Ders al, illâ başına gelmesini bekleme

Gfbercan

Asistan
Katılım
19 Mart 2009
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
3
Puanları
18
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* Başkalarının acılarından ve geçmiş felaketlerinden ders al. Böyle insanların nasihat ve tavsiyelerine kulak ver. Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimselere danış! Çünkü onlar, kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüş ve bilgileri sana bedava verirler. İllâ senin de başına gelmesini bekleme. Sana da çok pahalıya mal olur.

* Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine razı olduğu şekilde doğru hizmet edenler, Allahü teâlânın kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teâlâ onlarla konuşacak. Onlar için ne hesap var ne azap var.

* En zor iş İslamiyet’e hizmet etmektir. Çünkü Allahü teâlâ en zor işi en güvendiğine, en çok sevdiğine vermiştir. Peygamberlere ve vârislerine vermiştir.

* Başarının sırrı, birlik-beraberlik, dürüstlük, iyi hedef seçmektir.

* Yanan bir evden birini kurtarmak çok büyük sevap olduğu halde Cehennem ateşinden kurtarmak yanında hiç kalır. Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmalı. Hiç kimse yanmasın düşüncesinde olmalı.

* Müslümanlık dünya ve ahiret saadetidir. Allahü teâlânın en sevdiği şey imandan sonra kullarına hizmet etmektir.

* Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki şey verir. Birincisi; sevdiği bir kulunu ona tanıştırır. Eshab-ı kirama Peygamber efendimizi tanıttığı gibi. İkincisi; ona hayırlı bir iş verir. En hayırlı iş Peygamber efendimizin yaptığı iştir.

* Allah’ın dinini, Allah’ın kullarının ayaklarına kadar götürmek ne büyük zevktir.

* Tasavvuf, vakti, en değerli olan şeye sarf etmektir.

* Tasavvuf, herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir.

* Tasavvuftan maksat, kendini zorlamadan her an Allahü teâlâyı hatırlamaktır.

* İnsanın kıymeti; idrakinin, ehli sünnet büyüklerinin hakikatlerini anladığı kadardır.

* İnsana lazım olan önce Ehli sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, daha sonra tasavvuf yolunda ilerlemektir.

* Bütün kerametleri bize verseler, fakat itikadımız düzgün değilse, hâlimiz haraptır. Eğer bütün haraplıkları, çirkinlikleri verseler itikadımız düzgün ise, hiç üzülmemeliyiz. Doğru itikat, düzgün itikat, ehli sünnet itikadıdır.

* Allahü teâlâ insanları Cennetine davet ediyor. Davetçi olarak da Peygamber efendimizi gönderdi. Davetiye olarak da İslamiyet’i gönderdi. Fakat insanların çoğu bu davete icabet etmedi.

* Para, şan şöhret insanı rahatlatmaz. İslamiyet ile kontrol altına alınmazsa, insanı dünyada ve ahirette perişan eder.

* Beynin sağlam olması lazım. Diğer uzuvlardaki ufak tefek rahatsızlıklar bir şekilde halledilir. Ama beyin rahatsız olursa, bütün vücut felç olur. Lider, beyin gibidir. Ehli sünnet itikadı beyin gibidir, doğru kılınan beş vakit namaz beyin gibidir.

* Ahmaklık kârını zararını bilmemek, sağını solunu görmemek, iyiyi kötüyü ayıramamak demektir. Cehenneme giren ahmaklık sebebiyle girer, yüz binlerce ip sarkıtılıyor, uçuruma yuvarlanmamak için.

Ders al, illâ başına gelmesini bekleme
 

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
hayvanlardan farklı olalım - 05.03.2009, 19:58



1. CİLT SOHBETLER KİTABI - 19. SOHBETTEN

-“İnsan yediği yemeğe baksın.” (Abese Suresi 24. Ayeti Kerime)

Bu emir bizi yoktan var eden ve sayısız nimetlerle bizi kuşatan Rabbimizden geliyor. Her insan yediği yemeğe bakar ama Rabbimizin istediği bakmak öyle değil. Ya nasıl bakmak? Bu yemekleri benim önüme kim gönderdi diye düşünmektir.

Bunları düşüneceğiz. Önümüzde türlü yemekler var. Ekmek var, domates var, biber var, patlıcan var, fasulye var, elma var, portakal var… Bunların şekilleri başka, renkleri başka, tatları başka. Her biri nereden gönderildi? Belki dünyanın bir ucundan geldi. Ama rast gele gelmedi. Allah-u Teala Hazretleri o yiyecekleri ve içecekleri hususiyle bize ayırdı.

