risale
Doçent
- Katılım
- 23 Mart 2010
- Mesajlar
- 557
- Reaksiyon puanı
- 13
- Puanları
- 0
Bir kutub olan büyük şeyh efendi,ilahi bir emr ile risale-i kudsiyyeyi yazdı.Kendisinin ne ölçü nede yazma konusunda bilgisi vardı.O ilahi emri veren onu o bilgilerle mücehhez kıldı ve o muhteşem eser tamamlandı.Bulabildiğimiz beyitler olursa açıklamakarıyla vereceğizki her bir dörtlüğün bir saati aşkın dersi vardır ki genede bitmez.
risale
İSMET EFENDİ (K.S)
Kutbül-evliya Şeyh-ul-meşayih Es-Seyyid Eş-Şeyh Muhammed Mustafa İsmet Garibullah El-Yanyavi El-Nakşibendi El-Halidi El-Müceddidi Hazretleri Silsile-i Zeheb (Altın Silsile) denmekle meşhur veliler zincirinin 31.ferd-i kamilidir. Bu zincir Hz. Peygamber Aleyhissalat-ü Vesselam'dan kendilerine şu şekilde intikal eder.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz
Hz.Ebubekir (R.A)
Selman-ı Farisi (R.A)
Kasım bin Muhammed bin Ebubekr (R.A)
Cafer-i Sadık (R.A)
Bayezid-i Bestami (K.S.)
Ebülhasen-i Harkani (K.S.)
Ebu Ali Faramedi (K.K.)
Yusuf-u Hemedani (K.S.)
Abdülhalik-ı Gocduvani (K.S.)
Arif-i Rivegeri (K.S)
Mahmud-u İncirfagnevi (K.S.)
Ali Ramiteni (K.S.)
Muhammed Baba Semmasi (K.S.)
Seyyid Emir Külal (K.S.)
Şah-ı Nakşibend Muhammed Behaeddin (K.S.)
Alaeddin-i Attar (K.S.)
Yakub-u Çerhi El-Hisari (K.S.)
Ubeydullah-ı Ahrar (K.S.)
Muhammed Zahid (K.S.)
Derviş Muhammed (K.S.)
Hacegi Semerkandi (K.S.)
Muhammed Bakibillah (K.S.)
İmam-ı Rabbani (K.S.)
Muhammed Masum-ı Faruki (K.S.)
Eş-Şeyh Seyfeddin (K.S.)
Nur Muhammed Bedavüni (K.S.)
Habibullah-ı Can-ı Canan El-Mazhar (K.S.)
Abdullah-ı Dehlevi (K.S.)
Mevlana Halid-i Bağdadi (K.S.)
Abdullah-ı Mekki (K.S.)
Mustafa İsmet Yanyavi (K.S.)
Silsile-i Aliye İsmet Efendi'den sonra şu şekilde devam etmiştir;
Halil Nurullah Zağravi (K.S.)
Hacı Ali Rıza El-Bezzaz (K.S.)
Ali Haydar Ahıskavi (K.S.)
İsmet Efendi bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yanya'da alem-i dünyayı teşrif edip gençlik yıllarında Yanya Mahkeme-i Şer'iyye'si katipliğinde bulunmuşlardır. Risale-i Kudsiyye'lerinde bu konuda şöyle buyururlar:
Daha sonra şeyhlerinden izin alarak Süleyman Efendi isminde bir zatın refakatınde Taif cihetine doğru yola çıkarlar. Çölde giderlerken devesinin çöküp yürümemesi üzerine Süleyman Efendi önde ilerlemekte olan İsmet Efendi'ye hitaben:
İsmet Efendi Edirne'de iken sevgili ihvanlardan ve halifelerinden Hüseyin Kudsi Efendi'nin kerimesi ile izdivaç buyurmuşlardır. Bu evlilikten Nimetullah, Hafız, Ferdi, Behaeddin isimlerinde dört oğlu; Nakşiye ve Sıddika isimlerinde iki kızı dünyaya gelmiştir.
Cennetmekan Abdülmecid Han devrinde İstanbul'a göçerek bir müddet kayınpederlerinin Koca Mustafa Paşa civarında satın aldıkları evde irşad ile meşgul olmuştur. Daha sonra şimdi dergahlarının bulunduğu yeri almak için sahibiyle anlaşmıştır. Bu arada Fener Patrikhanesi'nden "Kırmızı Kilise" denilen Rum okulunu buraya yaptırmak için çok yüksek paralar teklif edilmişse de yer sahibi:
