maxxdump
Dekan
- Katılım
- 2 Nisan 2008
- Mesajlar
- 6,377
- Reaksiyon puanı
- 6
- Puanları
- 218
- Yaş
- 40
İçinde yaşadığımız çağı tanımlamak için "iletişim çağı" demek en doğrusu galiba. Cep telefonlarıyla dünyanın her yanındaki insanlarla anında konuşabilliyoruz, internet sınırsız ve çabuk bir bilgi kaynağı. Bu iletişim enstrumanlarına ulaşmak ekstra bir özellik de gerektirmiyor. Ucuz ve herkes tarafından kolayca elde edilebiliyor. Kullanımı kolay, öğrenmek için özel bir eğitime gerek yok.
Eskiden bilgiye ulaşmanın yolu sadece gazete, televizyon ve radyolardı. Haberleşme araçları ise mektup, telgraf ve sabit telefonlar. Artık kimse kimseye mektup göndermiyor. İnsanların posta kutularında sadece faturalar var. Tek bilgi kaynağı da yukarıda saydığımız ve toplu halde medya diye adlandırdığımız araçlar değil artık.
Tek bilgi kaynağı olma ayrıcalığını yitiren medya bu yeni dünyada kullanılabilirliğini arttırmak veya en azından korumak için insanlara doğru bilgi verme özelliğini bir kenara bırakıp eğlendirme özelliğini ön plana çıkardı. Artık haber bültenlerini bile bir "show business" olarak değerlendirmek mümkün. En ağır siyasi haberler bile magazin gazeteciliği yöntemleriyle veriliyor insanlara.
Medyanın genel stratejisi böyleyken, spor medyasının bu eğilimin dışında kalması mümkün değil. İnsanlar maç skorlarını, antrenman haberlerini zaten artık bir şekilde alıyorlar. Gazete ve televizyonlara da artık işin magazinini, dedikodusunu ön plana çıkarmak kalıyor.
Bu kadar çok kaynaktan bilgilendiren sıradan insanlar artık futbol denen oyun hakkında eskiden otorite kabul edilen insanlar kadar bilgi sahibi. Zaten bildiği bir olayı ciddi ciddi bir yorumcudan okumaktan ya da dinlemekten de sıkılıyor. O yüzden de yorumcular televizyonlarda kavgayı, çekişmeyi ön plana çıkarıyorlar çünkü başka türlü okunmuyor veya izlenmiyorlar.
Medya için bilgiden kopuş, çalıştırdıkları personele de yansıyor. Medya bilgiden kopunca, bilgisi, kültürü yüksek insan çalıştırmaya da gerek kalmıyor. Medya patronları insana yatırım yapmak yerine binalara ve teknolojiye yatırım yapmayı yeğliyorlar. O gösterişli plazaların, her türlü teknolojiyle donatılmış servislerinde bizim kıyasıya eleştirip, dalga geçtiğimiz insanlar çalışıyor. Çünkü artık gazeteci olmak için ekstra bir özelliğimizin olmasına gerek yok. Okuma yazma bilmek kafi.
Fenerbahçe uzun bir süredir işte böyle bir medyayı yalanlıyor internet sayfalarında. İnternet sitesinde bazan günde 12-13 haber(!) yalanlandığı oluyor. Bu durum da taraftarı artık rahatsız ediyor. Neden ediyor? Çünkü o kadar çok yalan haber yapıyorlar ki ve biz de o kadar çok yalanlıyoruz ki, sonunda bir kaç yalanlanmış haber doğru çıkınca, bunu bize karşı sonuna kadar kullanıyorlar. Dalga geçiyorlar.
Biriyle ya da bir kurumla mücadele etmek için özelliklerini iyi incelemek gerekir. Yönetimimizin ivedilikle "Ben kimi yalanlıyorum?" diye kendini sorgulaması lazım. Karşında en son teknolojiyle donatılmış bir cehalet varsa ondan korkacaksın. Gerekirse bulaşmayacaksın eğer mücadele edeceksen de insanlara farkını göstermek için onun silahıyla savaşmayacaksın. Yani onun silahı yalansa, senin silahın yalanlama olmayacak.
Öncelikle medyanın belki de tek savunma argümanını ellerinden almakla işe başlayabiliriz. Ne diyorlar sıkıştıkları zaman "Fenerbahçe çok kapalı, her şey gizli, normal yollardan habere ulaşamayınca yalan haber kaçınılmaz oluyor".
İşe onlara biraz daha özgürlük tanıyarak başlayabiliriz. Demiyoruz ki futbolcular kebapçı açılışlarına katılsın ya da Topkapı surlarındaki toplara başlarında feslerle oturtulup pozlar versinler. Ancak futbolcuların gazetelere ve televizyonlara özel röportaj vermeleri sağlanabilir. Yöneticilerimiz televizyon programlarına katılabilirler. Böylece yalan haberlerini aklamaları engellenmiş olur.
