Arthur Schopenhauer Sözleri

Death Mark

Guru
Emektar
Müdavim
Katılım
16 Ocak 2017
Mesajlar
23,429
Reaksiyon puanı
15,467
Puanları
8,958
  • Acı çekenler ile acı çektirenler aynıdır.
  • Akıllı olan, sohbet sırasında ne hakkında konuştuğundan ziyade kiminle konuştuğunu düşünerek hareket edecektir. Bunu yaptığı takdirde sonradan pişman olacağı hiçbir şey söylemeyeceğinden emindir.
  • Orijinali: Wer klug ist, wird im Gespräch weniger an das denken, worüber er spricht, als an den, mit dem er spricht. Sobald er dies tut, ist er sicher, nichts zu sagen, das er nachher bereut.
  • Yazgı gaddardır, insanlar ise acınası.
  • Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.
  • Aptal birinin sersem bilincinde yansıyan tüm görkem ve hazlar, rahatsız bir hapishanede Don Kişot’u yazan Cervantes’in bilinci karşısında çok yoksuldurlar.
  • Aristo’nun dediği gibi "Mutluluk kendine yetenlerindir." çünkü mutluluğun ve hazzın tüm dış kaynakları, doğaları gereği son derece güvenilmez, nahoş ve geçicidirler ve rastlantıya bağlıdırlar.
  • Aşk sadece türün hayatta kalması, soyunu devam ettirmesi ihtiyacıdır.
  • Avrupa'nın bilgili adamlarına ve filozoflarına: Sizin için Fichte gibi çenesi düşük birisi bütün zamanların en büyük düşünürü Kant'ın eşitidir ve Hegel gibi işe yaramaz, arsız bir şarlatan derin düşünür olarak değerlendirilir. Bu yüzden sizin için yazmıyorum.
  • Bana yapılan haksızlık bana hiçbir şekilde ona haksızlık yapma hakkını vermez.
  • Budala kişi yaşamın hazlarının peşinde koşar ve aldandığını görür. Bilge kişiyse belâlardan kaçınır. Bunda başarısız olsa da artık bu budalalığının değil talihin suçudur. Başardığında ise aldanmamıştır.
  • Bana yapılan haksızlık bana hiçbir şekilde ona haksızlık yapma hakkını vermez.
  • Orijinali: Unrecht, das mir Jemand zufügt, befugt mich keineswegs ihm Unrecht zuzufügen.
  • Başkalarından daha talihli olan kişi çevresindekiler tarafından kıskanılacaktır. Bu durum o kişileri tehlikeye sokacaktır. Hatta karşısındaki kişilerin içinde bu sebeple kötülük yapmaktan zevk alma duygusu dahi doğabilir.
  • Başkalarını sayabiliriz, sevebiliriz ya da onlardan nefret edebiliriz. Fakat bir kişiye karşı böyle duygular beslememizin sebebi, o kişinin kendisidir, kimyasıdır, bedenidir ve bunun değişmesi mümkün değildir. O kişi, her ne ise odur.
  • Başkalarının fikirlerine aşırı derecede önem vermek, herkeste var olan bir manyaklık.
  • Orijinali: Viel zuviel Wert auf die Meinung anderer zu legen ist ein allgemein herrschender Irrwahn.
  • Belirli bir kışkırtma yokken bile, olmayan tehlikeleri aradığım huzursuz bir endişe hali içindeyim; bu durum benim için en ufak dertleri sınırsız derecede büyütüyor ve insanlarla ilişkiyi çok zor hale getiriyor.
  • Ben kalabalıklar için yazmadım... çalışmalarımı, zamanın seyrinde nadir rastlanan istisnalar olarak ortaya çıkacak düşünen bireylere miras bırakıyorum. Onlar da benim gibi ya da gemisi batıp ıssız bir adaya çıkan ve kendisinden önce aynı sıkıntıları yaşayan birinin izlerinin, ağaçlardaki bütün papağanlardan ve maymunlardan daha fazla teselli sunduğu bir denizci gibi hissedeceklerdir.
  • Benim gibi bir adam dünyaya geldiğinde geriye istenecek tek şey kalır - bütün hayatı boyunca olabildiğince kendisi gibi olması ve entelektüel güçler için yaşaması.
  • Benim gibi insanlar tarafından geride bırakılan fikirler, anıtlar hayattaki en büyük zevkimdir. Kitaplar olmasa uzun zaman önce umutsuzluğa gömülürdüm.
  • Beraberinde getirdikleri umutlar ve korkularla akın akın gelen arzulara teslim olduğumuz sürece... Kalıcı mutluluğa ya da huzura hiçbir zaman kavuşamayız.
  • Beyin olanca gücüyle ilerlerken, cinsel sistemlerin korkunç etkinliği daha uykuda olduğu için çocukluk, hayatımız boyunca özlemle geri dönüp baktığımız masumiyet ve mutluluk dönemi, hayatın cennetidir, kayıp cennet.
  • Bilincimiz ruhun sadece yüzeyi, ki yerkürenin sadece yüzeyini bildiğimiz gibi onun da içini değil, sadece kabuğunu biliyoruz.
  • Orijinali: Das Bewußtseyn ist die bloße Oberfläche unseres Geistes, von welchem, wie vom Erdkörper, wir nicht das Innere, sondern nur die Schaale kennen.
  • Bir dahi kendi çağında gezegenlerin yolunu aydınlatan bir kuyrukyıldız gibi parlar... Kültürünün normal seyriyle el ele gitmez: tam tersine çalışmalarını önündeki yolun çok ilerisine savurur.
  • Bir insanın hayata adım atar atmaz kendisini içinde bulacağı maskeli balo hakkında haberdar edilmesi son derece önemlidir. Zira bizim medeni dünyamız şövalyelerle,askerlerle,eğitimli insanlarla,avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve bilmediğimiz başkalarıyla karşılaştığımız büyük bir maskeli balodan başka nedir ki? Fakat göründükleri kişiler değildirler bunlar; sadece birer maske ve kural olarak da onun arkasında daima servet avcılarıyla karşılaşırsınız. Örneğin birisi, maksatlı olarak barodan elde ettiği ve sadece bir başkasını daha sağlam ve kesin biçimde hezimete uğratabileceği hukuk maskesini geçirir yüzüne ; bir başkası aynı niyetle yurtseverlik ve kamu yararı maskesini seçer; bir üçüncüsü ise din veya öğretide arıcılık ilkesini benimser. Kadınlar, nispeten daha önemsiz seçimler yapar. Kural olarak da; ahlak, evcimenlik ve uysallık maskelerinden istifade ederler. Ardından da tıpkı domino taşları gibi kendilerine belirli herhangi bir karakter atfedilemeyecek genel maskeler gelir. Bunlara her yerde rastlanır. İnsanların iddia ettikleri nezaket, duygu paylaşmada içtenlik ve yüze gülen dostluk bu türe dahildir.
