Adem[a.s.]Hz.Adem[as]i teferruatlı biçimde tanıyoruz-14 konu]-1-

Bu konuyu okuyanlar

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
s.a
ihvan
nasib olursa peygamber efendilerimizi detaylı bir şekilde tanımaya çalışacağız konularımız uzun ama hadis ve ayet desteklidir okuyamayan kardeşlerim mutlaka kopyalasın

HZ. ADEM'İN KISSASI




Hz. Adem (a.s)'m kıssası, bütünüyle insanlığın kıssasıdır. Onun hayatı, Yüce Allah'ın, bu dünyanın imar olunmasını, bu varlığı ortaya çıkarmayı ve bu hayatı tamamlamayı ve bu insa­nın ortaya çıkışını kuvvetlendirmeyi istemesi anından itibaren en mükemmel bir şekilde yaratılan bu varlığın hayatıdır...!

Hz. Adem (a.s)'ın kıssası, baştan sona mükemmel bir haya­tın kıssası ve insanların yeryüzünde görüldüğü andan, her şey Allah'a dönünceye yani kıyamete kadar geçecek olan varlığın kıssasıdır...!

Hz. Adem (a.s)'ın kıssası, uzun bir zaman bu alemde yaşa­yıp arkalarına eserler ve nesiller bırakarak göçmüş geçmiş de­virlerin kıssasıdır.,Bunu dile getiren şair şöyle demektedir:

"Bu eserlerimiz, bizi gösteren eserler imizdir. O halde bun­lar, bizden sonraki eserlere bakın diyen nice milletlerin hayat kıssasıdır." [1]
YARATILIŞI

Hz. Adem (a.s) topraktan yaratıldı. Soyu ise tabii ve normal olarak evlenme ve üreme yoluyla çoğaldılar deyip geçenleyiz. Çünkü Hz. Adem (a.s)'m topraktan yaratılışı, tarihi açıdan önemli bir konuyu ve büyük bir yaratılmayı içermektedir. Üste­lik bunda herhangi bir şeye, "Kün feyekün" yani "ol" deyince anında oluveren ilahi yüceliğin ve Rabbani gücün görüntüleri tecelli etmiştir... İşte Hz. Adem (a.s)'m topraktan yaratılışı yeni bir varlığın yaratılmasının ve yine bu varlığın yaratılmasındaki icazın doruğunu göstermektedir. Çünkü yeryüzünde bulunan bütün insanlar bir "sinek" veya bir "sivrisinek" yaratmak üzere bir araya gelip toplansalar bile buna güçlen yetmez. O halde kalbi, gözü kulağı ve aklı olan insanı nasıl meydana getirebilir­ler? Çünkü "yaratanların en güzeli olan Allah (her şeyden) yü­cedir" (Mü'minûn: 23/14) İşte bu durumu; yokluktan varlığı yaratan ve zayıftan kuvvetliyi, durgunluktan hareketliliği, can­sızdan canlıyı ve ruhu meydana getiren üstün ilahi kudretin bir tecellisidir. Zira en güzel bir şekilde ve en iyi bir biçimde -Allah'ın ilahi kudretiyle- hareketsiz olan toprak hareketli bir duruma geçiyor, cıvık bir durumda olan çamur konuşabilir bir duruma geliyor, cansız olan varlık üstün bir insan haline geli­yor. Nitekim Yüce Allah, bunu şöyle anlatmaktadır:

"Onun (yüceliğine, kudretinin kemâline delâlet eden) ayet­lerinden biri de; "Sizi topraktan yaratması ve ardından da he­men yeryüzüne yayılan insanlar olmanızdır"[2]

İşte ayeti kerimede geçen, topraktan yaratılan kimse Hz. Adem (a.s)'dır. Ardından yeryüzüne yayılan insanları ise onun, neslidir. Aslında Hz. Adem (a.s)'ın bu kıssası, bütün yaratılmış­ların kıssasını içermektedir... Çünkü Allah, mahlûku yani Hz. Adem (a.s)'ı çamurdan yaratıyor,[3] daha sonrada onun neslini küçük bir damla sudan yaratıyor[4] ve bu nesli de kendi vekili olarak yeryüzüne yerleştiriyor, yeryüzünü de bu varlığın emri altına veriyor ve adaleti ikame edebilmesi içinde bu insanı hali­fe yapıyor.[5] Buna rağmen bu zayıf yaratık Rabbine karşı yü­celmeyi ve onun mülkünde onunla mücadele etmeyi istiyor ve Allah'ın emirlerine isyan etmekle de cesaretlenmektedir!!

Ademoğlu, dün daha bilinen bir şey değilken bugün Al­lah'ın varlığını inkar etmeye yeltenişi garip değil midir?!! Yine kendi varlığı, Allah'ın varlığına delil olduğu halde Allah'ın ni­metlerine küfretmesi garip değil midir?!! Şöyle buyuran yüce Allah gerçekten de güzel söylemiştir:

"Cam çıksın o insanın, o ne nankördür! Allah onu hangi şeyden yaratmış? Onu meniden yaratıp merhalelerden geçire­rek ona şekil vermiş; sonrada onu öldürür ve kabre koyar, son­ra dilediği zaman onu tekrar diriltir. Hayır! (İnsan) Allah'ın kendisine emrettiği şeyi hala yerine getirmemiştir."[6]

Allah'ın varlığını inkar eden ey garip kimse!! Sen Allah'ın varlığını inkar etsen bile kainattaki her zerre Allah'ın var oldu­ğuna delalet etmektedir.

