HAKAN34
Asistan
- Katılım
- 5 Ekim 2008
- Mesajlar
- 193
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Aktütün’ü sorgulamak
BRÜKSEL
Geçen hafta gerçekleşen Türkiye-AB ilişkileri konulu konferans için Brüksel’deyiz.
Konferansın ev sahipliğini Senatör Geert Lambert yaptı. Lambert 71 üyeli Belçika Senatosu’nda Flamanların Sosyalist Partisi (SP.A) ve Flaman İlericileri (VL.PRO) ittifakına bağlı yedi senatörden biri.
Belçika’daki federal sistemin temelinde Flamanlar ve Valonların siyasi temsiliyeti var. Belçika devleti dört teritoryal bölgeden meydana geliyor.
Bu bölgelerin temsil edildiği bir ortak federal meclis, her bölgenin bir parlamentosu ve hükümeti var.
Fakat Flamanlar ve Valonlar arasında siyasi anlaşmazlıklar artıyor. Federal sistemin sona ereceğine ilişkin tartışmalar yapılıyor. Sebebi de Flamanların federal birlikten kopma arzuları.
Benim gibi Mardin Midyatlı olan ve otuz yıldır Belçika’da yaşayan sevgili dostum Derwes Ferho “federal sistemin bölünmesi teorik olarak mümkün görünse bile pratikte böyle bir bölünmenin mümkün olmadığını” ifade ediyor. Brüksel Kürt Enstitüsü Başkanı Ferho’ya göre federal sistemin daha da geliştirilmesi bölünmeye karşı bir çare olarak düşünülebilir.
Derwes Ferho toplumsal değişimin kabulüne ve bu değişimin anayasal ifadesine dair Belçika’da güçlü bir siyasi kültürün olduğunun altını çiziyor ve anayasanın on yılda bir bu ülkede değişikliğe uğradığını hatırlatıyor.
Konferansın en şanslı konuşmacısı bendim herhalde. Yıllardır görmediğim birçok dostumu gördüm; Kürt yazarlar Medeni Ferho, Rojan Hazim, Bedirhan Epözdemir ve konferans konuşmalarının Kürtçe-Hollandaca çevirilerini yapan Bedirhan’ın oğlu sevgili Sidar Bengi. Hep birlikte duygusal ve tatlı anlar yaşadık.
Fakat yine de, yılların biriktirdiği etnik hınç ve öfkenin Altınova’da kendisini bir kez daha gösterdiği günde yapılan konferansa, doğrusu endişe ve üzüntü hâkimdi.
Kürt sorununu bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak algılamanın ve bunun üzerine sivil değil, askerî politikalar inşa etmenin sonuçlarını yaşıyor Türkiye.
Ne geçmişte ne bugün Kürt sorunu konusunda, Türkiye’de çözüme hizmet edecek bir siyasi tutum ve kararlılık göremedik. Türkiye’nin bu konudaki “resmî tutumunu” neredeyse anlayışla karşılayan AB çevreleri de bunun farkında artık.
Türkiye’nin kendi Kürt sorununda askerlerin oynadığı rol geçmiş yıllara göre daha açık bir tutumla ve samimiyetle sorgulanıyor.
Eğer 24 yıldır Türk ve Kürt anaların yüreğini dağlayan bu savaşın içinde yer aldığı trajik bir tarih, başından beri muktedirlerin yazdığı bir senaryo olarak okunabilirse eğer, bu senaryoda askerlere biçilen rolün artık sona ermesi gerektiğini görmemiz gerekiyor.
Bu senaryoda sivil hükümetlere bir yer açılmalı. AB ve demokrasi için başka çaremiz yok. Washington Post’ta son durumu yorumlayan Ellen Knickmeyer’in şu tespiti; Erdoğan’ı ama en çok da çözüm için DTP ile diyalogdan söz edildiğinde rahatsızlık duyan ve hiçbirinden olup bitenlerle ve Kürt sorunuyla ilgili tek söz duymadığımız AKP’li Kürt milletvekillerini düşündürmelidir:
“Hükümet asilerle mücadelede kendisini askerler kadar kararlı göstermeye çalışıyor.”
Bu tespite katılmamak mümkün değil.
E. Knickmeyer’in sözünü ettiği bu kararlılık olmasa, 24 yıldır süren bir savaş etnik çatışmanın sınırına dayanmışken hükümetten yasalarda geriye gidişi talep etmek ve hâlâ OHAL döneminin özlemini duymak mümkün olabilir, Genelkurmay Başkanı bir siyasi parti lideri gibi davranabilir miydi?
Terörle mücadelede hükümetten geniş yetki talep etmek ve sınırötesi operasyonları yeniden başlatmak için Meclis’i tezkerelerle baskı altına almak neyi çözecek?
