wwhirlwind
Profesör
- Katılım
- 21 Aralık 2006
- Mesajlar
- 2,313
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
BUNDAN tam 100 yıl önce 24 Temmuz 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet, başarısız olmuş 1. Meşrutiyet’in 1876’dan kalan ve ama onu da geçen devamı, özünde de kim ne derse desin Osmanlı ve Türk aydınlanma döneminin en önemli adımı idi.
Dün demokrasinin gelmesini, Cumhuriyet kurumlarının temelinin atılmasını isteyen ’Batı’ normlarının savunucularına karşı tepkide bulunanların bu talepleri ortaya atanların mirasçılarına 100 yıl sonra bugün, ’Batı’ normları ve ’AB’ kavramları ile karşı çıkmaları ve savaş açmaları garip değil mi? O gün imparatorluğun Rumeli vilayetlerindeki asker ve sivil bürokrasinin, 2. Abdülhamit’in baskıcı rejimine karşı talep ettikleri ’Batıcı’ manada bir yönetim şeklinin ve demokrasinin kurulmasını talep edenlere karşı en büyük tepki, İstanbul merkezli taassup ve gerici öz taşıyan yapılardan geliyordu...
Ne garip! 100 yıl önce, bırakın padişahı eleştirmek, ’burun’ yazanların bile 2. Abdülhamid’i hicvettikleri gerekçesi ile takip ve cezalandırıldıkları ve herkesin peşinde Abdülhamid’in meşhur ’hafiye’ teşkilatının olduğu müthiş korkunun her yeri sardığı ve insanların kendinden korkar hale geldiği bugünün moda deyimi ’mahalle baskısı’nın benzeri, bugün belli konuları konuşmanın tehlikeli olduğu bugün yaşanmıyor mu? Ülkemizin radyo ve TV yayınlarını denetleyen kurumu, dizilerin içersindeki "içkiyi hatırlatıyor" gerekçesi ile kadehleri bile sansürlemekle yetinmeyip, işi senaryo denetimine kadar vardırmadı mı?..
Yüz yıl önce çöken bir imparatorluktan ’milli bir devlet’ çıkarmak isteyen ve ancak imparatorluğun küçük bir bakiyesini elinde tutabilen, Türk aydını, askeri ve halkının karşısında en büyük muhalefeti ’din’ kisvesi altında İngiliz kontrolü altındaki ’Teal-i İslam Cemiyeti’, ’Teal-i Kürd Cemiyeti’ ve ’İngiliz Muhibler Cemiyeti’ ile onların tetikçisi olan ’Volkan’ benzeri gazeteler ve gazeteciler ile ruhunu ve milliyetini düşmana satmış, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve Dürrizade Abdullah Efendiler göstermedi mi?
Bunlar ’millicidir’ diye, Atatürk ve arkadaşlarına idam fetvası yazan bu sözde din adamlarına karşı, Anadolu’da evet biz de ’milliciyiz’ ve bu fetvanın hükmü yoktur diyen, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi, Isparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü, Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi ve Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi vardı; ki bunlar milletinin menfaatini önde tutuyordu.
Ne garip! Aradan 100 yıl geçti. Bu defa 100 yıl önceki gibi İngiliz yönlendirmesi altında olmayan ama aynı amaçla, yani petrolü ve dünyayı kontrol etmek isteyen ABD tarafından ’milli’ olmayan yeni dindarlar, yurtdışında yaşayan yeni Mustafa Sabri’ler,yeni Dürrizade’ler,yeni ’Volkan’ gazeteleri ve gazeteciler buldular... Ve bunlar da kendi politikalarına karşı çıkanlara bu sefer ’Ulusalcı bunlar’demeye başladılar... İş öyle bir seviyeye geldi ki ’dinlerarası diyalog’ gibi hiçbir sosyolojik ve inanç temeli olmayan yeni politikaları uğruna, İslamiyetin kuruluşundan bu yana cuma hutbelerinin sonunda söylenen "Allah indinde din İslam’dır!" ayetini, Diyanet genelgeleri ile kaldırdılar...
Ne garip: Hiçbir şey değişmemiş gibi... 100 yıl önce ilan edilen 2. Meşrutiyet’ten bu yana... Yok, yok değişen sadece kullanılan piyonların adı ve yeni bir Müftü Rıfat Börekçi’nin olmaması! Yazık.E.B.
