- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,206
- Reaksiyon puanı
- 10,327
- Puanları
- 293
Davası için şampiyon olan efsane
Muhammed Ali, ABDnin Kentucky eyaletindeki Louisville şehrinde doğduğunda takvimler 17 Ocak 1942yi gösteriyordu. Fakir bir ailenin çocuğu olan Muhammed Aliye babası Cassius Marcellus gibi havalı bir isim koymaya karar verdi.
Onun yaşadığı dönemde hayat Afro-Amerikanlar için çok zordu. Kendini savunamayan bir Afro-Amerikanı, devlet hiç savunmazdı.
Marcellusun bisiklet süren çocukları hayranlıkla izlediğini fark eden babası, oğluna kıyacağına cebindeki tüm parasına kıyar ve oğlu Marcellusa kırmızı bir bisiklet alır. Marcellus belki de hayatındaki en güzel hediyeyi bu şekilde almıştı. Arkadaşı John Willsi bisikletinin arkasına alarak uzak semtleri dolaşırdı. Yine bir uzak semti dolaşırken arkadaşı Johnla, panayırda kalabalığın ardındaki bedava mısır-sosis dağıtılan palyaçoyu gördüler. Oraya gittiler ve orada çok oyalandılar.
Kalabalığın berisinde kalan bisikleti çalınırken gördüklerinde artık çok geçti. Ama yine de kalabalığı yarıp bisikleti kurtarmaya giriştiler. Kalabalıktan sıyrıldıklarında çalınan bisikletin arkasından bakmaktan başka çareleri yoktu, üzülmemeleri için bir sebep yoktu. Bu dolaşmaların sonunu, çalınan bisiklet getirmişti. Çareyi karakola şikayet ederek arasalar da umduklarını bulamadılar. Şikayette bulundukları adam, boks yapan Afro-Amerikalı memur Joe, Marcellusun hayatını değiştirecek bir şey söyler: Eğer boks bilseydiniz bisikletinizi çalmazlardı, demek ki sizden korkmadılar.
Memur Joe, Marcellusun geniş omuzlarını ve uzun kollarını ilk bakışta fark etmiş ve bu şampiyon adayını ringlerle tanıştırmayı kafasına koymuştu. Belki küçük Marcellusun fakirliğini de anlamış, ileride para kazandıracağını düşünmüştü.
Nitekim Marcellusu alıp çalıştığı salona götürdü ve hayatlarında yeni bir dönem başladı.
Marcellus boks antrenmanlarına gide gele kendini iyice boksa kaptırdı. Hatta idmana koşarak gittiği günlerde otobüsle yarışmayı bile denerdi.
Boksa yeni başlamasına rağmen tecrübeli rakiplerinden yumruk yemeyecek kadar çevikti. Daha o yıllarda kendine özgü bir stil geliştirdi: Ellerini göbek hizasında tutarak vücudunu asla kapatmıyordu. Bu da sıradan dövüşçülere ters gelirdi. Bu kez tecrübe değil, duruş konuşmuştu.
Az bir zaman içinde küçük Marcellus biraz daha büyümüştü: Hem Clay olarak anılmaya hem de amatör ligde ringlere çıkmaya başladı. Amatör ligde çıktığı 167 maçın 6sını kaybederek rekor kırdı.
18 yaşında katıldığı Roma Olimpiyatlarında finale kaldı. Finalde Polonyalı Pietrzkowskyi mağlup ederek altın madalyayı aldı. Bu galibiyetten sonra profesyonel lige geçti.
İlk profesyonel maçından kazandığı 2 bin dolarla kendine ikinci el bir Cadillac aldı ve bu yeni arabasıyla yaşlı ebeveynlerini gezdirdi. Kendisini büyüten annesinin ve yokluk zamanında kendisine bisiklet alan babasının hayalini gerçekleştirmişti.
Clayin hayalleri artık gerçekleşmiştir. O birbirinden ayrılmayan iki sıfat, bu sefer Cassius Marcellusun üzerinde birleşmişti: Hem artık parası vardı hem de ünlü bir boksör olmuştu.
Ayaküstü Amerikada yaşamaktan mutlu musun? diye soran gazeteciye Clay, Elbette, Afrikada ne var ki? Yılanlar, çiyanlar ve yalın ayaklı çocuklar cevabını verirken onları dinleyen Afrikalı bir çocuk Claye fena halde bozulmuştu. Afrikalı çocuk ünlü boksöre dönüp Öyle mi? Ben kardeş olduğumuzu sanıyordum diyerek Claye nereden geldiğini hatırlattı.
