Be5tE
Dekan
- Katılım
- 22 Nisan 2008
- Mesajlar
- 7,346
- Reaksiyon puanı
- 5
- Puanları
- 0
İnkılâp, mevcut müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktır.
1933 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 250)
Biz Türkler, özellikle bu yüksek Türk İnkılâbı’nı yapmış olanlar bilmelidirler ki, bizi lâyık olduğumuz seviyeye çıkarmakta herhangi bir yabancı âlim, yabancı dâhi, dâhi olsa muktedir olamayacaktır. Düştüğümüz uçurumdan bizi kurtaracak, âlemin en yüksek katlı alanına çıkaracak, yine bu uçurumdan çıkıp yükselmesini bilenler olacaktır. Bu adamlar, bu uçurumdan kendini ve milletini kurtarmış olanlar, medeniyet dünyasında yüksek gibi görünen her adamın varlığından, tetkiklerinden, fikir ve görüşlerinden istifade etmekte daima isabetli davranmış sayılacaktır; fakat bu noktadaki isabeti, kendisinin mensup olduğu memleket ve milleti hakkında karar vermesi için asla isabetli sayılamayacaktır. Burda, ihtiyat kaydını gözden uzaklaştırmayacaktır.
1932 (A.Ü.R.İ.N., s. 9)
Türk İnkılâbı nedir? Bu inkılâp, kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilâl mânasından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bugünkü Devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran en gelişmiş tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü müşterek bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebî bağlantı yerine Türk milliyeti bağıyla fertlerini toplamıştır. Millet, uluslararası umumî mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır. Netice olarak, millet saydığım değişiklik ve inkılâpların tabiî ve zarurî icabı olarak umumî idaresinin ve bütün kanunlarının, ancak dünyevî ihtiyaçlardan mülhem ve ihtiyacın değişme ve gelişmesiyle sürekli olarak değişme ve gelişmesi esas olan dünyevî bir zihniyeti, hayatı boyunca devam edecek bir idare saymıştır. Büyük milletimizin hayatının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler, herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır. Çok milletlerin kurtuluş ve yükselme mücadelesinde şahlandıkları görülmüştür. Fakat bu şahlanma, Türk milletinin şuurlu şahlanmasına benzemez.
1925 (M.E.İ.S.D. I, s. 28)
Türkiye’nin her köşesinde ihtilâl ve inkılâp, hakikî Türklüğe kavuşma mücadelesi olmuştur.
1937 (Ayın Tarihi, Sayı: 49, 1938, s. 44)
İstiklâl Savaşı ve Türk İnkılâbı, her hamlesinde ve her safhasında, milletimizin yüksek siyasî ve medenî karakteriyle memleket işlerindeki şuurlu birliğine dayanarak muvaffak olmuştur.
1938 (Ulus gazetesi, 16. 10. 1938)
Cumhuriyetin 10. yıldönümü münasebetiyle 29 Ekim 1933 günü kordiplomatiği kabulü sırasında söylemiştir:
Türk İnkılâbı kurucudur. Türk İhtilâli, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına, bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir. Bu inkılâbın ateşli ve imanlı bir yapıcısı sıfatıyla dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyorum. Bu heyecan ve büyük sevinç gününde size bu samimî teminatı vermekledir ki, memleketlerinize karşı olan hissiyatımı en iyi bir tarzda ifade etmiş oluyorum.
1933 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 30.X.1933, s. 2)
Hakikî inkılâpçılar onlardır ki, ilerleme ve yenileşme inkılâbına yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime sızmasını bilirler. Bu münasebetle şunu da ifade edeyim ki, Türk milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasî, sosyal inkılâpların gerçek sahibi kendisidir; sizsiniz! Bu istidat ve gelişme mevcut olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret kâfi gelemezdi. Herhangi bir gelişme devresinde bulunan bir insan kütlesini, bulunduğu vaziyetten kaldırıp damdan düşer gibi filân gelişme seviyesine eriştirmek imkânsızlığı tabiî izaha muhtaç değildir.