Yargı kararı olmadan konutum 2. kez arandı
DÖRT aydan bu yana ’Ergenekon Soruşturması’ nedeniyle tutukluyum. 30 yıllık avukatım. İşçi Partisi Genel Sekreteri’yim. Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığını hiç hatırlamıyorum. Sıkıyönetim dönemleri de buna dahildir. Savcı Zekeriya Öz kanunsuz uygulamalarına devam ediyor.
18.7.2008 günü Ankara’daki konutumda ikinci kez, 19.7.2008 tarihinde ise oğlumun konutunda arama yaptırmıştır. Oysa bu aramalar tamamen kanunsuz ve keyfidir. Savcı Öz’ün buna yetkisi bulunmamaktadır. Çünkü hakkımızdaki iddianame 14 Temmuz 2008 günü İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulmuştur. Soruşturma bitmiştir. Bu tarihten sonraki bütün kararları ancak 13. Ağır Ceza Mahkemesi verebilir.Hukuk dışı ve pervasız bu uygulamanın temel sebebi İşçi Partisi Genel Sekreteri olarak Savcı Öz hakkında 11.3.2008 günü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na suç duyurusunda bulunmamdır. Sonraki hukuka aykırı işlemleri nedeniyle Savcı Öz hakkında, partimizin avukatlarına talimat vererek iki kez daha Yüksek Kurul’a başvurmamdır. Savcı Öz, bir yargı mensubu gibi değil şahsi husumetle davranmakta ve yetkisini suiistimal etmektedir. Konuya köşenizde yer vermenizi dilerim.
Av. Nusret SENEMİşçi Partisi Genel Sekreteri
AKP iktidarının keyfi yok
ANKARA’da bütün işler Anayasa Mahkemesi’nin kararına odaklanmış bulunuyor. AKP’nin toplantılarının artık keyfi kalmamış görünüyor. Neden mi? Her zaman ortalama 5 saat süren Bakanlar Kurulu’nun önceki akşamki toplantısı 2.5 saat sürdü. Gece yarılarına kadar süren AKP MYK toplantısı da önceki akşam bir saat sürdü. Başbakan Erdoğan, AKP grup toplantısında ortalama bir saat kadar konuşuyor. Dünkü grupta yine aynı süreli konuşmasını yaptı ancak konuşmasından sonra grubun basına kapalı bölümü yapılmadı ve Erdoğan Meclis’ten ayrıldı. Bu işte bir iş yok mu?
Samsun ve Malatya’da listeler nasıl oluştu
YÖK 21 üniversitenin her biri için 3’er adayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayına sundu. YÖK, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde seçimde 1 ve 2. adaylar Prof. Murat Aydın (262) ile Hüseyin Akan (183) isimlerini Köşk’e aynen gönderirken; 157 oyla 3. sırada yer alan Prof. Erdal Ağar çizildi ve yerine 46 oylu Prof. Hakan Muğlalı konuldu.
Samsun’daki seçimde, Prof. Sait Bilgiç’in (AKP adayı), lehine feragat etmiş olan Hüseyin Akan’ın geçmişi hayli karışık gözüküyor. Bir ara İran’da eğitim aldığı iddia edilen Akan’la ilgili bir belge ortaya çıktı. 1.3.2000 tarihinde YÖK Başkanı Kemal Gürüz ’gizli’ damgalı bir mektupla dönemin rektörü Prof. Osman Çakır’a "Kurulumuza ulaşan bir duyuma göre, Üniversitenizde görevli Süleyman Kaplan, Hüseyin Akan ve Davut Albayrak’ın Hizbullah, İBDA-C vb. radikal dini örgütlerle iltisaklı (kavuşma, birleşme) oldukları iddia edilmektedir. Konunun tetkik edilerek sonuçtan bilgi verilmesini saygılarımla rica ederim" deniliyor. Soruşturma ne mi olmuş? Bugün MHP Samsun Milletvekili olan Prof. Dr. Osman Çakır araştırtmış ve bu kişilerin böyle bir bağlantısı olmadığı YÖK’e bildirilmiş.
Malatya İnönü Üniversitesi’nde de üniversitedeki oylamada ilk üçe yerleşen isimler (Cemil Çelik, Sezai Yılmaz ve İbrahim Keleş) Köşk’e bildirildi. İnönü Üniversitesi’nde hiç görev yapmayan veteriner kökenli Prof. Cemil Çelik, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’la birlikte TÜBİTAK’ta çalışıyordu. (Bu konuda ayrıntı bilgi 19.7.2008’deki yazımızda vardır. www.hurriyet.com.tr'ye bakılabilir.)
