Peki erkeklerin hakları ne olacak?

Bu konuyu okuyanlar

amidi

Doçent
Katılım
10 Kasım 2010
Mesajlar
631
Reaksiyon puanı
8
Puanları
18
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Şahin Hanımefendiye,
Sayın bakanım, çalışmalarınızı basından takip ediyorum. Büyük sorumluluğu olan bir görevdesiniz. Aile toplumu ayakta tutan en önemli kurumdur. Devletlerin bekası aileler ile mümkündür. Eli kalem tutan ve aile konusu ile yakından ilgilenen biri olarak gördüğüm eksiklikleri yazma mecburiyetinde hissettim kendimi.
Yaptığınız çalışmaları basından takip ediyorum. Daha çok "Kadın Hakları" ile ilgili çalışmalarınız var. Peki "Erkeklerin Hakları Ne Olacak?" Siz "Kadın Bakanı" değilsiniz, "Aile Bakanısınız" ve erkeklerin de haklarını korumak zorundasınız. "Yaşama hakkının korunduğu, eşit fırsat sağlanan bir dünya için yola çıktık." demişsiniz. "Kadınlar, erkeklerle eşit olsunlar." diye kadınlara haklar veriyorsanız, erkeklerin taşıdıkları sorumlulukları da vermek zorundasınız. Kadınları erkeklerle eşit yapmak istiyorsanız, düzenleme yapılması gereken üç önemli konu var. Yoksa eşitlikten bahsedilemez.
Birincisi: Askerlik. Madem ki eşitiz, niye erkekler vatan hizmeti yaparken; cephede ölürken, öldürülürken biz kadınlar evde oturuyoruz? Neden? "Kadınlar da erkekler kadar güçlüdür." deniyor. Madem ki onlar kadar güçlüyüz, o halde niye askerlik yapmıyoruz? Devletimiz kadınların güçsüz ve zayıf olduğuna mı inanıyor da biz kadınlar askerlik hizmetinden muaf tutuluyoruz?
Madem ki yaratılıştan gelen kadın erkek farklılıkları kabul edilmiyor; eşitlik isteniyor, o zaman kadınlarda cepheye gitsinler. Kadın erkek eşitliğini savunup da kadınların vatan hizmeti yapmaları ve cepheye gitmeleri konusu olduğunda sesi çıkmayan, kadın hakları savunucularını, asla samimi bulmuyorum.
Neden gencecik delikanlılar, yiğitler, karda kışta dağların başında hayatlarını ortaya koyarken, genç kızlar bilgisayar başında twit atarak eşitlik mücadelesini kazansınlar ki? Eğer gerçekten eşitliği savunuyorsanız, erkeklerin askerlik sürelerinin yarıya indirilmesi, kadınlar da askerlik yapması konusunda çalışmaları başlatmanız gerekir.
Yanlış anlaşılmasın ben kadınların askere gitmesi gerektiğini savunmuyorum. Çünkü ben kadın ve erkek eşitliğine inanmıyorum ve "evin reisi erkektir" bunu gönülden kabul ediyorum. Erkekler gibi cesur da değilim, askere gitmek istemem, dağlardan ve karanlıklardan da korkarım. Fakat eşitliği savunan kadınların, askere gitmesi gerektiğine inanıyorum.
İkincisi: Erkeklerin boşandıkları eşlere nafaka vermesi konusu. Anayasadan "Erkek evin reisidir." maddesi kaldırılmışken, erkeğin geleneksel rolleri kabul edilmezken, erkeğin üzerindeki geleneksel yükleri neden almıyorsunuz? Hakların alınıp, yüklerin bırakılması adil midir? Neden evliliğin ve boşanmanın bütün yükünü erkekler çekmektedirler?
"Erkek evin reisi değilse" neden ailenin masraflarını üstlenmek zorunda olsun? Erkek kira ödemekte zorlansa hanıma "annemlerle oturalım" dese bu kadın için haklı boşanma sebebi oluyor. Çünkü erkek eşine ayrı ev açmak zorunda kanunlarımıza göre. Evin reisi sayılmayan adamın, neden böyle bir sorumluluğu olsun ki? Eşitlik varsa erkek ev işlerine yardım etsin, kadın ayrı ev açsın kocasına.