  • Bir insanın kendine ait olan, onu yalnızlığa giderken eşlik eden ve kimsenin ona verip ve kimsenin ondan alamayacağı ŞEY: Bu, sahip olduğu her şeyden veya onun başkasının gözünde ne olduğundan çok daha esaslıdır.
  • Orijinali: Was einer für sich selbst hat, was ihn in die Einsamkeit begleitet, und keiner ihm geben und nehmen kann: dies ist viel wesentlicher als alles, was er besitzt, oder was er in den Augen andrer ist.
  • Bir insanın kötü bir karakter özelliğini unutmak, güçlük ile kazanılmış parayı sokağa atmak gibidir.
  • Birkaç yıl önce Times'da verilen bir haberi doğrusu içim ferahlayarak okumuştum. Kapısının önünde tasmaya vurulmuş, iri yarı bir köpek besleyen bir İngiliz lordu'nun bir gün bahçede yürürken köpeğine bakmak aklına gelmiş, yanına gidip hayvanın başını okşamış. Bunun üzerine köpek bir atılışta lordun kolunu parçalamış: Hayvan gayet haklıydı, sanki bununla şunu söyler gibiydi: Sen benim efendim değilsin, benim şu kısa hayatımı cehenneme çeviren şeytanımsın. Dileyelim, köpekleri zincire vuran bütün insanların akıbeti olsun bu.
  • Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.
  • Birey için şüphe neyse, parlamento için muhalefet odur. O gerekli olduğu kadar, yararlıdır da.
  • Bireysellik milliyetten bin kat daha fazla dikkate alınmayı hak eder.
  • Birisi hayatı boyunca büyük bir çocuk gibi kalmayıp ciddi, makul ve mantıklı bir adam olursa, dünyanın çok işe yarar ve adamakıllı bir vatandaşı olabilir ama dahi olamaz artık.
  • Orijinali: Wer nicht zeitlebens gewissermaaßen ein großes Kind bleibt, sondern ein ernsthafter, nüchterner, durch gesetzter und vernünftiger Mann wird, kann ein sehr nützlicher und tüchtiger Bürger dieser Welt seyn; nur nimmermehr ein Genie.
  • Birisi sizin için gerçekten çok değerliyse, bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizleyin. Bu hoş bir şey değildir ama doğrudur. Çünkü, bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar.
  • Budala kişi yaşamın hazlarının peşinde koşar ve aldandığını görür. Bilge kişiyse belâlardan kaçınır. Bunda başarısız olsa da artık bu budalalığının değil talihin suçudur. Başardığında ise aldanmamıştır. Çünkü kurtulduğu belâlar son derece gerçektir.
  • Bizi rahat bırakan kötülükleri seyretmek bize keyif verir.
  • Bizim başkası için ne olduğumuzun yeri yabancıların bilincidir. Bu ise bizim için kesinlikle doğrudan doğruya değil ancak dolaylı olarak yani ötekilerin bize karşı davranışını belirlediği ölçüde var olan bir şeydir.
  • Bizim hayatımızı, yokluğun sessizlik ve sakinliğini karıştıracak bir sıkıntı, bir şamata saymak da mümkündür.
  • Boş eller, işleyen kafaları yaratır.
  • Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir.
  • Hepsi kocaman bir rüya ve onu her bir yaratık görür: Ama hayatındaki bütün karakterler de onunla birlikte o rüyayı görür.
  • Büyük hayat düşünün öznesinin bir olduğunu ve görüngülerin tüm çeşitliliğinin zamana ve mekana bağlı olduğunu kendimize hatırlatırsak, o devasa düşünceye olan korkumuz azalacaktır. Hepsi kocaman bir rüya ve onu her bir yaratık görür: Ama hayatındaki bütün karakterler de onunla birlikte o rüyayı görür.
  • Orijinali: Auch wird unsere Scheu vor jenem kolossalen Gedanken sich mindern, wenn wir uns erinnern, dass das Subjekt des großen Lebensaraumes in gewissem Sinne nur Eines ist […] und dass alle Vielheit der Erscheinungen durch Raum und Zeit bedingt ist. Es ist ein großer Traum, den jenes Eine Wesen träumt: aber so, dass alle seine Personen ihn mitträumen.
  • Can sıkıntısı, hayatın boşluğu hissinden başka bir şey değildir.
  • Çoğu hakikat sadece kimsenin sorunu ele alacak ve üstüne gidecek cesareti bulamamasından dolayı ortaya çıkmıyor.
  • Orijinali: Viele Wahrheiten bleiben bloß deshalb unentdeckt, weil Keiner Muth hat, das Problem ins Auge zu fassen und darauf los zu gehen.
  • Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.
  • Orijinali: Viele verlieren den Verstand deshalb nicht, weil sie keinen haben.
  • Darkafalıları, gerçeklik olmayan bir gerçeklikle son derece de ciddi bir biçimde uğraşan kişiler olarak tanımlardım.
  • Deha, kendisinin hiç kimseden öğrenmediği şeyi, insanlığın ondan öğrendiği insandır.
  • Delilik acı çekmeyi hatırlamamak için bir yoldur.
  • Dikensiz gül yoktur ama gülsüz pek çok diken vardır.
  • Complete Essay of Schopenhauer: Seven Books in One Volume, Parerga und Paralipomena
  • Dili bir kelime daha fakir kılmak, bir ulusun düşüncesini bir kavramdan yoksun kılmak demektir.
  • Orijinali: Aber die Sprache um ein Wort ärmer machen heißt das Denken der Nation um einen Begriff ärmer machen.
  • Dinin ahlaklı olmak konusundaki etkisi uygulamada oldukça azdır.
  • Religionen, ist das Element, in welchem allein sie leben können.
  • Dinler halk için gerekli, ve onlar için paha biçilmez bir iyilik.
  • Orijinali: Religionen sind dem Volke nothwendig, und sind ihm eine unschätzbare Wohlthat.
  • Doğa, insan türünü ikiye bölerken çizgiyi ortadan çekmemiştir.
  • Doğa, kendisininkiyle karşılaştırıldığında hiç önemi olmayan, kısa bir süre için bireylerin kalmasına izin verir, sonra da yeni yer açmak için buruşturur, atar onları.
  • Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır.
  • Orijinali: Es gibt nur einen angeborenen Irrthum, und das ist der, daß wir dasind, um glücklich zu seyn.
  • Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.
  • Orijinali: Wenn die Welt erst ehrlich genug sein wird, um Kindern vor dem 15. Jahr keinen Religionsunterricht zu erteilen, dann wird etwas von ihr zu hoffen sein.
  • Dünya benim tasarımımdır.
  • Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.
  • Orijinali: Wer gegen Tiere grausam ist, kann kein guter Mensch sein.