Kürdüyle Türküyle görmemiz gerekiyor ki, mızrak artık çuvala sığmıyor.
Sığmadığını Dağlıca’da gördük. Dağlıca’nın son olmasını diliyorduk ama bu gidişle Türkiye’yi yeni Dağlıcaların beklediğini de tahmin etmiyor değildik.
Aktütün için basının yürüttüğü sorgulama elbette çok yararlı. İşte biliyoruz ki, Aktütün üçlü istihbarata rağmen gerçekleşmiş. Biliyoruz ki, Genelkurmay’a bir yıl için ayrılan 12 milyar YTL’nin, 1 milyar 277 milyon YTL tutarındaki kısmı harcayacak yer olmadığı gerekçesiyle Maliye’ye iade ediliyor. Yani bir orgeneralin Genelkurmay adına “ödenek olmadığı için karakolu taşıyamadık” şeklinde yaptığı açıklama gerçeği yansıtmıyor.
Dahası biliyoruz ki, bir yıl içinde Türkiye’nin uğradığı askerî kayıplar Irak’ı işgale devam eden ABD’nin kayıplarından fazla.
Gerçek şu ki, her ölüm etnik hınç ve öfkeyi büyütüyor. Birlikte yaşama iradesini ortadan kaldırıyor. Kürtlerin ve Türklerin korku içinde yaşadıkları ama sağduyunun da soluksuz kaldığı bir ülkeye dönüşüyor Türkiye.
Zap Oramar için Kürtçe stranlar söyleniyor bugün. Muhtemelen Bezelé (Aktütün) için de yeni stranlar yapılacak. Dağa çıkmalarını engellemeyi düşündüğümüz Kürt çocukları bu Kürtçe stranlarla büyüyecekler, farkında mıyız?
Bunu ne zaman anlayacak Türkiye’yi yönetenler?
Ve anlasalar, bir halkın siyasi ve kültürel hafızası demek olan Diyarbakır, Dersim belediyelerini almak için bu kadar plan, program yaparlar mıydı?
Kuşkusuz siyasi hırsları tarih hakkındaki bilinçlerinin önünde gitmese, bir halkın ulusal hafızasına talip olmak için bu denli istekli olmanın bir işe yaramayacağını görürlerdi.
Avrupa’da kimsenin kimseyi fethetmek istememesi, insanlık ailesi adına ne güzel bir şans ve kazanım.
YÜZLEŞME Orhan Miroğlu
BRÜKSEL
Geçen hafta gerçekleşen Türkiye-AB ilişkileri konulu konferans için Brüksel’deyiz.
Konferansın ev sahipliğini Senatör Geert Lambert yaptı. Lambert 71 üyeli Belçika Senatosu’nda Flamanların Sosyalist Partisi (SP.A) ve Flaman İlericileri (VL.PRO) ittifakına bağlı yedi senatörden biri.
Belçika’daki federal sistemin temelinde Flamanlar ve Valonların siyasi temsiliyeti var. Belçika devleti dört teritoryal bölgeden meydana geliyor.
Bu bölgelerin temsil edildiği bir ortak federal meclis, her bölgenin bir parlamentosu ve hükümeti var.
Fakat Flamanlar ve Valonlar arasında siyasi anlaşmazlıklar artıyor. Federal sistemin sona ereceğine ilişkin tartışmalar yapılıyor. Sebebi de Flamanların federal birlikten kopma arzuları.
Benim gibi Mardin Midyatlı olan ve otuz yıldır Belçika’da yaşayan sevgili dostum Derwes Ferho “federal sistemin bölünmesi teorik olarak mümkün görünse bile pratikte böyle bir bölünmenin mümkün olmadığını” ifade ediyor. Brüksel Kürt Enstitüsü Başkanı Ferho’ya göre federal sistemin daha da geliştirilmesi bölünmeye karşı bir çare olarak düşünülebilir.
Derwes Ferho toplumsal değişimin kabulüne ve bu değişimin anayasal ifadesine dair Belçika’da güçlü bir siyasi kültürün olduğunun altını çiziyor ve anayasanın on yılda bir bu ülkede değişikliğe uğradığını hatırlatıyor.
Konferansın en şanslı konuşmacısı bendim herhalde. Yıllardır görmediğim birçok dostumu gördüm; Kürt yazarlar Medeni Ferho, Rojan Hazim, Bedirhan Epözdemir ve konferans konuşmalarının Kürtçe-Hollandaca çevirilerini yapan Bedirhan’ın oğlu sevgili Sidar Bengi. Hep birlikte duygusal ve tatlı anlar yaşadık.
Fakat yine de, yılların biriktirdiği etnik hınç ve öfkenin Altınova’da kendisini bir kez daha gösterdiği günde yapılan konferansa, doğrusu endişe ve üzüntü hâkimdi.