Bir akşam Clay, bir dostunu şehrin en lüks restoranlardan birinde misafir etmek istedi. Restorandaki çalışanlar Clayi ve misafirini görmezden geldi. Clay de iyi niyetle Bakar mısınız? diye seslendi. Bunun üzerine garsonlar Clayin ve misafirinin üzerine çullanarak tekme tokat dışarı attılar. Clay böyle bir muameleye karşı gelebilirdi.
Fakat hem boksdaki şerefine leke sürdürmemek hem de polisin kendi aleyhine bir karar vereceğini bildiği için bir müdahalede bulunmadı. Yasalar böyleydi, zenciysen haksızsındı.
Clay, gördüğü muameleden ötürü para ve ün için kazandığı madalyayı Ohio nehrine attı. Çünkü onun artık bir davası vardı. Davası dışında kazandığı ödül çöptü onun için. Bundan sonraki maçlarını da davası için, hor görülen zenciler için yapacaktı.
1964 yılında Angelo Dundee emrinde boks maçlarına katılan başarılı ve aynı zamanda davası olan boksör Clay, Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu Sonny Listonla unvan maçına çıkacak kadar yükseldi. Liston, rakibini hem genç ve güçlü hem de çok hareketli görünce onunla baş edemeyeceğini anlayarak omzundan sakatlandığını söyleyip maçtan kaçtı.
Sonny Listonu deviren Clay, artık Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonuydu.
Cassius Marcellus artık Müslüman olduğunu ve bundan sonra kendisinin Muhammed Ali diye çağrılmasını bu ünvanı aldıktan sonra kameraların karşısında ilan etti. Böyle dediği için Muhammed Aliye kızan hakim zümre kameralar karşısında özür dilemesini istese de Malik Şahbaz (Malcolm X), Muhammed Aliye Özür dileyecek bir şey yaptıysan özür dile. Ama özür dileyecek bir şey yapmadıysan asla boyun eğme diyerek buna engel oldu. Kameralar karşısına çıkan Muhammed Ali, Neyin özrünü dileyeceğim? Elinizden geleni ardınıza koymayın diyerek davası için başına gelecek her belaya hazır olduğunu gösterdi.
Malcolm X ile iyi arkadaş olan Muhammed Ali, Nation of Islam hareketine de çoktan katılmıştı.
Gazetecilerden, Malcolm X ve Nation of Islam ile alakanız nedir? deyi sorduklarında: Bakın. Ormanda aslanla aslan, kaplanla kaplan, kırmızı kuşlar da kırmızı kuşlarla gezer. Kendi türünden insanlarla gezmek, insanın tabiatında vardır. İstenmediğim yerlerde olmak istemiyorum dedi. Başka bir gazeteci de Yani Müslüman olduğun gerçek mi? dedi, ilk duyduklarına inanmayarak. Muhammed Ali de, Siyah Müslümanların toplantılarına katılıyorum. Ve orada ne görüyorum? Sigara yok, içki yok, eşini aldatma yok, hanımları gayet mazbut giyiniyor. Sonra sokağa çıkıyorum ve siz bana oraya, onların arasına gitmemelisin diyorsunuz. Ama bana somut bir sebep söylemelisiniz, neden oraya gitmemem gerektiğine dair. diye sorarak cevap verdi. Yine başka bir gazetecinin, Peki gençliğin şampiyonu olarak sorumluluğun ne olacak? sorusuna Muhammed Ali hiç çekinmeden, Sizin benden olmamı istediğiniz kişi olamam. İstediğim kişi olmakta özgürüm. dedi.
Muhammed Ali, Müslüman olduktan sonra kimliğini kabul etmeyenlere ve eski adıyla ona nispet için hitap edenlere gününü göstermekten çekinmezdi. 1967 senesinde Ernie Terrellla yapacağı maçın seremonisinde kendisine Clay diye seslenen rakibine dersini vermişti. Terrelı yere yatıran Ali, suratına yumrukları yapıştırırken: Hemen benim adımı söyle, hadi yine söylesene! diye sorar. Yumruklara dayanamayan Terrell, Ali! diye bağırarak kendini zor kurtarmıştı.