Allah'ın ayetlerini yalanlayan ey garip kimse! Varlığındaki her hareket Allah'ın vahdaniyetine yani birliğine ve yüce kud­retine delildir.

Keskin güneş ışığını görmeyip de gözünü kapatan ve kaina­tı yönetenlerin sesini işitmeyip de kulakları sağır olan ey garip kimse!

Şöyle buyuran yüce Allah, gerçekten de güzel söylemiştir:

''Körlük dediğin gözlerinki değildir. Asıl göğüslerde olan kalblerin körleşmesidir."[7]

Şairde bunu şöyle dile getiriyor:

"Hayret! Her şey de Allah'ın birliğine delâlet eden alamet­ler, her hareket ve sükûnetlikte ebedi şahitler olduğu halde kişi, Allah'a nasıl isyan eder yahut nasıl bilerek onu inkar eder?"

Hz. Adem (a.s)'m kıssası, hayretliği gösteren bir kıssa değil midir?! Bu kainatta var olan insanın varlığı, Allah'ı düşünmeye ve O'nu tefekkür etmeye çağırmıyor mu?! Hz. Adem (a.s)'ın yaratılışı topraktan ve O'na iman ile yakînin gerektirdiği ça­murdan değil midir? Çünkü Yüce Allah "Öyleyse insan neyden yaratıldığına bir baksın; o insan, erkek ve kadının beli ile gö­ğüsleri arasından atıla gelen bir sudan (yani meniden) yaratıl­mıştır. Şüphesiz Allah, insanı tekrar yaratmaya kadirdir."[8] bu­yurmaktadır. [9]


HZ. ADEM'İN YARATILIŞI SIRASINDA GEÇTİĞİ MERHALELE



Hz. Adem (a.s) ın yaratılışının esası ve gelişiminin ana maddesi topraktır. Şanı Yüce Allah, Hz. Adem (a.s)'ı yaratmak istediğinde meleklerden, çeşitli renklerdeki toprakları yeryüzü­nün üzerinden toplamalarını emretti. Bunun üzerine melekler Allah'ın emri üzerine istenilen toprakları yeryüzünden topladı­lar. Meleklerin yeryüzünden topladıkları bu topraklar, Hz. A-dem (a.s)'m yaratılışında esas tutulmuştur.
Yüce Allah'ın şu ayeti buna delâlet etmektedir:

"Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının delillerinden-dir. (Sizi topraktan yaratmasının hemen akabinde) birer insan olarak yeryüzüne dağıldınız. " (Rûm: 30/20)

Sahîh bir hadisi şerifte ise Rasulullah (s..a.v) şöyle buyur­maktadır:

"Allah, Adem'i yeryüzünün her tarafından topladığı bir tu­tara topraktan yaratmıştır. Bu sebeple ademoğulları toplanan o topraklar ölçüsünde bir kısmı beyaz, bir kısmı kırmızı ve siyah, bir kısmı kötü, bir kısmı temiz ve hoş olarak dünyaya gelmiştir"[43]




Allah, meleklerin yeryüzünden getirdiği bu çeşitli renkteki topraklan bir araya getirip onları suyla karıştırmıştı. İşte Hz. Adem (a.s)'da böylece birbirine tutuşturulmuş yapışık çamur­dan oluşmuştur. Yüce Allah'ın şu ayeti buna işaret etmektedir:
"Biz onları (birbirine tutuşturulmuş özlü ve) yapışkan bir çamurdan yaratmışızdır."[44]

Hz. Adem (a.s) uzun bir müddet -yaklaşık olarak kırk sene-çamur şeklinde kalmıştır. Hz. Adem (a.s) bu şekilde dururken ona el vb. bir şey ile vurulduğunda ateşte pişene benzeyen bir ses onda oluşmuştu. İşte ateşte pişenden maksat, salsâl yani kuru çamur lafzıdır.

Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Allah, insanı ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarat­mıştır. Cinleri de, yalın bir alevden yaratmıştır."[45]



Yüce olan Allah isteği doğrultusunda bu çamur, işitebilen, görebilen, eksiksiz, tam ve normal bir insan halini almıştır. Bundan dolayı Allah, ona kendi ruhundan üflemiş olduğundan ötürü bu insan, en güzel bir şekilde ve en mükemmel bir biçim­de büyük bir ahlak ile cömert bir insan konumuna gelmiştir.

Bu merhale, Hz. Adem (a.s)'ın yaratılışındaki merhalelerin sonuncusudur. Yine bu merhale, Hz. Adem (a.s)'m son şeklini almasından ötürü "Yaratılış merhalesi" diye de adlandırılmıştır. Hz. Adem (a.s)'in yaratılış merhalesinde yani ruh üfîirülmesin-den uzun bir müddet önce -yaklaşık olarak kırk sene- bu mer­halede kaldığı bazı rivayetlerde geçmektedir. Berki de "Dehr" yani insan süresindeki ayeti kerime, Hz. Adem (a. s)'in bu mer­halede kaldığı müddete işaret etmektedir ki Yüce Allah'ın bu ayeti şu şekildedir:

"İnsan, yaratılıp bahse değer bir şey olana (yani ruh üfü-rülene) kadar, şüphesiz uzun bir müddet (yaklaşık fark sene) geçmiş mıdır?[46]

Ayeti kerimede geçen "insan" kelimesinden maksat, Hz. Adem (a.s)'dır.[47]




