habibineccar
Asistan
- Katılım
- 15 Mart 2009
- Mesajlar
- 273
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
ALLAH İÇİN SEVMENİN ŞARTLARI
Bir muhabbetin Yüce Allah için olmasının ilk şartı, onun ilahi muhabbete ters bir şey için olmamasıdır. Buna göre, iki kimse arasındaki muhabbet, bir kötülüğü yapmak için olmamalıdır. Yine bu muhabbet bir dünya menfaati elde etmek, kötü arzularına ulaşmak, dünya hâlini güzelleştirmek, bir takım işlerini görmek için yapılmamalıdır. Ayrıca bu sevgi, kendisine yapılan bir iyilik veya karşılık vermek zorunda olduğu bir ihsan sebebiyle olmamalıdır; çünkü bunlar, insanı Yüce Allah’a ve ahiret saadetine götüren yollar değildir. Onlar, dünya malı elde etmek ve nefsin arzularına ulaşmak için kullanılan sebeplerdir. Sevgi, bu tür düşünce ve niyetlerden temiz olduğu zaman, Yüce Allah için sevmenin ilk adımı atılmış olur.
İnsan, sevdiği kimseyi onda bulunan güzel ahlak ve sıfatlarından dolayı sevse, bu onu Allah için sevme durumundan çıkarmaz ve bu Yüce Allah için kardeş edinmeyi zedelemez; çünkü bu sıfatlar, onda bulunan ikinci özelliklerdir. Mesela bir kimseyi güzel ahlakı, üstün edebi, hilminin/yumuşaklığının güzelliği, aklının kemali/olgunluğu, insanlara tahammül edişi ve geniş sabrı için sevmesi böyledir. Yine bir kimseyi kendisiyle bulduğu ünsiyet/yakınlık ve huzurdan dolayı yahut Allahu Teala’nın aralarına koyduğu ülfet/muhabbet sebebiyle sevmesi de Allah için sevmeyi zedelemez.
Bir kimseyi dinini zedeleyecek ve müminlerin yoluna ters düşecek şekilde sevmek; ona ait olmayan ve ondan kaynaklanmayan nimetlerden dolayı ona muhabbet etmek mümini, sevdiğini Yüce Allah için sevme sıfatından çıkarır.
Mesela, kendisine verilen nimet ve ihsanlarda, gördüğü iyiliklerde, nimeti vereni sevmek böyledir. Bu sevgi, kalbi nimete vasıta yapılan kimseden uzaklaştırmaz; çünkü, insan bu fıtrat üzere yaratılmıştır/kendisine iyilik edene muhabbet eder; kendisine kötülük edene de kızar. Bu sebeplerden dolayı, kendisine iyilik edene muhabbet besleyen kimse bununla günaha girmiş olmaz. Tıpkı kendisine bir kötülük edene kızan kimsenin günaha girmediği gibi. Yeter ki bu kızgınlık ona haddini aşırmasın, zulüm yaptırmasın. Bu tür sevgiler, nefsin tabii sevgileridir.
İnsan ancak Yüce Allah için sahip olduğu kalp sevgisiyle ve mübah dairede Allah için kızmasıyla faziletli ele geçirir/şerefli bir iş yapmış olur; çünkü muhabbet devamlı değişir ve yerinde kalmaz. Bir menfaat ve karşılığa bağlı bütün muhabbetler, o şey yok olunca söner gider.
Hâlbuki gerçek manada Yüce Allah için sevme ve kızma hâli, insanın fıtratındaki dünya menfaatine olan şeyi sevme özelliğinden ve nefiste bulunan kendisine zarar verene kızma tabiatından dolayı değişip durmaz.
KİMSEYE HASED ETMEMEK
Gerçek manada Yüce Allah için sevmenin bir alameti de, insanın, kendi nefsine haset etmediği gibi; sevdiği kimseye de ne din ne de dünya için hiçbir konuda haset etmemesidir. Ayrıca, kardeşinin ihtiyacı olduğu zaman, din ve dünya konusunda onu kendisine tercih etmelidir. Yüce Allah için muhabbette şart koşulan bu iki durumu, Allahu Teala şu ayetinde zikretmiştir:
“Onlar/Ensar, hicret edip yurtlarına gelen kimseleri severler.”
Allahu Teala ayetin peşinden onların gerçek muhabbetini överek şöyle tanıttı:
“Onlar, muhacir kardeşlerine verdikleri şeyden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymazlar.”
