Sahabeler Peygamberimizi Nasıl Severdi?

Bu konuyu okuyanlar

Ömer Canbaz

Müdavim
Emektar
Katılım
29 Ağustos 2017
Mesajlar
6,157
Reaksiyon puanı
3,629
Puanları
113
Ashâb-ı kirâmın muhabbet ve gayret dolu hayatlarına baktığımızda görürüz ki; kalpler, Allah ile beraberliğin huzuruna ermişse, mâzeretler âdeta buharlaşır, yaralar derman bulur, acılar diner, uzun yollar kısalır, sıcaklar serin ve selâmet olur. Çünkü onların kalplerinde hiçbir fizikî acı, Allah Rasûlü’nden ayrı düşmenin acısı kadar ağır değildi. O’nunla beraber olduktan sonra, O tebessüm ettikten sonra; çileler güllere, zahmetler rahmete inkılâb etmekte idi…

Uhud Harbi’nde Abdullah bin Sehl ile kardeşi Râfî -radiyallâhu anhümâ-, Fahr-i Kâinat -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte savaşmışlar ve yaralı olarak Medine’ye dönmüşlerdi. Allah Rasûlü, düşmanı takip için müslümanları yeniden bir araya toplanmaya çağırdı. Bunu işiten iki kardeş;

“–Vallâhi bir binitimiz yok, yaramız da ağır. Fakat Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in bulunduğu bir seferi de kaçırmak istemeyiz.” diyerek hemen yola çıktılar.

Yarası diğerine göre hafif olan, ağır yaralı olanın kâh yürümesine yardım etti, kâh onu sırtında taşıdı. Böylece, Âlemlerin Efendisi’nden ayrılmamış oldular. (İbn-i Hişâm, III, 53)

Kalp, itmi’nâna ermişse, mazeretler buharlaştı. Yaralar derman buldu. Acılar dindi. Yollar kısaldı. Sıcaklar serinledi. Çünkü kalplerinde hiçbir fizikî acı, O’ndan ayrı düşmenin acısı kadar ağır değildi. O’nunla beraber olduktan sonra, O tebessüm ettikten sonra; çileler güllere, zahmetler rahmete inkılâb etmekte idi.

Bedir’de esirler alınmıştı. İslâm ahlâkı, esirlere en güzel şekilde sergilendi. Efendimiz; esirlere insanca muamele etmenin üzerinde o kadar durdu ki, zaten çok az sayıda bineğe sahip olan Bedir ashâbı, zaman zaman bineklere esirleri bindirdiler, kendileri o çöl sıcağında o uzun mesafeyi yaya olarak yürüdüler. Bu fazîletli muamele neticesinde, o esirlerin birçoğu müteâkip senelerde suhûletle İslâm’a girdi.

İnsanlık tarihini, medeniyetleri, milletlerin birbirleriyle savaşlarını, zulüm ve yıkımları tetkik eden birçok mütefekkir; bedbinleşmiş, insanın tabiatının kötü, bencil ve zalim olduğu, dolayısıyla, onun ortaya koyacağı her şeyin kötülüğe sebebiyet vereceği gibi bedbin (kötümser-karamsar) fikirler kaleme almışlardır.

Hâlbuki İslâm medeniyetinde, insaniyetin zirvesi defalarca sergilenmiştir.

Allah Rasûlü’nün emrine ittibâ için, esirlerine böyle davranan mü’minler; din kardeşleri için çok daha büyük fedâkârlıklar yaptılar. Öyle ki yeri geldi, muhtaç bir kardeşi için ânında bir ömürlük hayallerinden vazgeçtiler.

Kaynak: SAHABELER PEYGAMBERİMİZİ NASIL SEVERDİ? | İslam ve İhsan
 

Mahperi

Asistan
Katılım
29 Aralık 2017
Mesajlar
288
Reaksiyon puanı
410
Puanları
63
Ashâb-ı kirâmın muhabbet ve gayret dolu hayatlarına baktığımızda görürüz ki; kalpler, Allah ile beraberliğin huzuruna ermişse, mâzeretler âdeta buharlaşır, yaralar derman bulur, acılar diner, uzun yollar kısalır, sıcaklar serin ve selâmet olur. Çünkü onların kalplerinde hiçbir fizikî acı, Allah Rasûlü’nden ayrı düşmenin acısı kadar ağır değildi. O’nunla beraber olduktan sonra, O tebessüm ettikten sonra; çileler güllere, zahmetler rahmete inkılâb etmekte idi…

Uhud Harbi’nde Abdullah bin Sehl ile kardeşi Râfî -radiyallâhu anhümâ-, Fahr-i Kâinat -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte savaşmışlar ve yaralı olarak Medine’ye dönmüşlerdi. Allah Rasûlü, düşmanı takip için müslümanları yeniden bir araya toplanmaya çağırdı. Bunu işiten iki kardeş;

“–Vallâhi bir binitimiz yok, yaramız da ağır. Fakat Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in bulunduğu bir seferi de kaçırmak istemeyiz.” diyerek hemen yola çıktılar.

Yarası diğerine göre hafif olan, ağır yaralı olanın kâh yürümesine yardım etti, kâh onu sırtında taşıdı. Böylece, Âlemlerin Efendisi’nden ayrılmamış oldular. (İbn-i Hişâm, III, 53)

Kalp, itmi’nâna ermişse, mazeretler buharlaştı. Yaralar derman buldu. Acılar dindi. Yollar kısaldı. Sıcaklar serinledi. Çünkü kalplerinde hiçbir fizikî acı, O’ndan ayrı düşmenin acısı kadar ağır değildi. O’nunla beraber olduktan sonra, O tebessüm ettikten sonra; çileler güllere, zahmetler rahmete inkılâb etmekte idi.

Bedir’de esirler alınmıştı. İslâm ahlâkı, esirlere en güzel şekilde sergilendi. Efendimiz; esirlere insanca muamele etmenin üzerinde o kadar durdu ki, zaten çok az sayıda bineğe sahip olan Bedir ashâbı, zaman zaman bineklere esirleri bindirdiler, kendileri o çöl sıcağında o uzun mesafeyi yaya olarak yürüdüler. Bu fazîletli muamele neticesinde, o esirlerin birçoğu müteâkip senelerde suhûletle İslâm’a girdi.

İnsanlık tarihini, medeniyetleri, milletlerin birbirleriyle savaşlarını, zulüm ve yıkımları tetkik eden birçok mütefekkir; bedbinleşmiş, insanın tabiatının kötü, bencil ve zalim olduğu, dolayısıyla, onun ortaya koyacağı her şeyin kötülüğe sebebiyet vereceği gibi bedbin (kötümser-karamsar) fikirler kaleme almışlardır.

Hâlbuki İslâm medeniyetinde, insaniyetin zirvesi defalarca sergilenmiştir.

Allah Rasûlü’nün emrine ittibâ için, esirlerine böyle davranan mü’minler; din kardeşleri için çok daha büyük fedâkârlıklar yaptılar. Öyle ki yeri geldi, muhtaç bir kardeşi için ânında bir ömürlük hayallerinden vazgeçtiler.

Kaynak: SAHABELER PEYGAMBERİMİZİ NASIL SEVERDİ? | İslam ve İhsan
"Anam babam sana feda olsun Ya Resûlullah" diyecek kadar seviyorlar mış..
 
Üst