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün mâna ve biçimiyle medenî bir toplum haline ulaştırmaktadır. İnkılâplarımızın temel prensibi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zarurîdir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler tamamen kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, dimağa gerçek parıltılarını yerleştirmek imkânsızdır.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 214)
Ey memleketini seven ve memleketi, milleti için hayatını fedadan çekinmemiş bulunan kıymetli vatandaşlar! Hep beraber bütün dünyaya açık ifade edelim ki, bunca inkılâpların bilinçli kahramanı olan bu millet, medeniyet güneşinin bütün sıcaklığını almıştır. Şüphe etmeye yer var mıdır ki, bu sıcaklığın verimli sonuçları elbette olupbitti halinde gür olarak fışkırmaktadır. Gerçi çok kısa zamanda hızlı ve yoğun denilecek kadar siyasî, idarî, toplumsal inkılâplar yaptık. Bu yaptıklarımızın sürat ve yoğunluğundan, ancak memnuniyetle ve bahtiyarlıkla söz edilebilir; çünkü bu böyle olmasaydı, kurtuluş ihtimali tehlikeye düşebilirdi. Kabul etmek uygundur ki ve böyle yapmak zorunluluğu içindir ki , böyle yaptık.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 209)
Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş.. Ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler.. İşte Türk Genel Devrimi’nin bir kısa ifadesi...
1935 (Atatürk’ün S.D.I, s. 365)
Kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çehresini, kesin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, ar, ilimsel müzik ve teknik kurumlarıyla kadını erkeği her hakta eşit, modern Türk toplumu bu son yılların eseridir. Türk ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi, uluslar arasında tanılır. Türk ulusuna doğal rengini veren bu devrimlerden her biri, çok geniş tarihsel devirlerin öğünebileceği büyük işlerden sayılsa yeridir.
1935 (Atatürk’ün S.D.I, s. 366)
Türkiye’yi, derece derece mi ilerletmeli, ani olarak mı? İki sistem var, biri malûm büyük Fransız İhtilâli’ndeki tarz; rejimler değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller yapılacak. Sağ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak ki bir buçuk asırlık zaman geçmiş... Bu milletin damarlarında o kadar bol kan ve önünde o kadar geniş zaman var mı?
1922 (İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, s. 73)
Arkadaşlar, zaman, gelip geçen hadiseler, takip ettiğimiz istikamette bizi aldatmamıştır. Bu yol üzerinde, her gün daha çok aydınlanarak hedefe yürüyeceğiz. Bizimle beraber yürümek istemeyenlere birşey diyemeyeceğiz. Onlar da istedikleri gibi hareket ederler. Bizim, hedeflerimize doğru yürürken isabetli olduğumuza ve en nihayet muvaffakiyetle hedefe erişeceğimize itimadımız o kadar kuvvetlidir ki, şunun ve bunun müteessir olması bizi asla etkilemez. Belki uyarır, daha çok dikkatli yapar. Yalnız, bizi geriye götürecek olanların takip edecekleri istikamete asla müsait davranmayız! Kanunlarımız müsait değilse o kanunları değiştiririz, yeni kanun yaparız. En nihayet lüzum ve mecburiyet görürsek bu yolda her şeyin üstüne çıkarak hedefimize yürümekte, asla tereddüt etmeyiz.
1931 (Ayın Tarihi, Cilt: 25, Sayı: 82-83)
Biliyorsunuz ki, Fransız Büyük İnkılâbı hemen yüz sene devam etmiştir. Üç senede esaslı bir inkılâbın biteceğini farz etmek hata olur. Belki, zaman zaman şöyle veya böyle bir şeyler olacaktır. Kanaatimizi sabit, muvaffakiyet ümidimizi hâkim bulundurmak sayesinde mutlaka galip geleceğiz. Hocaları memnun edelim, İslâm âlemini memnun edelim, herkesi memnun edelim dersek, mümkün olsun, hepsi memnun olsun; ama biz maksadı temin etmiş olmayız. İdare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkan yoktur. Memleket mamur, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 55)
İnkılâp hareketlerinde dikkat edilecek nokta, insan cemiyetlerinin emellerini, fikirlerini teşhis ettikten sonra, onlara yenilikleri kabul ettirebilmektir.
(Afetinan M.Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, s. 61)
En büyük inkılâp eseriniz hangisidir? sorusuna verdiği cevap:
- Benim yaptıklarım, birbirine bağlı ve lüzumlu işlerdir. Bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan sorunuz!
