*SiRiNe*
Müdavim
- Katılım
- 22 Kasım 2007
- Mesajlar
- 5,336
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
Sarsıntıya rağmen
SARILMAK
İçmek
İçine çekmek
Emmek
Doymak
Bin tane fiil sayabilirim hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine dair.
Bayılıyorum yaşamaya...
Hayata doymaya...
Bombalara, sevgisizliğe, kine, aşksızlığa, teröre, şüpheciliğe, kıskançlığa, hazımsızlığa, komplolara inat, hayatımı, toprağın suyu hüp diye emdiği gibi yaşamaya çalışıyorum.
Tadını damağımda hissederek...
Bazen minik birşey oluyor, hayat bana “Kızım ha gayret!” dermişcesine hem sırtımı sıvazlıyor, hem de “Aman sakın beni unutma, sımsıkı sarıl bana ve beni bırakma!” diyor.
Hayat bana uyarı çekmiyor da, hatırlatma yapıyor.
Ben ailemi çok seviyorum.
Bunu söylemeyi de seviyorum.
Ailemle ilgili sorunları da çok seviyorum...
Ailemin bendeki izini ve tarihçesini, aldığım nefes gibi, derince içime çekip, hiç bırakmak istemiyorum.
Birine birşey olunca, kendi içimde depremler yaşıyorum.
Burnumu çeke çeke, o kıpkırmızı olmuş ucunu acıyana kadar siliyorum. Çünkü ailem, tarihim, elimden gidiyor da, ben yakalayamıyormuşum gibi hissediyorum!
Hatıralarım hayatı terkediyorlar, onları kayda alamadım diye kahroluyorum…
Teyzelerim, eniştelerim, dayım, yengem, amcam, ailemizin kızları, oğlanları, kimin gelin kimin damat olduğunun bir süre sonra unutulduğu ortamları ölümsüz kılmak istiyorum.
Kimsenin ölmesini istemiyorum…
Herkes sağlıklı ve çok uzun yaşasın... Hep yaşasın istiyorum...
Bir de şunu fark ediyorum;
Kim bu hayatı emerek, içine çekerek ve doyamayacak kadar severek neşeyle yaşıyorsa, o kadar GENÇ kalıyor bu dünyada.
Kim bu hayata kendine acıyarak, mutsuz olmak için kusur arayarak ve sızlanarak bakıyorsa, o kadar YAŞLANIYOR genç yaşında!
Yonca yine daldan dala...
Bir eniştem var benim.
Annem beyin kanaması geçirdiğini söyleyince içimde deprem oldu.
3 gündür de artçılarım devam ediyor.
Eniştemin 80 yaşında olduğunu, ilk defa bugün fark ettim ben daha!
Oysa benim eniştem aslında eminim daha 50 yaşında...
Hayatı hep içine derin çeker.
Hiç somurtmaz...
TAT alır hayattan!
Yemek yapmayı sever.
Balık tutmaya gider.
Müzik duyar dans eder.
Rakı balığı, yanında salatasıyla koşarak bize ikram eder.
Güldüğünü gören yok, kahkahası kulakları sağır eder...
Emekli maaşını yemedi içmedi, kuruş kuruş biriktirdi arkadaşlarıyla KÜBA' ya gitti...
79' unda...
Geçen sene.
Yaşamaya hiç üşenmez.
Beyin kanamasına rağmen, savaşmaya üşeneceğini de hiç sanmıyorum.
Yazarken ellerim ve dudaklarım titriyor aslında...
Kısa yazmak lazım doğru... Kelimeleri özenle seçmek lazım, o da doğru... Yazının bir amacı olmalı doğru...
Ama yapamıyorum.
Beceremiyorum.
İçimden geçenleri kesip biçemiyorum. Hayatımın kelimelerini budayamıyorum. Olması gereken doğrular listesinde ben bulunmuyorum.
Ben nasıl konuşuyor ve yaşıyorsam, öyle yansıyorum...
Uzun ve kalabalık ve karışık ve karmaşık ve tutarsız... biliyorum... af diliyorum.
Bir de...
Eniştemden çok etkilenmişim...