Mustafa İsmet Efendi (K.S.) yüksek yolları gereği enbiyaların imamı, evliyaların serdarı Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz'i kendisine yegane rehber bilmiş, her işte ona uymayı en büyük saadet, onun izinde idrak edilen her anı en büyük kar telakki etmiştir. Şeriatsız tarikatın mümkün olamayacağını üzerine basa basa anlatmıştır. İlme, irfana büyük ehemmiyyet vermiştir. Eserlerinden kendisinin de dini ilimlere ve Arap diline mükemmelen vakıf olduğu anlaşılmaktadır. Yegane gayesi kendisini yoktan var eden Allah'ını tanımak, bilmek, layıkı vechile ona kulluk yapabilmek olmuştur. Zamanın devlet erkanının, hatta devrin padişahının dahi ihvanları arasında bulunmasına rağmen dünya malı ve mevkiine zerrece itibar etmemiş, baki olan Allah'ının imanıyla doldurduğu gönlünde fani zevklere yer vermemiştir. Bu konu ile alakalı şöyle bir hikaye naklederler:
Sultan Mecid Han şeyhini ne zaman saraya yemeğe çağırsa İsmet Efendi yer gibi yaparak ekmekleri koynuna doldururmuş. Bunu farkeden müzevvirlerden birinin padişaha tezvir etmesi üzerine sofradan bir ekmek alarak elliyle sıkmış. Ekmekten damlayan kanları sultana göstermiş. Bununla dünya malının hakikatini, bu alemde yüksek derecelerde bulunanların tehlikelerden uzak kalmayacaklarını, mevki, makam büyüdükçe yüklenilen sorumluluğun da büyüdüğünü anlatmak istemiştir. Yoksa Abdülmecid Han'a karşı olan samimi hislerine, derin muhabbetine Risale-i Kudsiyye'leri şehadet etmektedir..
Bu gibi zatlar "Yeryüzünde halife yaratacağım" sırrına mazhar oldukları için kendileri daima saltanattan kaçınmışlar, fakat saltanat sahipleri bunların gölgelerinde hareket etmişlerdir. Böyle veliler pek tabii olarak zahirde el ayak takımından görünseler bile hakikatte bütün beylerin, paşaların üstünde yer almışlardır.
Yine nakledilir ki İsmet Efendi (K.S.) bir gün berberde traş oluyormuş. O esnada bir beyoğlu işlemeli koşumlar koşulmuş doru atıyla çıkagelmiş. Beyoğlunun teşrifi üzerine orada bulunanların hepsi ayağa kalkalar selamlamışlar. İsmet Efendi ise gelen gidenle alakasız bir halde gözleri kapalı oturuyorlarmış. Beyoğlu bir dervişin karşısında pervasızca oturuşundan son derece hiddetlenmiş. Yanına gelmiş. Eliyle tık tık diye kafasına vurup berabere hitaben: "Bu kabağı mı traş ediyorsun" demiş. Malum olunduğu üzre o devirlerde başta devamlı fes, sarık gibi şeyler bulundurulduğundan ustura ile tıraş olmak adet idi. Cenab-ı Şeyh'in mübarek başı da henüz tıraştan çıkmış olduğundan ve sabunları da üzerinde durduğundan, tabiri caizse hakikaten kabak gibi parlamaktaymış. Zavallı berber Şeyh Efendiyi tanıdığından kızarmış bozarmışsa da sükut etmek mecburiyetinde kalmış. İsmet Efendi ise bu yapılan hakaret kendisine değilmişcesine hiçi oralı olmamış. Beyoğlu hışımla geri dönüp atına binmek için zıplamış. Zıplamasıyla birlikte atın öbür tarafından tepesi üstü yere çakılması bir olmuş. Korkudan yuvasından fırlayacakmış gibi irileşmiş gözleriyle bakıp bağırmış:
Vaktiyle Ortaköy'de oturan bir Arnavut her gün kalkar, yaya olarak tekkeye gelir, bahçede meşgul olur, akşam üzeri gene yaya olarak geri dönermiş. Ömrü tamama erip ecel vaki olduğunda kızı bu zatı rüyasında görüp halini sormuş. "Merak etme kızım, diye cevaplamış. Arnavut "Burada şeyh efendiler beni yanlarına aldılar. Rahatım gayet iyidir."
Mevlana İsmet Garibullah Efendimiz Peygamber-i Zişan Hz.lerinin (S.A.V.) sünnet-i seniyyelerine uyarak halifelerinden her birine hallerine uygun birer lakap vermişler. Mesela Halil Efendi'ye Nurullah, Mehmet Efendi'ye Bahrullah, Hüseyin ve Şerif Efendiler'e Kudsi demişler. Kendilerine de Garibullah (Allah'ın Garibi) ismini layık görmüşler.