Hz. Adem (a.s)'ın nesline ve onun dışındaki insanlardan geriye kalanlara gelince, Allah onları türeme ve evlenme yoluy­la yaratmıştır. İnsanoğullarınm yaratılmasında Hz. Adem (a.s)'m geçirdiği merhalelerden farklı merhaleler geçirmişler­dir. İnsanoğullarının yaratılmasında geçen merhaleler şunlardır:

1. Nutfe (damla) merhalesi

2. Alaka (kan pıhtısı) merhalesi

3. Mudga (et parçası) merhalesi

4. Ruh üfürülmesi merhalesi

Yüce Allah insanoğlunun geçirdiği bu merhaleleri şöyle an­latmaktadır:

"Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar (Allah tarafından) di~ riltilmekten şüphede iseniz bilin ki, neden yaratıldığınızı size açıklamak için, biz sizi (ilk önce) topraktan (yani Hz. Adem'in yaratılışı) sonra nutfeden (yani insanoğlunda küçük bir damla­dan) sonra kan pıhtısından (yani kanın katılaşmasından) sonra da yapısı belli belirsiz bin çiğnem et parçasından yaratmışızdır."[48]

İBLİS MELEK MİDİR?


İblis ile ilgili ayeti kerimelerin dış görünüşü "istisna" edatı sebebiyle iblisin meleklerden olduğuna işaret etmektedir. Me­sela bununla ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İblis müstesna (meleklerin hepsi Adem'e) secde ettiler" (Bakara: 2/34)

iblis, meleklerden değildir.

1. Delil: Eğer İblis meleklerden olsaydı, Allah'ın emrine isyan etmezdi. Çünkü melekler, Allah'ın emrine karşı isyan edemezler.

Nitekim Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de bununla ilgili ola­rak şöyle buyurmaktadır:

"Melekler, Allah'ın kendilerine emrettiği emirlere isyan etmezler ve kendilerine emredilenleri yerine getirirler."[52]

2. Delil: Melekler, nurdan yaratılmışlardır. İblis ise ateşten yaratılmıştır.

a. İblis, Kur'an'm açık ifadesiyle kendisi hakkında şöyle demektedir:

"Beni ateşten onu çamurdan yarattın (yani ateş, çamura göre üstün olduğundan dolayı) ben ondan daha üstünüm" (Sâd: 38/76)

Buna göre eğer iblis meleklerden olsaydı, "Beni nurdan, Adem'i de çamurdan yarattın" derdi.

b. Sahîh bir hadisi şerifte Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

"Melekler nurdan, cinler dumansız alevden, Adem ise size vasfedilenden (yani topraktan) yaratılmıştır."[53]

3. Delil: Meleklerde erkeklik ve dişilik söz konusu değildir. Çünkü onlar için nesil ve soyda yoktur. Onlar sadece şanı yüce olan Allah'ın yarattığı eşsiz ve mükemmel mahlûklardır. Allah onların varlıklarını başlangıçta evlilik ve üreyip çoğalmanın dışında yaratmıştır.

Halbuki cinler ise insanlar gibi birbirleriyle evlenirler ve bu yol ile üreyip çoğalırlar. Aynı zamanda cinler için nesil ve soy­da söz konusudur. Bundan dolayı Yüce Allah, İblis hakkında şöyle buyurmaktadır:

"(Ey insanoğulları!) Siz beni bırakıp onu (yani iblisi) ve soyunu mu dost ediniyorsunuz?" (Kehf: 18/50)

4. Delil: İblisin cinlerden olduğunu ve yine onun fasıklık ve sapıklığından dolayı Adem'e secde etmekten kaçındığını göste­ren açık nass Kehf Sûresinde şöyle geçmektedir:

"Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. Bunun üzerine iblisten başka (meleklerin hepsi Adem'e) secde etmiş­lerdi. İblis ise "cinlerden" idi." (Adem'e secde etmediğinden dolayı) Rabbinin emrinin dışına çıkarak fasıklardan olmuştu.[54]

Bu açık ve sarih nasslar, cinlerin meleklerden olmadığına bir delil ve kanıt olarak yeter bile!! Fazlasına gerek yok!!



Hasan el-Basrî (rh.a) bununla ilgili olarak şöyle der: "İblis, göz açıp kapayacak kadar bile meleklerden olmamıştır. O ancak cinlerdendi."

İbn Kesir, "el-Bidâye ve'n-Nıhâye" adlı kitabında bazı alimlerden alıntılar yaparak şöyle der:

"İblis cinlerdendi. Zira cinler yeryüzünde fesat çıkarınca Allah onlara meleklerden oluşmuş bir orduyu gönderdi. Melek­ler onlarla savaştılar ve onların bir kısmını Öldürdü, bir kısmını da denizlerdeki odalara sürdüler. Cinlerin bir kısmı da o zaman melekler tarafından esir alınmıştı. İblis .ise bu savaş sırasında meleklere esir düşen kimselerdendi. Melekler onu yanlarına alıp göğe götürdüler. Bunun üzerine iblis orada kaldı. Allah, meleklere Adem'e secde etmelerini emrettiğinde iblis, Adem'e secde etmekten kaçınmıştı. Bunun üzerine de Allah, onu rah­metinden kovmuştu."[55]