Vietnam savaşı başladığı sırada Muhammed Aliden kurtulmak isteyen yetkililer onu savaşa yollamakta zorlasalar da Muhammed Ali onlara karşı gelmişti. Vietnamlılarla bir problemi olmadığını da ekleyerek: Onlar beni hiç aşağılamadılar dedi.
Savaşa çağrıldığı zaman icabet etmediği için ligden kovulan Muhammed Alinin unvanına da lisansına da el koydular. Hiçbir maça da çıkarmazlar Aliyi. Bu da yetmezmiş gibi vatan haini ilan edilir, hayatı boyunca hor görülenler tarafından. Bir de Alinin elini kolunu bağlamak için trafik suçunu bahane ederek hapse attılar. Pasaportuna el koyup ülke içinde dövüşmesini yasakladılar.
Bütün yasaklar karşısında Dini inançlarımı yaşamamın cezası neyse çekmeye hazırım. Makineli tüfeklerin karşısına çıkmam gerekecekse onu da yaparım diyerek hiçbir cezanın kendisini etkilemeyeceğini açık açık ifade etti.
Vietnam savaşı devam ettiği sürece Amerikanın başına bela olmaktaydı. Amerika halkı gazetede gördükleri haberlerde bu nasıl hürriyet diye sorgulamaya başladı. Haklılardı, güya amaç barıştı. Ama ortada kandan, vahşetten başka bir haber yoktu. Bu söylemlerin üzerine Hollywood konuya el attı. Sivil gruplar niye savaşıyoruz' demeye başlayınca olaylar yatıştı.
Muhammed Ali, bokstan koparıldığı yıllarda üniversiteler gezip oralarda konferanslar verdi. Konferanslarda anlattığı konu boks olsa da arada İslamiyet hakkında bir şeyler anlatmaya çabalardı. İslamiyetten rahatsız olan kişiler, Muhammed Alinin bu İslami söylemlerinden rahatsız olurlardı. Boksla uğraşmasının İslamiyeti anlatmasından daha iyi olduğunu düşünen bazı makamlardaki üst kişiler, birkaç maç sonra silinip gideceğini umdukları için Aliye lisansını geri verdiler.
Muhammed Ali, rakiplerine sürekli laf atardı. Basın mensuplarının sivri sorularına karşı köreltici cevaplar verirdi. Alinin bu duruşu organizatörlerin işine gelirdi. Zira gerginlik arttıkça taleple birlikte hasılat da artardı.
Alinin başı hep beladaydı. Bir şekilde önüne hep bir engel çıkartıyorlardı. Komünizm propagandası yapmaktan suçlamayı bırakın, ırkçı olmakla bile suçlarlardı. Muhammed Ali, zenci çocukları için bir külliye yaptırmaya kalksa da herhangi bir banka kefil olmaya cüret edemedi, beyaz patronları yüzünden. Bununla da kalmazlar, bomba ihbarları ile huzurunu da kaçırırlardı. Ali, baskılara rağmen geri adım atmadı. Aksine Ben din mücadelesi veren biriyim, gücümü Kuran-ı Kerimden alıyorum diyerek kendisini yıldıramayacaklarını belirtti.
Ringdeki zaferlerine Jerry Quarryi yenerek başladı. Fakat Joe Frazier ile yaptığı maçı üstün bitirmesine rağmen hakemler rakibinin elini kaldırdı. Ne gariptir ki Ken Norton ile yaptığı maçta da çenesi kırıldığı için maçı bırakmak zorunda kaldı. Ama Ali, kendisini bitirmek isteyenleri yine hüsrana uğrattı. Frazierle yaptığı maçı farkla kazanarak rövanşı kazandı.
1964 senesinin Eylül ayında George Foremanla yaptığı maç, boks tarihine altın harflerle yazılmıştı. Sekiz raunt süren maçta Muhammed Ali hep savunmada kalarak rakibini iyice yordu. Genelde rakiplerini tek yahut iki rauntta indiren Foreman, sekiz raunda dayanamadı. Maçın sonlarına doğru Ali, iki yumrukta Foremanı 'Knock Out'la yıktı.
1978 senesinde Leon Spinkse yenilse de aynı yıl yine Spinksle yaptığı maçı kazanarak Dünya Şampiyonluğunu üçüncü kez elde ederek tarihi bir rekora imza attı. Bu unvanı kazanabilmek için en iyi boksörler mutlaka rakip olurdu Muhammed Aliye.
