-bir kereden ne olur?-
"bir kereden bir şey olmaz" diyor osman konuk. ama
bunu öyle bir îma ile söylüyor ki okuyucu şunu
anlıyor:
yasak meyveyi bir kere yersen bitti. hapı yuttun sen,
artık iflah olmazsın.
ben de buna kabil bir şey yazmıştım, bir kitabımda:
"kalbin aynası bir kere çizilmeye görsün" diye.
"bir kereden bir şey olmaz" diye diye düştük bu
hallere. rahmetli özal da "anayasayı bir kere delsek
bir şey olmaz" demişti.
osman konuk yakışıklı bir delikanlıydı.
felsefede mi, sosyolojide mi, nerde okuyordu unuttum.
ama eskidikçe güzelleşen kahverengi bir derimontu
vardı ve o günlerde sırılsıklam âşıktı.
çok iyi şiirler yazıyordu, hangi yıllardı?
derken ortalardan kayboldu, şiir falan yazmadı. neden
sonra malatya'da üniversiteye öğretim elemanı olmuş
diye duymuştuk.
kırklar dergisinde (sayı: 6 mart/nisan 2004) gördüm,
nihayet. tanınmamak için şair başlıklı bir şiiri var.
çok sevdim bu şiiri.
zaten herkes osman konuk'tan birşeyler bekliyor, onun
bir yerlerde aniden görüneceğini umuyordu. iyi oldu.
bir şiir ne anlatır?
her okuyana ayrı ayrı şeyler anlatır.
hayır, şiir bir şey anlatmaz, diyenler de var.
bana çağın ruhunu (bunun hayatımıza yön veren
çehresini) anlatıyor gibi geldi. şiiri hayatımızdan
çıkarmaya çalışan vahşetini.
zaten osman konuk da:
"nihayet şiirden bahsetmiyoruz burada"
....................
"şiirden bahsetmiyoruz... şurayı imzala ve geç."
diyor.
ama "mesaisi bitince ayakkabılarını değiştirip çıkan
sekreterin kederi", "gökdelen mezarlıklar", "utangaç
bıyıklı muhafazakârların en gizli ilkesi", -nedir o?-;
"bir kereden bir şey olmaz", "aynalı binalara
ziyaretçi kartlarıyla girilirkenki utanç", "plazalarda
zevksiz yelekleri ile sırıtan dindar reklâmcılar",
"kart vizitin arkasına çarpı atma sanatı" gibi
unsurlar çarptı bana.
bana şiirin son bendindeki dobra sorular dokundu:
"........... amerika
irak'a neden girdi, neden düşük bel modası var
örovizyonda nasıl birinci oldu türkiye
telekom neden özelleştirildi dersin
türkan şoray da kanunlarını değiştirince ne alakası
var bütün bunların
bir kereden bir şey olmaz"
osman konuk'un ifade tarzı, kullandığı dil, semboller,
işaretler, imalar şu yaşadığımız yılların bize armağan
ettiği bütün yaralara, açmazlara, acılara doğrudan
değiniyor. kendi yazdıklarımla çakışıyor, belki bu
yüzden çok yakın geldi bana, çok anlaşılır.
bu kadar anlaşılır olmanın şiire zaaf getirdiği
söylenebilir mi? burada bir basitliği, sıradan-bilinen
şeylerin varlığını görebilir miyiz?
hayır!
görünenler aslında perde arkasındaki "gizli el"e
işaret ediyor. çağın ruhuna üfüren gizli el'e. bütün
dünyayı avucuna almanın gururunu, utanmazlığını,
sapkınlığını, haddi aşmış olmanın iğrenç bedelini dile
getiriyor.
bedel nedir?
"gizli el"in bize "bir kereden bir şey olmaz" diye
fısıldadığı eylemi türlü teviller icat ederek işlemiş
olmanın ezikliği ve yıkıntısıdır.
osman konuk yıllar sonra, yıkıntılar arasından başını
kaldırarak, gençlik günlerinden kalan yakışıklı ve
erkek sesiyle dobra dobra konuşuyor işte.
helal sana be delikanlı osman.
