Adnan Öztürk: "Galatasaray doğru yönetilmiyor" (soru-cevap)

Bu konuyu okuyanlar

maxxdump

Dekan
Katılım
2 Nisan 2008
Mesajlar
6,377
Reaksiyon puanı
6
Puanları
38
Yaş
39
Adnan Öztürk, Polat yönetimine yüklendi, Ribery konusunda ise faturayı Canaydın'a kesti.



Türkiye onu Franck Ribery'nin G.Saray'a gelişi sırasında tanımıştı. Fransa çelik devi Arcelor'un Türkiye CEO'su olan Adnan Öztürk, bu transferde önemli rol oynamıştı. Özhan Canaydın ekibinde yer alan Öztürk'ün yöneticilik deneyimi bu transfer dışında pek parlak geçmedi. İstifa etti ve eleştiriler de beraberinde geldi. Hatta Ribery'nin elden kaçırılışını bile ona fatura edenler oldu. Geçen dönem yapılan başkanlık seçimlerine ciddi şekilde hazırlanan Öztürk'ün adaylığı kadar vazgeçişi de uzun süre konuşuldu. O gün bugündür sessiz kalan Öztürk'le birçok konuyu konuştuk…

- Camiada bilinen bir insan olmanıza karşın taraftar sizi fazla tanımıyor. G.Saray'la yolunuz ne zaman kesişti ?

ADNAN ÖZTÜRK: İstanbul'a okumak için geldiğim 1974'te lisenin kapısından içeri girdiğim gün sevdamız başladı. G.Saray Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu üyesiyim. Bunun dışında G.Saraylılar Yardımlaşma Vakfı'nda mütevelli heyetindeyim. İş hayatına atıldıktan sonra geçen dönemlerde Özhan Canaydın'ın ısrarları sonucu yönetimde bulundum. İlk deneyimimdi ama sonu gelmedi, istifa ettim. Bu durum hâlâ eleştiriliyor. Ancak istifa etmek önemli bir mekanizmadır, bazen kullanılmalıdır. Yöneticiliği bıraktıktan sonra kulüple ilgili hiç konuşmadım. Bu çok önemli bir düşüncemdi.

- Ön plana çıkmıyorsunuz. Medyadan niye uzak duruyorsunuz ?

A.Ö: Kulüpleri yönetenler, yönetim kurulu üyeleri ve başkanlar dahil medyatik olmamalılar. Evet, futbol dünyanın en büyük şovu. Bu şovu da futbolcular, taraftarlar ve teknik direktörler yapıyor. Yöneticilerin bu şovdan uzak durup kulüplerini gönülden gelen bir bağlılıkla yönetmesi lazım. Şöhret olmak, kendini tanıtmak, tanıttıktan sonra iş hayatında ilerlemek için hesap yapan bir sürü insan kulüplerin yönetim kurullarına doluyor. Genel kurul beni gayet iyi tanıyor. Bunun için de medyatik ve şöhret olmaya gerek yok.

- Seçim dönemi başkanlık için ciddi çalışmalarınız vardı. Neden sonra vazgeçtiniz ?

A.Ö: Bize büyüklerimiz bu camiada "kol kırılır yen içinde kalır" diye öğretti. Bunun böyle olmadığını gösteren büyüklerimiz ve kardeşlerimiz az sayıda olsa da biz felsefemize bağlı kalıyoruz. Aile içinde yaşanan aile içinde kalır. Bu dönemde dersler çıkardık, tecrübelerimizi arttırdık. Seçim öncesi ve sonrası kulübe zarar verecek, imajını zedeleyecek en küçük bir eylem içinde olmadık. Hatta şimdiki başkanımız Sayın Adnan Polat'a ekibime yapacağım konuşmayı bile gösterdim ve G.Saray'ın 24 saat hizmetinde olduğumu dile getirdim.

"BARCELONA"YI ÖRNEK ALDIK"

- Profesyonel bir ekiple çalışıyordunuz. Projelerinizi şimdiki yönetimle paylaşmayı düşündünüz mü ?