Hz. Şeyh Efendi orta boylu, zayıf vücutlu, uzuna yakın yuvarlak ve gayet güzel yüzlü, siyah gözlü, nurani, buğday tenliymiş. Mübarek burunları gayet güzel olup, orta yeri bir miktar yüksekçeymiş. Vefatlarında henüz beyazlamaya başlamış olan saç ve sakalları siyah ve gür imiş. Kaş ve kirpikleri de keza siyah imiş. Azalar ve tenasüp mükemmel olup, bir hüsn-ü suretmiş.
http://www.ismetefendi.org/sahsiyetler/ismetefendi.htm
ESSEYYİD MUHAMMED MUSTAFA İSMET GARİBULLAH -BÜYÜK ŞEYH- EFENDİ(kuddisessirrahu)
İsmet Babamızın aynı zamanda Ali Haydar Efendi Hazretlerinin Tekkesi İsmailağa Camiinin alt tarafında patrikhanin karşısında bulunuyor.
Altın silsilenin 32. sırasında bulunan
Efendi Hazretlerimizin çok önem vererek ezberlediği ve her sohbetinin başında bir beytini okuduğu Risale-i Kudsiyye sahibi Mustafa İsmet Garibullah (Büyük şeyh) Efendi kimidir?
Musta İsmet (kuddisesirrahu) aslen YANYA'lı (Balkan yarımadasında halen Yunanistan sınırları içerisinde bulunan bir şehir) olup doğumu:Hicri 1216
vefatı:Hicri 1289 dur.
Yaşadığı devirde
Mevlana Halid-i Bağdadi (kuddisesirrahu)nun
Mekke-i Mükerreme'deki halifesi olan Abdullah'i Mekki(kuddisesirrahu) Hazretleri'nin
Ebu Kubeys dağı üzerindeki dergahında yetişmiş olup
Şeyh Efendinin vefatından sonra Anadoluya gelerek bir müddet Edirne'de Sultan Camii Şerifinde irşat görevine devam etmiş
Sonra İstanbul'da müritleri çoğalmış hatta Sultan Abdulmecid Han kendilerine intisab etmişlerdir.İstanbul'daki müridleri şeyh Efendi'nin İstanbul'a gelmesini çok arzu ettiklerinden buraya gelerek
önce Koca Mustafa Paşa tarafında
sonrada Fatih Çarşamba'da halen kabri şerifinin de bulunduğu ve kendi ismiyle anılan İsmet Efendi Dergahı'nı kurup hayatının sonuna kadar da orada hizmete devam etmişlerdir.
EŞİ BULUNMAZ BİR ESER ''RİSALE-İ KUDSİYYE''
Bu kitap hakkında Ali Haydar Efendi Hazretleri:''Dünyada (insanların yazdığı kitaplar arasında) iki kitap vardır ki;itiraz kabul etmez.Biri Mesnevi
diğeri ise Risale-i Kudsiyyedir
lakin Risal-i Kudsiyye şeri ilimleri ihtiva etmesi yönünden daha ağırlıklıdır.''buyurmuştur.
Ayrıca bu manevi yolu Mekke-i Mükerreme'den getirdiği için ''Büyük Şeyh Efendi'' deyin buyurmuştur.
Üstadımızın arapça hocası
ulemadan
Oflu Hacı Dursun Efendi
Hazretleri de:''İsmet Efendi'nin Risale-i Kudsiyyesi
İmam-ı Rabbani'nin Mektubatının hulasası gibidir.''buyurmuştur.
Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Hazretlerimiz de (kuddisesirrahu) da
bu risale hakkında ''Mektubatın metni gibidir'' buyurmuştur.
Risalenin yazılmasının esrarını ve maksadını Mustafa İsmet Garibullah Efendi bize risalenin içinde açıklıyor:
Sene bin ikiyüz yetmiş bir idi
Muharremden dahi gün on bir idi
Bu dur ğalib
o günlerden biri idi
(zannıma göre Muharremin 11 idi)
Gece idi gönülde dert bir idi
Dediler gel aziz hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredelim
Zuhur etti o dem sırrımda bir nur(sır latifemde bir nur zuhur etti)
Görenler zannederdi nefhayi sur(görenler sur'a üfürüldü zannederdi)
Ki icmal üzere izhar eyle bir nur(bana gelen manevi heyet dediki:kısaca bir nur açıkla)