"bir kereden bir şey olmaz" diyor osman konuk. ama
bunu öyle bir îma ile söylüyor ki okuyucu şunu
anlıyor:
yasak meyveyi bir kere yersen bitti. hapı yuttun sen,
artık iflah olmazsın.
ben de buna kabil bir şey yazmıştım, bir kitabımda:
"kalbin aynası bir kere çizilmeye görsün" diye.
"bir kereden bir şey olmaz" diye diye düştük bu
hallere. rahmetli özal da "anayasayı bir kere delsek
bir şey olmaz" demişti.
osman konuk yakışıklı bir delikanlıydı.
felsefede mi, sosyolojide mi, nerde okuyordu unuttum.
ama eskidikçe güzelleşen kahverengi bir derimontu
vardı ve o günlerde sırılsıklam âşıktı.
çok iyi şiirler yazıyordu, hangi yıllardı?
derken ortalardan kayboldu, şiir falan yazmadı. neden
sonra malatya'da üniversiteye öğretim elemanı olmuş
diye duymuştuk.
kırklar dergisinde (sayı: 6 mart/nisan 2004) gördüm,
nihayet. tanınmamak için şair başlıklı bir şiiri var.
çok sevdim bu şiiri.
zaten herkes osman konuk'tan birşeyler bekliyor, onun
bir yerlerde aniden görüneceğini umuyordu. iyi oldu.
bir şiir ne anlatır?
her okuyana ayrı ayrı şeyler anlatır.
hayır, şiir bir şey anlatmaz, diyenler de var.
bana çağın ruhunu (bunun hayatımıza yön veren
çehresini) anlatıyor gibi geldi. şiiri hayatımızdan
çıkarmaya çalışan vahşetini.
zaten osman konuk da:
"nihayet şiirden bahsetmiyoruz burada"
....................
"şiirden bahsetmiyoruz... şurayı imzala ve geç."
diyor.
ama "mesaisi bitince ayakkabılarını değiştirip çıkan
sekreterin kederi", "gökdelen mezarlıklar", "utangaç
bıyıklı muhafazakârların en gizli ilkesi", -nedir o?-;
"bir kereden bir şey olmaz", "aynalı binalara
ziyaretçi kartlarıyla girilirkenki utanç", "plazalarda
zevksiz yelekleri ile sırıtan dindar reklâmcılar",
"kart vizitin arkasına çarpı atma sanatı" gibi
unsurlar çarptı bana.
bana şiirin son bendindeki dobra sorular dokundu:
"........... amerika
irak'a neden girdi, neden düşük bel modası var
örovizyonda nasıl birinci oldu türkiye
telekom neden özelleştirildi dersin
türkan şoray da kanunlarını değiştirince ne alakası
var bütün bunların
bir kereden bir şey olmaz"
osman konuk'un ifade tarzı, kullandığı dil, semboller,
işaretler, imalar şu yaşadığımız yılların bize armağan
ettiği bütün yaralara, açmazlara, acılara doğrudan
değiniyor. kendi yazdıklarımla çakışıyor, belki bu
yüzden çok yakın geldi bana, çok anlaşılır.
bu kadar anlaşılır olmanın şiire zaaf getirdiği
söylenebilir mi? burada bir basitliği, sıradan-bilinen
şeylerin varlığını görebilir miyiz?
hayır!
görünenler aslında perde arkasındaki "gizli el"e
işaret ediyor. çağın ruhuna üfüren gizli el'e. bütün
dünyayı avucuna almanın gururunu, utanmazlığını,
sapkınlığını, haddi aşmış olmanın iğrenç bedelini dile
getiriyor.
bedel nedir?
"gizli el"in bize "bir kereden bir şey olmaz" diye
fısıldadığı eylemi türlü teviller icat ederek işlemiş
olmanın ezikliği ve yıkıntısıdır.
osman konuk yıllar sonra, yıkıntılar arasından başını
kaldırarak, gençlik günlerinden kalan yakışıklı ve
erkek sesiyle dobra dobra konuşuyor işte.
helal sana be delikanlı osman.