  • Dünya hiç olmasaydı bile müzik var olurdu.
  • Dünyada şeytanın boynuzlarla, delilerinse başlarında hunilerle dolaştıklarını düşünen bir kişi her zaman onların avı ya da oyuncağı olur.
  • Dünyanın gerçek, içkin bir değeri yok; dünya aslında isteklerle, yanılsamalarla dönüyor.
  • Dünyaya bakış açımızın sağlam temelleri ve derinlik veya sığlığı çocukluk yıllarında oluşur. Bu görüş daha sonra özenle düzeltilir ve mükemmel hale getirilir, ama özde değişmeden kalır.
  • Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır.
  • Dünyanın özü kötüdür. Yapılması gereken en iyi şey yaşam istencini reddetmektir.
  • Değişim, değişmeyen tek şeydir.
  • Dünyaya onu gerçekten ve önemli konularda aydınlatmak için gelmiş olan kişi eğer bundan yara almadan kurtulursa kendini şanslı sayabilir.
  • Düşünebilen pek az sayıda insan vardır yine de herkes bir düşüncesi olmasını ister. Ancak diğerleri tarafından hazırlanmış olanları aldığında kişinin onları kendisine uyarlamasından başka elinde kalan şey nedir?
  • The Art of Always Being Right
  • Eğer dalaverecilerin oyuncağı ve soytarıların maskarası olmak istemiyorsak, ilk kural içine kapanık ve ulaşılmaz olmaktır.
  • Eğer halka duyuru yapılarak, tüm ceza hukukunun yürürlükten kaldırıldığı ilan edilseydi, ne sizin ne de benim, buradan evimize dinsel güdüler tarafından korunarak gidecek cesareti bulamayacağımızı düşünüyorum. Eğer aynı şekilde, tüm dinlerin asılsız olduğu ilan edilseydi, hepimiz, sadece kanunların koruması altında, endişelerimiz ve aldığımız tedbirler artmaksızın, eskisi gibi yaşamayı sürdürebilirdik.
  • Eğer hayata küçük ayrıntılarıyla bakacak olursak ne kadar gülünç görünür. Mikroskopta görülen bir damla su gibidir, tek hücrelilerle kaynayan tek bir damla. Telaşla koşuşturup birbirleriyle mücadele etmelerine nasıl güleriz. Ister bu su damlasında isterse insan hayatının küçük süresi içinde olsun bu korkunç etkinlikler komik bir etki yaratıyor.
  • Complete Essay of Schopenhauer: Seven Books in One Volume, Parerga und Paralipomena
  • Eğer ki hayat kâle alınır ve hiçliğe tercih edilebilecek bir şey olsaydı, o zaman hayatın çıkış kapısı bu denli korkunç bekçiler olan, ölüm ve ölüm korkusu tarafından tutulmazdı. Ama bu korkunç hayata, olduğu bu korkunç haliyle kim dayanabilirdi ki, ölüme giden yol bu derece dehşet verici olmasa? Kim katlanabilirdi ölüm düşüncesine? Kim katlanabilirdi yaşamaya, eğer ki ölüm yolu tatlı olsa! Yine de iyi olan bir şey var ki, o da hayatın ötesini herkesin bir gün göreceğidir.
  • En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalığımız oldugunu da söyleyebiliz, çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.
  • En değersiz gurur, milli gururdur. Bu, onunla gurur duyandaki bireysel özelliklerin yoksunluğunu ele verir çünkü insan neden milyonlarca insanlarla paylaştığı bir özelliğe tutunma gereği duyarbilirki başka türlü? Dikkate değer kişisel niteliklere sahip olan, sürekli göz önünde bulundurduğu ülkesinin hatalarını açıkça görebilecektir. Ama dünyada gurur duyabilecek hiçbir şeyi olmayan her zavallı aptal gurur duyabilmek için son çare olarak ait olduğu ülkesi ile gurur duyar.
  • Orijinali: Die billigste Art des Stolzes ist hingegen der Nationalstolz. Denn er verrät in dem damit Behafteten, den Mangel an individuellen Eigenschaften, auf die er stolz sein könnte, indem er sonst nicht zu dem greifen würde, was er mit so vielen Millionen teilt. Wer bedeutende persönliche Vorzüge besitzt, wird vielmehr die Fehler seiner eigenen Nation, da er sie beständig vor Augen hat, am deutlichsten erkennen. Aber jeder erbärmliche Tropf, der nichts in der Welt hat, auf das er stolz sein könnte, ergreift das letzte Mittel, auf die Nation, der er gerade angehört, um stolz zu sein.
  • En tesadüfü bile uzak bir yoldan gelen gerekli olandır.
  • Orijinali: Auch das Zufälligste ist nur ein auf entfernterem Wege herangekommenes Notwendiges.
  • Evlenmek, haklarını ikiye bölmek ve görevlerini ikiye katlamak demektir.
  • Orijinali: Heiraten heißt seine Rechte halbieren und seine Pflichten verdoppeln.
  • Erkekler doğaları gereği birbirine ilgisizdir fakat kadınlar doğaları gereği birbirine düşmandır.
  • Güzellik, kalpleri bizim için önceden kazanan bir tavsiye mektubudur.
  • Gece ve gündüz , siyah ile beyaz gibidir. Gün bize griyi verir. Bazıları içinse pembedir. Hayatın sırrına ermiş biri içinse, tüm günler renksizdir.
  • Gelişimimiz için bir aynaya ihtiyacımız vardır.
  • Orijinali: Zu unserer Besserung bedürfen wir eines Spiegels.
  • Gençliğimizde yaşamımız için önem taşıyan ve büyük sonuçlar doğuracak olayların ve kişilerin karşımıza davul zurnayla çıkacaklarını sanırız: ama yaşlılığımızda geri dönüp baktığımızda, bunların hepsinin de sessizce, arka kapıdan ve adeta dikkati çekmeden içeri süzülmüş olduklarını görürüz.
  • Gençliğin bakış açısından bakıldığında hayat sonsuz derecede uzun bir yolculuktur: yaşlılıktan bakınca çok kısa bir geçmişe benzer. Gemiyle uzaklaştığınızda kıyıdaki nesneler daha küçük, tanınması ve ayırt edilmesi daha zor hale gelirler, aynı şekilde olaylar ve etkinliklerle dolu geçmiş yıllarınızı da tanıyamazsınız.
  • Gençliğin güzelliği olmasa bile çekicidir; ihtiyar güzellik çekici değildir.
  • Orijinali: Jugend ohne Schönheit hat immer noch Reiz; Schönheit ohne Jugend keinen.
  • Gençliğimizdeki neşelilik ve karamsarlığa kapılmama hali, kısmen hayat tepesine tırmanıyor ve tepenin öteki tarafındaki ölümü görmüyor olduğumuz gerçeğine dayanır.
