Çanakkale Savaşı'nda şehit olan futbolcular!

Bu konuyu okuyanlar

AliA

Ordinaryüs
Emektar
Katılım
29 Haziran 2007
Mesajlar
64,457
Reaksiyon puanı
529
Puanları
0
ÜÇ BÜYÜKLERİN ŞEHİT FUTBOLCULARI

Futbolcunun Adı
Takımı Şehit Düştüğü Yer

1 - Arif - Fenerbahçe - Bor Ovası
2 - Nurettin - Fenerbahçe - Fikirtepe Bataryası
3 - Halim - Fenerbahçe - Fikirtepe Bataryası
4 - Kemal - Fenerbahçe
5 - Zeki - Fenerbahçe - Çanakkale Savaşı
6 - Hüsnü - Fenerbahçe - Çanakkale Savaşı
7 - Neşet - Fenerbahçe - Çanakkale Savaşı
8 - Refik Bey - Fenerbahçe - Kulüp Binasında
9 - Mustafa Bey - Fenerbahçe - Kulüp Binasında
10- Ethem (Bellisan) (Editör notu en aşağıdadır.) Fenerbahçe - Erenköy Bataryası
11- Haldun - Fenerbahçe
12- Doktor Ali - Beşiktaş - Kafkas Cephesi
13- Asım - Beşiktaş - Kafkas Cephesi
14- Muallim Sadi - Beşiktaş - Kafkas Cephesi
15- Kaptan Kazım - Beşiktaş - Çanakkale Savaşı
16- Doktor Mehmet - Beşiktaş - Kafkas Cephesi
17- Rıdvan - Beşiktaş - Çanakkale Savaşı
18- Kürt Celal - Galatasaray - Çanakkale Savaşı
19- Abdurrahman - Galatasaray - Kafkas Cephesi
20- Halit - Galatasaray - Kafkas Cephesi
21- Kaleci Hamdi - Galatasaray - Çanakkale Savaşı
22- Hasnun Galip - Galatasaray - Çanakkale Savaşı
23- Celal İbrahim - Galatasaray - Irak Cephesi (1917)
24- Neşet - Galatasaray - Çanakkale Savaşı
25- İdris - Galatasaray - Trablusgarp Cephesi
26- Refik Ata - Galatasaray - Çanakkale Savaşı
27- Mehmet Ali - Galatasaray - Çanakkale Savaşı
28- Hasip Galatasaray - Çanakkale Savaşı
29- Cemil Galatasaray - Çanakkale Savaşı
30- Nazmi Galatasaray - Çanakkale Savaşı

sehitlistesi.jpg



Savaşta ölen futbolcuların resmi listesi

Editör Notu: Ali Sami Alkış'ın hazırladığı yukarıdaki yazı dizisindeki şehit futbolcular listesinde 10.sırada yer alan Ethem Bellisan (Demir Ethem) Çanakkale Savaşı'nda gaziolmuştur. Yazarın hazırladığı yazının orijinalliği bozulmaması için bu önemli farklılık burada editör notu olarak belirtilmiştir.

REFİK OSMAN TOP'UN ANILARINDAN...

Nuri'nin o andan itibaren, Fenerbahçe ile ilişkisi kesildi.. Ama, Nuri neden "Altınordu'ya geçerim" diyordu. Çünkü Altınordu, Osmanlı'nın güçlü isimlerinden Talat Paşa'nın başkanlığı, yani koruması altındaydı. Bünyesinde bulunan futbolcuları askere almıyordu.

Herkes açlık ve yokluk çekerken, Altınordulu futbolcular bolluk içindeydi. Bunun böyle olduğunu Refik Osman Top'un anılarından da anlıyoruz. Bu bölümü okuyalım: (1931 yılıTürkspor Dergisi'nden).

"Meşin top bizi şeker, ekmek derdinden nispeten kurtardı. Başka çare yoktu. Öyle bir devirdi ki, gemisini kurtaran kaptan...

Daha doğrusu yaşasın Altınordu, yaşasın Otomobil Nuri... (Fenerbahçe'den kovulan futbolcu). "İyi ki, Nuri ile birlikte Altınordu'ya gelmiştim. Allah'a şükürler olsun, evin kileri hiç boş kalmıyor. Hele yağların nefaseti adamı sırtüstü yere yatırır."

Bazıları böyle kilerini, çıkarını, şekerini düşünürken, üç büyük kulübümüz Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş; cephelerde şehit üstüne şehit veriyordu.