İşte bu anlatılanlarda da görüldüğü üzere, iblisin cinlerden olduğunu savunan kimseler için bir delil yoktur. Yüce Allah'ın "Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. Bunun üzeri-ne iblisten "başka " (meleklerin hepsi Adem 'e) secde etmişler­di. " (Kehf: 18/50) ayetinde de görüldüğü üzere, iblis, istisna (yani başka/ dışında) edatının delaletiyle de, melekler gibi Adem'e secde etmekle emrolmuştur. Ayette geçen "illâ" (yani başka veya dışında) edatı, istisnaî munkatı[56] manasındadır. Bundan dolayı iblis meleklerden olmadığından dolayı Hz. Adem'e secde edebilirde, etmeyebilirde. Çünkü iblisin Hz. A-dem'e secde etmekle emr olunuşu, celâl ve izzet sahibi olan Rabbinden ona yöneltilerek yapılmış hususi bir emirdir. Buna, Yüce Allah'ın şu ayetiyle delil getirilmiştir. "(Allah) Sana (Adem'e secde etmeni) emrettiğim halde, seni (ona) secde etmek­ten alıkoyan şey nedir? dedi." (A'raf: 7/12) Bu ayeti kerimede, "İblisin meleklerden bağımsız olarak Hz. Adem'e secde etmek­le emr olunduğunu" göstermektedir. [57

YAŞADIKLARI CENNET NERESİ?


Ayeti kerimelerin dış görünüşünün gösterdiğine göre; Hz. Adem ile Hz. Havva'nın (saîât ve selâm ikisinin üzerine olsun) yaşadıkları cennet, semâda bulunan "Huld ceiıneti"dir.[61] Bu görüş, ehl-i sünnet alimlerinin cumhurun görüşüdür. Mutezile ve Kaderiyye ise, "bu cennetin semada bulunan "Huld cenneti" değil de yeryüzünde bulunan ve "Aden ülkesi" denilen yerin cennet olduğu" görüşünü ileri sürmüşlerdir.[62] Onlann bu konu­daki şüpheleri şu şekildedir: "Eğer ayeti kerimelerde geçen cennet, semada bulunan "Huld cenneti" olsaydı, iblis bu cennete giremezdi. Çünkü Hz. Adem (a.s)'m Allah'ın emrine karşı işlenmiş olduğu masiyet, ayette bahsedilen cennette meydana gelmemiştir. Çünkü ayette geçen cennet "Kudüs cenneti"dir. [63]



Alimlerin cumhuru, ayetlerde geçen cennetin Hz. Adem ve Hz. Havva'nın yaşadığı "Huld Cenneti" olduğuna dair deliller getirmişlerdir. Bu delillerin en önemlileri şunlardır:
1. Delil: Cenab-ı Allah'ın bu cenneti bildirmiş olması. Yü­ce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Ey Adem! Sen ve eşin "cennet"te iskan edin..."[64]

Ayette geçen "el-cennet" kelimesinin başında bulunan harfi tarif yani elif-lam, zihinde daha önceden bilmen şey için kulla­nılır. Zihinde bilinen bu şey ise 'Huld Cenneti'dir.

2. Delil: Yüce Allah (Bakara: 2/36)da Hz. Adem'e işlemiş olduğu masiyetten dolayı bir ceza olarak yeryüzüne inmesini emretmiş olması.

Bu da, cennetin semada bulunduğunu gösterir. Çünkü iniş, yüceliği ve yüksekliği gösteril-. Buna göre Hz. Adem (a.s), se­mada bulunan "Huld Cenneti"nden yeryüzüne indirilmiştir.

Zira Yüce Allah şu ayeti kerimede bunu anlatmaktadır.

"Onlara, "Birbirinize düşman olarak "inin" ve yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz" demiştik."[65]

3. Delil: Yüce Allah'ın "cenneti" en güzel vasıflarla vasfetmiş olması. Bu da, onun "Huld Cenneti" olduğunu göste­rir. Yüce Allah bunu şöyle anlat maktadır:

"(Ey Adem!) Doğrusu cennette ne acıkırsın ve ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ve ne de güneşin sıcağında kalırsın.[66]

4. Delil; "Şefaat Hadisi"nde de geçtiği üzere mahşer günü insanlar Hz.Adem'e gelip; "Ey atamız! Cennetin kapısını bizim için açılmasını (Allah'tan) iste" derler. Hz. Adem'de; "Zaten atanız (Adem)in (yasak ağacın meyvesini yeme) hatası sebe­binden başka, sizi cennetten çıkaran bir şey mi var sanki!"[67]

Kurtubî, tefsirinde "Ehl-i sünnet alimlerinin, Hz. Adem (a.s)m indirdiği cennetin "Huld Cenneti" olduğunda icma ettik­lerini'* muhtasar bir şekilde nakletmiştir.[68]


HABİL VE KABİL


Tarihçilerin ve ilim ehli kimselerin naklettiklerine göre, Hz. Adem (a.s), Hz. Havva'dan her batın doğumda biri erkek, diğe­ri kız olmak üzere yirmi batın (yani kırk) çocuk elde etmişti, Hz. Adem (a.s) her batında doğan erkeği ve kızı birbiriyle evlendirmiyordu. Bundan dolayı Hâbîl'in, Kabil'in kız karde­şiyle evlenmesi gerekiyordu. Fakat Kabil'in kız kardeşi Hâbil'in kız kardeşinden daha güzel ve daha çekici olduğundan dolayı Kabil, kız kardeşini kardeşi Hâbil'e vermeyi uygun bul­madı. Hz. Adem (a.s) ise Kabil'e, Hâbil'in kız kardeşiyle ev­lenmesini emretmişti. Kabil ise Hâbil'in kız kardeşiyle evlen­mekten kaçındı ve kendi kız kardeşiyle evlenmeyi istedi. Buna karşılık kız kardeşini Hâbil'e vermeyip ona:

"-Onunla evlenmeye, ben, senden daha layığım ve müsta-hakım" dedi.

