Ottomanzo
Doçent
- Katılım
- 25 Temmuz 2008
- Mesajlar
- 746
- Reaksiyon puanı
- 7
- Puanları
- 0
Cumhuriyet Halk Partisi, “sosyal demokrat” bir parti olduğunu iddia ediyor. Türkiye'de eskilerde yüzde 40'lar civarında bir oy tabanı olan sol hareketin ve sosyal demokrasinin yaşadığı çöküntü, bugünkü CHP'nin ortaya koyduğu siyasetle daha da derinleşmiştir.
Sosyal demokrasinin “sosyal” niteliği sosyal adaleti, sosyal devleti, sosyal hakları, sosyal dayanışmayı ifade eder. “Demokrat” vasfı ise emekçiler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerine sahip çıkmayı gerektirir. Sosyal demokrasiyi, sosyalizmin yaşadığı dönüşümün bir uzantısı, kapitalist sistem içinde tutunmak için evrim geçiren bir hali olarak görenler de vardır. Bu evrim, demokratik değerleri sahiplenmeye dönük bir gelişimi ifade eder.
Sol hareketin dünya genelinde yaşadığı dönüşüm, demokratik karakterini güçlendirmiş, kimlik eksenlik hak ve özgürlük anlayışını geliştirmiştir.
Sosyalist Enternasyonel'e göre sosyal demokrasi özgürlük ve adalet kavramlarına özel önem verir. Farklılıklara saygı duyulması, azınlıklar başta olarak etnik, dini, mezhebi tüm grupların demokratik sürece katılımının desteklenmesi, tolerans ve uzlaşının ön plana çıkarılması bu kimliğin bir gereği olarak görülür. Cumhuriyet Halk Partisi'nin siyaset tarzına, geliştirdiği tutum ve davranışlara bakıldığında durum büyük bir tenakuz, ciddi bir paradoks ortaya koyuyor.
Hükümetin başlattığı Demokratik Açılım konusunda CHP'nin takındığı tavır, sosyal demokrasiyle kesinlikle örtüşmüyor. Açılımın ayakları olan azınlıklar, Aleviler, Kürtler, dini gruplar gibi kesimlerin sorun alanlarına yönelik CHP'nin ne dediği bilinmiyor. Çünkü CHP bunların bir kısmını reddederken, bir kısmına yönelik derin bir suskunluk içinde…
Kürt meselesine yönelik CHP'nin kabul ediyormuş gibi görünüp sorunu üreten statükoyu desteklemesi, Alevilik'le ilgili konuya yönelik ciddi bir söylem ortaya koyamaması, azınlıkların meselelerinde yine suskunluk içinde kalması bir bütün olarak CHP zihniyetini yansıtıyor.
Alevilik'le ilgili 5 çalıştay yapıldı, CHP suskun kaldı, azınlıklarla ilgili toplantılara karşı CHP sessizliğini korudu… Kürt meselesi ve Ermeni açılımında karşıtlığını ortaya koydu.
CHP'nin tüm bu alanlara yönelik devletçi, statükocu, ulusalcı duruşu, özünde demokrasiyi özümseyemeyen bir siyaseti yansıtıyor.
CHP, “demokrat” bir tutum takınamıyor. CHP'nin ulusalcı karakteri, demokrat karakterini ciddi şekilde törpülüyor.
CHP'nin yaklaşımlarını sosyal demokrat değil, faşizan eğilimleri içinde barındıran tutucu bir çizgi olarak görenler hiç de az değil. Hatta nasyonel sosyalizmle (Öymen'i Hitler'e benzeten afişler gibi) suçlayanlar bile var. CHP, böyle olmasa da nasyonel solcu olarak adlandırılabilir. CHP'nin bugün sosyalliği ve demokratlığı buharlaşmış, ulusalcılığı ve laikçiliği kalmıştır. Sadece laik ve ulusalcı olmak, ne solcu olmaya, ne demokrat olmaya, ne çağdaş olmaya yeter. CHP sadece kendi kimliğini aşındırmamakta, Türkiye solunu ve sosyal demokrasiyi de temellerinden sarsmaktadır.
kaynak
Sosyal demokrasinin “sosyal” niteliği sosyal adaleti, sosyal devleti, sosyal hakları, sosyal dayanışmayı ifade eder. “Demokrat” vasfı ise emekçiler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerine sahip çıkmayı gerektirir. Sosyal demokrasiyi, sosyalizmin yaşadığı dönüşümün bir uzantısı, kapitalist sistem içinde tutunmak için evrim geçiren bir hali olarak görenler de vardır. Bu evrim, demokratik değerleri sahiplenmeye dönük bir gelişimi ifade eder.
Sol hareketin dünya genelinde yaşadığı dönüşüm, demokratik karakterini güçlendirmiş, kimlik eksenlik hak ve özgürlük anlayışını geliştirmiştir.
Sosyalist Enternasyonel'e göre sosyal demokrasi özgürlük ve adalet kavramlarına özel önem verir. Farklılıklara saygı duyulması, azınlıklar başta olarak etnik, dini, mezhebi tüm grupların demokratik sürece katılımının desteklenmesi, tolerans ve uzlaşının ön plana çıkarılması bu kimliğin bir gereği olarak görülür. Cumhuriyet Halk Partisi'nin siyaset tarzına, geliştirdiği tutum ve davranışlara bakıldığında durum büyük bir tenakuz, ciddi bir paradoks ortaya koyuyor.
Hükümetin başlattığı Demokratik Açılım konusunda CHP'nin takındığı tavır, sosyal demokrasiyle kesinlikle örtüşmüyor. Açılımın ayakları olan azınlıklar, Aleviler, Kürtler, dini gruplar gibi kesimlerin sorun alanlarına yönelik CHP'nin ne dediği bilinmiyor. Çünkü CHP bunların bir kısmını reddederken, bir kısmına yönelik derin bir suskunluk içinde…
Kürt meselesine yönelik CHP'nin kabul ediyormuş gibi görünüp sorunu üreten statükoyu desteklemesi, Alevilik'le ilgili konuya yönelik ciddi bir söylem ortaya koyamaması, azınlıkların meselelerinde yine suskunluk içinde kalması bir bütün olarak CHP zihniyetini yansıtıyor.
Alevilik'le ilgili 5 çalıştay yapıldı, CHP suskun kaldı, azınlıklarla ilgili toplantılara karşı CHP sessizliğini korudu… Kürt meselesi ve Ermeni açılımında karşıtlığını ortaya koydu.
CHP'nin tüm bu alanlara yönelik devletçi, statükocu, ulusalcı duruşu, özünde demokrasiyi özümseyemeyen bir siyaseti yansıtıyor.
CHP, “demokrat” bir tutum takınamıyor. CHP'nin ulusalcı karakteri, demokrat karakterini ciddi şekilde törpülüyor.
CHP'nin yaklaşımlarını sosyal demokrat değil, faşizan eğilimleri içinde barındıran tutucu bir çizgi olarak görenler hiç de az değil. Hatta nasyonel sosyalizmle (Öymen'i Hitler'e benzeten afişler gibi) suçlayanlar bile var. CHP, böyle olmasa da nasyonel solcu olarak adlandırılabilir. CHP'nin bugün sosyalliği ve demokratlığı buharlaşmış, ulusalcılığı ve laikçiliği kalmıştır. Sadece laik ve ulusalcı olmak, ne solcu olmaya, ne demokrat olmaya, ne çağdaş olmaya yeter. CHP sadece kendi kimliğini aşındırmamakta, Türkiye solunu ve sosyal demokrasiyi de temellerinden sarsmaktadır.
kaynak