Üstelik, sağ kalıp geri dönenlere de, hiçbir ayrıcalık yoktu.

Onlar toplumdan ve kulüplerinden gördükleri saygıyı, en büyük nimet olarak bellemişlerdi. Vatan selamete çiksın, onlara yeterdi...

Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş, durup dururken, "Üç büyük kulüp" olmadı.

Tarihleri şerefle doluydu...

dortsehit.jpg


Dört Şehitli Fotoğraf... Şimdiki kulüpler futbolcuların yalnızca rakip takımlara kaptırıyor. Eskiden azrailede kaptırıyorlardı... İşte Galatasaray takımından 4 şehitli fotoğraf... Önde yere çömelerek oturan iki kişiden soldaki İdris... Arkada sandalyede oturanlardan sol baştaki Kürt Celal... En arkada ayakta duranlardan beyaz kazaklı Abdurrahman Robenson ve onun sol yanındaki Asım... ( Bu futbolcu şehit olmadan önce, Beşiktaş'a geçmişti.)


arif.jpg
hasnungalip.jpg


En Büyük Şehit... Şehidin büyüğü küçüğü olmaz ama, Fenerbahçeli Arif'in yeri başka. O, cepheden ata atlayıp 26 saatlik yoldan sonra sahaya çıkıyor, maçını oynadıktan sonra tekrar savaşa koşuyordu (solda)... İşte "Çanakkale Geçilmez"i yaratanlardan biri daha... Galatasaray'ın sembol futbolcusu Hasnun Galip, düşmanla savaşmış, dövüşmüş ve şehit düşmüştü (sağda).


Üniversite mezunu futbolcular, birer birer şehit düşüyor!

Yurtsever Türk futbolcularının, gönüllü olarak cepheye koşunca, kulüpleri, çok büyük ölçüde güç kaybına girdi. Bu üzücü gelişmeyi bir de,"Türksever" dergisinin, 1930 yılında yayınladığı 20 haftalık dizisinden okuyalım:

"Harbin o acı, yürekleri yakıcı faaliyetleri başladı... Bunu anlıyoruz. İlk ağızda, Galatasaray'dan kaleci Hamdi, Hasnun Galip, ikinci takımdan Halit Çanakkale'de şehit düşmüştü. Beşiktaş'tan da Şair Kazım, Asım, Rıdvan Beylerin de, aynı cephede şehit oldukları haberi geldi. Aşağı yukarı bütün spor kulüpleri boşalıyordu. Kafkas Cephesi'nde de Galatasaraylı futbolculardan Abdurrahman Robenson, Beşiktaşlı Doktor Ali, Doktor Mehmet, Muallim Sadi Beyler'in öldüklerini duyduk. Bu ne felaketti!..."

Yukarıda yer alan şehitler listesindeki doktor, muallim sıfatlarına bakıp, bunların idareci olduklarını sanmayın... O dönemlerde, bütün futbolcular yüksek tahsilli, iyi mesleklive lisan bilen insanlardı. Bu konuda çok belirgin bir fikir verebilmek için, Fenerbahçe'nin 1923 yılındaki kadrosunun eğitim durumunu vermemiz yeter... Çünkü kadrodaki tüm futbolcular, yüksek tahsilliydi. İşte inanılmaz kadro:

KALECİ:
Şekip

Güzel Sanatlar Mezunu

SAVUNMA:
Cafer
Eczacılık Fakültesi
İsmet
Tıp Fakültesi
Hasan Kamil
Michigan Üniversitesi

ORTA SAHA:
Fahir
Fen Fakültesi
İsmet
Tıp Fakültesi
Kadri
Ticari İlimler
Ragıp
Ziraat Fakültesi

FORVET:
Zeki Rıza
Veteriner Fakültesi
Alaaddin

Güzel Sanatlar
Sabih

Tıp Fakültesi
Bedri

Diş Hekimliği
Ömer

Hieldberg Üniversitesi


Kaptan Kazım'ın cesedinden Beşiktaş Marşı çıktı

Şehit futbolcular arasında, sanatçı olanlar da vardı. Bunların içinde en önde geleni, Beşiktaş'ın kaptanı Kâzım'dı... Siyah-beyazlı futbolcu şairdi ve takım arkadaşları ona, "Şair" lakabını takmıştı.

Refik Osman Top'un 1930 yılına ait anılarına göre "Kâzım hakikaten iyi oynardı... Terbiyeli, halûk, karıncayı bile incitmeyen bir gençti... Sanatçı ruhluydu, şiirleri ile herkesi etkilerdi."