Dediler bazı aşık ola pir nur(Allah'ı seven aşıklar bu nurdan hisselensin)
Bu nurdan hisse al hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredilim
Dediler bir eser yaz aşıkane(bana gelen heyet:aşıklara bir eser yaz dediler)
Ola feyz-u muhabbet salikane(o kitap Allah yolcularına feyz-u muhabbet olsun)
Hem olsun yadigarın arifane(arif olanlarada yadigar olsun)
Okuyan derdi Hak ile boyana(okuanlar Allah derdi ile boyansın
içi dışı nur olsun)
Bu dert ile aziz hakka gidelim
Cemali ba-kemali syeredilim
Dediler Türki olsun hem lisanı(Manevi heyet:yazacağın eser türkçe olsun dediler)
Dahi bir vezn ile olsun beyanı(açıklaması ise bir vezn üzere olsun)
Dedim ben yanyavi kıldım fiğanı(o zaman ben Yanyalı'yım diye feryad ettim)
Çü bilmem şiir ile efsah lisanı(Çünkü benim lisanım fasih değil
şiir yazmasınıda bilmem)
Kabalıkla gerek Hakka gidelim(çok iyi yazmasanda
fasih lisan bilmesende olur)
Cemali ba-kemali seyredelim.
Murad ancak muradullah dediler(arzu edilen ancak Allah'ın murad ettiğidir)
Hatadan hıfz eder Allah
dediler(bunu Allah murad ettiği için O
seni hatadan korur dediler)
Didim bilmem dahi imla
dediler(ben yazı kurallarını bile bilmiyorum dedim)
Murad mana
değil elfaz dediler(murad edilen manadır
lafızlar değil dediler)
Zuhura tabii ol hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredilm
Kamu ihvanlara icmal bir huccet(bütün ihvanlara kısa bir delil)
Ola hem okuyana feyzu rahmet(bu kitabı okuyana feyz-u rahmet olsun)
Ola saliklere feyz-u muhabbet(Allah yolcularına feyz-muhabbet olsun)
Gide teşviş
bula teşvigu rahmet(vesveseler gitsin
okuyan teşvik ve rağbet bulsun)
Bu rahmetten oku Hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredlim.
İki cildi çıkan Şerhi Efendi Hazretlerimize ait -Risale-i Kudsiyye Şerhi- adlı eserin başında şu açıklamaya yer verilmiştir;
Bu kıymetli eser
içinde bulunduğu farsça ve arapça kelimelerin herkes tarafından anlaşılması mümkün olmayıp
ayrıca şiir vezninde olmasının getirdiği güzellik ve akıcılık
bir cihettede anlaşılmasının zorlaşmasına sebep olmaktadır.
Bazı yerlerin anlaşılması ise sadece lugat ilmine dayanmayıp
tevkifi(müellifin bizzat zamanımıza kadar gelen şeyh efendiler tarafından murad edilen mananın açıklanmasına bağlı olduğundan) bazı himmet sahibi kardeşlerimiz
müellifin asrımızdaki tek varisi olan Mahmud Efendi Hazretlerimizin
mu'tad sohbetlerinin başında:
-''Şeriat kenzi Hak miftah tarikat''(Şeriat Allah'ın hazinesi
anahtarı ise tairkattır) diye söze başlayarak risaleden sırayla izah ettiği beyitleri dikkatlice not etmişler
sonra bu notlar biraraya geldiğinde iki cilt olacak kadar mevzu birikmiştir.
Ali Haydar Efendi'nin de
kendi risalesinin kenarına kaydettiği önemli notlar da bu izahlara eklenerek
ehli kimseler tarafından gözden geçirilmiş ve sonunda Efendi Hazretlerimizde okunarak tasdik ettirilmiştir.
Mevla Tealadan niyazımız
bu eseri bütün müslümanlara
özellikle manevi yolun saliklerine faydalı kılarak zevk alıp manevi perdelerden kurtulmalarına vesile yapmasıdır....
http://www.islamseli.com/tasavvuf/51488-ismet-garibullah-hz-risalei-kudsiyye.html
risale
İSMET EFENDİ (K.S)