Cehalete karşı savaş ancak bilgi ve kültürle olur. Bizim kulüp olarak kendi çapımızda bir medyamız var. Televizyonumuz, internet sitemiz, dergimiz ve gazetemizle bir medya grubu gibiyiz. Ancak taraftarlarımızla iletişim kurmak için elimizdeki bu araçları yeterince verimli kullandığımız şüpheli.
Yönetimimiz, özellikle televizyonumuza biraz daha özgürlük tanımalı ve yaratıcılığı teşvik etmelidir. İnsanlar ortaya konan yayınlardan sonra demeli ki, "Tamam ben Fenerbahçe ile ilgili en son ve güncel bilgileri buradan alabilirim". Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, televizyonun, internet sitesinin, derginin yayın hayatına başlayalı yıllar olmasına rağmen hangimizde bu yargı oluştu?
Oluşmaz çünkü özgür ve günümüz eğilimlerine dikkat eden bir yayıncılık anlayışı maalesef bizde yok. Günümüz medya anlayışına 1970`lerin diliyle cevap veriyoruz. Yani haber vermekte geç kalıyoruz, sadece haberi verip olaylar karşısında yorum yapmıyoruz. Oysa bırakın haberleri, ortalıkta dolaşan dedikoduları bile masaya yatırıp tartışmalı ve bunlardan Fenerbahçe`ye fayda sağlamaya çalışan bir yayıncılık anlayışı hakim olmalı.
Bu konuda hatalı olanın o kurumların başındaki insanlar değil tabi ki. Bunca iletişim enstrumanına rağmen sağlıklı bir iletişim sağlayamıyorsak, hatayı yönetimimizin medya ve iletişim konularına olan genel bakışında aramalıyız.
Sayın Ali Koç`un İletişimden sorumlu asbaşkan olmasıyla bu konuda ümitlerim yeşermişti. Ancak aradan neredeyse iki yıl geçmesine rağmen sadece teknolojik gelişmeler dışında medya organlarımızda bir anlayış değişikliği yaşamadık. Kendisinin özelliikle teknoloji ve iletişim konusunda yüksek bir bilgisi ve tecrübesi olduğunu biliyoruz. Bu bilgi ve tecrübelerini kulübümüze aktarmasını dört gözle bekliyoruz.
Sonuç olarak ilk iş bu yalanlamalara bir son vermeliyiz. Futbolun sosyal bir olay olduğunu, Anadolu`nun ücra bir köyündeki bir çocuğun Fenerbahçeli olmasındaki en büyük etkenin medya olduğunu unutmadan bu konuda acilen yeni bir strateji geliştirmeliz.
Bülent Gündüz
hermes@antu.com
kaynak: Antu.com - Fenerbahçe Taraftarının Resmi Sitesi

Eskiden bilgiye ulaşmanın yolu sadece gazete, televizyon ve radyolardı. Haberleşme araçları ise mektup, telgraf ve sabit telefonlar. Artık kimse kimseye mektup göndermiyor. İnsanların posta kutularında sadece faturalar var. Tek bilgi kaynağı da yukarıda saydığımız ve toplu halde medya diye adlandırdığımız araçlar değil artık.
Tek bilgi kaynağı olma ayrıcalığını yitiren medya bu yeni dünyada kullanılabilirliğini arttırmak veya en azından korumak için insanlara doğru bilgi verme özelliğini bir kenara bırakıp eğlendirme özelliğini ön plana çıkardı. Artık haber bültenlerini bile bir "show business" olarak değerlendirmek mümkün. En ağır siyasi haberler bile magazin gazeteciliği yöntemleriyle veriliyor insanlara.
Medyanın genel stratejisi böyleyken, spor medyasının bu eğilimin dışında kalması mümkün değil. İnsanlar maç skorlarını, antrenman haberlerini zaten artık bir şekilde alıyorlar. Gazete ve televizyonlara da artık işin magazinini, dedikodusunu ön plana çıkarmak kalıyor.
Bu kadar çok kaynaktan bilgilendiren sıradan insanlar artık futbol denen oyun hakkında eskiden otorite kabul edilen insanlar kadar bilgi sahibi. Zaten bildiği bir olayı ciddi ciddi bir yorumcudan okumaktan ya da dinlemekten de sıkılıyor. O yüzden de yorumcular televizyonlarda kavgayı, çekişmeyi ön plana çıkarıyorlar çünkü başka türlü okunmuyor veya izlenmiyorlar.
Medya için bilgiden kopuş, çalıştırdıkları personele de yansıyor. Medya bilgiden kopunca, bilgisi, kültürü yüksek insan çalıştırmaya da gerek kalmıyor. Medya patronları insana yatırım yapmak yerine binalara ve teknolojiye yatırım yapmayı yeğliyorlar. O gösterişli plazaların, her türlü teknolojiyle donatılmış servislerinde bizim kıyasıya eleştirip, dalga geçtiğimiz insanlar çalışıyor. Çünkü artık gazeteci olmak için ekstra bir özelliğimizin olmasına gerek yok. Okuma yazma bilmek kafi.