Boşanma durumunda da yük yine erkeğin üzerinde. "Erkek aile reisi değilse" boşandığı kadına nafaka vermesi anayasaya aykırı değil midir? Üstelik boşanmayı kadın istemişken. Boşanma durumunda çocuk varsa ve çocuk annede kalacaksa, çocuğu için baba elbette nafaka verecek; fakat pek çok erkek çocukları için ayrı, boşandığı eşi için ayrı nafaka ödemek zorunda kalıyor. Neden?
Bir kadın, iki ay gibi kısa zaman bile evli kalmış olsa boşandığında, başka biriyle resmi bir evlilik yapmadığı sürece eski kocasından ömür boyu nafaka alabiliyor. Nerde eşitlik? Erkek işsiz olsa bile nafaka ödemekten kurtulamıyor ve hapis cezası alıyor. Kadınlar ise çalışıyorsa bile kocalarından nafaka alabiliyor ve boşandıklarında kocalarına nafaka ödemek zorunda bırakılmıyorlar. Eşitlik ilkesine göre burada büyük bir haksızlık ve adaletsizlik yok mu? Cezaevlerinde nafaka ödeyemediği için yatan kaç erkek var? Bunlar bir açıklansın.
Evlenirken ev kurmanın bütün yükü erkeklerin üzerinde. Ev kuracak, eşya alacak, nişan, düğün masrafı, geline takılacak takılar...Bunları erkek karşılıyor. Sonra gelin hanım üç beş ay sonra kocadan memnun kalmıyor ve ayrılmak istiyor. "Romantik değildi, annesine çok gidiyordu, falan filan..." Önemli sebeplerle boşanan kadınlar da var tabii ki fakat böyle ıvır zıvır sebeplerle boşanan kadın da çok.
Boşanmanın bütün yükü de erkeğin üzerinde. Belki de bir gün bile ona mutluluk vermemiş bir kadına, ömür boyu nafaka ödeyecek, kazancını paylaşacak. Kanun yolu ile kölelikten başka nedir ki bu? Belki düğün masraflarının bile kadından tahsil edilmesi gerekirken, bir de erkeği ömür boyu o kadına bakmak zorunda bırakmanın neresi eşitlik?
Boşanan kadının durumu ise daha iyi. Büyük ihtimalle ailesinin yanına gidecek, o zaman babası ya da erkek kardeşleri bakacak. Veya yeniden evlenecek kocası bakacak. Eski kocadan nafaka almaya devam etmek için nikahsız bir beraberlik ya da dini nikahla evlenerek masraflarını karşılayacak başka bir erkek bulan kadın sayısı da az değil bu arada.
Erkek ise yeniden evlenmek için bir kez daha masrafa girecek, bir yandan da eski karısına para gönderecek. Yani iki kadına birden bakmak zorunda kalacak. İlk karısına nafaka ödediği için, belki ikinci eşi ile maddi sorunlar yaşayacak. Bu arada anne babasının durumu iyi değilse onlar da yardım bekleyecekler, erkek ya. Erkeğin ikinci evliliği de iyi gitmedi ondan da ayrılmak zorunda kaldı ne olacak? İki kadına nafaka ödeyecek, varsa çocuklarına nafaka ödeyecek derken bitti bu adam. Bir daha evlenemez. Günümüzde erkekler evlilikten kaçınıyorlar, bu sebeplerden olabilir mi?
Ülkemizde her yıl yüz bine yakın çiftin boşandığı gerçeği var olduğuna göre, boşanmalarda erkeklerin de zarar görmemesi için çalışmalar yapılmalı ki bu erkekler tekrar evlenebilsinler. Ayrıca boşandığı belki de nefret ettiği kadına her ay para göndermek zorunda kalacak bu erkeklerin akıl sağlığını korumaları, eski eşleri ve toplum için potansiyel tehlike olmamaları için, boşanılan eşe verilen nafaka konusunda mutlaka bir şeyler yapılmalı. Her yıl boşanmalarla yüzbin, yüzbin, artan bir erkek sayısı var burada. Bu konu aileler ve toplum sağlığı için çok önemli.
