Bugün dünya kadınlar günü de, acaba kaç kadın gerçekten kadın gibi davranıyor ve yaşıyor?
Gün kadınlar günü olunca, aklıma bu soru geldi. Biz kadınlar bugünü ne için kutluyoruz diye düşünüyorum aklıma bir şey gelmiyor. Sadece bugüne sığdırılmış “Kadınlara şiddete hayır, kadınlara iyi davranalım, kadınlar baş tacı, ayaklarının altına cennet serilmiş ve daha buna benzer bir sürü şey…“ sonra 8 Mart geçince her şey unutuluyor ve her şey yeniden sıradanlaşıyor.
Bu sebeple kadınların önemine binaen bir yazı yazmak istemedim. Fakat çevremde çalışan kadınlar olduğu için bugünde onların yaşadıklarını yazmak istemedim ve bu yazımı onlara ithaf ediyorum.
Günümüz çalışan kadınlarımıza bakıyorum ve iş hayatının içinde kadınları bu kadar yarış atı haline hangi düzen getirdi?
Kadınlar kadın gibi değil artık. Hani eskiden bir kadın tarifi vardı, zarif, hassas, narin, anaç, evinin direği olan, güler yüzlü...
nerede bu kadınlar? Şimdi kadınlar neden bu kadar değişti? Artık erkek gibi kadınlar var her yerde.
Kadın dediğin güçlü olmalı, “kadınlar da erkeklerin yaptığı işleri yapar” diyerek sürekli kadınları kamçılayan bu düzen sonunda, kadınları kendilerine yabancı hale getirdi.
Şimdi iş hayatında erkeklerle çalışan kadınlar, kadınlıklarını çoktan unuttular.
İş yerlerinde erkekler artık bayan arkadaşlarının yanında tıpkı erkek arkadaşlarının yanında olduğu kadar rahat davranıyorlar. Çünkü kadınlar artık erkek gibi oldular. Biz kadınlara erkek gibi olma misyonunu kim yükledi?
Önce kadınlar çalışsın aile ekonomisine katkıda bulunsunlar dediler ve sanayi devriminden bu yana geçen zamanda artık kadınlar sadece kapitalist düzen içinde çalışarak var olmaya çalıştılar.
Fakat kadınlar, erkeklere ezilmemek adına, kendi ekonomik özgürlüklerini yakalamak adına yavaş yavaş kadınsı ruhlarını kaybettiler.
Anneleri gibi, bir erkeğe ekonomik olarak bağlı olmamak, anneleri gibi ezilmemek düşüncesiyle, “ben çalışıp, annem gibi olmayacağım” dedi. Fakat bu düşünce ile yola çıkan pek çok kadın iş hayatının içinde uzun yıllar yer alınca, aslında annesinin doğrusunu yaptığını düşünmeye başladı, evde oturup çocuklarına annelik yaparak..
Çünkü günümüzde çalışan evli kadınlar hem iş dünyasının zorluklarını yaşıyor, hem de iş stresinin üzerine evinde ev kadını gibi olması gerekiyor. Çalışan kadınlar eşlerinden destek ve anlayış beklediler fakat erkekler ev yaşamında, çocuk bakımında kadına yeterince yardımcı olmadığı için çalışan kadınların boşanma oranları da gün geçtikçe arttı.
Bu sebeple artık kadınlar başarılı ama yalnız kadınlar oldular. Boşanma oranları artarken, evlenmeyen kadınların da sayısı da arttı.
Sonra kadınlar çalışma hayatında, önce yalnızlaşmaya başladılar.
Çalışarak kendi ekonomik varlığından güç alan kadınlar önceleri özgürlüğün tadını çıkarmak adına evlenmeye yanaşmadılar. Sonra zaman içinde tabii çeşitli ilişkiler yaşadılar.
Zamanla yaşanan ilişkilerde güvensizlik duygusu had safhaya ulaştı. Kadınlar kendilerinden başka kimseye güvenmez oldu. Hatta kadınlar iş hayatı ile birlik de öyle güçlendi ki artık başlarını koyacak omuz onları taşır mı acaba diye sorgulamaya başladılar.
Çünkü o kadar çok canları yandı ki, her biri kendi etrafında sanki görünmez surlar ördü.
Bir erkek tarafından sevilmenin yerini incinmemek adına, ben kendime yeterim duygusu aldı. Sevme ve sevilme duygusu, izlenen aşk filmleri ile giderilmeye başlandı. Sonra “Yalnız ama paralı kadınlar” sınıfı oluştu.
Evet kadınlar çalışarak ekonomik özgürlüklerini kazandılar ama kendilerine öyle bir kötülük yaptılar ki, artık düzelir mi bilmem ama ruhlarını kaybettiler.
Sonra erkekler ve kadınlar arasında inanılmaz uçurumlar oluştu ve şimdi erkekler kadınların ne istediğini bilmedikleri için. Bir türlü kadınlarla iletişimi yakalayamıyorlar.
Pek çok kadın. Artık bir erkek tarafından çözülmek, anlaşılmak istemiyor.
Yalnızlaşan kadınlar, artık kendilerini bu hale getiren düzene baş kaldırırcasına her şeye isyan etmeye başlıyor. Kadınlar hayatla ilgili onlara yüklenen misyonları bilinen kuralları reddeder hale geldi.
Aşk mı, o artık dizilerde, filmlerde kaldı..,
Kadınlar gününde temennim, “Umarım bütün kadınlar hak ettikleri mutluluğu yaşarlar.”