  • Gençlikle yaşlılık arasında temel fark her zaman şu olacaktır: Gençliğin önünde yaşam, yaşlılığın önünde ölüm vardır; böylece gençlik kısa bir geçmişe, uzun bir geleceğe sahiptir, yaşlılıkta ise durum tam tersinedir.
  • Gerçek tekeşlilik taraftarları nerede? Hepimiz anlık yaşıyoruz ve çoğumuz sürekli çokeşliyiz. Ve her erkek pek çok kadına ihtiyaç duyduğu için birden fazla kadını geçindirmesinin onun sorumluluğu olmasından daha adil bir şey olamaz...
  • Complete Essay of Schopenhauer: Seven Books in One Volume, Parerga und Paralipomena
  • Gerçekte vahşi ve korkunç bir hayvandan başka bir şey değildir insan. Biz, onu evcilleştirilmiş ve dizginlenmiş haliyle tanıyoruz ki uygarlık dediğimiz şey de budur. Bu yüzden de arada bir gerçek tabiatı ortaya çıkarsa dehşete kapılıyoruz.
  • Görüş, etki ve temas alanımız ne kadar darsa, o kadar mutluyuzdur. Bunlar ne kadar genişlerse, o kadar ıstırap çeker, ürkeriz. Çünkü bu alanla birlikte kaygılar, arzular ve korkular da çoğalır ve büyür. Bu yüzden körler bile bize ilk başta göründüğü kadar mutsuz değildir.
  • Güzellik, kalpleri bizim için önceden kazanan bir tavsiye mektubudur.
  • Fakat iç ısısı yeterince fazla olanlar sıkıntı ve kızgınlık yaratmamak veya hissetmemek için toplumdan kaçacaktır.
  • Faydalı insanları, deha sahibi insanlarla mukayese etmek, tuğlaları elmaslarla mukayese etmek gibidir.
  • Felsefe yüksek bir dağ yoludur... ıssız bir yoldur ve yukarı çıktıkca daha da ıssızlaşır. Bu yolu her kim izlerse hiç korkmamalı, her şeyi geride bırakmalı ve kış karında güvenle ilerlemelidir... Kısa süre içinde altındaki dünyayı görür; kumsalları ve bataklıkları gözünün önünden kaybolur, düzgün olmayan noktaları düzelir, yırtıcı sesleri artık kulağına ulaşmaz. Ve yuvarlaklığını da görür. Kendisi her zaman saf ve serin dağ havasındadır ve güneşi görür, oysa aşağıdakı herkes gecenin karanlığıyla kuşatılmıştır.
  • Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.
  • Hak, kendi başına güçsüzdür. Tabiatta hüküm süren şey ise güçtür.
  • Hakikat, onu arzu etmeyenin boğazına sarılan bir fahişe değildir. Hatta o kadar çekingen bir güzeldir ki, onun için her şeyini feda etmiş olan bile onun lütufundan emin olamaz.
  • Orijinali: Die Wahrheit ist keine Hure, die sich Denen an den Hals wirft, welche ihrer nicht begehren: vielmehr ist sie eine so spröde Schöne, daß selbst wer ihr Alles opfert noch nicht ihrer Gunst gewiß seyn darf.
  • Haksızlık ve adaletsizlik insan tabiatında derinden derine kök salmıştır.
  • Hayat berbat bir şeydir. Hayatımı onu düşünerek geçirmeye karar verdim.
  • Schopenhauer's Gespräche und Selbstgespräche
  • Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir. Hayatının ilk yarısındaki herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. ikincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir, çünkü iplerin birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar.
  • Hayatın ilk elli yılı metin, geri kalanı yorumdur.
  • Orijinali: Die ersten fünfzig Jahre des Lebens sind Text, der Rest ist Kommentar.
  • Hayatının son dönemindeki hiçbir insan, samimiyse ve bütün melekeleri yerindeyse, her şeyi yeniden yaşamak istemez. Bunu yapmaktansa tamamen yok olmayı tercih eder.
  • Ahlakın yegane garantisi evrensel merhamettir.
  • Hayvanların hakları olmadığı ve onlara davranışımızın ahlaken önemsiz olduğu iddiası Batı barbarlığının ve ilkelliğinin mükemmel bir örneğidir. Ahlakın yegane garantisi evrensel merhamettir.
  • Hayvanlar ve insanların aynı madde ve tozu paylaştığına ilişkin bu son derece basit ve sorgulanamaz gerçek, insanların zihinlerinde yer ettiği zaman, hayvanların gerçekten hakları olacak ve canları rezil bir serserinin ruh hali ve vicdansızlığına bağlı olmaktan kurtulacaktır. Ancak o zaman, şarlatan doktorlar sayısız hayvan üzerinde en cani işkenceleri deney adı altında uygulayamayacak, tüm tuhaf ve cahilce arzularını gerçekleştiremeyecekler.
  • Her aptal çocuk bir böceği ezebilir. Ama dünyanın bütün profesörleri bir böcek yaratamaz.
  • Orijinali: Jeder dumme Junge kann einen Käfer zertreten. Aber alle Professoren der Welt können keinen herstellen.
  • Her çocuk bir bakıma bir dahi ve her dahi bir bakıma bir çocuktur.
  • Orijinali: Jedes Kind ist gewissermaßen ein Genie; und jedes Genie ist gewissermassen ein Kind.
  • Her halk diğer halkları kötüler ve hepsi de haklı.
  • Orijinali: Jedes Volk verhöhnt andere Volker, und jedes hat Recht.
  • Her hayatın kaçınılmaz olarak koştuğu yaşlılık ve ölüm bizzat tabiatın kendisinin ellerinden çıkan yaşama iradesi hakkında verilmiş bir mahkumiyet kararıdır.
  • Her ışık bir gün tükenir. Kavrayış da bir ışıktır. Öyle ise o da tükenebilir.
  • The Art of Always Being Right
  • Her insan kendi görüş sahasının sınırlarını dünyanın sınırları olarak kabul eder.
  • Herkes kendinde eksik olanı sever.
  • Her şey dinin yanında: vahiy, kehanetler, hükümetin koruması, en yüksek değer ve tanınmışlık... ve hepsinden öte, doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görülmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalık.
  • Her şey dinin yanında: vahiy, kehanetler, hükümetin koruması, en yüksek değer ve tanınmışlık... ve hepsinden öte, doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görülmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalık.
  • Herşeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride; ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir.
  • Hiç kimse ne ise o olarak kabul edilmez, başkaları onu ne yaptıysa o öyle bilinir, öyle kabul edilir.