Üçüncüsü: Anne ya da babadan kalan maaşlar konusu. Anne-baba öldüğünde bekar ya da dul kızları onların maaşını ömür boyu alırken, erkek evladı işsiz de olsa anne baba maaşından faydalanamıyor. Bunun neresinde eşitlik var? Pek çok evli kadın resmen boşanarak eşleri ile yaşamaya devam ediyorlar, anne- babanın maaşını almak için. Öte yandan erkek kardeşleri evinin kirasını, karısının ve çocuklarının masraflarını karşılayamıyor. İşsiz olabiliyor ya da çalışsa bile maaşı yetmeyebiliyor; fakat anne-babanın maaşından faydalanamıyor. Neden? Suçu ne? Erkek olmak mı? O da onların evladı değil mi? Hani eşitlik?
Devlet pozitif ayrımcılık yaparak kadınlara iş imkanını artırdı. İşsiz aile reislerinin sayısı 1 milyon 649 bine yakınmış. İşsiz aile reislerinin yüzde 89'u erkeklerden, yüzde 10'u kadınlardan oluşuyormuş. Bir milyona yakın erkek işsiz, evine ekmek götüremezken, karısına ve çocuklarına bakmak, varsa eski karısına nafaka ödemek zorunda iken; babası, kocası ya da eski kocası tarafından masrafları üstlenilmiş pek çok kadın eşitlik adına işe alınarak erkeklerin işsiz kalmalarına sebep olunuyor. Adalet bunun neresinde?
Bu yapılanlara bakıldığında eşit fırsat falan görünmüyor, kanun yoluyla erkeklerden alıp kadınlara verme gibi bir durum var. Kadın gerçekten ihtiyaç sahibi ise onun yükünü eski kocası değil, devlet çekmeli. Biliyorum, yazdığım bazı sorunların direk muhatabı siz değilsiniz; fakat aile bakanı olarak erkeklerin sorunları ile de ilgilenmek zorunda olduğunuz ve eşitliği savunduğunuz için bağlı olduğunuz bakanlar kuruluna teklif götürebilirsiniz.
Madem ki eşit bir dünya isteniyor, o zaman gerçekten eşitlik sağlansın. Batı ülkelerine, yüksek sayıda çalışan kadın rakamı verelim, modern görülelim derken erkeklere haksızlık yapılmasın. Pek çok kanun batıya bakarak yapılıyor. Batının iki yüzlü kanunları da politikaları da bizi ilgilendirmez. Zaten batının aile konusunda geldiği noktaya bakarak onları bu konularda kesinlikle model almamamız gerekir.
Kadına şiddet konusunda çalışmalarınız var. Şiddete uğrayan kadınlara elbette yardım edilmeli. Fakat konu öyle abartılıyor ki basın tarafından neredeyse bütün erkekler, şiddet yanlısıymış gibi gösteriliyor. Bu da işinde gücünde, ailesinin geçimi için canla başla çalışan pek çok erkeği zan altında bırakıyor. Neden yüz erkeğin hatasını yüz bin erkek çeksin ki? Şiddet konusundaki çalışmalar erkekleri zan altında bırakmadan yapılmalı.
Ayrıca şiddeti önlemek şiddetten sonra yapılacaklarla olmaz. Şiddetten sonra karakola gitmek ya da polis çağırmak bir çözüm değildir.
Öncelikle şiddetin tanımı iyi yapılmalıdır. Fiziki şiddet üzerinde durulurken, psikolojik şiddet hiç konuşulmuyor. Psikolojik şiddet, fiziki şiddetten daha hafif değildir. Kadınların erkeklere uyguladığı psikolojik şiddet önemsenmezken, erkeklerin kadınlara uyguladığı fiziki şiddet görülüyor sadece.
Kadın erkeğe sokak ortasında "şerefsiz, namussuz" gibi her türlü hakareti yapıyor, bu suç olmuyor, erkek kadına bir tokat atsa suç oluyor. Erkek attığı tokadın bedelini ödeyecekse, kadın da yaptığı hakaretlerin bedelini ödemeli; madem eşitlikten haktan hukuktan bahsediliyor. Karakollarda "psikolog polisler" olmalı. Kadın fiziki şiddette nasıl polisi arayabiliyorsa, erkek de "psikolog polisi" arayabilmeli. "Karım bana şu hakaretleri yaptı, ruh sağlığımı bozuyor, şikayetçiyim diyebilmeli."