Çanakkale'de sırtına yediği bir gülle ile parçalanmıştır... Birliğindeki yakın arkadaşları, yerde hazin bir şekilde yatarken, ceketinden fırlayan bir kâğıt parçasını hatıra olarak sakladılar.

Beşiktaş kaptanının üstünden "Beşiktaş Marşı" çıkmıştı.
Şimdilerde, tribünlerin deyimi ile, "Pazara" kadar değil, mezara kadar" Beşiktaş'lıydı.

Şimdi, Şair Kâzım'ın cebinden çıkan tarihî şiiri sunalım:

BEŞİKTAŞ MARŞI

Hayatı süsledik izharı ittihatla bugün,
Yolunda gençliğin ulvi değil miydi birleşmek.
Sebatı bayrağımız yaptık, İ'tilamız için...
Neticesiz ve boş olmaz, sebatla hiçbir emek.
Dakikalar bize bir nağbe nişad olsun,
Kulübümüzde müceddet nücumu mevc vursun
Bu kainat bize hep gıpta ediyor isar,
Biz 11 arkadaşız, lakin arkamız daha var.
Bu zevk alemi dar zannedip de aldanalım,
Vekar, hak gibi sakin, nezih ve saf olalım.
Fakat bu hal ile, kuvvet gibi cesur olalım.

Kâzım - Beşiktaş Kaptanı

Hazin bir şekilde şehit olan siyah-beyazlı futbolcunun bu şiirindeki "Biz 11 arkadaşız, lakin arkamız daha var" mısrası, dönemin Beşiktaş sembolü haline gelmişti. Bu gerek savaşa giden ve gerekse birlikte futbol oynayan tüm Beşiktaşlıların amaç ve güçbirliğini simgeliyordu. Evet, Beşiktaşlılar hâlâ 11 arkadaş... Lakin arkaları daha var.

eminbulent.jpg


Şair, Futbolcu ve Gazi... Galatasaray'ın kaptanı ve solaçığı Emin Bülent, savaşa katılan futbolcularındandı. Takım arkadaşları cephede kollarında ölmüştü. Onların anısına yazdığı "Kin" şiirini, Atatürk ezberleyip toplantılarda okuyacaktı.


sehit.jpg


Şehit Haberleri... Savaş yıllarında yayınlanan Spor Alemi dergisi, zaman zaman cephede şehit düşen futbolcuları haber veriyordu. Yukarıda 4 futbolcu Fahri, Vasıf, Nuri ve Mazhar cephede olmalarına karşılık "İstanbul Nezlesi"nden ölmüştü.


Atatürk, Gazi futbolcunun şiirini okuyor.

SENE, 1932...
Ay, âşıkâne bir eylül hüznü...
Gün, belirsiz...
Zaman, alacakaranlığın, günün son ışık kırıntılarını süpürdüğü bir an... Emin Bülent Bey, eskiİstanbul gecelerinin ağır, vakur ve içine kapanık dünyasına, bir kere daha girmeye hazırlanıyor.

Mutfaktan firar eden yemek kokusu, yaklaşan bir lezzetin ilk habercisi...Emin Bülent Bey, bazen yemeği düşünmenin, onu yemekten daha fazla haz verdiğini keşfedenlerden...

Arka arkaya patlak veren zorlu savaş yıllarının kıtlık acısını çekenler, sonraki sofraların kıymetini bilir olduIar. Emin Bülent de az çekmemişti. Hem Galatasaray'da futbol oynuyor, hem cephede savaşıyordu.

Takım arkadaşları Hasnun Galip'ler, Neşet'ler, İdris'ler, Celâl'ler, Abdurrahman'lar, Asım'lar, bir bir yere inmişlerdi. Sıra, kendisine de gelecekti, ama düşman onu hep ıskalıyordu. Bu yüzden, hayatta kaldı...
Futbolcu arkadaşlarını cephede şehit bırakmış biri olarak, onların acısını hep yaşadı... Onların ruhlarına ithaf ettiği, bir de şür yazdı.

ATATÜRK'ÜN YEMEĞİNE DAVET

Söylemeyi unuttuk; Emin Bülent hem top oynamış, hem cepheye koşmuş bir gazi idi ama, onlar kadar önemli bir şairdi de. Düşmana kinini "Kin" şiirinde döktü... Kendi mısralarıyla, "Dağlar lisana gelse de, anlatsa hepsini - Binlerce can dirilse de, nakletse geçmişi..:"

Bir an geçmişe dalan Emin Bülent, vurulan kapı tokmağı ile birden irkildi... Gelen Ruşen Eşref Ünaydın'dı.