Kutbül-evliya Şeyh-ul-meşayih Es-Seyyid Eş-Şeyh Muhammed Mustafa İsmet Garibullah El-Yanyavi El-Nakşibendi El-Halidi El-Müceddidi Hazretleri Silsile-i Zeheb (Altın Silsile) denmekle meşhur veliler zincirinin 31.ferd-i kamilidir. Bu zincir Hz. Peygamber Aleyhissalat-ü Vesselam'dan kendilerine şu şekilde intikal eder.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz
Hz.Ebubekir (R.A)
Selman-ı Farisi (R.A)
Kasım bin Muhammed bin Ebubekr (R.A)
Cafer-i Sadık (R.A)
Bayezid-i Bestami (K.S.)
Ebülhasen-i Harkani (K.S.)
Ebu Ali Faramedi (K.K.)
Yusuf-u Hemedani (K.S.)
Abdülhalik-ı Gocduvani (K.S.)
Arif-i Rivegeri (K.S)
Mahmud-u İncirfagnevi (K.S.)
Ali Ramiteni (K.S.)
Muhammed Baba Semmasi (K.S.)
Seyyid Emir Külal (K.S.)
Şah-ı Nakşibend Muhammed Behaeddin (K.S.)
Alaeddin-i Attar (K.S.)
Yakub-u Çerhi El-Hisari (K.S.)
Ubeydullah-ı Ahrar (K.S.)
Muhammed Zahid (K.S.)
Derviş Muhammed (K.S.)
Hacegi Semerkandi (K.S.)
Muhammed Bakibillah (K.S.)
İmam-ı Rabbani (K.S.)
Muhammed Masum-ı Faruki (K.S.)
Eş-Şeyh Seyfeddin (K.S.)
Nur Muhammed Bedavüni (K.S.)
Habibullah-ı Can-ı Canan El-Mazhar (K.S.)
Abdullah-ı Dehlevi (K.S.)
Mevlana Halid-i Bağdadi (K.S.)
Abdullah-ı Mekki (K.S.)
Mustafa İsmet Yanyavi (K.S.)
Silsile-i Aliye İsmet Efendi'den sonra şu şekilde devam etmiştir;
Halil Nurullah Zağravi (K.S.)
Hacı Ali Rıza El-Bezzaz (K.S.)
Ali Haydar Ahıskavi (K.S.)
İsmet Efendi bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yanya'da alem-i dünyayı teşrif edip gençlik yıllarında Yanya Mahkeme-i Şer'iyye'si katipliğinde bulunmuşlardır. Risale-i Kudsiyye'lerinde bu konuda şöyle buyururlar:
İlahi Mustafa İsmet ki ismim
Zuhuru Yanya'da oldu bu cismim
Aman garket visal-i bahre resmim
Bu resmim mahvolup Hakk'a gidelim
Cemal-i bakemale seyredelim
Cenab-ı Hakk'ın gönüllerine yerleştirdiği muhabbet ateşi hararetini hissettirmeye başladığında Yanya'dan ayrılarak Mekke-i Mükerreme'ye gitmişler; Mevlana Halid-i Bağdadi Hz.leri hulefasından Abdullah-ı Mekki'ye intisab ile Nakşibendi yoluna kudum kılmışlardır. Abdullah-ı Mekki Hz.leri aslen Erzincan'lı olup; Mekke-i Mükerereme'de mücavir kalarak, Ebu Kubeys Dağındaki tekkelerinde irşad ile meşgul olurlarmış. İsmet Efendi, yedi sene içerisinde seyr-ü süluklarını ikmal ve Hilafet-i Nakşibendiyye'yi hak etmişlerdir.Zuhuru Yanya'da oldu bu cismim
Aman garket visal-i bahre resmim
Bu resmim mahvolup Hakk'a gidelim
Cemal-i bakemale seyredelim
Daha sonra şeyhlerinden izin alarak Süleyman Efendi isminde bir zatın refakatınde Taif cihetine doğru yola çıkarlar. Çölde giderlerken devesinin çöküp yürümemesi üzerine Süleyman Efendi önde ilerlemekte olan İsmet Efendi'ye hitaben:
- İsmet, İsmet! Şeyhimiz vefat etti. Vazifesi de bu fakire verildi. Geri dönelim, buyururlar ve dönerler.
Gerçekten de Mekke-i Mükerreme'ye vasıl olduklarında Abdullah-ı Mücavir fi Beledillah Hz.lerinin alemlerini değiştirdiği haberiyle karşılaşırlar. Bunun üzerine Şeyh Süleyman Efendi Mekke-i Mükerreme'deki dergahta irşad postuna cülus eder. Risale-i Kudsiyye'de bu zatın ismi şerifi şöyle geçer:
Hususa Mekke'de Eş-Şeyh Süleyman
Oluptur naib-i menab-ı gavs-ı İrfan
Bu gavsın tut elin Hakk'a gidelim
Cemal-i bakemale seyredelim
Risale-i Kudsiyye isimli eserlerini burada iken ilham ile kaleme almışlardır. Bu eseri ne niyetle ve nasıl yazdıkları eserin baş ve son kısımlarında gayet açık ifade olunmuştur.Oluptur naib-i menab-ı gavs-ı İrfan