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s 119)
İnkılâbın kanunu, mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız inkılâp ve yenilik, bir an bile durmayacaktır; bizden sonraki devirlerde de böyle olacaktır.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 56)
1933 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 250)
Biz Türkler, özellikle bu yüksek Türk İnkılâbı’nı yapmış olanlar bilmelidirler ki, bizi lâyık olduğumuz seviyeye çıkarmakta herhangi bir yabancı âlim, yabancı dâhi, dâhi olsa muktedir olamayacaktır. Düştüğümüz uçurumdan bizi kurtaracak, âlemin en yüksek katlı alanına çıkaracak, yine bu uçurumdan çıkıp yükselmesini bilenler olacaktır. Bu adamlar, bu uçurumdan kendini ve milletini kurtarmış olanlar, medeniyet dünyasında yüksek gibi görünen her adamın varlığından, tetkiklerinden, fikir ve görüşlerinden istifade etmekte daima isabetli davranmış sayılacaktır; fakat bu noktadaki isabeti, kendisinin mensup olduğu memleket ve milleti hakkında karar vermesi için asla isabetli sayılamayacaktır. Burda, ihtiyat kaydını gözden uzaklaştırmayacaktır.
1932 (A.Ü.R.İ.N., s. 9)
Türk İnkılâbı nedir? Bu inkılâp, kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilâl mânasından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bugünkü Devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran en gelişmiş tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü müşterek bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebî bağlantı yerine Türk milliyeti bağıyla fertlerini toplamıştır. Millet, uluslararası umumî mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır. Netice olarak, millet saydığım değişiklik ve inkılâpların tabiî ve zarurî icabı olarak umumî idaresinin ve bütün kanunlarının, ancak dünyevî ihtiyaçlardan mülhem ve ihtiyacın değişme ve gelişmesiyle sürekli olarak değişme ve gelişmesi esas olan dünyevî bir zihniyeti, hayatı boyunca devam edecek bir idare saymıştır. Büyük milletimizin hayatının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler, herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır. Çok milletlerin kurtuluş ve yükselme mücadelesinde şahlandıkları görülmüştür. Fakat bu şahlanma, Türk milletinin şuurlu şahlanmasına benzemez.
1925 (M.E.İ.S.D. I, s. 28)
Türkiye’nin her köşesinde ihtilâl ve inkılâp, hakikî Türklüğe kavuşma mücadelesi olmuştur.
1937 (Ayın Tarihi, Sayı: 49, 1938, s. 44)
İstiklâl Savaşı ve Türk İnkılâbı, her hamlesinde ve her safhasında, milletimizin yüksek siyasî ve medenî karakteriyle memleket işlerindeki şuurlu birliğine dayanarak muvaffak olmuştur.
1938 (Ulus gazetesi, 16. 10. 1938)
Cumhuriyetin 10. yıldönümü münasebetiyle 29 Ekim 1933 günü kordiplomatiği kabulü sırasında söylemiştir:
Türk İnkılâbı kurucudur. Türk İhtilâli, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına, bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir. Bu inkılâbın ateşli ve imanlı bir yapıcısı sıfatıyla dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyorum. Bu heyecan ve büyük sevinç gününde size bu samimî teminatı vermekledir ki, memleketlerinize karşı olan hissiyatımı en iyi bir tarzda ifade etmiş oluyorum.
1933 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 30.X.1933, s. 2)
Hakikî inkılâpçılar onlardır ki, ilerleme ve yenileşme inkılâbına yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime sızmasını bilirler. Bu münasebetle şunu da ifade edeyim ki, Türk milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasî, sosyal inkılâpların gerçek sahibi kendisidir; sizsiniz! Bu istidat ve gelişme mevcut olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret kâfi gelemezdi. Herhangi bir gelişme devresinde bulunan bir insan kütlesini, bulunduğu vaziyetten kaldırıp damdan düşer gibi filân gelişme seviyesine eriştirmek imkânsızlığı tabiî izaha muhtaç değildir.