2. Meşrutiyet ve yeni dindarlar - Yalçın BAYER - Hürriyet
Dün demokrasinin gelmesini, Cumhuriyet kurumlarının temelinin atılmasını isteyen ’Batı’ normlarının savunucularına karşı tepkide bulunanların bu talepleri ortaya atanların mirasçılarına 100 yıl sonra bugün, ’Batı’ normları ve ’AB’ kavramları ile karşı çıkmaları ve savaş açmaları garip değil mi? O gün imparatorluğun Rumeli vilayetlerindeki asker ve sivil bürokrasinin, 2. Abdülhamit’in baskıcı rejimine karşı talep ettikleri ’Batıcı’ manada bir yönetim şeklinin ve demokrasinin kurulmasını talep edenlere karşı en büyük tepki, İstanbul merkezli taassup ve gerici öz taşıyan yapılardan geliyordu...
Ne garip! 100 yıl önce, bırakın padişahı eleştirmek, ’burun’ yazanların bile 2. Abdülhamid’i hicvettikleri gerekçesi ile takip ve cezalandırıldıkları ve herkesin peşinde Abdülhamid’in meşhur ’hafiye’ teşkilatının olduğu müthiş korkunun her yeri sardığı ve insanların kendinden korkar hale geldiği bugünün moda deyimi ’mahalle baskısı’nın benzeri, bugün belli konuları konuşmanın tehlikeli olduğu bugün yaşanmıyor mu? Ülkemizin radyo ve TV yayınlarını denetleyen kurumu, dizilerin içersindeki "içkiyi hatırlatıyor" gerekçesi ile kadehleri bile sansürlemekle yetinmeyip, işi senaryo denetimine kadar vardırmadı mı?..
Yüz yıl önce çöken bir imparatorluktan ’milli bir devlet’ çıkarmak isteyen ve ancak imparatorluğun küçük bir bakiyesini elinde tutabilen, Türk aydını, askeri ve halkının karşısında en büyük muhalefeti ’din’ kisvesi altında İngiliz kontrolü altındaki ’Teal-i İslam Cemiyeti’, ’Teal-i Kürd Cemiyeti’ ve ’İngiliz Muhibler Cemiyeti’ ile onların tetikçisi olan ’Volkan’ benzeri gazeteler ve gazeteciler ile ruhunu ve milliyetini düşmana satmış, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve Dürrizade Abdullah Efendiler göstermedi mi?
Bunlar ’millicidir’ diye, Atatürk ve arkadaşlarına idam fetvası yazan bu sözde din adamlarına karşı, Anadolu’da evet biz de ’milliciyiz’ ve bu fetvanın hükmü yoktur diyen, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi, Isparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü, Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi ve Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi vardı; ki bunlar milletinin menfaatini önde tutuyordu.
Ne garip! Aradan 100 yıl geçti. Bu defa 100 yıl önceki gibi İngiliz yönlendirmesi altında olmayan ama aynı amaçla, yani petrolü ve dünyayı kontrol etmek isteyen ABD tarafından ’milli’ olmayan yeni dindarlar, yurtdışında yaşayan yeni Mustafa Sabri’ler,yeni Dürrizade’ler,yeni ’Volkan’ gazeteleri ve gazeteciler buldular... Ve bunlar da kendi politikalarına karşı çıkanlara bu sefer ’Ulusalcı bunlar’demeye başladılar... İş öyle bir seviyeye geldi ki ’dinlerarası diyalog’ gibi hiçbir sosyolojik ve inanç temeli olmayan yeni politikaları uğruna, İslamiyetin kuruluşundan bu yana cuma hutbelerinin sonunda söylenen "Allah indinde din İslam’dır!" ayetini, Diyanet genelgeleri ile kaldırdılar...
Ne garip: Hiçbir şey değişmemiş gibi... 100 yıl önce ilan edilen 2. Meşrutiyet’ten bu yana... Yok, yok değişen sadece kullanılan piyonların adı ve yeni bir Müftü Rıfat Börekçi’nin olmaması! Yazık.E.B.
Yargı kararı olmadan konutum 2. kez arandı
DÖRT aydan bu yana ’Ergenekon Soruşturması’ nedeniyle tutukluyum. 30 yıllık avukatım. İşçi Partisi Genel Sekreteri’yim. Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığını hiç hatırlamıyorum. Sıkıyönetim dönemleri de buna dahildir. Savcı Zekeriya Öz kanunsuz uygulamalarına devam ediyor.