Durum bu şekilde uzayıp gidince, Hz. Adem (a.s) ikisine, "Allah'a birer kurban takdim etmelerini emretti. Kimin kurbanı kabul edilirse, kabul edilmeyen diğerinin kız kardeşini alacaktı ve onlara:

- "Hanginiz onunla evlenmeye layıksa, Allah gökten bir ateş indirecek ve onun kurbanını yok edecek" dedi.

Hâbil, semiz genç bir koyunu kurbanlık için ayırdı. Zira Hâbil, koyun sahibi bir kimseydi. Bundan dolayı Hâbil, kurban­lık için yanında bulunan koyunların en güzelini seçmişti.

Kabil ise çiftçi birisiydi. Aynca ekin sahibi bir kimseydi de. Kurban için yanında bulunan koyunların en kötüsünü seç­mişti.

Hâbil ve Kabil kurbanlarını emredilen yere koydular. Bu­nun üzerine gökten bir ateş inip Hâbil'in kurbanını yaktı. Buna göre Hâbiî'in kurbanı kabul olunmuştu. Kabil'in kurbanı ise kabul olunmamıştı.

Kabil, kurbanının Allah tarafından kabul edilmeyişine kız­dı. Bunun üzerine kalbindeki kıskançlığı ve azgınlığı daha da kabardı ve Hâbil'in yanma varıp:

- "Ben seni mutlaka öldüreceğim, ta ki kız kardeşimle evleninceye kadar" dedi. Bunun üzerine Hâbil ise:

-"Doğrusu Allah, takva sahibi kimselerin kurbanını kabul eder." şeklinde karşılık verdi.

Kıssanın sonunda ise Kabil, kardeşi Hâbil'i öldürmeyi iste­di ve onu öldürdü. Hâbil'i öldürmesi itibariyle hüsrana uğrayan kimselerden oldu. Yüce Allah bu kıssayı Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle anlatmaktadır:

"Onlara (yani kitap ehline) Adem 'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat (ki hasedin ve çekemezliğin neler getirdiğini öğrensinler) Hani ikisi (Allah'a) birer kurban takdim etmişlerdi de; birinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul olunmayan) O (yani Kabil); "Andolsun (senin kurbanın kabul olunduğundan dolayı) seni öldüreceğim" de­mişti. (Kardeşi Hâbil'de ona): "Allah, ancak takva sahibi kim­selerin (kurbanını) kabul eder. Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben, seni öldürmek için elimi sana u-zatmayacağım. Şüphesiz ki ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Dilerim ki sen, benim günahımı da kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası da işte budur" demişti. Bunun üzerine (Kabil) kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürdü de, hüsrana uğrayanlardan oldu. Sonra Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek için ona, yeri kazan bir karga gönderdi, (bunu görünce) "yazık olsun banal Bu karga gibi olmaktan aciz kaldım ve kardeşimin ölüsünü Örtmedim" demişti. Artık pişmanlık duyanlardan oldu.[73]

Hadisi şerifte de geçtiği üzere, Rasulullah (sav) bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Bir kimse zulüm yoluyla öldürüldüğünde öldürülenin ka­nının günahından, Adem'in oğlu (Kabil'de kardeşi Habil'i öl­dürdüğünden dolayı) gerekli payını alır. Çünkü o, öldürme sün­netini (yani olayını) başlatan kimselerin ilkidir."[74]


HZ. ADEM NEBİ MİDİR?



Kati bir şekilde Hz. Adem (a.s) nebilerdendir. Bu görüş, alimlerin cumhurunun görüşü olup bu konuda hiçbir ihtilaf yok­tur. İhtilaf sadece Hz. Adem (a.s)ın resul mü? Yoksa resul değil midir? Ve elçi olarak bir kavme gönderilmiş midir? hakkında-dır....
Hz. Adem (a.s)'m nübüvvetine dair delillere gelince bunlar, , Kur'ân-ı Kerîm'de ve sünnette geçmektedir... Fakat bu deliller, Kur'ân-ı Kerîm'de açık ve bariz bir şekilde değildir. Bundan dolayı nübüvvet yani peygamberlik lafzı, Hz. Adem (a.s)'m dışında Hz. İbrâhîm, Hz. İsmâîl, Hz. Mûsâ, Hz. İsa ve daha bir­çok peygamberlerin de olduğu gibi Hz. Adem (a.s) için pey­gamberlik lafzı açık bir işaretle kullanılmamıştır.

Fakat Yüce Allah ona vasıtasız olarak direkt hitap ettiğini Kur'an'da belirtmiş ve bu hitapta ona bir yol açarak; bir resul olarak gönderilmeksizin ona bazı şeyleri yapmasını emretmiş, bazı şeyleri yasaklamış, birtakım şeyleri helal kılmış ve birta­kım şeyleri haram kılmıştır. İşte bu -daha önce anlattığımız gi­bi- nebüiğin manasıdır.

Hz. Adem (a.s)'m risâletine yani resul olduğuna gelince ise bunda ihtilaf vardır. Bazı alimlerin görüşüne göre; Hz. Adem (a.s), resuldür ve kendi nesline Peygamber olarak gönderilmiş­tir. Bazı alimlerin görüşüne göre ise Hz. Adem (a.s), resul ol­mayıp sadece nebidir. Buna da, Müslim'in Sahîh'inde geçen şu şefaat hadisini delil olarak getirmişlerdir:

"İnsanlar, Nuh'a gi­derek ona: "Sen, Allah'ın yeryüzü halkına gönderdiği 'resulle­rin ilkisin' derler."[78] Buna göre eğer Hz. Adem (a.s) resul ol­saydı bu sözü kullanmazlardı, derler.