Şiddetini önlemek için işe yarayacak bir kaç önerim var:
Kadınlar, erkeklere hakaret etmeden konuşmayı öğrenirlerse şiddet önemli oranda azalacaktır. Kadına şiddet durumunda polis çağırmayı öğretmeden önce, erkekle nasıl konuşulur onu öğretmek lâzım. "Kadın hakaret ederse, erkek vurabilir." demiyorum yanlış anlaşılmasın.
Kadının önce kendini korumayı öğrenmesi lâzım, yoksa polis gelene kadar canından olur. Kadının haklı ya da haksız olması önemli değildir. Mesela adam içmiş gelmiş, çocukların ekmek parasını içkiye vermiş, kadın haklı olarak şöyle diyor: "Allah belanı versin, yine zıkkımlanmışsın, ekmek paramızı içkiye yatırmışsın, pis sarhoş" Bu adamın, zil zurna kafayla bu sözlere karşı şiddet uygulaması hiç şaşılacak bir şey olmaz.
Kadın canın seviyorsa, haklı da olsa adama hakaret etmesin, madem fiziki güç erkeklerde, madem ona gücü yetmiyor. Kadın, devlete polise güvenip ağzına gelen hakareti erkeğe yaparsa, polis gelene kadar kadın canından olabilir. Bu yüzden kadınlara önce kendini korumayı öğretmek lâzım. Bu da ne eline silah vererek ne de savunma sporu öğreterek olur. Kadının en büyük silahı dilidir. Kadın dilini düzgün kullanırsa kendini koruyabilir.
Kadın cinayetlerinin çoğu ya erkek içkili iken ya da boşanma aşamasında gerçekleşiyor. Boşanma aşamasında kadın "nasıl olsa ayrılıyorum, babam abim yanımda" diye güvenerek erkeğe ağzına geleni sayıyor. Ayrıca pek çok boşanmada çocukların velayeti için ya da erkekten nafaka almak için dava dilekçelerine erkeğe yazılmayan iftira kalmıyor. Erkeğin sapıklığından tutun, aklınıza gelebilecek her türlü iftira atılıyor. Bir kaç yalancı şahit bulmak da pek zor olmuyor.
Elbette boşanan erkeklerin içinde kötüsü de, sapığı da, akıl hastası da vardır ve bunlar yazılmalıdır; ama bu kadar boşanan erkeklerin hepsinin kötü, kadınların da çoğunun iyi olması pek gerçekçi değil. Kadın erkeği cezalandırmak için çocukları babalarından kaçırıyor, çocuklarının yanında ya da sokak ortasında hakaretler ediyor, üstüne dava dilekçesinde iftira atıyor. Yine de bunlar, sebep ne olursa olsun, erkeğin cinayet işlemesinin asla haklı sebepleri değil tabii ki.
O zaman "Türk erkeği kadını kendi malı gibi görüyor, boşanmak istemiyor" gibi meselenin özüne inmeyen tespitler de bulunmak yerine "neden boşanma aşamasında bu kadar cinayetler işleniyor" onun araştırmasını yapıp, ailelere boşanırken yardımcı olunmalı.
Şiddeti önlemenin ikinci yolu cinsel eğitimdir. Evlilikte muhabbeti sağlayan en önemli şey "cinsel hayattır." Toplumumuzda namus kavramından dolayı kızlar cinsellikten korkutularak büyütülüyor. Kadınların çoğu evlendikleri zaman cinsel isteksizlik yaşıyorlar ve eşleri ile birlikte olmak istemiyorlar. Erkekler de bu konuda eğitim almadıkları için eşlerine nasıl yardımcı olacaklarını, sorunu nasıl çözeceklerini bilemiyorlar. Cinsel sorunlar evlilikte öfkenin ve boşanmaların en önemli sebeplerinden biridir. Bu yüzden hem evlenecek olanlara, hem de evlilere mutlaka cinsel eğitim verilmelidir.
Aileyi çok ilgilendiren "feminizm" konusunda da bir kaç şey söyleyerek bitirmek istiyorum.
Kadınları kurban, erkekleri ise saldırgan ilan eden günümüz “feminist” yaklaşımı yanlış yönlendirici oluyor ve sorunları daha kötü hale getiriyor. Kadınların “iyi”, erkeklerin ise “kötü” olduğu yolundaki sosyal algılama, gerçekleri görmemizi engelliyor.