18.7.2008 günü Ankara’daki konutumda ikinci kez, 19.7.2008 tarihinde ise oğlumun konutunda arama yaptırmıştır. Oysa bu aramalar tamamen kanunsuz ve keyfidir. Savcı Öz’ün buna yetkisi bulunmamaktadır. Çünkü hakkımızdaki iddianame 14 Temmuz 2008 günü İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulmuştur. Soruşturma bitmiştir. Bu tarihten sonraki bütün kararları ancak 13. Ağır Ceza Mahkemesi verebilir.Hukuk dışı ve pervasız bu uygulamanın temel sebebi İşçi Partisi Genel Sekreteri olarak Savcı Öz hakkında 11.3.2008 günü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na suç duyurusunda bulunmamdır. Sonraki hukuka aykırı işlemleri nedeniyle Savcı Öz hakkında, partimizin avukatlarına talimat vererek iki kez daha Yüksek Kurul’a başvurmamdır. Savcı Öz, bir yargı mensubu gibi değil şahsi husumetle davranmakta ve yetkisini suiistimal etmektedir. Konuya köşenizde yer vermenizi dilerim.
Av. Nusret SENEMİşçi Partisi Genel Sekreteri
AKP iktidarının keyfi yok
ANKARA’da bütün işler Anayasa Mahkemesi’nin kararına odaklanmış bulunuyor. AKP’nin toplantılarının artık keyfi kalmamış görünüyor. Neden mi? Her zaman ortalama 5 saat süren Bakanlar Kurulu’nun önceki akşamki toplantısı 2.5 saat sürdü. Gece yarılarına kadar süren AKP MYK toplantısı da önceki akşam bir saat sürdü. Başbakan Erdoğan, AKP grup toplantısında ortalama bir saat kadar konuşuyor. Dünkü grupta yine aynı süreli konuşmasını yaptı ancak konuşmasından sonra grubun basına kapalı bölümü yapılmadı ve Erdoğan Meclis’ten ayrıldı. Bu işte bir iş yok mu?
Samsun ve Malatya’da listeler nasıl oluştu
YÖK 21 üniversitenin her biri için 3’er adayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayına sundu. YÖK, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde seçimde 1 ve 2. adaylar Prof. Murat Aydın (262) ile Hüseyin Akan (183) isimlerini Köşk’e aynen gönderirken; 157 oyla 3. sırada yer alan Prof. Erdal Ağar çizildi ve yerine 46 oylu Prof. Hakan Muğlalı konuldu.
Samsun’daki seçimde, Prof. Sait Bilgiç’in (AKP adayı), lehine feragat etmiş olan Hüseyin Akan’ın geçmişi hayli karışık gözüküyor. Bir ara İran’da eğitim aldığı iddia edilen Akan’la ilgili bir belge ortaya çıktı. 1.3.2000 tarihinde YÖK Başkanı Kemal Gürüz ’gizli’ damgalı bir mektupla dönemin rektörü Prof. Osman Çakır’a "Kurulumuza ulaşan bir duyuma göre, Üniversitenizde görevli Süleyman Kaplan, Hüseyin Akan ve Davut Albayrak’ın Hizbullah, İBDA-C vb. radikal dini örgütlerle iltisaklı (kavuşma, birleşme) oldukları iddia edilmektedir. Konunun tetkik edilerek sonuçtan bilgi verilmesini saygılarımla rica ederim" deniliyor. Soruşturma ne mi olmuş? Bugün MHP Samsun Milletvekili olan Prof. Dr. Osman Çakır araştırtmış ve bu kişilerin böyle bir bağlantısı olmadığı YÖK’e bildirilmiş.
Malatya İnönü Üniversitesi’nde de üniversitedeki oylamada ilk üçe yerleşen isimler (Cemil Çelik, Sezai Yılmaz ve İbrahim Keleş) Köşk’e bildirildi. İnönü Üniversitesi’nde hiç görev yapmayan veteriner kökenli Prof. Cemil Çelik, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’la birlikte TÜBİTAK’ta çalışıyordu. (Bu konuda ayrıntı bilgi 19.7.2008’deki yazımızda vardır. www.hurriyet.com.tr'ye bakılabilir.)
2. Meşrutiyet ve yeni dindarlar - Yalçın BAYER - Hürriyet