A.Ö: G.Saray dünyada tek örnek kulüp. 527 yıllık bir kültüre sahip. 25 milyona yakın taraftarı, çok ciddi mal varlıkları var. Çok ciddi bir fikri temsil ediyor. 527 yıllık bir kültür dünyada çok az ülkeye ve kuruma nasip olmuştur. Bu kültürün getirdiği entellektüel bir yapı var. G.Saray'ın genel kurul üyelerine baktığımız zaman her konuda kendi dalında Türkiye ve yurtdışında çok başarılı insanlar görürüz. Bu insanları bir araya getirip sevgiyle kulübe çektiğiniz zaman çok ciddi açılımlar elde edersiniz. Futbolun artık çok ciddi bir iş ve ekonomi olduğunu anlamak lazım. Bu yüzden bu işi bilen profesyoneller tarafından yönetilmesi gerekir. Bunun Türkiye'de örneği yok. Örnek olarak Barcelona Kulübü'nü seçimden önce yakından incelememiz gerektiğini düşündük. Barcelona'nın öyküsü enteresandır. Başkanları Juan Laporta"nın ilginç bir demeci var. Hatta söylemleri daha sonra Madrid Üniversitesi'nde ders olarak okutuldu. Laporta ne diyordu?.. “240 milyon Avro borç beni korkutmuyor. Biz çok büyük bir kulübüz. 5 milyon taraftarımız, Madrid'in içinde 38 dönüm arazimiz var.” Barcelona dip yapıp çıkarken onlara danışmanlık yapan bir İngiliz firması vardı. Dünyada "1" numara olan bu şirketle anlaşma yaptık. Ayrıca gayrimenkullerimizi ABD"li bir şirket inceledi. Bütün bu çalışmaları raporlar halinde yönetime teslim ettim. Çalışmaları devam ettirebileceğimizi de söyledik ama faydalanmadılar.

- G.Saray markası 2000'den sonra değer kaybetti mi ?

A.Ö: Marka değer kaybetmiyor. Böyle devam edersek; bu markanın yıpranması ve yıpratılması alışkanlık haline gelirse marka değer kaybeder. Amaç bu markanın yıpratılmasına engel olmak. Ne yazık ki yıpranıyor. Kulüp doğru yönetilmiyor.

- Neden adaylıktan vazgeçtiniz ?

A.Ö: O döneme yeniden dönmek istemiyorum. Ama yapılanları unutmuş değiliz. Dersler çıkardık. Yönetim listesinde daha önce deneyimi olan hiç kimse yoktu. Bu tecrübesiz olmak anlamına gelmemeli. Prensip olarak baştan aşağı yenilik istedik.

"GENEL KURUL İPTAL EDİLMELİ"

- ABD'den alınması düşünülen kredi konusunda ne düşünüyorsunuz ?

A.Ö: Enteresan bir dönemden geçiyoruz. Beni geren nokta ise son derece gereksiz bulduğum bir kredi konusu. Kredi detayları herkesin anlayacağı lisanda anlatılmıyor. Bunu biraz süsleyip, renklendirip önümüze getiriyorlar. Başkanımız Adnan Polat'la da bu konuyu konuştuk. Ne düşündüğünü öğrenmek istedim. Benim anladığımla anlattığı arasında bir fark görmedim. Genel kurulun iptal edilmesi gerektiğini söyledim. Kendisi aynı fikirde değil. Sonra insanları toplayacaksınız ve yüzde 25 faizle 40 milyon dolara kredi aldığınızı bayram müjdesi edeceksiniz. Prensipleriniz olmazsa uzun yol haritanız belli olmadan yola çıkarsanız olacağı budur. Burada kredinin miktarı 40 milyon dolar. Goldman Sachs, “Bu rakamı vereyim. Sonra isterseniz arttırabilirim” diyor. Bunun için stat, Riva gibi teminatları istiyor. Yıllık faizi yüzde 25 olacak. İlk taksit olan 10 milyon doları istiyor. 2.5 milyon dolar da komisyon olarak alıyor. Sonra da “Sendikasyon kredisi bulacağım” diyor. Böyle dünyada finansal sorunların yoğun olduğu bir dönemde sendikasyon kredisinin ne olacağı belli değil. Açık ve net söylüyorum; G.Saray Kulübü'nün böyle bir teklifi tartışması abestle iştigaldir. Ama G.Saray Başkanı, krediyle ilgili genel kurulu güvenoyuna bağlıyor. Bunun genel kurulları, mali genel kurulları var.

"100 MİLYON DOLAR HARCADILAR"

- Sportif açıdan G.Saray'ı nasıl buluyorsunuz ?