Profesyonel kariyerinde yalnızca üç kez yenilen efsane boksör Muhammed Ali, kariyerini şampiyon olarak bitirdi.
Dört evlilik yapmış olan Muhammed Ali, bu evliliklerden yedi kız ve bir erkek evladı olmuştu. Bir de bir erkek çocuk evlat edinmişti. Parkinson hastalığı nedeniyle Michigandaki çiftlik evinde gözden uzak bir hayat yaşamaya başlamıştı. O çiftlik evine dindar karısı Lonnieyle beraber kaldı.
Irkçılığa ara veren beyazlar değişti sanıldı. Değiştikleri sanıldığı arada Aliye, Atlanta Olimpiyatlarının meşalesini yakma şerefini verdiler. Alinin nehre attığı madalya yerine yenisini hediye ettiler. Muhammed Ali, zenci sporcular için iyi bir örnekti. Ekonomide, sanatta ve siyasette hak ettikleri yeri bulamayan zenciler, sahalarda boy göstermeye başladılar. Hatta farklı spor dallarında madalya bile kazandılar.
1958 yılında açılan Şöhret Yolunda birçok ünlünün yıldız içinde ismi yazıyordu. Bu ünlülerin isimleri o yoldaki kaldırımdaydı. Anlayacağınız, üzerine basılıp geçiliyordu. Muhammed Alinin de ismi yazılmak istense de Muhammed Ali Peygamberim Hz. Muhammedin adını ayaklar altına koydurmam diyerek duvara yazılmasını istemişti. Organizatörler de bu teklifi kabul etmiş ve Muhammed Alinin yıldızı Kodak Theatreın duvarına asıldı.
2001 yılında Hollywood tarafından hayatı filme aktarıldı. Ali ismindeki filmde Muhammed Aliyi Will Smith canlandırdı. Ayrıca hayatını anlatan biyografik bir roman, 2002 yılında Kaknüs Yayınları tarafından yayımlanmıştır.
Muhammed Ali 1984den beri hayatına Parkinson hastası olarak devam etmektedir. Muhammed Ali, Müslüman olduğundan beri Müslümanların haklarını savunmaya çalışmıştır. Bu katkılarından dolayı İslam âleminde bu çabaları takdirle karşılanmıştır.
kaynak
Muhammed Ali, ABDnin Kentucky eyaletindeki Louisville şehrinde doğduğunda takvimler 17 Ocak 1942yi gösteriyordu. Fakir bir ailenin çocuğu olan Muhammed Aliye babası Cassius Marcellus gibi havalı bir isim koymaya karar verdi.
Onun yaşadığı dönemde hayat Afro-Amerikanlar için çok zordu. Kendini savunamayan bir Afro-Amerikanı, devlet hiç savunmazdı.
Marcellusun bisiklet süren çocukları hayranlıkla izlediğini fark eden babası, oğluna kıyacağına cebindeki tüm parasına kıyar ve oğlu Marcellusa kırmızı bir bisiklet alır. Marcellus belki de hayatındaki en güzel hediyeyi bu şekilde almıştı. Arkadaşı John Willsi bisikletinin arkasına alarak uzak semtleri dolaşırdı. Yine bir uzak semti dolaşırken arkadaşı Johnla, panayırda kalabalığın ardındaki bedava mısır-sosis dağıtılan palyaçoyu gördüler. Oraya gittiler ve orada çok oyalandılar.
Kalabalığın berisinde kalan bisikleti çalınırken gördüklerinde artık çok geçti. Ama yine de kalabalığı yarıp bisikleti kurtarmaya giriştiler. Kalabalıktan sıyrıldıklarında çalınan bisikletin arkasından bakmaktan başka çareleri yoktu, üzülmemeleri için bir sebep yoktu. Bu dolaşmaların sonunu, çalınan bisiklet getirmişti. Çareyi karakola şikayet ederek arasalar da umduklarını bulamadılar. Şikayette bulundukları adam, boks yapan Afro-Amerikalı memur Joe, Marcellusun hayatını değiştirecek bir şey söyler: Eğer boks bilseydiniz bisikletinizi çalmazlardı, demek ki sizden korkmadılar.
Memur Joe, Marcellusun geniş omuzlarını ve uzun kollarını ilk bakışta fark etmiş ve bu şampiyon adayını ringlerle tanıştırmayı kafasına koymuştu. Belki küçük Marcellusun fakirliğini de anlamış, ileride para kazandıracağını düşünmüştü.