Aile bakanı olarak kadınlara eşitlik sağlama çalışmalarından ziyade iki tarafa da eşit bakar ve günümüz dünyasında sürekli ezilmeye ve aşağılanmaya çalışılan erkeklerin haklarını da korursanız çalışmalarınızla aileye gerçekten katkı da bulunacaksınızdır.
Son olarak bir kaç ay önce sitemize gelen Gaziantepli sizin hemşehriniz olan ve mailinde size de yardım için seslenen boşanma aşamasındaki bir erkekten gelen mektubun linkini vererek bitirmek istiyorum. Bu vesile ile onun sesini de size duyurmak isterim.
http://www.cocukaile.net/bosanan-erkekler-neler-cekiyor/

Saygılarımla...

Sema Maraşlı / Haber 7

Doğru söze ne denir.....

Yukarda linkte verilen mektup beni gerçekten etkiledi aşağıya almak istedim umarım yönetici arkadaşlar uygun bulurlar yayınlanmasını...

Bir Adem Diyor ki…
sn Sema Hanım,
Bu gün haber 7 de ki yazınızı okudum. sevindim çok sevindim. çünkü boşanmalardan yana hep biz erkekler o kadar haksız görüldü ki anlatamam.
ben de şu an eşimden ayrılmak üzareyim. 17 yıllık bir evliliğim var. hatta vardı diyebilirim. aslında çoktan bitmiş de benim haberim yokmuş.
uzatmaları oynanan final maçı gibi. en son altın golü zeten eşim attı. biz görücü üslülü ile evlendik. benim anne baba sizlere ömür. evlinirken abla kareş desteği ile evlendik.
hep sorunlar vardı; ama bende hep alttan aldım. çok ekonomik zorluklar geçirdik ama hep üstesinen geldik. çalıştığı için yetişemediği yerde çocukların bakımındantemizliğe, ütüye, yemek yapmaya, kadar hep destek çıktım.
hatta paramız olmadığı zamanlar, kuaföre saç boyatmaya imkanımız olmadığı günlerde marketen hazır boyalardan alarak ben boyamıştım. gözü kalmasın üzülmesin diye (mesala marka vermeyelim akuji kzıl bakır 9 no gibi. akuji akıcı boya oluyormuş. yani kalıcı olmuyormuş. içinden bir çift eldiven seti ve birde seyreltici sıvı çıkyor. ) bunlara kadar yaptım.
ama bana karşı hep ilgisizdi. genelde ayrı uyur, hep kendisini oturma odasından, adete toplardım. ben evde olduğum günler, zamanını hep temizlik yaparak geçirirdi ve hep asabiydi.
bende hep şöyle düşünürdüm. iki oğlum var, artık bende baba oldum. evim ve eşim var. bunlar önemli değil, derdim kendi kendime. kızdığım sinirlendiğim zamanlar olurdu ama yine de fazla uzatmazdım.
çünkü ailemi kaybetmiştim ve tek başıma evlenmiştim. bu yuvanın idame etmesi gerekti. sonra ailesi ile olan olan sorunlar derinleşti. daha sonra ben iş yeri değişikliği yaptım.
işim gereği sık sık seyahatlere çıkmaya başladım.(satış pazarlama) ilişkiler daha da gerginleşti. gerçekten de şidettli geçimsizlık artık bizde de vardı.bende artık alttan almamaya başlamıştım.
diğer taraftan yazınızdan cesaret alarak ayıp değildir söylemesi diyorum artık, cinsel yaşam da kalmamıştı. Çünkü her kendisine yaklaşmamada ya ağzım kokar diye red eder ya da ter kokuyorsun diye red ederdi.
2.oğlum dünyaya geldikten sonra cinsel bakımdan iyice sorunlu hale gelmiştik. Hep tekrar hamile kalmaktan korkuyordu. oysa birinci oğlumla ikinci oğlum arasında tam beş yıl var.
ve yine kendisi çalıştığındından dolayı vede ailesi çocuklara bakmayı red ettiğinden dolayı ve annem babam olmadığından dolayı biz evlatlerımızı kreşe vermek zorunda kaldık. Ve hep ev kirası gibi artı birde giderimiz olmuştu. Ben bu nedenle de üçüncü bir çocuk zaten istemiyordum bunu kendisine anlatıyordum.