Hayatı,
Latin müzik tıngırtısında yaşayıp
Mineral su gibi balon balon içip
Kahkahalardan tıkanarak noktasız içime çekmek istiyorum
Yonca TOKBAŞ/ Hürriyet
SARILMAK
İçmek
İçine çekmek
Emmek
Doymak
Bin tane fiil sayabilirim hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine dair.
Bayılıyorum yaşamaya...
Hayata doymaya...
Bombalara, sevgisizliğe, kine, aşksızlığa, teröre, şüpheciliğe, kıskançlığa, hazımsızlığa, komplolara inat, hayatımı, toprağın suyu hüp diye emdiği gibi yaşamaya çalışıyorum.
Tadını damağımda hissederek...
Bazen minik birşey oluyor, hayat bana “Kızım ha gayret!” dermişcesine hem sırtımı sıvazlıyor, hem de “Aman sakın beni unutma, sımsıkı sarıl bana ve beni bırakma!” diyor.
Hayat bana uyarı çekmiyor da, hatırlatma yapıyor.
Ben ailemi çok seviyorum.
Bunu söylemeyi de seviyorum.
Ailemle ilgili sorunları da çok seviyorum...
Ailemin bendeki izini ve tarihçesini, aldığım nefes gibi, derince içime çekip, hiç bırakmak istemiyorum.
Birine birşey olunca, kendi içimde depremler yaşıyorum.
Burnumu çeke çeke, o kıpkırmızı olmuş ucunu acıyana kadar siliyorum. Çünkü ailem, tarihim, elimden gidiyor da, ben yakalayamıyormuşum gibi hissediyorum!
Hatıralarım hayatı terkediyorlar, onları kayda alamadım diye kahroluyorum…
Teyzelerim, eniştelerim, dayım, yengem, amcam, ailemizin kızları, oğlanları, kimin gelin kimin damat olduğunun bir süre sonra unutulduğu ortamları ölümsüz kılmak istiyorum.
Kimsenin ölmesini istemiyorum…
Herkes sağlıklı ve çok uzun yaşasın... Hep yaşasın istiyorum...
Bir de şunu fark ediyorum;
Kim bu hayatı emerek, içine çekerek ve doyamayacak kadar severek neşeyle yaşıyorsa, o kadar GENÇ kalıyor bu dünyada.
Kim bu hayata kendine acıyarak, mutsuz olmak için kusur arayarak ve sızlanarak bakıyorsa, o kadar YAŞLANIYOR genç yaşında!
Yonca yine daldan dala...
Bir eniştem var benim.
Annem beyin kanaması geçirdiğini söyleyince içimde deprem oldu.
3 gündür de artçılarım devam ediyor.
Eniştemin 80 yaşında olduğunu, ilk defa bugün fark ettim ben daha!
Oysa benim eniştem aslında eminim daha 50 yaşında...
Hayatı hep içine derin çeker.
Hiç somurtmaz...
TAT alır hayattan!
Yemek yapmayı sever.
Balık tutmaya gider.
Müzik duyar dans eder.
Rakı balığı, yanında salatasıyla koşarak bize ikram eder.
Güldüğünü gören yok, kahkahası kulakları sağır eder...
Emekli maaşını yemedi içmedi, kuruş kuruş biriktirdi arkadaşlarıyla KÜBA' ya gitti...
79' unda...
Geçen sene.
Yaşamaya hiç üşenmez.
Beyin kanamasına rağmen, savaşmaya üşeneceğini de hiç sanmıyorum.
Yazarken ellerim ve dudaklarım titriyor aslında...
Kısa yazmak lazım doğru... Kelimeleri özenle seçmek lazım, o da doğru... Yazının bir amacı olmalı doğru...
Ama yapamıyorum.
Beceremiyorum.
İçimden geçenleri kesip biçemiyorum. Hayatımın kelimelerini budayamıyorum. Olması gereken doğrular listesinde ben bulunmuyorum.
Ben nasıl konuşuyor ve yaşıyorsam, öyle yansıyorum...
Uzun ve kalabalık ve karışık ve karmaşık ve tutarsız... biliyorum... af diliyorum.
Bir de...
Eniştemden çok etkilenmişim...
Hayatı,
Latin müzik tıngırtısında yaşayıp
Mineral su gibi balon balon içip
Kahkahalardan tıkanarak noktasız içime çekmek istiyorum
Yonca TOKBAŞ/ Hürriyet