CHP’nin “ezber bozan” türban tavrı, AKP’nin üst düzey yöneticilerinde panik yarattı. Yıllardan bu yana istismar ettikleri “din” olgusunun ellerinden kayıp gideceğini düşünen AKP’liler, hemen yeni söylemler üretme peşine düştü. Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP’nin medyada kendisinden daha fazla yer alması üzerine, “Seçimde ikinci olursam siyaseti bırakırım” dedi. Ardından, hakkındaki dosyaları hatırlamış olacak ki; sözünü değiştirdi: “Siyaseti değil, genel başkanlığı bırakırım.”
BAŞBAKAN NE YAPMALIYDI?
Oysa ki; Erdoğan, “halkı tehdit eden” bu açıklamayı yapmak yerine, “Oyum düşerse, İzmir’i, Diyarbakır’ı, Çankaya’yı, Kadıköy’ü alamazsam siyaseti bırakırım” demeliydi. Böylece, hem inandırıcı olur, hem de gerçek anlamıyla meydan okurdu. Ancak Erdoğan, bunun yerine, kelime oyunları üzerinden yeni bir polemikle gündeme gelmek istedi.
Aslında Erdoğan bunu hep yapıyor. Elinin altında tuttuğu medya gücüyle, kah meydan okuyor, kah tehdit silahını kullanıyor, kimi zaman da “ademe mahkum ediyor.” Sorgulayamayan, soramayan medya ise, basit birer aktarıcı rolünde Erdoğan’ın sözlerini kamuya aktarıyor. Böylece, ‘bombardıman’ altında tutulan geniş halk kesimleri, tek yanlı “bilgilendirme” yüzünden, sağlıklı karar verme yetisini kaybediyor. Kamuoyu, özgürce oluşamıyor.
SORU SORMA HAKKI
Halbuki; kamuoyu demokratik sistemlerdeki gibi, dış baskılara maruz kalmadan oluşabilse; Erdoğan, halkı tehdit eden açıklamalar yapamaz. Böylece, kamuoyu en azından, şu soruyu sorabilme imkanını bulur: “Yandaş yaratmayacağını garanti ediyor musun? Eğer kamu imkanlarıyla yandaş yarattığın ortaya çıkarsa, siyaseti bırakmaya söz veriyor musun?”
Önceki gün konuştuğum ve bu düşüncelerimi paylaştığım CHP’nin üst düzey yöneticisi, sohbetimiz esnasında “Siz de çok safsınız” dedi ironik bir dille… Ardından da ekledi: “AKP’yi de Tayyip Erdoğan’ı da ayakta tutan, kamunun mallarını eşe dosta dağıtmasıdır. Bunu yapmadıkları taktirde, o koltuklarda birgün oturamazlar.”
CHP VE YANDAŞ YARATMA
CHP’li yöneticinin bu sözü üzerine, “Peki partiniz hiç yandaş yaratmadı mı? Sayın Erdoğan, CHP’yi sık sık bununla suçluyor. CHP’li belediyelerde yolsuzluk olduğunu ima ediyor” dedim. CHP’li dostum, genç kuşakların çok da bilmediği bir döneme götürdü beni. Örneğini de Deniz Baykal’ın Maliye Bakanlığı yaptığı dönemden verdi:
“Bakın, bizim genel başkanımız sayın Deniz Baykal, 1974 yılında Maliye Bakanlığı koltuğunda otururken, dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Vedat Dalokay birgün kendisini ziyaret eder. Aynı zamanda Mimar olan Dalokay o günlerde, Pakistan’da yapılacak olan bir camiinin projesini çizmiş ve para ödülü almıştır. Döneme göre hayli yüklü olan para ödülünü ne yapacağını düşünen Dalokay, Deniz Bey’e gelir. Biraz da şakayla karışık bir şekilde (Bu kadar parayı ne yapayım? Sen Maliye Bakanısın. Paradan puldan anlarsın) der. Deniz Bey, bu soru üzerine (Ne yapmak istiyorsan, onu yap) der. Deniz Bey’in verdiği bu cevaba, kurmay heyeti de şahittir. Dalokay, sohbetin ardından odadan çıkar.”
DÜN VE BUGÜNÜN FOTOĞRAFI
CHP’li kaynağıma, bunu neden anlattığını ve konuyla ilgisinin ne olduğunu sordum. “Anlatıyorum, devamı önemli çünkü” dedi. Konuşmasını bölmem üzerine, bana bir de soru sordu: “Vatan’dan Yiğit Bulut’un önceki günlerde yazdığı bir yazı vardı. Bakan Mehmet Şimşek’in Türkiye’deki krizin ayrıntıları üzerine eski çalıştığı Merry Linch adlı şirkete özel bilgi verdiği ve şirketin milyonlarca dolar değerinde para kazandığını yazdığı yazı. Bunu okudun mu?”
