düşer toplumun önüne; herkesi kendisi gibi konuşturur.
Dil bilgisi kitaplarını yeniden düşünüp yazmanın, çocukları bu “ötümcül” eziyetten kurtarmanın zamanı gelmedi mi?

NOT: Geçen hafta da din bilgisi kitaplarından ve Ankara İlahiyat Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Mualla Selçuk’un çağdaş din eğitimi çabalarından söz etmiştim. Bu arada, daha önce Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “ilk ve tek kadın üyesi” olan Prof. Selçuk’un “erkek egemen kültür”ün ve radikal çıkışlarının kurbanı olarak Din İşleri Yüksek Kurulu’na tekrar atanmadığını belirtmiş, “aynı nedenlerle” İlahiyat Dekanlığı’na yeniden seçilemediğini yazmıştım.
Ankara İlahiyat’tan Prof. Dr. Salih Akdemir ve Prof. Mehmet Özdemir imzalı iki mesaj geldi: Prof. Selçuk’un demokratik bir seçim sonucu Dekanlıktan ayrıldığını, fakültedeki hocaların tüm dünya dinlerine saygılı olduklarını, atılan doğru adımların geriletilmesinin sözkonusu olmayacağını bildiriyorlar. Memnuniyetle yayımlıyorum.


CAN DÜNDAR
 
Üst