  • Hiçbir şey onu telaşlandırıp heyecanlandıramaz artık. Bizi dünyaya bağlayan ve bizi (kaygı, yakıcı arzu, öfke ve korku dolu olan bizi) sürekli acı içinde ileri geri sürükleyen binlerce istenç bağı: o hepsini kesip paramparça etti. Gülümseyerek geriye, şu anda oyunun sonuna gelmiş bir satranç oyuncusu gibi kayıtsızca önünde duran bu dünyanın düşsel görüntüler geçidine bakıyor.
  • Hiçliğin o keyifli dinginliğini yok yere bozan bir olay diye niteleyebiliriz hayatımızı.
  • Hayvanlara karşı duyulan acıma, karakterin iyiliği ile öylesine ilişkilidir ki, hayvanlara kötü muamele eden bir kimsenin iyi bir insan olduğu görülmemiştir.
  • İç dünyası zengin olan bir kişi yazgıdan çok şey beklemez.
  • İki ayaklı hayvanların sıradan sohbetleri kadar kısır ve sıkıcı bir sohbeti sürdürmektense hiç konuşmamak daha iyi.
  • İkiyüzlülük yahut riyakarlık kadınlarda doğuştandır ve neredeyse kurnaz kadının olduğu kadar ahmakların da ayırt edici özelliğidir. Bundan ötürü, saldırıya uğradıklarında savunma silahlarına müracaat eden hayvanlar için bu durum ne kadar doğal ise, kadınların da her fırsatta ve vesileyle bundan yararlanmaları o kadar tabiidir ve bundan yararlanırlarken belli bir ölçüde haklarını kullanmaktan başka bir şey yapmadıkları düşüncesi içerisindedirler. Bu sebeple mükemmelen dürüst ve güvenilir, ikiyüzlülüğe yahut riyakarlığa yüz vermeyecek bir kadın belki de tasavvur edilemez.
  • İleriyi önceden görebilseydik, çocukların ölüme değil, hayata mahkum olan, ama henüz cezalarının ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar bilinçsiz olan masum mahkumlar olduğunu görebilirdik. Yine de her insan ileri yaşlara... "bugün kötü ve her gün daha da kötüleşecek, ta ki en kötüsü olana kadar," denilebilecek bir hayat durumuna ulaşmak ister.
  • İnsan, büyük bir hayretle, binlerce yıllık varolmayıştan sonra birdenbire var olduğunu görür; bir süre yaşar; ve sonra yeniden yok olması gereken aynı oranda uzun zaman gelir.
  • İnsan hemen hemen bütün gününü okumakla geçirirse, yavaş yavaş düşünme yeteneğini kaybeder.
  • İnsan kendi bedeninin ağırlığını, hareket ettirmek istediği her yabancı cisminkinden farklı olarak, nasıl duyumsamaksızın taşırsa, aynı şekilde kendi kusurlarını ve kötülüklerini değil, ötekilerinkini fark eder yalnızca.
  • İnsan tabii ki istediğini yapabilir ama istediğini isteyemez.
  • Orijinali: Der Mensch kann wohl tun was er will, aber er kann nicht wollen was er will.
  • İnsan zekasının diğer canlılardan daha üstün oluşu, insanın çektiği ve çekebileceği acıların da diğer canlılardan daha fazla olması ile sonuçlanmıştır.
  • İnsanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıktan birisini seçmekten başka şansı yoktur.
  • İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.
  • İnsanın kırk yaşına kadar geçen yılları bir kitaptır, geri kalan yılları da o kitabın eleştirmesidir.
  • İnsanın olası mutluluğunun ölçüsü bireyselliğiyle önceden belirlenmiştir. Özellikle, zihinsel gücünün sınırları yüksek bir hazzı alma yeteneğini sonsuza dek belirlemiştir. Bu sınırlar darsa, dışarıdan gelen tüm çabalar, insanların ve şansın onun için tüm yaptıkları o kişiyi sıradan, yarı hayvansı insani mutluluğun ve hoşnutluğun ötesine geçiremezler. O kişi duyusal zevklere, rahat ve keyifli aile yaşamına, düşük bir dost canlılığına ve kaba saba bir zaman öldürmeye bağlı kalır.
  • İnsanın somut olarak yaşadığı hayatın yanı sıra her zaman soyut olarak ikinci bir hayat yaşaması dikkate değer ve önemlidir... sakince enine boyuna düşünme alanında, önceden onu tamamen ele geçiren ve yoğun bir şekilde etkileyen şeyler soğuk, renksiz ve uzak görünür: o yalnızca bir seyirci ve gözlemcidir.
  • İnsanlar akıl ve kalbi olgunlaştırmaktan bin kat daha fazla, kendileri için zenginlik biriktirmeye uğraşırlar. Oysa mutluluk için, şüphesiz ki insanın elindeki şeylerden daha ziyade, insanın içindeki şeyler önemlidir.
  • İnsanlar, tabiatları itibariyle şeytan olmaya yatkındırlar.
  • İnsanlar tutumlarını ve davranışlarını çıkarları değiştiği oranda hızla değiştirirler.
  • İnsanlar, yasalar ile şekillendirilebilirler. Fakat gerçek manada ahlaklı olamazlar. Kişilerin davranışlarında değişiklik yaratmak, yasalarla sağlanabilmektedir; fakat insanların içindeki kötü arzuları dindirmek mümkün değildir. Bu şekilde, ancak kişinin yolunu değiştirmesine vesile olursunuz. Fakat kötü niyetli insan, her ne koşulda olursa olsun kötülüğünü sergilemek için uygun bir yol bulma çabasından vazgeçmeyecektir. İnsanlar, öğretiler sayesinde belki farklı yollar seçmeye özendirilebilirler yahut yasalar sayesinde bu doğrultuda zorlanabilirler; fakat bu durum onları hedeflerinden caydıramaz. En fazla kötülüğün yapılacağı yol değiştirilebilir. Çünkü insanın iyilik ve kötülük anlayışı yüreğinde yer almaktadır. Bu yürek ise ona doğuştan verilmiştir. Kötü insanı yapacağı kötülükten, bencil insanı yapacağı bencillikten bir anlığına caydırabilirsiniz ama bu insanların içindeki kötülüğü ve bencilliği söküp atamazsınız. Bu kötülüğü ve bencilliği köktenci bir değişime uğratmak mümkün değildir. Nasıl ki bir kedi fareye olan aşkından vazgeçmez ise bu kişi de içinde ona doğuştan verilen güdülerinden vazgeçemez.
  • İnsanları tanıdığımdan beri hayvanları severim.
  • Orijinali: Seit ich die Menschen kenne, liebe ich die Tiere.
  • İnsanların çoğu hayatlarının sonunda geriye dönüp baktıklarında molalarda yaşadıklarını görürler. Takdir etmeden ve zevk almadan geçip giden şeyin aslında hayatları olduğunu gördüklerinde şaşırırlar. Ve böylece umutlarla kandırılan insan ölümün kollarına koşar.
  • İnsanların kader dedikleri çoğu zaman sadece kendi kendilerine yaptıkları aptal oyunlar.