Nitekim Marcellusu alıp çalıştığı salona götürdü ve hayatlarında yeni bir dönem başladı.
Marcellus boks antrenmanlarına gide gele kendini iyice boksa kaptırdı. Hatta idmana koşarak gittiği günlerde otobüsle yarışmayı bile denerdi.
Boksa yeni başlamasına rağmen tecrübeli rakiplerinden yumruk yemeyecek kadar çevikti. Daha o yıllarda kendine özgü bir stil geliştirdi: Ellerini göbek hizasında tutarak vücudunu asla kapatmıyordu. Bu da sıradan dövüşçülere ters gelirdi. Bu kez tecrübe değil, duruş konuşmuştu.
Az bir zaman içinde küçük Marcellus biraz daha büyümüştü: Hem Clay olarak anılmaya hem de amatör ligde ringlere çıkmaya başladı. Amatör ligde çıktığı 167 maçın 6sını kaybederek rekor kırdı.
18 yaşında katıldığı Roma Olimpiyatlarında finale kaldı. Finalde Polonyalı Pietrzkowskyi mağlup ederek altın madalyayı aldı. Bu galibiyetten sonra profesyonel lige geçti.
İlk profesyonel maçından kazandığı 2 bin dolarla kendine ikinci el bir Cadillac aldı ve bu yeni arabasıyla yaşlı ebeveynlerini gezdirdi. Kendisini büyüten annesinin ve yokluk zamanında kendisine bisiklet alan babasının hayalini gerçekleştirmişti.
Clayin hayalleri artık gerçekleşmiştir. O birbirinden ayrılmayan iki sıfat, bu sefer Cassius Marcellusun üzerinde birleşmişti: Hem artık parası vardı hem de ünlü bir boksör olmuştu.
Ayaküstü Amerikada yaşamaktan mutlu musun? diye soran gazeteciye Clay, Elbette, Afrikada ne var ki? Yılanlar, çiyanlar ve yalın ayaklı çocuklar cevabını verirken onları dinleyen Afrikalı bir çocuk Claye fena halde bozulmuştu. Afrikalı çocuk ünlü boksöre dönüp Öyle mi? Ben kardeş olduğumuzu sanıyordum diyerek Claye nereden geldiğini hatırlattı.
Bir akşam Clay, bir dostunu şehrin en lüks restoranlardan birinde misafir etmek istedi. Restorandaki çalışanlar Clayi ve misafirini görmezden geldi. Clay de iyi niyetle Bakar mısınız? diye seslendi. Bunun üzerine garsonlar Clayin ve misafirinin üzerine çullanarak tekme tokat dışarı attılar. Clay böyle bir muameleye karşı gelebilirdi.
Fakat hem boksdaki şerefine leke sürdürmemek hem de polisin kendi aleyhine bir karar vereceğini bildiği için bir müdahalede bulunmadı. Yasalar böyleydi, zenciysen haksızsındı.
Clay, gördüğü muameleden ötürü para ve ün için kazandığı madalyayı Ohio nehrine attı. Çünkü onun artık bir davası vardı. Davası dışında kazandığı ödül çöptü onun için. Bundan sonraki maçlarını da davası için, hor görülen zenciler için yapacaktı.
1964 yılında Angelo Dundee emrinde boks maçlarına katılan başarılı ve aynı zamanda davası olan boksör Clay, Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu Sonny Listonla unvan maçına çıkacak kadar yükseldi. Liston, rakibini hem genç ve güçlü hem de çok hareketli görünce onunla baş edemeyeceğini anlayarak omzundan sakatlandığını söyleyip maçtan kaçtı.
Sonny Listonu deviren Clay, artık Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonuydu.
Cassius Marcellus artık Müslüman olduğunu ve bundan sonra kendisinin Muhammed Ali diye çağrılmasını bu ünvanı aldıktan sonra kameraların karşısında ilan etti. Böyle dediği için Muhammed Aliye kızan hakim zümre kameralar karşısında özür dilemesini istese de Malik Şahbaz (Malcolm X), Muhammed Aliye Özür dileyecek bir şey yaptıysan özür dile. Ama özür dileyecek bir şey yapmadıysan asla boyun eğme diyerek buna engel oldu. Kameralar karşısına çıkan Muhammed Ali, Neyin özrünü dileyeceğim? Elinizden geleni ardınıza koymayın diyerek davası için başına gelecek her belaya hazır olduğunu gösterdi.