Nuray KARAÇOBAN/ ROTAHABER
http://[email protected]/
Gün kadınlar günü olunca, aklıma bu soru geldi. Biz kadınlar bugünü ne için kutluyoruz diye düşünüyorum aklıma bir şey gelmiyor. Sadece bugüne sığdırılmış “Kadınlara şiddete hayır, kadınlara iyi davranalım, kadınlar baş tacı, ayaklarının altına cennet serilmiş ve daha buna benzer bir sürü şey…“ sonra 8 Mart geçince her şey unutuluyor ve her şey yeniden sıradanlaşıyor.
Bu sebeple kadınların önemine binaen bir yazı yazmak istemedim. Fakat çevremde çalışan kadınlar olduğu için bugünde onların yaşadıklarını yazmak istemedim ve bu yazımı onlara ithaf ediyorum.
Günümüz çalışan kadınlarımıza bakıyorum ve iş hayatının içinde kadınları bu kadar yarış atı haline hangi düzen getirdi?
Kadınlar kadın gibi değil artık. Hani eskiden bir kadın tarifi vardı, zarif, hassas, narin, anaç, evinin direği olan, güler yüzlü...
nerede bu kadınlar? Şimdi kadınlar neden bu kadar değişti? Artık erkek gibi kadınlar var her yerde.
Kadın dediğin güçlü olmalı, “kadınlar da erkeklerin yaptığı işleri yapar” diyerek sürekli kadınları kamçılayan bu düzen sonunda, kadınları kendilerine yabancı hale getirdi.
Şimdi iş hayatında erkeklerle çalışan kadınlar, kadınlıklarını çoktan unuttular.
İş yerlerinde erkekler artık bayan arkadaşlarının yanında tıpkı erkek arkadaşlarının yanında olduğu kadar rahat davranıyorlar. Çünkü kadınlar artık erkek gibi oldular. Biz kadınlara erkek gibi olma misyonunu kim yükledi?
Önce kadınlar çalışsın aile ekonomisine katkıda bulunsunlar dediler ve sanayi devriminden bu yana geçen zamanda artık kadınlar sadece kapitalist düzen içinde çalışarak var olmaya çalıştılar.
Fakat kadınlar, erkeklere ezilmemek adına, kendi ekonomik özgürlüklerini yakalamak adına yavaş yavaş kadınsı ruhlarını kaybettiler.
Anneleri gibi, bir erkeğe ekonomik olarak bağlı olmamak, anneleri gibi ezilmemek düşüncesiyle, “ben çalışıp, annem gibi olmayacağım” dedi. Fakat bu düşünce ile yola çıkan pek çok kadın iş hayatının içinde uzun yıllar yer alınca, aslında annesinin doğrusunu yaptığını düşünmeye başladı, evde oturup çocuklarına annelik yaparak..
Çünkü günümüzde çalışan evli kadınlar hem iş dünyasının zorluklarını yaşıyor, hem de iş stresinin üzerine evinde ev kadını gibi olması gerekiyor. Çalışan kadınlar eşlerinden destek ve anlayış beklediler fakat erkekler ev yaşamında, çocuk bakımında kadına yeterince yardımcı olmadığı için çalışan kadınların boşanma oranları da gün geçtikçe arttı.
Bu sebeple artık kadınlar başarılı ama yalnız kadınlar oldular. Boşanma oranları artarken, evlenmeyen kadınların da sayısı da arttı.
Sonra kadınlar çalışma hayatında, önce yalnızlaşmaya başladılar.
Çalışarak kendi ekonomik varlığından güç alan kadınlar önceleri özgürlüğün tadını çıkarmak adına evlenmeye yanaşmadılar. Sonra zaman içinde tabii çeşitli ilişkiler yaşadılar.
Zamanla yaşanan ilişkilerde güvensizlik duygusu had safhaya ulaştı. Kadınlar kendilerinden başka kimseye güvenmez oldu. Hatta kadınlar iş hayatı ile birlik de öyle güçlendi ki artık başlarını koyacak omuz onları taşır mı acaba diye sorgulamaya başladılar.
Çünkü o kadar çok canları yandı ki, her biri kendi etrafında sanki görünmez surlar ördü.
Bir erkek tarafından sevilmenin yerini incinmemek adına, ben kendime yeterim duygusu aldı. Sevme ve sevilme duygusu, izlenen aşk filmleri ile giderilmeye başlandı. Sonra “Yalnız ama paralı kadınlar” sınıfı oluştu.
Evet kadınlar çalışarak ekonomik özgürlüklerini kazandılar ama kendilerine öyle bir kötülük yaptılar ki, artık düzelir mi bilmem ama ruhlarını kaybettiler.
Sonra erkekler ve kadınlar arasında inanılmaz uçurumlar oluştu ve şimdi erkekler kadınların ne istediğini bilmedikleri için. Bir türlü kadınlarla iletişimi yakalayamıyorlar.
Pek çok kadın. Artık bir erkek tarafından çözülmek, anlaşılmak istemiyor.
Yalnızlaşan kadınlar, artık kendilerini bu hale getiren düzene baş kaldırırcasına her şeye isyan etmeye başlıyor. Kadınlar hayatla ilgili onlara yüklenen misyonları bilinen kuralları reddeder hale geldi.
Aşk mı, o artık dizilerde, filmlerde kaldı..,
Kadınlar gününde temennim, “Umarım bütün kadınlar hak ettikleri mutluluğu yaşarlar.”
Nuray KARAÇOBAN/ ROTAHABER
http://[email protected]/