3 Temmuz; suçlu kim, öğrendiniz mi?

Bu konuyu okuyanlar

fthtsdmr

Profesör
Katılım
5 Ocak 2009
Mesajlar
2,548
Reaksiyon puanı
44
Puanları
48
3 Temmuz Darbesi’nde son güne geldik.
Bundan tam bir yıl önce Türkiye’de hiç kimsenin beklemediği bir şey gerçekleşmiş; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Başkanı önce gözaltına alınmış, sonra da tutuklanmıştı.
Başkan özelinde diğer yöneticileri de burada sürecin içine aldığımı belirtmek istiyorum.
Açıkçası o gün tüm Fenerbahçeliler kendi kendilerine “olabilir mi?” sorusunu sordular. Sormaları insan oluşun doğasından kaynaklanıyordu.
Olabilirdi de…
Hatta bir adım öteye gidelim diyelim ki oldu da…
Ancak her ne olduysa 10 aylık teknik takipte her şeyin bütün detaylarıyla ortaya koyulması gerekirdi.
Çünkü ortada bir suç vardır ve davanın görüldüğü yer itibarıyla da bu organize bir yapıya sahiptir. Organları vardır.
10 ay bir suçun ve onu işleyen suçluların ne yaptığını görmek, delillendirmek açısından yeterli bir süredir.
Üstelik suç dediğimiz şey teşvik ve şikeyse bu her hafta tekrar edecektir ve önü alınmaz bir şekilde ilişkiler dünyasındaki yoğunluk çok daha artacaktır.
İster istemez hatalar da tekrar edecektir.
Ortada 40 küsur adet klasör var. Yaklaşık 7000 sayfalık bir özet kayıttan 400 sayfalık bir iddianame çıktı.
Muhtemelen 7000 sayfa da daha büyük bir arşivin özetidir.
Binlerce görüşme trafiğinden geriye üç tarla sürümü, inşaat, işçi ve Manisaspor Kulübü Başkanı’na gönderilen 500.000 $ paranın niteliği konuşuluyorsa burada elbette akla başka sorular gelir.
Umberto Eco’nun Foucault Sarkacı isimli bir romanı vardır. Okunması çok zordur ancak bir kere okuduğunuzda da hayatınızdaki tüm bakış açısını değiştirir veya sorgular duruma gelirsiniz; kitapta bir taraftan 500 yıllık irrasyonel düşüncenin tarihi anlatılırken diğer taraftan bu aynı zamanda bir komplolar tarihi olduğu muhteşem bir kurgu içinde biçimlendirilir.
Kitabın sonundaysa kahramanımızın sevgilisi yıllarca süren uğraşı, değerlendirmeyi, algıyı bir anda değiştirecek yorumlar yapar ve bir anda hem o ana kadar içinde bulunduğunuz dünyanın yeniden şekil değiştirdiğini fark edersiniz hem de insan aklının zenginliğini keşfedersiniz.
Peki, hangisi doğru?
Bir Türk’ün 500 yıllık tarihe bakışıyla, İngiliz’in aynı mıdır?
Kaç türlü tarih yazımı vardır?
İnsanlık için çok önemli bir takım eserlerin kaç tür şerhi, meali, açıklaması vardır ve neden aynı ideolojiye, düşünceye, inanca bağlı olsalar bile pratikte bir takım uygulamalarda farklılıklar gösterirler?
Ne demek istiyorum?
Operasyon, iddianame ve dava sürecinde yaşadığımız şey de model olarak buna tam uyuyor.
Binlerce kayıt var, diyelim ki iddia var. Ancak ortada bir delil yok, suçüstü hiç yok!
Ne var?
İki ya da üç kişi kendi aralarında konuşuyorlar; birileri dinliyor ve yorum yapıyor.
“Bu konuşmadan anlaşılmıştır ki şike yapılmış, teşvik verilmiştir.”
Ceza davalarında kanaat, yorum olmaz. Suçun sabitliği esastır, sabit hale getirecek olan da iddia makamıdır, mahkemedir.
Bu 7000 sayfayı operasyondan ve davadan hiçbir haberi olmayan 100 kişiye okuttuğunuzda 100 kişiden en az bir tanesi bile bununla ilgili farklı bir yorum yapabilecek durumda oluyorsa hüküm sanık lehine verilmek zorunda olur.
Öyle bir iddianame ve delilleri olmalıdır ki o 100 kişinin 100’ü birden ikna olmalıdır.
Ortada öyle bir dram vardır ki; bırakın 100 kişiyi bu metinleri okuyan hukuk adamları dahi farklı farklı yorumlara ulaşmaktadır.
Başa dönecek olursak; süreç bir an için Fenerbahçe’nin ve Yöneticilerinin suçlu olduğunu bizlere hissettirecek şeyleri göstermekten uzak kalmıştır.
Bugün kararını açıklayacak mahkeme davanın genişlemesine gerek duymadı. Delillerin karar almak için yeterli olduğunu ifade etti.
Bir senedir biraz sonra yazacağım başımdan geçen bir olayı anlatmak için bekliyordum; zamanı geldi.
Dikkatle okumanızı öneriyorum.
Yıllar önce büyük bir ihtimalle ben 10-11 yaşındayken evimizin arka bahçesinde benden bir yaş küçük bir arkadaşımla toprak kazıyorduk.
Kazarken bir madeni para buldum. Üzerinde 1 cent yazıyordu. Her ikimiz de çok heyecanlanmıştık.
Paraya bakarken arkadaşım elimden aldı ve kaçarak uzaklaştı.
Bir süre sonra sokakta bir araya geldik.
Annelerimiz pencereden bizlere bakıyordu ve arkadaşım kendi annesine az önce benden çaldığı parayı gösteriyor ve bulduğunu söylüyordu.
Canım çok sıkkındı ve ona saldırmak istiyordum.
Sonra bir boşluk buldum ve elindeki parayı ondan aldım.
Ancak daha büyük bir sorun oluştu. Çocuk bütün sokağı ayağa kaldıracak şekilde bağırmaya başladı ve beni hırsız ilan etti.
Annem bile “oğlum çocuğun parası versene” diye azarlıyordu.
Ne kadar “parayı bulduğumu, bunun bana ait olduğunu” anlatmaya çalışsam da kimseyi ikna edemedim.
Hırsız kimdi?
Çaresizce ona iade ettim.
Bu benim hayatta arkadaş bildiğim bir insandan yediğim ilk kazıktı. Kendisiyle bir daha hiç konuşmadım.
Ama bu olayı da hiç unutmadım. Bir gün burada anlatacağımı, çıkarılması gereken bir derse dönüşeceğini o gün bilemezdim.
Demek ki yaşananların hiçbiri boşuna başımıza gelmiyormuş, diyorum.
Dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, karar ne şekilde açıklanırsa açıklansın bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktır.
Yeni başlıyor.

Uzay Gökerman


Kaynak
 
Üst