Yani din ve dünya olarak onlara ne verseler gönül hoşluğu ile verirler. Ayette geçen “hâcet” kelimesi, burada haset manasındadır. Yani, içlerinde onlara karşı hiçbir haset bulundurmazlar. Sonra Yüce Allah, gerçek sevginin ikinci şartını şöyle açıkladı:
“Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları nefislerine tercih ederler.”[1]
İşte bu ayet, bu konuda son sözü söylemekte, birbirini sevenlerin sıfatlarını özetle ifade etmektedir. Buna göre, insan Allah için sevdiği kimseyi nefsine tercih etmeli, özellikle malına ihtiyacı olduğu zaman onu öne almalıdır. Bu, sıddıkların makamıdır. Eğer bu makamda değilse, o zaman kardeşiyle malını paylaşabilmelidir. Bu da sadıkların makamıdır. Bu makam, Allah için kardeşlikte daha düşük bir makamdır. O, müminlerin ahlakıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v), Ensar ile Muhacir’leri kardeş yaparken, zengin malını fakirle paylaşsın ve aralarında denge sağlansın diye bir zengine bir fakiri kardeş yapıyordu.
Allah için sevilen kardeşi, kendi aile ve çocuklarından öne almalı ve onu aile efradından daha çok sevmelidir; çünkü onları sevmek, genelde dünya için olup; nefis ve hevadan/boş arzulardan ileri gelmektedir. Yüce Allah için din kardeşlerini sevmek ise, ahiret amellerindendir ve bu iş din için olmaktadır. Muttakiler yanında din ve ahiret işleri önde gelir.
Hasan-ı Basrî’nin oğlu Abdullah; babasının sevdiği kimseler onun yanında çok süre kalıyor ve kendisini çok meşgul ediyorlar diye, yanına geldiklerinde onları: “Hazreti usandırmayın.” diyerek geri çeviriyordu. Hasan-ı Basri bunu öğrenince, oğluna şöyle demiştir:
“Ey Ahmak! Bırak onları. Onlar bana sizden daha sevimlidir. Bunlar beni Yüce Allah’ın rızası için seviyor ve yanıma geliyorlar; siz ise beni dünya için istiyorsunuz.”
Ebu Muaviye el-Esved demiştir ki: “Bütün kardeşlerim benden daha hayırlıdır.” Kendisine: “Bu nasıl olur?” diye sorulunca; şöyle demiştir: “Onların her biri beni kendisinden faziletli görüyor. Kim beni kendisinden faziletli görüyorsa, o benden daha hayırlıdır.”
Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kişi, arkadaşının dini/gidişat ve yaşantısı üzere hareket eder.”[2]
Senin kendisinde gördüğün hayır ve fazileti sende görmeyen kimsenin arkadaşlığında hayır yoktur.
A’meş derdi ki: “Bir kimse bizden içindeki bid’at düşüncesini gizleyebilir, fakat bize karşı ülfetini/sevgisini gizleyemez.” Yani o, kendileriyle muhabbet ettiği kardeşlerine bakar; onlardaki muhabbete ulaşır.
Esmaî, Mücahid ve Şa’bî yoluyla gelen bir rivayette, Hz. Ali (r.a), kötü arkadaştan sakındırdığı bir adama nazım hâlinde şöyle demiştir:
Dikkat et; aman cahille arkadaş olma;
Yanaşma ona, kendine de yanaştırma.
Nice cahil vardır ki, bir iyiye dost olsa;
Düşürür baş aşağı, hayır bırakmaz onda.
Herkes yol arkadaşıyla ölçülür elbet;
Birisinde olanlar, diğerine edilir nispet.
Bu dünyada her bir şey, emsaliyle tanınır;
Çünkü benzer fıtratlar, birbiriyle kaynaşır.
Kalpten kalbe yol vardır, onu tanıyan bilir;
Yan yana gelince dostlar, yakayı ele verir.
Muhammed b. Câmi’ el-Fakih, şiir hâlinde şöyle demiştir:
Tevazu göster o kimseye ki, seni görünce;
Yaptığına fazilet der, seni görmez delice.
Hep kendini yükseltip dostlarını küçülten,
Kimselere yanaşma; eğer şeref istersen.
Bize ediplerden birisine ait şu şiir okundu:
Nice arkadaş var ki, sonradan hukuk kurdum;
Önceki dostlarımın hepsinden hayırlı buldum.
Bir dost var ki onunla yolda arkadaş oldum;
Öyle mert birisi ki, oldu en samimi dostum.
Bize rivayet edilen bir haberde, Hz. Ali’nin (r.a) oğlu Hz. Hasan (r.a), gerçek bir arkadaşın sıfatları hakkında çok öz olarak şunları söylemiştir:
Gerçek dost o kimsedir ki, seninle olduğunda;
Senin menfaatin için nefsini eder feda.
Başına bela gelip düzenin bozulduğunda;
Seni toplamak için her şeyini kor ortaya.
[1] Haşr 59/9.
[2] Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 45; Ahmed, Müsned, II, 303; Hakim, Müstedrek, IV, 171; Kudai, Müsned, No: 187; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 9436.
< Konak Dersleri > ALLAH İÇİN SEVMENİN ŞARTLARI
Allah için sevmenin şartları - itibarHaber Forum