Meşayıh-ı Izamdan birisine:

-“Yemek yerken her aza bir iş ile meşgul, peki kalp ne ile meşgul? diye sorulunca:

-“Zikrullah ile” cevabını verir.

Burada zikrullah Allah İsm-i Şerifini tekrarlamak değildir. Ya nedir? Bu gıdaları Rabbim Teala ve Tekaddes Hazretleri önüme koydu. Bunu hatırlamaktır.

Dünyayı dolaşsak bir buğday tanesi icad eden bulamayız. Her şey Allah-u Teala’nın yaratması ile var olmuş ve bizim önümüze konmuştur. Rüzgârlarla bulutları O (cc) sevk ettirmiştir. Yağmurları O (cc) yağdırmıştır. Toprağı O (cc) halk etmiştir, toprağı kazanı da O (cc) yaratmıştır. Toprağa bitirme kabiliyetini O (cc) vermiştir… Her işi O (cc) sağlıyor.

İnsanın yaptığı sadece toprağı kazmak birde hazır tohumu atmaktır ki; insan dahi onu Mevla’nın kudreti ile yapıyor. Mevla ondan gücünü alsa onu dahi yapamaz.

-“Muhakkak Biz suyu tam dökmekle döktük.” (Abese Suresi 25. Ayeti Kerime)

Şu Ayet-i Kerimeyi de buraya alalım:

-“O öyle Bir Allah’dır ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderir. Nihayet bunlar, ağır yüklü bulutlar yüklendiğinde biz onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü mahsulleri yetiştiririz. İşte böylece ölüleri de çıkarırız. Gerektir ki siz düşünüp ibret alasınız.” (Ahkaf Suresi 57. Ayet-i Kerime)

Cenab-ı Hak Rahmetinin önünden yani yağmurdan önce müjdeci olarak rüzgâr gönderiyor. Bu rüzgâr ile insan bunun arkasında yağmur var diye müjdeleniyor. Bulutlar belki milyonlarca ton, belki daha fazla ağır suları yüklenir, peki bulutlar suyu neresinde tutuyor.

Rabbim nereye emrediyorsa oraya düşürüyor. Eğer birden boşaltsa o yeri mahveder. Tane tane düşürüyor. İsterse kum tanesi kadar, isterse çakıl tanesi kadar, isterse daha iri, isterse fark edilmeyecek kadar ince. Bunların hepsi Allah-u Teala'nın dilemesi iledir.

-“Sonra yeri yarmakla yarıverdik. – Artık onda (o yerde) taneler bitirdik. – Yaş üzüm ve yaş yoncayı yetiştirdik. – Ve zeytinlikler ve hurmalıklar. – Ve ağaçları birbirine girmiş büyük bahçeler. – Ve meyveler ve meralar (vücuda getirdik). – Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için." (Abese Suresi 26–32 Ayet-i Kerimeler)

Alah-u Teala (cc) bitkilerin en kıymetli yerlerini bize yediriyor. Hayvanlara ise sapını ve samanını. Bununla beraber o hayvanlardan da bize süt, yoğurt, tere yağ, peynir, et, deri ve daha neler lütfediyor. Bunları anlamak ve anlatmaktan ne kadar gaflete düşülüyor. Allah! Allah!

Efendi Babamız Ali Haydar Efendi Hazretleri (KS) şöyle buyururlardı:

-“Yerken dört şey düşünüyorum. Yenilenlerin renklerini, şekillerini, tatlarını, bir de nereden önümüze geldiğini.”

Bu şekilde yemeyenler hakkında da şu Ayet-i Celileyi okurlardı:

-“Küfreden kimseler (nimetlerden) menfaatlenirler ve hayvanların yedikleri gibi yerler.” (Muhammed Suresi 12. Ayet-i Kerime)

İşte Mevlayı zikretmeyerek, besmele çekmeyerek ve bunları düşünmeyerek yenirse bu ayetin buyurmuş olduğu insana benzenir.

Yüce Rabbimiz Nahl Suresi 66. Ayet-i Kerimede şöyle buyuruyor:

-“Ve şüphe yok ki sizin için sağmal hayvanlarda da elbette bir ibret vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından kolaylıkla geçer gider.”