Malcolm X ile iyi arkadaş olan Muhammed Ali, Nation of Islam hareketine de çoktan katılmıştı.
Gazetecilerden, Malcolm X ve Nation of Islam ile alakanız nedir? deyi sorduklarında: Bakın. Ormanda aslanla aslan, kaplanla kaplan, kırmızı kuşlar da kırmızı kuşlarla gezer. Kendi türünden insanlarla gezmek, insanın tabiatında vardır. İstenmediğim yerlerde olmak istemiyorum dedi. Başka bir gazeteci de Yani Müslüman olduğun gerçek mi? dedi, ilk duyduklarına inanmayarak. Muhammed Ali de, Siyah Müslümanların toplantılarına katılıyorum. Ve orada ne görüyorum? Sigara yok, içki yok, eşini aldatma yok, hanımları gayet mazbut giyiniyor. Sonra sokağa çıkıyorum ve siz bana oraya, onların arasına gitmemelisin diyorsunuz. Ama bana somut bir sebep söylemelisiniz, neden oraya gitmemem gerektiğine dair. diye sorarak cevap verdi. Yine başka bir gazetecinin, Peki gençliğin şampiyonu olarak sorumluluğun ne olacak? sorusuna Muhammed Ali hiç çekinmeden, Sizin benden olmamı istediğiniz kişi olamam. İstediğim kişi olmakta özgürüm. dedi.
Muhammed Ali, Müslüman olduktan sonra kimliğini kabul etmeyenlere ve eski adıyla ona nispet için hitap edenlere gününü göstermekten çekinmezdi. 1967 senesinde Ernie Terrellla yapacağı maçın seremonisinde kendisine Clay diye seslenen rakibine dersini vermişti. Terrelı yere yatıran Ali, suratına yumrukları yapıştırırken: Hemen benim adımı söyle, hadi yine söylesene! diye sorar. Yumruklara dayanamayan Terrell, Ali! diye bağırarak kendini zor kurtarmıştı.
Vietnam savaşı başladığı sırada Muhammed Aliden kurtulmak isteyen yetkililer onu savaşa yollamakta zorlasalar da Muhammed Ali onlara karşı gelmişti. Vietnamlılarla bir problemi olmadığını da ekleyerek: Onlar beni hiç aşağılamadılar dedi.
Savaşa çağrıldığı zaman icabet etmediği için ligden kovulan Muhammed Alinin unvanına da lisansına da el koydular. Hiçbir maça da çıkarmazlar Aliyi. Bu da yetmezmiş gibi vatan haini ilan edilir, hayatı boyunca hor görülenler tarafından. Bir de Alinin elini kolunu bağlamak için trafik suçunu bahane ederek hapse attılar. Pasaportuna el koyup ülke içinde dövüşmesini yasakladılar.
Bütün yasaklar karşısında Dini inançlarımı yaşamamın cezası neyse çekmeye hazırım. Makineli tüfeklerin karşısına çıkmam gerekecekse onu da yaparım diyerek hiçbir cezanın kendisini etkilemeyeceğini açık açık ifade etti.
Vietnam savaşı devam ettiği sürece Amerikanın başına bela olmaktaydı. Amerika halkı gazetede gördükleri haberlerde bu nasıl hürriyet diye sorgulamaya başladı. Haklılardı, güya amaç barıştı. Ama ortada kandan, vahşetten başka bir haber yoktu. Bu söylemlerin üzerine Hollywood konuya el attı. Sivil gruplar niye savaşıyoruz' demeye başlayınca olaylar yatıştı.
Muhammed Ali, bokstan koparıldığı yıllarda üniversiteler gezip oralarda konferanslar verdi. Konferanslarda anlattığı konu boks olsa da arada İslamiyet hakkında bir şeyler anlatmaya çabalardı. İslamiyetten rahatsız olan kişiler, Muhammed Alinin bu İslami söylemlerinden rahatsız olurlardı. Boksla uğraşmasının İslamiyeti anlatmasından daha iyi olduğunu düşünen bazı makamlardaki üst kişiler, birkaç maç sonra silinip gideceğini umdukları için Aliye lisansını geri verdiler.
Muhammed Ali, rakiplerine sürekli laf atardı. Basın mensuplarının sivri sorularına karşı köreltici cevaplar verirdi. Alinin bu duruşu organizatörlerin işine gelirdi. Zira gerginlik arttıkça taleple birlikte hasılat da artardı.