Fakat Hz. Adem (a.s)'m risaletini yani resul plduğunu sa­vunanlar ise bu sözü, tufandan sonraki resullerin ilkinin Hz. Nûh (a.s) olduğu şeklinde te'vil etmişlerdir. Doğrusu bu işin hakikatini Allah bilir.

Tercih edilen görüş ise alimlerin cumhurunun, Hz. Adem (a.s)'m nebilerden olduğu görüşüdür.

Hz. Adem (a.s)'in peygamberliği ile ilgili Kur'an'daki delillere gelince ise onlar şunlardır:

1. Delil: Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Allah, 'Adem'i, Nuh'u, İbrâhîm ailesini (n soyundan ge­lenleri) ve İmrân ailesini (n soyundan gelenleri) alemlerin üze­rine seçmiştir."[79]

Ayeti kerimenin dış görünüşü ve risalet ile olduğu kaste­dilmektedir.

2. Delil: Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Onlara "inin oradan hepiniz, tarafımdan size bir yol gös­terici mutlaka gelecektir. Cundan dolayı Benim yoluma uyanlar için artık korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir" dedik."[80]

Bu ayeti kerimede ise Yüce Allah'ın bir yol göstericiyi göndereceğine dair sözü ve risâlete işaret vardır.

3. Delil: Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Daha sonra Rabbi onu (yani Adem 'i peygamberliğe) seçip (işlemiş olduğu günahtan dolayı onun) tövbesini kabul etti ve onu hidâyete eriştirdi. "[81]

Ayetin dış görünüşüne göre; Yüce Allah'ın onu seçmesi ve onun tövbesini kabul etmesi, ancak Allah'ın Hz. Adem (a.s)'ı nübüvvete ve risâlete seçtiğine delâlet etmektedir.

Nebevi sünnette geçen delillere gelince bunlar, Hz. Adem (a.s)'m peygamberliğine açık bir şekilde delâlet etmektedir. İşte bu deliller, şu hadislerde geçmektedir:

1. Ebu Saîd el-Hudri'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Kıyamet gününde Ademoğullarmm efendisi (övünmeksi-zin) benim orada hamd sancağı (övünmeksizin) benim elimde­dir ve o gün "Adem ve diğer (Peygamberlerde" dahil olmak üzere benim sancağımın altında olmayan hiçbir Peygamber yoktur."[82]

2. Ebu Zerr el-Gifari (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

"Ey Allah'ın Resulü! Nebilerin ilki hangisidir? diye sor­dum. O da:

- "Adem'dir" buyurdu. Ben:

- "Ey Allah'ın resulü! O nebi midir?" diye tekrar sordum. O da:

- "Evet! O Allah ile konuşan bir nebidir" buyurdu. Ben:

- "Ey Allah'ın resulü! Resullerin sayısı ne kadardır?"diye sondum o da:

- "Üç yüz on kişilik bir grup" buyurdu." Bu hadisi, Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir.[83]

İşte bu delillerle, Müslüman alimlerin Hz. Adem (a.s)'ın nübüvvetinde ittifak ettiklerini görmekteyiz. Zaten bunda hiçbir ihtilaf yoktur. Doğruyu en iyi bilen Yüce Allah'tır. [84]



YASAK MEYVEDEN YEDİĞİNDE NEBİ MİYDİ?


Bazen birisi çıkıp da, "Hz. Adem peygamberlerden olduğu halde Allah'ın emrine nasıl isyan etmiştir? Halbuki peygamber­ler günahları işlemekten korunmuşlardır" şeklinde bir söz söy­leyebilir.

Buna cevap ise şu şekildedir. Bu konu daha önce "Pey­gamberlerin Masumiyeti" bölümünde genişçe geçmişti. Biz ise bunu şimdi kısaca şöyle Özetleyebiliriz:

1. İşte bu yani Hz. Adem (a.s)'ın Allah'ın emrine isyan et­mesi, Hz. Adem (a.s)'dan unutarak meydana gelmiştir. Kasten ve bilerek meydana gelmemiştir.

: Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Andolsun ki Biz, daha Önce Adem'e ahid (yani ona yasak­lanan ağaçtan yememesi için emir) vermiştik. Fakat o (kendisi­ne yapılan yasaklamayı) unuttu ve biz onda (Allah 'in emrine aykırı hareket etme konusunda da) bir kasıt (ve yönelme) bul­madık."[85]

İşte bu, Kurtubî'nin de tercih ettiği görüştür.[86]

2. Hz. Adem (a.s), yasaklanan ağaçtan yeme hususunda te'vil etmişti. Çünkü Hz. Adem (a.s), Yüce Allah'ın "ikinizde bu ağaca yaklaşmayın" (Bakara: 2/35) ayetinde geçen ağaçtan maksadın, bizzat bu ağaç olduğunu zannetmişti. Bundan dolayı da yasaklanan ağacın dışında bu ağacın cinsine benzeyen başka bir ağaçtan yemişti. Bundan dolayı Allah'ın emrine aykırı mu­halefet meydana gelmiştir.