"Gazi Hazretleri, yarın akşam Dolmabahçe Sarayı'nda bir yemek verecek, benim delâletimle, seni de davet ediyor" diyordu...

Atatürk'ün yemeğine çağrılmak ne büyük bir şeref!

Yemek, Türk Dil Kurultayı'nın toplanması dolayısıyla veriliyordu. Şair, futbolcu ve gazi Emin Bülent, hatırlanmış olmanın gururuyla, yemeğe büyük bir keyifle gitti.
Görkemli salon, ülkenin kalburüstü isimlerini bir araya toplamıştı... Herkesin gözü, Atatürk'ün üzerindeydi.

Yemeğin ortalarına doğru, Gazi ayağa kalktı ve bir an etrafına bakındıktan sonra, şu iki mısrayı okudu:

"Garbın cebin'i, zalim, affetmedim seni...
Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi..."

Atatürk'ün ağzından dökülen bu mısraları duyan Emin Bülent, bir anda buz gibi kesti... Ardından soğuk terler döktü.

TÜRK SPORU İÇİN ONURLU GECE

Şaşırmıştı. Şoke olmuştu...

Çünkü, bu mısralar kendisine aitti... Üstelik, Atatürk ezberden söylüyordu. Mustafa Kemal, bu iki mısrayı okuduktan sonra, şiirin, şiirin tamamını söylemesi için, Emin Bülent'i yanına davet etti.

Galatasaray'ın eski futbolcusu; Çanakkale Savaşları'nda şehit düşen arkadaşları için yazdığı şiirini, Mustafa Kemal'in yanında yüksek sesle okudu.

Şiir çok beğenilmişti. Emin Bülent; bu onurlu gecenin duygu ağırlığı içinde, gözlerinde isyana kalkan yaşları zorlukla içinde tutabildi.

Ruşen Eşref Ünaydın; hatıralarında Atatürk'ün bu şiiri çok sevdiğini belirtiyor ve "Gazi, bu mısraları bağıra bağıra sık sık okuduğunu bize anlatır, bunu söylerken de, 'Kin' adlı şiiri o derece severdi" diye yazıyordu.
O gece, şeref konukları arasında Ruşen Eşref Bey de vardı. "Futbol Şehitleri" Atatürk'ün isteği ile, Türk Dil Kurultay'ı yemeğinde tazimle anılmıştı. Türk sporu için, onurlu bir geceydi.

fenerbahce2.jpg


Şehitler Çoğalınca Fenerbahçe Çocuklaştı. Uzun, yorucu ve acımasız savaş yılları ülkeyi olduğu kadar futbol takımlarını da yıpratıyordu. Cepheye giden futbolcular bir bir şehit olunca, ligler çocuk yaştaki futbolcularla oynanmaya başladı. Fotoğraftaki Fenerbahçe kadrosu 14-16 yaşlarından oluşuyor. Ayakta ellerini göğsüne dayamış olan şehit Arif, sol yanındakiler ise kaptan Galip ve Sabri'ydi... Onlar cepheden gelip Fenerbahçe'yi iyice çocuk olmaktan kurtarıyordu.

Türk Futbolu
 

WhiteHawk

Profesör
Katılım
21 Mart 2009
Mesajlar
2,024
Reaksiyon puanı
43
Puanları
48
Çok güzel bir konuya değinmişsin Alia sağolasın.
 

AliA

Ordinaryüs
Emektar
Katılım
29 Haziran 2007
Mesajlar
64,457
Reaksiyon puanı
529
Puanları
0
Eyvallah hocam.

Allah rahmet eylesin hepsine.
 

muratteas

Dekan
Katılım
11 Şubat 2009
Mesajlar
9,578
Reaksiyon puanı
96
Puanları
48
Bugün birde derbi ve muhabbetleri bugünün önüne geçti hoşnut olmadım.
 

Elbruz46

Rektör
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
11,931
Reaksiyon puanı
1,338
Puanları
113
öyle Kolay Büyük Olunmuyor!!!

Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş, durup dururken, "Üç büyük kulüp" olmadı.

Tarihleri şerefle doluydu...
 

Paramore

Dekan
Katılım
10 Eylül 2010
Mesajlar
5,179
Reaksiyon puanı
27
Puanları
0
Ruhları şad olsun. Kalmadı artık böyle insanlık...
 
Üst