Bu gavsın tut elin Hakk'a gidelim
Cemal-i bakemale seyredelim
İsmet Efendi Edirne'de iken sevgili ihvanlardan ve halifelerinden Hüseyin Kudsi Efendi'nin kerimesi ile izdivaç buyurmuşlardır. Bu evlilikten Nimetullah, Hafız, Ferdi, Behaeddin isimlerinde dört oğlu; Nakşiye ve Sıddika isimlerinde iki kızı dünyaya gelmiştir.
Cennetmekan Abdülmecid Han devrinde İstanbul'a göçerek bir müddet kayınpederlerinin Koca Mustafa Paşa civarında satın aldıkları evde irşad ile meşgul olmuştur. Daha sonra şimdi dergahlarının bulunduğu yeri almak için sahibiyle anlaşmıştır. Bu arada Fener Patrikhanesi'nden "Kırmızı Kilise" denilen Rum okulunu buraya yaptırmak için çok yüksek paralar teklif edilmişse de yer sahibi:
"Ben malımı kiliseye vereceğime bedava olarak tekkeye veririm. Kıyamete kadar Cenab-ı Hakk'ın şerefli ismi zikredilir" diyerek
ehven fiyatla İsmet Efendi'ye satmıştır. Tekkenin inşasından sonra Hz. İsmet Yanyavi kaddesallahü sırrahü'l ali:
"Tekkeyi buldunuz galiba şeyhi kaybedeceksiniz" buyurmuşlar.
Hakikaten de altı ay geçmeden arkalarında birçok ihvan ve altmış kadar halife bırakarak H. 16 Zilhicce 1289 M tarihinde alem-i cemale intikal etmişlerdir. Bari Teala Hz.leri yüksek himmetlerini üzerimize sayeban eylesin. Nisbet-i Kudsiyyeleri ile mensub olduğumuz halde ömrümüzü ikmal edip civarlarına kavuşmayı nasib eylesin. Amin.
Mustafa İsmet Efendi (K.S.) yüksek yolları gereği enbiyaların imamı, evliyaların serdarı Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz'i kendisine yegane rehber bilmiş, her işte ona uymayı en büyük saadet, onun izinde idrak edilen her anı en büyük kar telakki etmiştir. Şeriatsız tarikatın mümkün olamayacağını üzerine basa basa anlatmıştır. İlme, irfana büyük ehemmiyyet vermiştir. Eserlerinden kendisinin de dini ilimlere ve Arap diline mükemmelen vakıf olduğu anlaşılmaktadır. Yegane gayesi kendisini yoktan var eden Allah'ını tanımak, bilmek, layıkı vechile ona kulluk yapabilmek olmuştur. Zamanın devlet erkanının, hatta devrin padişahının dahi ihvanları arasında bulunmasına rağmen dünya malı ve mevkiine zerrece itibar etmemiş, baki olan Allah'ının imanıyla doldurduğu gönlünde fani zevklere yer vermemiştir. Bu konu ile alakalı şöyle bir hikaye naklederler:
Sultan Mecid Han şeyhini ne zaman saraya yemeğe çağırsa İsmet Efendi yer gibi yaparak ekmekleri koynuna doldururmuş. Bunu farkeden müzevvirlerden birinin padişaha tezvir etmesi üzerine sofradan bir ekmek alarak elliyle sıkmış. Ekmekten damlayan kanları sultana göstermiş. Bununla dünya malının hakikatini, bu alemde yüksek derecelerde bulunanların tehlikelerden uzak kalmayacaklarını, mevki, makam büyüdükçe yüklenilen sorumluluğun da büyüdüğünü anlatmak istemiştir. Yoksa Abdülmecid Han'a karşı olan samimi hislerine, derin muhabbetine Risale-i Kudsiyye'leri şehadet etmektedir..
Bu gibi zatlar "Yeryüzünde halife yaratacağım" sırrına mazhar oldukları için kendileri daima saltanattan kaçınmışlar, fakat saltanat sahipleri bunların gölgelerinde hareket etmişlerdir. Böyle veliler pek tabii olarak zahirde el ayak takımından görünseler bile hakikatte bütün beylerin, paşaların üstünde yer almışlardır.