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün mâna ve biçimiyle medenî bir toplum haline ulaştırmaktadır. İnkılâplarımızın temel prensibi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zarurîdir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler tamamen kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, dimağa gerçek parıltılarını yerleştirmek imkânsızdır.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 214)
Ey memleketini seven ve memleketi, milleti için hayatını fedadan çekinmemiş bulunan kıymetli vatandaşlar! Hep beraber bütün dünyaya açık ifade edelim ki, bunca inkılâpların bilinçli kahramanı olan bu millet, medeniyet güneşinin bütün sıcaklığını almıştır. Şüphe etmeye yer var mıdır ki, bu sıcaklığın verimli sonuçları elbette olupbitti halinde gür olarak fışkırmaktadır. Gerçi çok kısa zamanda hızlı ve yoğun denilecek kadar siyasî, idarî, toplumsal inkılâplar yaptık. Bu yaptıklarımızın sürat ve yoğunluğundan, ancak memnuniyetle ve bahtiyarlıkla söz edilebilir; çünkü bu böyle olmasaydı, kurtuluş ihtimali tehlikeye düşebilirdi. Kabul etmek uygundur ki ve böyle yapmak zorunluluğu içindir ki , böyle yaptık.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 209)
Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş.. Ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler.. İşte Türk Genel Devrimi’nin bir kısa ifadesi...
1935 (Atatürk’ün S.D.I, s. 365)
Kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çehresini, kesin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, ar, ilimsel müzik ve teknik kurumlarıyla kadını erkeği her hakta eşit, modern Türk toplumu bu son yılların eseridir. Türk ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi, uluslar arasında tanılır. Türk ulusuna doğal rengini veren bu devrimlerden her biri, çok geniş tarihsel devirlerin öğünebileceği büyük işlerden sayılsa yeridir.
1935 (Atatürk’ün S.D.I, s. 366)
Türkiye’yi, derece derece mi ilerletmeli, ani olarak mı? İki sistem var, biri malûm büyük Fransız İhtilâli’ndeki tarz; rejimler değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller yapılacak. Sağ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak ki bir buçuk asırlık zaman geçmiş... Bu milletin damarlarında o kadar bol kan ve önünde o kadar geniş zaman var mı?
1922 (İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, s. 73)
Arkadaşlar, zaman, gelip geçen hadiseler, takip ettiğimiz istikamette bizi aldatmamıştır. Bu yol üzerinde, her gün daha çok aydınlanarak hedefe yürüyeceğiz. Bizimle beraber yürümek istemeyenlere birşey diyemeyeceğiz. Onlar da istedikleri gibi hareket ederler. Bizim, hedeflerimize doğru yürürken isabetli olduğumuza ve en nihayet muvaffakiyetle hedefe erişeceğimize itimadımız o kadar kuvvetlidir ki, şunun ve bunun müteessir olması bizi asla etkilemez. Belki uyarır, daha çok dikkatli yapar. Yalnız, bizi geriye götürecek olanların takip edecekleri istikamete asla müsait davranmayız! Kanunlarımız müsait değilse o kanunları değiştiririz, yeni kanun yaparız. En nihayet lüzum ve mecburiyet görürsek bu yolda her şeyin üstüne çıkarak hedefimize yürümekte, asla tereddüt etmeyiz.
1931 (Ayın Tarihi, Cilt: 25, Sayı: 82-83)
Biliyorsunuz ki, Fransız Büyük İnkılâbı hemen yüz sene devam etmiştir. Üç senede esaslı bir inkılâbın biteceğini farz etmek hata olur. Belki, zaman zaman şöyle veya böyle bir şeyler olacaktır. Kanaatimizi sabit, muvaffakiyet ümidimizi hâkim bulundurmak sayesinde mutlaka galip geleceğiz. Hocaları memnun edelim, İslâm âlemini memnun edelim, herkesi memnun edelim dersek, mümkün olsun, hepsi memnun olsun; ama biz maksadı temin etmiş olmayız. İdare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkan yoktur. Memleket mamur, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 55)
İnkılâp hareketlerinde dikkat edilecek nokta, insan cemiyetlerinin emellerini, fikirlerini teşhis ettikten sonra, onlara yenilikleri kabul ettirebilmektir.
(Afetinan M.Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, s. 61)
En büyük inkılâp eseriniz hangisidir? sorusuna verdiği cevap:
- Benim yaptıklarım, birbirine bağlı ve lüzumlu işlerdir. Bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan sorunuz!
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s 119)
İnkılâbın kanunu, mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız inkılâp ve yenilik, bir an bile durmayacaktır; bizden sonraki devirlerde de böyle olacaktır.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 56)