  • Orijinali: Was die Leute gemeiniglich als Schicksal nennen, sind meistens nur ihre eigenen dummen Streiche.
  • İnsanları keyifli bir ruh haline sokmanın başınıza gelen kötü bir şeyi anlatmaktan veya kişisel bir zayıflığınızı açıklamaktan daha başka yolları da vardır.
  • İnsanlarla kurulan neredeyse bütün bağlar bir kirlenme, bir pislenmedir. Ait olmadığımız acınası yaratıklarla dolu bir dünyaya indik. Daha iyi olan az sayıda insana saygı duymalı ve değer vermeliyiz; gerisine talimat vermek için dünyaya geldik, onlarla arkadaş olmak için değil.
  • İnsanlarla uğraşmada üstünlüğe ulaşmanın tek yolu onlardan bağımsız olduğunuzu göstermenizdir.
  • İnsanoğlu benden hiç unutamayacağı birkaç şey öğrendi.
  • İsteklerimizi sınırlamalayız, arzularımızı dizginlemeli, öfkemizi bastırmalı, bireyin sahip olmaya değecek şeylerden yalnızca sınırlı bir paya erişebileceği gerçeğini akıldan çıkarmamalıyız.
  • İyi bir aşçının eski bir ayakkabıdan bile lezzetli bir yemek çıkarabileceği söylenir; benzer şekilde iyi bir yazar da en yavan konuyu ilgi çekici ve eğlendirici hale getirebilir.
  • İyi olanın, ellerinden sadece berbat şeyler gelenlerce tanınıp takdir edilinceye kadar beklemek zorunda kalması, zihni üstünlük için bir talihsizliktir.
  • İyimserlik dinlerde olduğu gibi felsefede de gerçeklerin yerini almış temel bir yanılgıdır.
  • Orijinali: Aber Optimismus ist, in den Religionen, wie in der Philosophie, ein Grundirrtum, der aller Wahrheit den Weg vertritt.
  • Kadının fıtraten itaat etmek için yaratılmış olması, gayrıtabii mutlak bağımsızlık konumuna yerleştirilmiş olan her kadının hiç vakit kaybetmeden kendisini öyle veya böyle denetilip yönetileceği bir erkeğe bağlamasından anlaşılmalıdır. Bunun nedeni onun bir efendiye ihtiyaç duymasıdır.
  • Kadınlar, herhangi bir konuda dikkate değer bir yeteneğe sahip olabilirler fakat bir dahi olamazlar.
  • Kadınlar, tabiatları gereği ilk çocukluk dönemimizin bakıcıları ve mürebbiyeleri gibi davranmaya yatkındırlar (onlar bu işler için biçilmiş kaftandırlar), bunun tek nedeni kendilerinin çocuksu, uçarı ve kısa-dar görüşlü olmalarıdır- tek kelimeyle onlar bütün hayatları boyunca koca çocuklardır, çocuk ile gerçek anlamda bir insan olan yetişkin erkek arasında bir orta nokta, bir ara merhaledirler.
  • Kadınlar, yalan söylemeye karşı iflah olmaz bir temayüle sahiptirler.
  • Kalbin gerçek, derin barışı ve tüm ruhun huzuru sadece yalnızlıkta bulunur.
  • Orijinali: Der wahre, tiefe Friede des Herzens und die vollkommene Gemütsruhe sind allein in der Einsamkeit zu finden.
  • Kant'ın öğretisini ve Kant'tan beri Platon'u anlayayıp kavrasalardı, birinin terimlerini etrafta savuracaklarına ve diğerinin biçemini taklit edeceklerine bu iki büyük ustanın öğretileri üzerinde vefali ve ciddi bir bicimde düşünselerdi; bu iki bilgenin nasıl birbirini tuttuğunu ve iki öğretinin salt anlamı ve amaçladıkları nokta aynı olduğunu anlamaları gecikmezdi.
  • Orijinali: Hätte man jemals Kants Lehre, hätte man seit Kant den Platon eigentlich verstanden und gefaßt, hätte man treu und ernst dem innern Sinn und Gehalt der Lehren beider großer Meister nachgedacht, statt mit den Kunstausdrücken des einen ums sich zu werfen und den Stil des andern zu parodieren; es hätte nicht fehlen können, daß man längst gefunden hätte, wie sehr die beiden großen Weisen übereinstimmen und die reine Bedeutung, der Zielpunkt beider Lehren, durchaus derselbe ist.
  • Karşımızdakinin yalnızca kendi budalalığımız, kusurumuz ve kötülüğümüz olduğunu akıldan çıkarmayarak her insan budalalığına, kusuruna ve kötülüğüne hoşgörülü bir şekilde yaklaşmalıyız.
  • Kendi tecrübenin avantajı büsbütün kesinliğe sahip olmandır.
  • Orijinali: Die eigene Erfahrung hat den Vorteil völliger Gewissheit.
  • Kendi çıkarımız hükmü tamamıyla yanlış kılar.
  • Orijinali: Der eigene Vorteil verfälscht das Urteil vollständig.
  • Kendisine özgü bir yargı oluşturmak pek az kişinin ayrıcalığıdır; bunlar dışında kalan dünyayı otorite ve örnek yönlendirir; onlar başkalarının gözleri ile görür, başkalarının kulakları ile duyarlar.
  • Orijinali: Urteilen aus eigenen Mitteln ist das Vorrecht Weniger: die übrigen leitet Autorität und Beispiel.
  • Kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı, bir tür hata olmalı.
  • Kısa süre sonra kurtların bedenimi yiyeceği düşüncesine dayanabiliyorum, ama felsefe profesörlerinin benim felsefemi kemirdikleri düşüncesi ürpermeme neden oluyor.
  • Kocasının ölümünden sonra gerçek anne çoğu kez bir üvey anne haline gelir.
  • Kötü insanların içlerindeki kötülük, bir yılanın zehirli dişlerinin ve zehir torbasının ona doğuştan verili olması gibidir. Kötülük insana doğuştan verilmiştir.
  • Krallar taçlarını ve asalarını geride bıraktılar, kahramanlar da silahlarını. Ama aralarındaki, görkemlilikleri dışlarına taşan, bunu dışarıdaki şeylerden almayan büyük insanlar, büyüklüklerini yanlarında götürdüler.
  • Onaltı yaşındayken, Westminister Sarayı'nda
  • Kütüphaneler insanlığın tek güvenilir ve kalıcı olan belleğidir.
  • Orijinali: Bibliotheken sind allein das sichere und bleibende Gedächtnis des menschlichen Geschlechts.
  • Mantıkla beslenmeyen şey mantıkla yönetilemez.
  • Merhamet ahlakın temelidir.
  • Orijinali: Das mitleid ist die grundlage der moral.
  • Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır.