Bulmacaya dönen konuşmamızdaki bu soruya “Evet” yanıtını verdim. CHP’li kaynağım, bunun üzerine şunu söyledi: “İşte Baykal’la Erdoğan’ın, CHP’yle AKP’nin farkı burada yatıyor. AKP yandaş yaratma ve yaşatma felsefesi üzerine, CHP ise kamu yararını önde tutma anlayışıyla hareket ediyor. Baykal, o gün kendisini ziyaret eden Dalokay’a, tıpkı Şimşek’in yaptığı gibi yapabilir, (Paranı yabancı paraya çevir) diyebilirdi. Böylece Dalokay da bir gecede çok para kazanabilirdi.”
Bu kez soru sırası bendeydi: “Bu nasıl olacaktı?”
'BAYKAL'IN KÜÇÜK BİR İŞARETİ YETERDİ'
“Çok kolay” dedi CHP’li kaynağım. Sonra da şöyle devam etti: “Dalokay’ın Baykal’ı ziyaret ettiği gün, ekonominin kurmay heyeti, zorunluluktan ötürü devalüasyon ilan etmeyi tartışıyordu. Toplantıya ara verildiği an, Dalokay bakanlığa gelmişti. Tüm kurmay heyeti de oradaydı. Zaten ertesi gün de devalüasyon ilan edildi. TL’nin değeri düştü, yabancı para değer kazandı. Buna en çok Dalokay şakayla karışık şekilde sitem etti. Yakın çevresine (Bizim Deniz Bey ipucu bile vermedi. Parayla ne yapmak istiyorsan onu yap) dedi. (Halbuki bir ipucu verse şimdi zengin olmuştum) diye takıldı. Baykal da CHP de siyaset anlayışını hiçbir zaman rant ve yandaş yaratma üzerine kurmadı. Buna benzer çok örnek verebiliriz.”
Doğrusu, CHP’li kaynağımın verdiği örnek hem çarpıcı, hem de derslerle dolu. Siyasetin alabildiğine yozlaştırıldığı bu dönemde, genç kuşakların hem bu tecrübelerden faydalanması, hem de ders çıkarması gerekiyor. Zira; AKP’nin yozlaştırdığı siyasi anlayıştan çıkış yolu, geçmişte kalan örneklerde açıkça görülüyor.
GERÇEK GÜNDEM!
CHP, türban-çarşaf tartışması içine çekilirken ve bu gündemle meşgul edilmeye çalışılırken, AKP’yi bu örneklerle mahkum edebilmeli. İşte o zaman, Erdoğan’ın meydan okuma girişimlerinin bir anlamının olmadığı da ortaya çıkar. CHP, böylece geniş kamuoyuna güven telkin eder. Güven, iktidarın yolunu da açar… Ancak bunun için bir an önce "gerçek gündem"e dönmek şart... Zira halk; işsizlikten, pahalılıktan ve AKP zulmünden kurtulmanın yolunu arıyor.
kaynak
BAŞBAKAN NE YAPMALIYDI?
Oysa ki; Erdoğan, “halkı tehdit eden” bu açıklamayı yapmak yerine, “Oyum düşerse, İzmir’i, Diyarbakır’ı, Çankaya’yı, Kadıköy’ü alamazsam siyaseti bırakırım” demeliydi. Böylece, hem inandırıcı olur, hem de gerçek anlamıyla meydan okurdu. Ancak Erdoğan, bunun yerine, kelime oyunları üzerinden yeni bir polemikle gündeme gelmek istedi.
Aslında Erdoğan bunu hep yapıyor. Elinin altında tuttuğu medya gücüyle, kah meydan okuyor, kah tehdit silahını kullanıyor, kimi zaman da “ademe mahkum ediyor.” Sorgulayamayan, soramayan medya ise, basit birer aktarıcı rolünde Erdoğan’ın sözlerini kamuya aktarıyor. Böylece, ‘bombardıman’ altında tutulan geniş halk kesimleri, tek yanlı “bilgilendirme” yüzünden, sağlıklı karar verme yetisini kaybediyor. Kamuoyu, özgürce oluşamıyor.
SORU SORMA HAKKI
Halbuki; kamuoyu demokratik sistemlerdeki gibi, dış baskılara maruz kalmadan oluşabilse; Erdoğan, halkı tehdit eden açıklamalar yapamaz. Böylece, kamuoyu en azından, şu soruyu sorabilme imkanını bulur: “Yandaş yaratmayacağını garanti ediyor musun? Eğer kamu imkanlarıyla yandaş yarattığın ortaya çıkarsa, siyaseti bırakmaya söz veriyor musun?”
Önceki gün konuştuğum ve bu düşüncelerimi paylaştığım CHP’nin üst düzey yöneticisi, sohbetimiz esnasında “Siz de çok safsınız” dedi ironik bir dille… Ardından da ekledi: “AKP’yi de Tayyip Erdoğan’ı da ayakta tutan, kamunun mallarını eşe dosta dağıtmasıdır. Bunu yapmadıkları taktirde, o koltuklarda birgün oturamazlar.”