Kürt sorununu bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak algılamanın ve bunun üzerine sivil değil, askerî politikalar inşa etmenin sonuçlarını yaşıyor Türkiye.
Ne geçmişte ne bugün Kürt sorunu konusunda, Türkiye’de çözüme hizmet edecek bir siyasi tutum ve kararlılık göremedik. Türkiye’nin bu konudaki “resmî tutumunu” neredeyse anlayışla karşılayan AB çevreleri de bunun farkında artık.
Türkiye’nin kendi Kürt sorununda askerlerin oynadığı rol geçmiş yıllara göre daha açık bir tutumla ve samimiyetle sorgulanıyor.
Eğer 24 yıldır Türk ve Kürt anaların yüreğini dağlayan bu savaşın içinde yer aldığı trajik bir tarih, başından beri muktedirlerin yazdığı bir senaryo olarak okunabilirse eğer, bu senaryoda askerlere biçilen rolün artık sona ermesi gerektiğini görmemiz gerekiyor.
Bu senaryoda sivil hükümetlere bir yer açılmalı. AB ve demokrasi için başka çaremiz yok. Washington Post’ta son durumu yorumlayan Ellen Knickmeyer’in şu tespiti; Erdoğan’ı ama en çok da çözüm için DTP ile diyalogdan söz edildiğinde rahatsızlık duyan ve hiçbirinden olup bitenlerle ve Kürt sorunuyla ilgili tek söz duymadığımız AKP’li Kürt milletvekillerini düşündürmelidir:
“Hükümet asilerle mücadelede kendisini askerler kadar kararlı göstermeye çalışıyor.”
Bu tespite katılmamak mümkün değil.
E. Knickmeyer’in sözünü ettiği bu kararlılık olmasa, 24 yıldır süren bir savaş etnik çatışmanın sınırına dayanmışken hükümetten yasalarda geriye gidişi talep etmek ve hâlâ OHAL döneminin özlemini duymak mümkün olabilir, Genelkurmay Başkanı bir siyasi parti lideri gibi davranabilir miydi?
Terörle mücadelede hükümetten geniş yetki talep etmek ve sınırötesi operasyonları yeniden başlatmak için Meclis’i tezkerelerle baskı altına almak neyi çözecek?
Kürdüyle Türküyle görmemiz gerekiyor ki, mızrak artık çuvala sığmıyor.
Sığmadığını Dağlıca’da gördük. Dağlıca’nın son olmasını diliyorduk ama bu gidişle Türkiye’yi yeni Dağlıcaların beklediğini de tahmin etmiyor değildik.
Aktütün için basının yürüttüğü sorgulama elbette çok yararlı. İşte biliyoruz ki, Aktütün üçlü istihbarata rağmen gerçekleşmiş. Biliyoruz ki, Genelkurmay’a bir yıl için ayrılan 12 milyar YTL’nin, 1 milyar 277 milyon YTL tutarındaki kısmı harcayacak yer olmadığı gerekçesiyle Maliye’ye iade ediliyor. Yani bir orgeneralin Genelkurmay adına “ödenek olmadığı için karakolu taşıyamadık” şeklinde yaptığı açıklama gerçeği yansıtmıyor.
Dahası biliyoruz ki, bir yıl içinde Türkiye’nin uğradığı askerî kayıplar Irak’ı işgale devam eden ABD’nin kayıplarından fazla.
Gerçek şu ki, her ölüm etnik hınç ve öfkeyi büyütüyor. Birlikte yaşama iradesini ortadan kaldırıyor. Kürtlerin ve Türklerin korku içinde yaşadıkları ama sağduyunun da soluksuz kaldığı bir ülkeye dönüşüyor Türkiye.
Zap Oramar için Kürtçe stranlar söyleniyor bugün. Muhtemelen Bezelé (Aktütün) için de yeni stranlar yapılacak. Dağa çıkmalarını engellemeyi düşündüğümüz Kürt çocukları bu Kürtçe stranlarla büyüyecekler, farkında mıyız?
Bunu ne zaman anlayacak Türkiye’yi yönetenler?
Ve anlasalar, bir halkın siyasi ve kültürel hafızası demek olan Diyarbakır, Dersim belediyelerini almak için bu kadar plan, program yaparlar mıydı?
Kuşkusuz siyasi hırsları tarih hakkındaki bilinçlerinin önünde gitmese, bir halkın ulusal hafızasına talip olmak için bu denli istekli olmanın bir işe yaramayacağını görürlerdi.
Avrupa’da kimsenin kimseyi fethetmek istememesi, insanlık ailesi adına ne güzel bir şans ve kazanım.
YÜZLEŞME Orhan Miroğlu