  • Münferit hiçbir şeyin ebedi olması tasarlanmamıştır; önünde sonunda ölüm tarafından yutulur.
  • Mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk ya geçmişte ya da gelecektedir. Ama ben şimdiyi yaşıyorum.
  • Nadiren karşılaşılan istisnalar dışında bütün kadınlar savurganlığa meyyaldir, dolayısıyla mevcut her servet onların ahmaklığından korunmalıdır; bu serveti kendilerinin kazandığı ender durumlar hariç elbette.
  • Nasıl gemide giderken ilerlememiz kıyıdaki nesnelerin geri çekilmesiyle, dolayısıyla da küçülmesiyle kendini belli ediyorsa, ihtiyarlamamız da büyük yaşlardaki insanların bize genç görünmeleriyle kendini belli eder.
  • Orijinali: Wie man auf einem Schiffe befindlich, sein Vorwärtskommen nur am Zurückweichen und demnach Kleinerwerden der Gegenstände auf dem Ufer bemerkt, so wird man sein Alt- und Älterwerden daran inne, dass Leute von immer höheren Jahren einem jung vorkommen.
  • Nasıl ki bir ülkenin barışı ve refahı için gerektiğinde silahlanması ahlakla çelişmiyorsa, aynı şekilde, insanların gerektiğinde yalana başvurmaları ahlakla çelişmemektedir.
  • Nasıl ki dişi karınca birleşmeden sonra üreme amaçları için artık lüzumsuz, hatta tehlikeli hale gelmiş olan kanatlarını kaybeder, bir kadın da bir veya iki çocuk doğurduktan sonra güzelliğini büyük bölümü itibarıyla kaybeder.
  • Ne sevgiye ne de nefrete yol açmamak dünya bilgeliğinin yarısıdır: hiçbir şey söylememek ve hiçbir şeye inanmamak da öteki yarısı.
  • Nezaket akıllıklıktır, bunun sonucunda nezaketsizlik ise aptallıktır.
  • Okumak, kendi kafanla değil, başkasının kafasıyla düşünmeye benzer.
  • Olabildiğince az şey dilemek ve çok şey öğrenmek istiyorum.
  • Onur kazanılmamalı, sadece kaybetmemek yeter.
  • Otuz yaşıma gelene kadar öyle olmayan yaratıklara eşitmişim gibi davranmaktan bıkıp usandım. Bir kedi genç olduğu sürece kâğıt toplarla oynar, çünkü onların canlı ve kendine benzer bir şey olarak görür. İnsan denen iki ayaklı hayvanlar da benim için aynı şeyi ifade ediyor.
  • Öfkeli bakan değil, akıllı bakan korkunç ve tehlikeli görünür. Kuşkusuz insan beyni aslanın pençesinden daha korkunç bir silahtır.
  • Ölümden sonra doğduğundan önce neysen o olacaksın.
  • Ölümden sonraki dirilişe inananlar, Napoleon'un sebep olduğu sayısız felaketin cezasını anlatılamaz işkencelerle çekmesini talep eder. Fakat o, aynı isteme sahip olup da aynı gücü elinde bulunduramayan diğer bütün insanlardan daha fazla suçlu değildir.
  • Ölümsüzlük arzusu, büyük bir hatanın devam ettirilmesine duyulan arzudur.
  • Önemsememek önemsenmeyi getirir.
  • Complete Essay of Schopenhauer: Seven Books in One Volume, Parerga und Paralipomena
  • Para deniz suyuna benzer, ne kadar çok içersen o kadar çok ona susarsın.
  • Orijinali: Das Geld gleicht dem Seewasser. Je mehr davon getrunken wird, desto durstiger wird man.
  • Pek çok insan, bir başkasını gerçekte olduğu gibi görebilseydi eğer, dehşete kapılırdı.
  • Sonsuz uzayda etrafında bir düzine daha küçük kürenin döndüğü yuvarlak, ortası sıcak, üzerindeki küflü tabakanın canlı ve bilinçli varlıklar ürettiği soguk sert bir kabukla kaplı sayısız aydınlık küre - bu ... gerçek dünya.
  • Sağlık her şey değildir, ama sağlık olmadan her şey bir hiç.
  • Orijinali: Gesundheit ist nicht alles, aber ohne Gesundheit ist alles nichts.
  • Sarışınlar, kara yağız ya da esmer kimselerden hoşlanır; fakat bu sonuncular evvelkileri nadiren tercih ederler. Bunun sebebi şudur: Sarı saç ve mavi göz, tür tipinden bir sapmadır ve tıpkı beyaz fare veya kır at gibi neredeyse bir anormallik oluşturur.
  • Sayfaların arasında gözyaşları, ağlama, dişlerin birbirine çarpması ve karşılıklı katletmenin korkunç gümbürtüsü olmayan felsefe, felsefe değildir.
  • Orijinali: Eine Philosophie, in der man zwischen den Seiten nicht die Tränen, das Heulen und Zähneklappern und das furchtbare Getöse des gegenseitigen allgemeinen Mordens hört, ist keine Philosophie.
  • Schadenfreude, yani başkalarının başına gelen talihsizliklerden duyulan haince bir zevk, insan tabiatındaki en kötü özellik olma niteliğine sahiptir.
  • Seks, çerçöpüyle izinsiz içeri girmekte, devlet adamlarının müzakerelerine ve alimlerin araştırmalarına müdahale etmekte tereddüt etmez. Her gün en değerli ilişkileri mahveder. Daha önce onurlu ve dimdik olan insanların vicdanını çalar.
  • Sırrım konusunda sessizliğimi korursam benim esirim olur; eğer ağzımdan kaçırırsam ben onun esiri olurum. Sessizlik ağacında huzur meyveleri yetişir.
  • Soğuk bir kiş sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. Ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. Isınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. Bunun gibi, insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir, ama nahoş ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır.
  • Sonsuz uzayda etrafında bir düzine daha küçük kürenin döndüğü yuvarlak, ortası sıcak, üzerindeki küflü tabakanın canlı ve bilinçli varlıklar ürettiği soguk sert bir kabukla kaplı sayısız aydınlık küre - bu ... gerçek dünya.
  • Şeylerin değerini ancak onları yitirdiğimizde anlarız.
  • Şimdiki zamanın ve gerçekliğin nesnel yarısı yazgının elindedir ve onun tarafından değiştirilebilir: Öznel yarısı ise biz, kendimizizdir, dolayısıyla bu yarı esas olarak değiştirilemez. Bu durumda her insanın yaşamı dıştaki tüm değişikliklere karşın istisnasız aynı karakteri taşır ve bir tema üzerindeki bir dizi çeşitlemeye benzetilebilir. Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz.
  • Şöhret edinilmeli, fakat onurun sadece kaybolmamasına dikkat etmek yetecektir.
  • Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: "Bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?"
  • Şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmez.