Yine nakledilir ki İsmet Efendi (K.S.) bir gün berberde traş oluyormuş. O esnada bir beyoğlu işlemeli koşumlar koşulmuş doru atıyla çıkagelmiş. Beyoğlunun teşrifi üzerine orada bulunanların hepsi ayağa kalkalar selamlamışlar. İsmet Efendi ise gelen gidenle alakasız bir halde gözleri kapalı oturuyorlarmış. Beyoğlu bir dervişin karşısında pervasızca oturuşundan son derece hiddetlenmiş. Yanına gelmiş. Eliyle tık tık diye kafasına vurup berabere hitaben: "Bu kabağı mı traş ediyorsun" demiş. Malum olunduğu üzre o devirlerde başta devamlı fes, sarık gibi şeyler bulundurulduğundan ustura ile tıraş olmak adet idi. Cenab-ı Şeyh'in mübarek başı da henüz tıraştan çıkmış olduğundan ve sabunları da üzerinde durduğundan, tabiri caizse hakikaten kabak gibi parlamaktaymış. Zavallı berber Şeyh Efendiyi tanıdığından kızarmış bozarmışsa da sükut etmek mecburiyetinde kalmış. İsmet Efendi ise bu yapılan hakaret kendisine değilmişcesine hiçi oralı olmamış. Beyoğlu hışımla geri dönüp atına binmek için zıplamış. Zıplamasıyla birlikte atın öbür tarafından tepesi üstü yere çakılması bir olmuş. Korkudan yuvasından fırlayacakmış gibi irileşmiş gözleriyle bakıp bağırmış:
- Aman berber. Ne oluyor?
Berber eliyle İsmet Efendi'yi işaret edip cevaplamış:
- Kabağa sor, kabağa.
Hakikat-i Muhammediyye'ye mazhar olan bu gibi zatların vücutları gerçekte aleme rahmettir. Belaya sebebiyet vermezler. Fakat beyoğlu gibi bela arayanlar onlara çarpıp kendi kendilerini yaralarlar. Yoksa onların yanına bir nebze muhabbetle varanlar, yollarında çok cüz'i gayret sarfedenler dahi tarifsiz kazançlara nail olurlar. Nitekim İsmet Baba (K.S.): "Allahım bana vadetti. Dergahımın kapısından bir defacık muhabbetle bakanı bile unutmayacak. Kıyamet gününde ona şefaat edeceğim" buyurmuş. Bunun tezahür etmiş bir örneğini de şöyle hikaye ederler:
Vaktiyle Ortaköy'de oturan bir Arnavut her gün kalkar, yaya olarak tekkeye gelir, bahçede meşgul olur, akşam üzeri gene yaya olarak geri dönermiş. Ömrü tamama erip ecel vaki olduğunda kızı bu zatı rüyasında görüp halini sormuş. "Merak etme kızım, diye cevaplamış. Arnavut "Burada şeyh efendiler beni yanlarına aldılar. Rahatım gayet iyidir."
Mevlana İsmet Garibullah Efendimiz Peygamber-i Zişan Hz.lerinin (S.A.V.) sünnet-i seniyyelerine uyarak halifelerinden her birine hallerine uygun birer lakap vermişler. Mesela Halil Efendi'ye Nurullah, Mehmet Efendi'ye Bahrullah, Hüseyin ve Şerif Efendiler'e Kudsi demişler. Kendilerine de Garibullah (Allah'ın Garibi) ismini layık görmüşler.
Hz. Şeyh Efendi orta boylu, zayıf vücutlu, uzuna yakın yuvarlak ve gayet güzel yüzlü, siyah gözlü, nurani, buğday tenliymiş. Mübarek burunları gayet güzel olup, orta yeri bir miktar yüksekçeymiş. Vefatlarında henüz beyazlamaya başlamış olan saç ve sakalları siyah ve gür imiş. Kaş ve kirpikleri de keza siyah imiş. Azalar ve tenasüp mükemmel olup, bir hüsn-ü suretmiş.
http://www.ismetefendi.org/sahsiyetler/ismetefendi.htm
ESSEYYİD MUHAMMED MUSTAFA İSMET GARİBULLAH -BÜYÜK ŞEYH- EFENDİ(kuddisessirrahu)
İsmet Babamızın aynı zamanda Ali Haydar Efendi Hazretlerinin Tekkesi İsmailağa Camiinin alt tarafında patrikhanin karşısında bulunuyor.
Altın silsilenin 32. sırasında bulunan