A.Ö: Sportif anlamda futbol uzmanı değilim. Ancak yönetimsel olarak bir yorum yapabilirim. Yılbaşında çok net genç, eğitimci ve rekabetçi bir teknik adam getirileceği söylendi. Fakat bu teknik direktörün eline Avrupa'da yıldızı sönmüş garip paralarla alınan futbolcular verildi. Söylem doğru ama eylem yanlış. Son 2 yılda transfere harcanan para bonservis ve garanti paralarla 100 milyon doları geçti. Bir taraftan kredi tartışmaları yapıyoruz. Operasyon için yapılması gereken bir paradan söz ediliyor. Yine geçen yıl şampiyon olan takıma hiçbir katkısı olmayan, bu yıl da eklenen transferleri alt alta koyduğumuz zaman finalsal operasyonun bedeline eşit bir rakam çıkıyor. Yönetim olarak Şampiyonlar Ligi'nden elenmeyi unutturmak için apar topar 12.5 milyon Avro'ya kendi takımında yer bulamayan bir adamı transfer ediyoruz. Geçen yıl alınan Linderoth"un transferi de bir fiyasko. Adam kalça ameliyatı olmak için Türkiye'ye geldi. Yoksa Linderoth burada sakatlanmadı. Sadece Lincoln"ün maliyeti 26 milyon dolar. Aslında baktığımız zaman Polat, en rahat ortamda çalışan G.Saray Başkanı. Çünkü karşısında sert bir muhalefet yapan kimse yok.

- Liseden gelmek sizin için bir avantaj mı ?

A.Ö: Bir kere ben lise kanadında durmuyorum. O söylemi de sevmiyorum. Liseyle ilgili her türlü kurumda çok ciddi görevler yapıyorum. Eğitim vakfının onur madalyasına sahip çok az insandan biriyim. Tüzük çalışmalarını da yakından takip ediyorum. İlk tüzük tadilatının genel kurula getirilişinde çok gayri ciddi olan maddeler vardı. Mesala en çarpıcı olan başkanın seçilme şekliydi. Başkan olmak için iki dönem yöneticilik şartı isteniyordu. Bu şu demek: başkan olacak kişi önceden belli olacak. Tüzük değişikliği için spor yasasının çıkmasını beklemek gerek.


"RIBERY"DE BÜYÜK HATA VAR"

- Ve Ribery konusu... G.Saray'a kazandırdığınız futbolcunun kaçış hikâyesini bir de sizden dinleyebilir miyiz ?

A.Ö: En sıkıldığım konu. G.Saray'da en az mesai harcayıp ve en zorlandığım konudur. Çünkü geldiği takım (Metz) bizim şirketin sporsoru olduğu takımdır. Şimdi bunu ilk kez açıklıyorum. Franck Ribery'yi transfer etmek için anlaştık. Transferin son günüydü. Başkan Özhan Canaydın'ı aradım. “Paramız yok, sen hallet” dedi. Metz Kulübü'yle olan ilişkilerimiz sayesinde farklı bir teklifle gittim. “1.5 değil, size 2 milyon Avro vereyim ve bu 6 aylık sürelerle 4 eşit taksitte olsun” önerisini sundum. Teminat mektubu da vermedim. 2 yıllık bir ödeme planı vardı ve ben de kefil oldum. Ribery"nin senelik ücreti de 400 bin Avro'ydu. Kulüpten ayrılmak iserse bonservis olarak belirlenen rakam da 10 milyon Avro'ydu. Benim haberim olmadan Ribery'nin parası 1.9 milyon Avro olarak tamamı ödenmiş. Diğer şekilde bizde kiralık gibi gözükecekti.. Paranın tamamı çok önceden yatırılarak Ribery"nin bonservisi alındı. Ancak 123 bin Avro'luk ücreti 93 gün sonra ödenince serbest kaldı. Özetle biz Ribery"nin bonservisi için ödemeyi erken yaparak tarihi bir hata yaptık. Daha sonra başkanla (Özhan Canaydın) birlikte Marsilya'ya gittik. Paralar teklif ettiler ama başkan kabul etmedi. Ribery'yi getirdiğim zaman hiç sesim çıkmadı. Herkes getiriyor gibi oldu. Ancak adam elden kaçınca bana fatura edildi.

- Stat projesinin G.Saray"ın kurtuluşu olarak gösterilmesine katılıyor musunuz ?

A.Ö: Yönetime sitemlerinden biri de bu konudadır. Eren Talu'nun bu işi yapamayacağı, başkalarının yapması gerektiği yönünde çalışmalar içine girdiler. İmkânlar elinizde doğru kullanılırsa düzlüğe çıkarsınız.

- Son olarak G.Saray'a adaylığınızın konuşulduğu günlerde anlaştığınız teknik adam ve futbolcular var mıydı ?

A.Ö: Elbette vardı. Sadece milyon dolarların harcandığı ama bir türlü çözüm bulunamayan sağbek için Fransa Milli Takımı'nın oyuncusu William Sagnol'la (Bayern Münih"te oynuyor) anlaşmıştım.



kaynak:http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=46225
 
Üst