Fenerbahçe uzun bir süredir işte böyle bir medyayı yalanlıyor internet sayfalarında. İnternet sitesinde bazan günde 12-13 haber(!) yalanlandığı oluyor. Bu durum da taraftarı artık rahatsız ediyor. Neden ediyor? Çünkü o kadar çok yalan haber yapıyorlar ki ve biz de o kadar çok yalanlıyoruz ki, sonunda bir kaç yalanlanmış haber doğru çıkınca, bunu bize karşı sonuna kadar kullanıyorlar. Dalga geçiyorlar.
Biriyle ya da bir kurumla mücadele etmek için özelliklerini iyi incelemek gerekir. Yönetimimizin ivedilikle "Ben kimi yalanlıyorum?" diye kendini sorgulaması lazım. Karşında en son teknolojiyle donatılmış bir cehalet varsa ondan korkacaksın. Gerekirse bulaşmayacaksın eğer mücadele edeceksen de insanlara farkını göstermek için onun silahıyla savaşmayacaksın. Yani onun silahı yalansa, senin silahın yalanlama olmayacak.
Öncelikle medyanın belki de tek savunma argümanını ellerinden almakla işe başlayabiliriz. Ne diyorlar sıkıştıkları zaman "Fenerbahçe çok kapalı, her şey gizli, normal yollardan habere ulaşamayınca yalan haber kaçınılmaz oluyor".
İşe onlara biraz daha özgürlük tanıyarak başlayabiliriz. Demiyoruz ki futbolcular kebapçı açılışlarına katılsın ya da Topkapı surlarındaki toplara başlarında feslerle oturtulup pozlar versinler. Ancak futbolcuların gazetelere ve televizyonlara özel röportaj vermeleri sağlanabilir. Yöneticilerimiz televizyon programlarına katılabilirler. Böylece yalan haberlerini aklamaları engellenmiş olur.
Cehalete karşı savaş ancak bilgi ve kültürle olur. Bizim kulüp olarak kendi çapımızda bir medyamız var. Televizyonumuz, internet sitemiz, dergimiz ve gazetemizle bir medya grubu gibiyiz. Ancak taraftarlarımızla iletişim kurmak için elimizdeki bu araçları yeterince verimli kullandığımız şüpheli.
Yönetimimiz, özellikle televizyonumuza biraz daha özgürlük tanımalı ve yaratıcılığı teşvik etmelidir. İnsanlar ortaya konan yayınlardan sonra demeli ki, "Tamam ben Fenerbahçe ile ilgili en son ve güncel bilgileri buradan alabilirim". Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, televizyonun, internet sitesinin, derginin yayın hayatına başlayalı yıllar olmasına rağmen hangimizde bu yargı oluştu?
Oluşmaz çünkü özgür ve günümüz eğilimlerine dikkat eden bir yayıncılık anlayışı maalesef bizde yok. Günümüz medya anlayışına 1970`lerin diliyle cevap veriyoruz. Yani haber vermekte geç kalıyoruz, sadece haberi verip olaylar karşısında yorum yapmıyoruz. Oysa bırakın haberleri, ortalıkta dolaşan dedikoduları bile masaya yatırıp tartışmalı ve bunlardan Fenerbahçe`ye fayda sağlamaya çalışan bir yayıncılık anlayışı hakim olmalı.
Bu konuda hatalı olanın o kurumların başındaki insanlar değil tabi ki. Bunca iletişim enstrumanına rağmen sağlıklı bir iletişim sağlayamıyorsak, hatayı yönetimimizin medya ve iletişim konularına olan genel bakışında aramalıyız.
Sayın Ali Koç`un İletişimden sorumlu asbaşkan olmasıyla bu konuda ümitlerim yeşermişti. Ancak aradan neredeyse iki yıl geçmesine rağmen sadece teknolojik gelişmeler dışında medya organlarımızda bir anlayış değişikliği yaşamadık. Kendisinin özelliikle teknoloji ve iletişim konusunda yüksek bir bilgisi ve tecrübesi olduğunu biliyoruz. Bu bilgi ve tecrübelerini kulübümüze aktarmasını dört gözle bekliyoruz.
Sonuç olarak ilk iş bu yalanlamalara bir son vermeliyiz. Futbolun sosyal bir olay olduğunu, Anadolu`nun ücra bir köyündeki bir çocuğun Fenerbahçeli olmasındaki en büyük etkenin medya olduğunu unutmadan bu konuda acilen yeni bir strateji geliştirmeliz.
Bülent Gündüz
hermes@antu.com
kaynak: Antu.com - Fenerbahçe Taraftarının Resmi Sitesi