3. Hz. Adem (a.s)'m yasaklanan ağaçtan yemesi peygam­berliğinden önce idi. Bundan dolayı da Hz. Adem (a.s), yasak­lanan ağaçtan yediği sırada daha henüz Peygamber değildi.

Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:

"Daha sonra Rabbi onu (yani Adem 'i peygamberliğe) seçip tövbesini kabul etti ve onu hidâyete eriştirdi."[87]


İNSANLIĞIN İLK ATASI OLMASI


Kur'ân-i Kerîm Hz. Adem (a.s)'in yaratılışım bize anlatmış ve onun bu varoluş hakkında yeryüzünün sathında ortaya çıkan insanlıktan yaratılmış olanların ilki olduğunu bize haber ver­miştir. Buna göre Hz. Adem (a.s), yaratılmışların atası yani Ebu'l-beşer olup bu alemin temelini oluşturan, yeryüzü sakinle­rinin hepsi ondan türeyip çoğalmış ve ondan önce insan türün­den bir varlık yaratılmamıştır. Fakat insanın yaratılıp yeryüzüne indirilmesinden Önce orada onun dışında melekler yaşamaktay­dılar. Cinlerin de Hz. Adem (a.s)'dan önce yaratılmış mahlûk olması da meleklerinki gibidir. İşte bunlardan dolayı Allah'ın ezeli hikmeti bu insanı yaratmayı gerekli kılmıştır. Şanı Yüce Allah, meleklere, yeryüzünde bir halife yaratacağını haber ver­diğinde onlar, onun neslinden gelen kimselerin kanlar dökece­ğini ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaracakları şeklinde cevap vermişlerdi. Bunun peşi sıra melekler, Allah'a bu insanı yarat­masındaki "ilahi hikmetini" sormuşlar ve böyle bir şeyi de ga­ripsemişlerdi. Zaten şu ayeti kerimede buna işaret etmektedir:

"Hani Rabbin meleklere; "Ben, yeryüzünde bir halife yara­tacağım " demişti. Bunun üzerine (melekler): "Biz seni hamd ile teşbih ve takdis edip dururken yeıyüzünde fesad (yani bozgun­culuk) çıkaracak ve kanlar dökecek birisini mi yaratacaksın? " demişlerdi. Bunun üzerine (Allah da): "Ben, sizin bilmedikleri­nizi bilen birisiyim" dedi.[10]

Allâme Kurtubî, "el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur'an' adlı tef­sirinde bunu şöyle anlatıyor:

"Kesin olarak biliriz ki; "Melekler ancak Allah'ın kendile­rine Öğrettiği şeyleri bilmektedirler ve Allah'ın sözünün önüne geçemezler. Çünkü Yüce Allah,

"Melekler Allah'ın sözünün Önüne geçemezler"(Enbiyâ: 21/27) buyurmaktadır. Bunu da melekleri, övme yönüyle söylemiştir... Melekler, Allah'a;

"Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birisini mi ya­ratacaksın?" (Bakara: 2/30) diye nasıl soru sorabilir? Buna cevap ise, melekler daha önceden yeryüzünde yaşayan cinlerin, birbirlerinin kanlarını döktüklerini ve yeryüzünde fesad çıkar­dıklarım görmüşlerdi ve bunu biliyorlardı.

İşte bu Hz. Adem (a.s)'m yaratılmasından önce yeryüzünde cinlerin yaşadığını göstermektedir. Zira cinler yeryüzünde fesad çıkarmışlar ve birbirlerinin kanlarını dökmüşlerdi. Bunun üze­rine Allah Cebrail'in komutanlığında meleklerden oluşmuş bir orduyu onlara gönderdi. Melekler onlarla savaştılar onların bir kısmını öldürdüler ve bir kısmını da denizlerdeki odalara ve dağların tepelerine sürdüler. İşte bundan dolayı meleklerin "yeryüzünde yaratacaksın" sözleri, özel bir soruya yönelik ola­rak gelmiştir. Buna göre bu halife, yeryüzünde yaşamış olan cinlerden önce geçen bir yol üzere midir? Yoksa onların yolu üzere midir?

Bir rivayete göre; Yüce Allah yaratacağı bu halifenin nes­linden gelen bir topluluğun, yeryüzünde fesad çıkaracaklarını ve birbirlerinin kanlarını dökeceklerini meleklere bildirmiştir. İşte bundan dolayı da melekler ya, Allah'ın kendisine isyan e-deceğini bildiği bu halifenin Allah'ın onu kendi yerine vekil olarak bırakmasından şaşırdıklarından dolayı bu sözü söylemiş­lerdir...."[11]

Buna göre bizim; meleklerin sorusunu, Allah'ın yarattığına veya dilemesine ve isteğine itiraz etmediklerini anlamamız ge­rekmektedir. Onlar sadece Allah'ın yaratmak istediği bu varlığın kendisine isyan edeceğini, birbirlerinin kanlarım dökecekle­rini ve yeryüzünde fesad çıkaracaklarını bildiği halde- niçin yaratmak istediğinin sebebi hikmetinin açıklanması maksadıyla Allah'a bu soruyu sormuşlardır. Yoksa -daha önce de geçtiği üzere- başka bir maksattan dolayı değildir. Çünkü melekler, Allah'ın emirlerine karşı isyan etmezler ve onlardan, Allah'ın emrine karşı bir muhalefetin ve itirazın meydana gelmesinin düşünülmesi bile mümkün değildir. [12]