Alinin başı hep beladaydı. Bir şekilde önüne hep bir engel çıkartıyorlardı. Komünizm propagandası yapmaktan suçlamayı bırakın, ırkçı olmakla bile suçlarlardı. Muhammed Ali, zenci çocukları için bir külliye yaptırmaya kalksa da herhangi bir banka kefil olmaya cüret edemedi, beyaz patronları yüzünden. Bununla da kalmazlar, bomba ihbarları ile huzurunu da kaçırırlardı. Ali, baskılara rağmen geri adım atmadı. Aksine Ben din mücadelesi veren biriyim, gücümü Kuran-ı Kerimden alıyorum diyerek kendisini yıldıramayacaklarını belirtti.
Ringdeki zaferlerine Jerry Quarryi yenerek başladı. Fakat Joe Frazier ile yaptığı maçı üstün bitirmesine rağmen hakemler rakibinin elini kaldırdı. Ne gariptir ki Ken Norton ile yaptığı maçta da çenesi kırıldığı için maçı bırakmak zorunda kaldı. Ama Ali, kendisini bitirmek isteyenleri yine hüsrana uğrattı. Frazierle yaptığı maçı farkla kazanarak rövanşı kazandı.
1964 senesinin Eylül ayında George Foremanla yaptığı maç, boks tarihine altın harflerle yazılmıştı. Sekiz raunt süren maçta Muhammed Ali hep savunmada kalarak rakibini iyice yordu. Genelde rakiplerini tek yahut iki rauntta indiren Foreman, sekiz raunda dayanamadı. Maçın sonlarına doğru Ali, iki yumrukta Foremanı 'Knock Out'la yıktı.
1978 senesinde Leon Spinkse yenilse de aynı yıl yine Spinksle yaptığı maçı kazanarak Dünya Şampiyonluğunu üçüncü kez elde ederek tarihi bir rekora imza attı. Bu unvanı kazanabilmek için en iyi boksörler mutlaka rakip olurdu Muhammed Aliye.
Profesyonel kariyerinde yalnızca üç kez yenilen efsane boksör Muhammed Ali, kariyerini şampiyon olarak bitirdi.
Dört evlilik yapmış olan Muhammed Ali, bu evliliklerden yedi kız ve bir erkek evladı olmuştu. Bir de bir erkek çocuk evlat edinmişti. Parkinson hastalığı nedeniyle Michigandaki çiftlik evinde gözden uzak bir hayat yaşamaya başlamıştı. O çiftlik evine dindar karısı Lonnieyle beraber kaldı.
Irkçılığa ara veren beyazlar değişti sanıldı. Değiştikleri sanıldığı arada Aliye, Atlanta Olimpiyatlarının meşalesini yakma şerefini verdiler. Alinin nehre attığı madalya yerine yenisini hediye ettiler. Muhammed Ali, zenci sporcular için iyi bir örnekti. Ekonomide, sanatta ve siyasette hak ettikleri yeri bulamayan zenciler, sahalarda boy göstermeye başladılar. Hatta farklı spor dallarında madalya bile kazandılar.
1958 yılında açılan Şöhret Yolunda birçok ünlünün yıldız içinde ismi yazıyordu. Bu ünlülerin isimleri o yoldaki kaldırımdaydı. Anlayacağınız, üzerine basılıp geçiliyordu. Muhammed Alinin de ismi yazılmak istense de Muhammed Ali Peygamberim Hz. Muhammedin adını ayaklar altına koydurmam diyerek duvara yazılmasını istemişti. Organizatörler de bu teklifi kabul etmiş ve Muhammed Alinin yıldızı Kodak Theatreın duvarına asıldı.
2001 yılında Hollywood tarafından hayatı filme aktarıldı. Ali ismindeki filmde Muhammed Aliyi Will Smith canlandırdı. Ayrıca hayatını anlatan biyografik bir roman, 2002 yılında Kaknüs Yayınları tarafından yayımlanmıştır.
Muhammed Ali 1984den beri hayatına Parkinson hastası olarak devam etmektedir. Muhammed Ali, Müslüman olduğundan beri Müslümanların haklarını savunmaya çalışmıştır. Bu katkılarından dolayı İslam âleminde bu çabaları takdirle karşılanmıştır.
kaynak