Musta İsmet (kuddisesirrahu) aslen YANYA'lı (Balkan yarımadasında halen Yunanistan sınırları içerisinde bulunan bir şehir) olup doğumu:Hicri 1216

Yaşadığı devirde






Sonra İstanbul'da müritleri çoğalmış hatta Sultan Abdulmecid Han kendilerine intisab etmişlerdir.İstanbul'daki müridleri şeyh Efendi'nin İstanbul'a gelmesini çok arzu ettiklerinden buraya gelerek


EŞİ BULUNMAZ BİR ESER ''RİSALE-İ KUDSİYYE''
Bu kitap hakkında Ali Haydar Efendi Hazretleri:''Dünyada (insanların yazdığı kitaplar arasında) iki kitap vardır ki;itiraz kabul etmez.Biri Mesnevi


Ayrıca bu manevi yolu Mekke-i Mükerreme'den getirdiği için ''Büyük Şeyh Efendi'' deyin buyurmuştur.
Üstadımızın arapça hocası




Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Hazretlerimiz de (kuddisesirrahu) da

Risalenin yazılmasının esrarını ve maksadını Mustafa İsmet Garibullah Efendi bize risalenin içinde açıklıyor:
Sene bin ikiyüz yetmiş bir idi

Muharremden dahi gün on bir idi
Bu dur ğalib


Gece idi gönülde dert bir idi

Dediler gel aziz hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredelim
Zuhur etti o dem sırrımda bir nur(sır latifemde bir nur zuhur etti)
Görenler zannederdi nefhayi sur(görenler sur'a üfürüldü zannederdi)
Ki icmal üzere izhar eyle bir nur(bana gelen manevi heyet dediki:kısaca bir nur açıkla)
Dediler bazı aşık ola pir nur(Allah'ı seven aşıklar bu nurdan hisselensin)
Bu nurdan hisse al hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredilim
Dediler bir eser yaz aşıkane(bana gelen heyet:aşıklara bir eser yaz dediler)
Ola feyz-u muhabbet salikane(o kitap Allah yolcularına feyz-u muhabbet olsun)
Hem olsun yadigarın arifane(arif olanlarada yadigar olsun)
Okuyan derdi Hak ile boyana(okuanlar Allah derdi ile boyansın

Bu dert ile aziz hakka gidelim
Cemali ba-kemali syeredilim
Dediler Türki olsun hem lisanı(Manevi heyet:yazacağın eser türkçe olsun dediler)
Dahi bir vezn ile olsun beyanı(açıklaması ise bir vezn üzere olsun)
Dedim ben yanyavi kıldım fiğanı(o zaman ben Yanyalı'yım diye feryad ettim)
Çü bilmem şiir ile efsah lisanı(Çünkü benim lisanım fasih değil

Kabalıkla gerek Hakka gidelim(çok iyi yazmasanda

Cemali ba-kemali seyredelim.
Murad ancak muradullah dediler(arzu edilen ancak Allah'ın murad ettiğidir)
Hatadan hıfz eder Allah


Didim bilmem dahi imla

Murad mana


Zuhura tabii ol hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredilm
Kamu ihvanlara icmal bir huccet(bütün ihvanlara kısa bir delil)
Ola hem okuyana feyzu rahmet(bu kitabı okuyana feyz-u rahmet olsun)
Ola saliklere feyz-u muhabbet(Allah yolcularına feyz-muhabbet olsun)
Gide teşviş


Bu rahmetten oku Hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredlim.
İki cildi çıkan Şerhi Efendi Hazretlerimize ait -Risale-i Kudsiyye Şerhi- adlı eserin başında şu açıklamaya yer verilmiştir;
Bu kıymetli eser



Bazı yerlerin anlaşılması ise sadece lugat ilmine dayanmayıp



-''Şeriat kenzi Hak miftah tarikat''(Şeriat Allah'ın hazinesi


Ali Haydar Efendi'nin de


Mevla Tealadan niyazımız


http://www.islamseli.com/tasavvuf/51488-ismet-garibullah-hz-risalei-kudsiyye.html