Kur'ân-ı Kerîm ayetleri; "Hz. Adem (a.s)'m insan türünden yaratılmışların ilki olduğunu ve yine ondan önce yeryüzünde bu insan türünden hiçbir varlığın yaşamadığını" destekleyici ola­rak gelmiştir. İşte böylece semavi kitapların hepside bunda bir­leşmektedir. Bununla birlikte vahye dayanan şeriatlar ile dinle­rin bütün mensuplarından "Hz. Adem (a.s)'m yaratılmışların atası ve insan cinsinden yaratılmışların ilki olduğu" şeklinde gelen haberler ve rivayetlerde bunu desteklemektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de geçen delillere gelince ise bunlar bazısını nakletmek­le yetinebileceğimiz kadar çoktur. Bunlar ise aşağıda geldiği üzere şunlardır:

1. İnsanlara, atalarının Hz. Adem (a.s) olduğunu nisbet et­mek suretiyle nidaların tekrar edilmesi.

Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Ey Ademoğullari! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine gös­termek için elbiselerini soyarak ana-babanızı cennetten çıkardıysa, sakın aynı şekilde sizi de fitneye düşürmesin..."[13]

Yine Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Ey Adem oğullan! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve giyip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takva elbisesi ise, daha hayırlıdır..."[14]

Yiric Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Ey Ademoğulları! Her namaz sırasında (veya mescide gi­derken) zinetinizi alın. Yiyiniz, içiniz ve israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.."! [15]

2. Şanı yüce olan Allah'ın, insanların tamamının bir "a-sıP'dan geldiğini haber vermesi.

Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar! Sizi bir tek "nefis" (yani kişiden)den yaratan ve ondan da onun eşini yaratan ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip yayan Rabbinizden sakının... "[16]

Yine Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Sizi bir tek "nefis " (yani kişi)den yaratan ve gönlünün hu­zura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah 'tır...[17]

Ayeti kerimelerde geçen "bir nefis" yani kişiden maksat, ancak Hz. Adem (a.s)'dır. Tıpkı Yüce Allah'ın, "eşini de on­dan " (A 'raf: 7/189) sözünden maksat da ancak Hz. Havva (a.s) olduğu gibi. Çünkü ikisi de -Nisa: 4/1 Me geçtiği üzere- insan türünden yaratılmışların aslıdır. Ayeti kerime (yani Nisa: 4/1 ayeti), Hz. Adem ile Hz. Havva'dan birçok erkekler ve kadınla­rın yaratıldığını ve ikisinden bu varlıkların türeyip yayıldığını açıklamaktadır. Buna göre Hz. Adem ile Hz. Havva'dan insan­lar doğmuş, bu doğanlar zamanla türemişler ve çoğalmışlar. Daha sonrada çoğalan bu varlıklar yeryüzünün çeşitli yerlerine dağılmışlar...

3. Yüce Allah'ın her yaratığın evlilik yoluyla bir anne ve babadan yaratıldığını haber vermesi.

Hz. Adem (a.s) bundan müstesnadır.[18] Çünkü Yüce Allah onu kendi eliyle[19] çamurdan yaratmış, daha sonra da ona kendi ruhundan[20] üflemiştir. Bundan dolayı da Hz. Adem (a.s), bir anne ve babadan meydana gelmeyip ancak -Allah'ın varlığına ve O'nun birliğine delalet etmesi için insanlara- bir örnek ola­rak tek başına yaratılmıştır. Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyİe buyurmaktadır:

"Hani Rabh'in meleklere: "Ben, çamurdan bir insan yara­tacağım, onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secde edin " demişti."[21]

Yüce Allah, iblisin Hz. Adem (a.s)'a secde etmekten ka­çınması hakkında ise şöyle buyurmaktadır:

"Allah: "Ey İblis! Elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mı­sın? dedi".[22]

Yine Yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmak­tadır:

"Yarattığı her şeyi güzel yaratan, başlangıçta insanı ça­murdan yaratan, sonra da onun soyunu küçük bir suyun özün­den var eden, sonrada onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır."[23]

Ayeti kerimenin metninde geçen "es-sülâle" kelimesi Arapça "selle" kelimesinden türemiştir. Bu da; bir şeyi başka bir şeyden çekip çıkarmaya denilir. Mesela; kılı hamurdan "çekip çıkardım" da kullanılan anlam gibi. Buna göre meni yani damla da, ayette sülâle gibidir. Çünkü meni sırttan çekilip çıkarılır. (Bunu Kurtubî ifade etmiştir)[24]

4. Hz. Adem (a.s)'rn yaratılışının nasıl gerçekleştiğini ve onun, insanların atası olduğunun açıklanması.

Bu Buharı ve Müslim'in "Sahîh"lerinde rivayet edilen "şe­faat" hadisinde geçmektedir. Bu hadiste; "İnsanlar, kıyamet gününün musibetinden kendilerini kurtarmak için şefaat edecek kimseleri araştırırlar. Bunun üzerine insanlar, Adem'e gelirler ve ona, kendileri için şefaat etmesini isteyerek:

- Ey Adem! Sen insanların atasısm. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi (bütün isimleri sana öğretti), melekleri senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Bundan dolayı Allah katında itibarın ve makamın var) Rabb'in nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu hâlimi­zi ve başımıza şu geleni görmüyor rnusun? derler. Adem:

-Bugün Rabb'im öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenme­di. Bundan sonrada böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü cennette iken Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa karşı geldim. (Ben Cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bana yeter) Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Nuh'a gidin diyecek......"[25]

http://irsadforum.net/forum/peygamberler-tarihi/adem-aleyisselam/





 
Üst