  • Tarih hep aynıdır, yalnız hep farklı.
  • Orijinali: Geschichte ist immer dasselbe, nur immer anders.
  • Tek tanrılı toplumlarda ateizm ya da tanrısızlık ahlak yoksunluğu ile eş anlamlı olmuştur.
  • Orijinali: Dies geht soweit, daß bei monotheistischen Völkern Atheismus, oder Gottlosigkeit, das Synomym von Abwesenheit aller Moralität geworden ist.
  • Tıpkı gümüş yerine kâğıt para gibi, dünyada da gerçek saygı, gerçek dostluk yerine bunların yapmacık gösterileri, olabildiğince de doğal anlatıma büründürülmüş jestleri tedavüldedir. Ama öte yandan, saygıyı ve dostluğu gerçekten hak etmiş kişilerin olup olmadığı da soruya vurulabilir. Ne olursa olsun ben içten bir köpeğin kuyruk sallamasına, bu tür yüz gösteri ve jestten daha çok değer veririm.
  • Tüm istekler ihtiyaçtan, dolayısıyla yoksunluktan, dolayısıyla ıstıraptan doğar.
  • Orijinali: Alles Wollen entspringt aus Bedürfnis, also aus Mangel, also aus Leiden.
  • Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar. Görme, etki ve temas alanımız ne denli dar ise o denli mutlu oluruz; ne denli geniş ise o denli sıklıkta kendimizi azap içinde ya da ürkütülmüş duyumsarız. Çünkü bu alanla birlikte kaygılar, istekler, ürkünç şeyler de çoğalır ve büyür...
  • Türdeşi yaratıklarla temelli olarak ilişki kurmaktan kaçınan çok mutlu bir adam o.
  • Complete Essay of Schopenhauer: Seven Books in One Volume, Parerga und Paralipomena
  • Üstün, nadir bulunan zekaya sahip insanlar yalnızca yararlı olan bir işe girmeye zorlandıklarında en güzel resimlerle süslenip sonra da mutfak kabı olarak kullanılan değerli bir vazoya benzer.
  • Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur.
  • Vefat etme ihtimali için burada itiraf ediyorum ki, Alman ulusunu taşkın aptallığı yüzünden küçümsüyorum ve ona ait olmaktan utanıyorum.
  • Orijinali: Ich lege hier für den Fall meines Todes das Bekenntnis ab, dass ich die deutsche Nation wegen ihrer überschwänglichen Dummheit verachte und mich schäme, ihr anzugehören.
  • Voltaire, bütün savaşların tek amacının hırsızlık olduğunu söylerken tamamıyla haklıydı.
  • Yetenek başkalarının vuramadığı hedefi vuran nişancı gibidir; dahi ise başkalarının göremediği bir hedefi vuran bir nişancı.
  • Yalnızlık bütün olağanüstü kafaların yazgısıdır, onlar bu yalnızlıktan zaman zaman yakınsalar da ehveni şer olarak hep onu seçeceklerdir.
  • Yanlış bir görüşü geri almak onu savunmaktan daha çok kişilik gerektirir.
  • Orijinali: Eine falsche Ansicht zu widerrufen erfordert mehr Charakter, als sie zu verteidigen.
  • Yaşam kısadır ve gerçek; uzak başarılara çalışır ve uzun ömürlüdür: Bırakın gerçeği konuşalım.
  • Yaşam ölümden alınan bir borç, uyku da bu borcun günlük faizi olarak görülmelidir.
  • Yaşamın sonuna doğru durum tıpkı maskelerin çıkartıldığı bir maskeli balonun sonuna doğru olan bitene benzer, insan, yaşamı süresince temas halinde olduğu kişilerin aslında kim olduklarını görür şimdi. Çünkü karakterler gün ışığına çıkmış, eylemler meyvalarını vermiş, başarılar hak ettikleri değerlere kavuşmuş, bütün yanıltıcı imgeler de parçalanmıştır. Yani bütün bunlar için zaman gerekliydi.
  • Yaşlılık yıllarında sürdürülen yaşam, bir trajedinin beşinci perdesini andırır. Kişi trajik bir sonun yaklaştığını bilir; ancak bunun ne olduğunu bilmez henüz.
  • Yazarlar; meteorlar, gezegenler ve sabit yıldızlar olarak sınıflandırılabilirler. Bir meteor bir an için çarpıcı bir etki yapar. Yukarıya bakar ve "Orada” diyerek bağırırsın ve ardından sonsuza dek görmezden gelirsin. Gezegenler ve gezgin yıldızlar daha uzun bir süre kalırlar. Genellikle sabit yıldızların ışığını yansıtırlar ve daha önceden tecrübe edilmemiş halleriyle hayrete düşürürler; ama bu sadece yakın olmalarındandır ve bulundukları yerdeki verimlilikleri çok uzun süreden beri devam etmekte değildir; hayır, verdikleri ışık sadece yansıtmakta olduklarıdır ve etki alanları sadece yörüngeleri ve çağdaşları arasındadır. Etkileri bir değişiklik ve bir hareket için ve ancak birkaç yıl anlatılacak bir dönem içindir. Sabit yıldızlar gökyüzündeki yerlerini sürekli olarak güvenle koruyanlardır; kendilerinden olan bir ışıkla parıldar, etkilerini bugün de dün olduğu gibi sürdürürler, genellikle çok yıllar öncesinden bu yana bu yeryüzündekilerce ışıkları görülebilmektedir.
  • Yazgı gaddardır, insanlar ise acınası. Bu nitelikteki bir dünya içinde, bizzat kendinde çok şeye sahip olan kişi tıpkı kar ve buzla kaplı aralık gecesinde yılbaşı için donatılmış aydınlık, sıcak keyifli bir odaya benzer. Buna göre üstün bir bireysellik, özellikle de pek çok zeka ile donanmış olmak kuşkusuz yeryüzündeki bahtların en iyisidir.
  • Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız.
  • Orijinali: Das Schicksal mischt die Karten, und wir spielen.
  • Yetenek başkalarının vuramadığı hedefi vuran nişancı gibidir; dahi ise başkalarının göremediği bir hedefi vuran bir nişancı.
  • Yıkmak düzeltmekten, yalan söylemek ispatlamaktan daha kolaydır.
  • Zekam bana değil dünyaya aittir.
  • Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir.
  • Orijinali: Ein geistreicher Mensch hat in gänzlicher Einsamkeit an seinen eigenen Gedanken und Phantasien vortreffliche Unterhaltung.
  • Zevklerin binlercesi bir acıyı telafi edemez.
 

colite

Profesör
Katılım
27 Ocak 2018
Mesajlar
2,570
Reaksiyon puanı
1,275
Puanları
293
  • Şeylerin değerini ancak onları yitirdiğimizde anlarız.
bu üzücüydü.
 
Üst