CHP VE YANDAŞ YARATMA
CHP’li yöneticinin bu sözü üzerine, “Peki partiniz hiç yandaş yaratmadı mı? Sayın Erdoğan, CHP’yi sık sık bununla suçluyor. CHP’li belediyelerde yolsuzluk olduğunu ima ediyor” dedim. CHP’li dostum, genç kuşakların çok da bilmediği bir döneme götürdü beni. Örneğini de Deniz Baykal’ın Maliye Bakanlığı yaptığı dönemden verdi:
“Bakın, bizim genel başkanımız sayın Deniz Baykal, 1974 yılında Maliye Bakanlığı koltuğunda otururken, dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Vedat Dalokay birgün kendisini ziyaret eder. Aynı zamanda Mimar olan Dalokay o günlerde, Pakistan’da yapılacak olan bir camiinin projesini çizmiş ve para ödülü almıştır. Döneme göre hayli yüklü olan para ödülünü ne yapacağını düşünen Dalokay, Deniz Bey’e gelir. Biraz da şakayla karışık bir şekilde (Bu kadar parayı ne yapayım? Sen Maliye Bakanısın. Paradan puldan anlarsın) der. Deniz Bey, bu soru üzerine (Ne yapmak istiyorsan, onu yap) der. Deniz Bey’in verdiği bu cevaba, kurmay heyeti de şahittir. Dalokay, sohbetin ardından odadan çıkar.”
DÜN VE BUGÜNÜN FOTOĞRAFI
CHP’li kaynağıma, bunu neden anlattığını ve konuyla ilgisinin ne olduğunu sordum. “Anlatıyorum, devamı önemli çünkü” dedi. Konuşmasını bölmem üzerine, bana bir de soru sordu: “Vatan’dan Yiğit Bulut’un önceki günlerde yazdığı bir yazı vardı. Bakan Mehmet Şimşek’in Türkiye’deki krizin ayrıntıları üzerine eski çalıştığı Merry Linch adlı şirkete özel bilgi verdiği ve şirketin milyonlarca dolar değerinde para kazandığını yazdığı yazı. Bunu okudun mu?”
Bulmacaya dönen konuşmamızdaki bu soruya “Evet” yanıtını verdim. CHP’li kaynağım, bunun üzerine şunu söyledi: “İşte Baykal’la Erdoğan’ın, CHP’yle AKP’nin farkı burada yatıyor. AKP yandaş yaratma ve yaşatma felsefesi üzerine, CHP ise kamu yararını önde tutma anlayışıyla hareket ediyor. Baykal, o gün kendisini ziyaret eden Dalokay’a, tıpkı Şimşek’in yaptığı gibi yapabilir, (Paranı yabancı paraya çevir) diyebilirdi. Böylece Dalokay da bir gecede çok para kazanabilirdi.”
Bu kez soru sırası bendeydi: “Bu nasıl olacaktı?”
'BAYKAL'IN KÜÇÜK BİR İŞARETİ YETERDİ'
“Çok kolay” dedi CHP’li kaynağım. Sonra da şöyle devam etti: “Dalokay’ın Baykal’ı ziyaret ettiği gün, ekonominin kurmay heyeti, zorunluluktan ötürü devalüasyon ilan etmeyi tartışıyordu. Toplantıya ara verildiği an, Dalokay bakanlığa gelmişti. Tüm kurmay heyeti de oradaydı. Zaten ertesi gün de devalüasyon ilan edildi. TL’nin değeri düştü, yabancı para değer kazandı. Buna en çok Dalokay şakayla karışık şekilde sitem etti. Yakın çevresine (Bizim Deniz Bey ipucu bile vermedi. Parayla ne yapmak istiyorsan onu yap) dedi. (Halbuki bir ipucu verse şimdi zengin olmuştum) diye takıldı. Baykal da CHP de siyaset anlayışını hiçbir zaman rant ve yandaş yaratma üzerine kurmadı. Buna benzer çok örnek verebiliriz.”
Doğrusu, CHP’li kaynağımın verdiği örnek hem çarpıcı, hem de derslerle dolu. Siyasetin alabildiğine yozlaştırıldığı bu dönemde, genç kuşakların hem bu tecrübelerden faydalanması, hem de ders çıkarması gerekiyor. Zira; AKP’nin yozlaştırdığı siyasi anlayıştan çıkış yolu, geçmişte kalan örneklerde açıkça görülüyor.
GERÇEK GÜNDEM!
CHP, türban-çarşaf tartışması içine çekilirken ve bu gündemle meşgul edilmeye çalışılırken, AKP’yi bu örneklerle mahkum edebilmeli. İşte o zaman, Erdoğan’ın meydan okuma girişimlerinin bir anlamının olmadığı da ortaya çıkar. CHP, böylece geniş kamuoyuna güven telkin eder. Güven, iktidarın yolunu da açar… Ancak bunun için bir an önce "gerçek gündem"e dönmek şart... Zira halk; işsizlikten, pahalılıktan ve AKP zulmünden kurtulmanın yolunu arıyor.
kaynak