Yani Mevla Teala Hazretleri buyuruyor ki: “Ne o fersin (fışkının, posanın) kokusundan, renginden karıştırıyoruz ne de kanın kokusundan, renginden. Ben onlardan karıştırsam siz içer misiniz? İşte sizde bana kan gibi olan şeytanla, posa gibi olan nefis arasından halis ibadet edin. Eğer karıştırırsanız, benim karıştırdığımı içmediğiniz gibi bende sizin karıştırdığınızı kabul etmem.
http://www.ebediyyen.biz/showthread.php?t=27024

Kardeşim güzel konularına denk ancak mübarek[ks]ten geldi
 

wenus

Asistan
Katılım
14 Haziran 2009
Mesajlar
126
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
Ahmağa verilecek cevap
* Sefih ve cahil bir kimse konuşunca ona cevap verme. Sükut, ona cevap vermekten daha hayırlıdır. Ahmağa verilecek en güzel cevap sükuttur.

* Başında ağaran saçlar, nefsinin ateşini söndürmeli. Başında beyaz saçların yanmasıyla, senin gecenin başladığını anla. (Çünkü bunlar, ölümün habercileridir.) İhtiyarlığın habercileri yanaklarına indikten sonra, nasıl rahat yaşarsın, insanın ömrünün en iyi kısmı, ihtiyarlıktan öncekidir. Halbuki, gençliği yok olan bir nefs, yok olmuş demektir. İnsanın rengi sararıp, saçları ağardığı zaman, güzel ve tatlı günleri de, o güzellik ve tatlılığını kaybeder. Yeryüzünde büyüklenerek yürüme. Çünkü, bir müddet sonra bu yer, seni de içine çekip alacaktır.

* Bütün düşmanlıkların sevgiye dönüşmesi umulur. Fakat hasetten dolayı olan düşmanlık böyle değil.

* Allahü teâlâyı sevdiğini söylersin, halbuki, Ona isyan edersin. Böyle sevgi olmaz. Eğer sevginde samimi olsaydın, Allahü teâlâya itaat ederdin. Çünkü seven, sevdiğine itaat eder.

* Sana gelene sen de git. Sana kötülük ve eziyet edene sen eziyet etme.
* Dilini muhafaza et, seni sokmasın. Çünkü o, büyük bir yılandır.

* Kendisine hayrı olmayan kimsenin başkasına hayrı olmaz. İnsan kendisi için hayır işlemez, kendisine iyilik yapmazsa, insanlar da ona hayır ve iyilik yapmaz.

* Kendisine hayrı olup olmadığını merak eden, beş vakit namaza verdiği öneme baksın. Doğru kılınan namaz her hayrın anahtarı, her derdin ilacıdır.

* Bir kimse kendini övmeye başlarsa, değeri düşer.

* İnsanlar Allahü teâlâya kulluk, ibadet etmek için yaratılmıştır. İnsanlar saadete kavuşmak için yaratılış gayelerine dikkat etmeli ve dünyaya düşkün olmaktan kaçınmalı. Dünya nimetleri geçicidir. Dünya ebedi kalınacak bir yer değildir. Ahirette saadete kavuşmak için bir binek gibidir. Sevinç yeri değil, ayrılık yeridir. Akıllı kimseler bu fani dünyaya düşkün olmayıp kulluk vazifesini hakkıyla yapanlardır.

* İnsan, dünya ve ahiret saadeti için dinimize muhtaçtır. Zaten bunun için ihsan edilmiştir. Yalnız, ondaki nimet ve faydalara iki ipe yapışmakla kavuşabilirsiniz. Birisi ehl-i sünnet itikadını öğrenmek diğeri de bunu öğretmektir. Bu ipten birisini bıraktığınız zaman nimetler uçar gider. Şahsınızdan uçar, evinizden uçar, cemiyetinizden uçar gider. Siz artık, yaptıklarınızı, yaşadıklarınızı din yani nimet zannedersiniz.

* Kalbini düşmandan boşalt! Dostu kalbe çağırmaya lüzum kalmaz. Kalb denilen latife hiç boş kalamaz. Mahlukların düşüncelerinden temizlenen kalb, kendiliğinden Allahü teâlâya teveccüh eder. [Boşaltılan bir şişeye havanın kendiliğinden dolması gibidir.]

* Bir iş nasıl başlarsa öyle devam eder. Hizmete, bir işe başlayınca iki maksadınız olmalı: Birincisi, Allah’ın dinine hizmet etmek. İkincisi Onun kullarına faydalı olmak. İşinizi adaletle idare edin. O işi yaparken, hep beraber sıkıntılar da sevinçler de paylaşılmalı.

* İki kişinin darıldıktan sonra, birbirlerinin ayıplarını ortaya çıkarması, münafıklık alametidir.

Ahmağa verilecek cevap .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 
Üst