hatta eğer bir sorun var ise bir psikoloğa veya doktara gidelim, doğumdan sonra bazı isteksizlikler olabilirmiş doyordum; ama kabul etmiyordu. Alaycı bi şekilde gülüyordu. kaldı ki ben sigara içmeyen, içki ise yılda sadece 3-4 kez keyif olsun diye ağzına koyan bir adamım. Elbette melek değilim. haşa gökten de inmedim. Hatalarım tabiki vardır. Bunu kabul ediyorum ve kendisine de çok kez söylemiştim.
ama şunu da söylemiştim artık biraz daha dikkat et. Ben artık dayanamıyorum. asabi hallerin, sinirin ve hatta karşındaki kocan değil gibi azarlaman, bunlar doğru değil günün birinde biz gümüleriz derdim. Hep uyarmıştım. Hatta konuyu ablama açtığımda ağzı açık kocaman bir aaaaaaaaa çıkmıştı ve ‘mümkün değil sizde olamaz demişti”.ama biz gümbürdedik ve oldu. Ablamında ağzı aaaaaaaaaa diye açık kaldı…………………………
en son gediğimiz noktada, şidetli bir kavganın ardından ben işim gereği dışarıya gittim. Zaten evin içinde ayrı yaşıyorduk ama benim içimde bir ümit vardı. ama onda kalmadığını bilmiyordum. itiraf da edeyim kii dayak bile attım. umarım bu itirafı savcı suç duyurusu olarak kabul etmez. çünkü tek tafarlı anlatmak istemiyorum. dediğim gibi bende de haksız durumlarım olabilir.
çünkü söz ile birşeyler anlatamıyordum. artık ütümü yapmıyordu. yemekleri hep hazır dişardan söylüyordu. sık sık dışarı gezmelere gidip geç geliyordu. giderken izin almayı bırakın haber bile etmiyordu. bazen kapıda satlerce beklediğim bile oluyordu. benim kan beynime sıçramıştı.en son zaten durumu açıkladı altın gölü atmıştı.
aynen şunları söyledi tam 7 ay önce
-aramızda her şey bitti.
-ben ayrılmak istiyorum.
-avukata sordum büyük oğlan(16) pisikolog eşiliğinde sorulacak kimde kalmak isterse onda kalacak ama bende kalmasını istiyorum.
-küçük oğlan(10) zaten mahkemenin bana vermesi olasılığı yüksek.
-annemlere gitmeyeceğim.
-ev tutacağım. çocuklar bende kalırsa daha rahat olurum.
-senden bana attığın dayak ve ettiğin hakaretlerden dolayı tazminat istemiyorum. istesem alırım (Allah razı olsun ki elime sağlık)
-nafaka istiyorum. onuda çocuklar için istiyorum. kendime asla kulanmayacağım.
-17 yıldır zor tahamüll ettim.
-ben annemlerle görüştüm sen bilirsin diyorlar.
-sadece bababın haberi yok, rahatsızlanır diye söylemedim.(duyuncada sanki çok etkisi olacakta)
-annem ve eniştem beni siz isteğinizde bir odaya çekip ikna ettiler. zaten ben istemiyordum.
-sen yokken çocuklara konuştum durumu anlatım.

eh artık uzatmalardaki maçta kadın şutu çekti golü attı. çünkü hergün tv de gazetelerde kadın hakları, yok özgürlük kavramları derken birde üstüne üstlük aileden sorumlu sayın acar bakanımız Fatma Şahin hanımefendinin adete erkeklere haksızlık edercesine kadınları korumak adına veya kendi adını duyurmak adına veya başbakanın gözüne girmek adına icraatlar yapması sadece olayı tek taraflı görüp aile birliğnde sanki erkek yokmuşta tek ezilen kadınmış gibi harket etmesi cesaret vermişti.
ki sizin yaznız o nedenle çok ilgimi çekti.
bende aynen şunları söyledim
-boşanacaksan durma git, geç bile kaldın.
-17 yıl neden bekledin?
-biz seni kaçırmadık da ki neden kabul ettin. ailen kafana silah mı dayadı ?zorla mı verdi? hayır deseydin.
-2 çocuk olana kadar neden bekledin?
-ne sen Hülya Avşar’sın ne de ben Kaya Çilingiroğlu. hem ayrılıp hemde birlikte aynı evde olamam.
-hemen annenlere git. dava aç.
-senin yaptıklarını yanına bırakmam. (sinirlenmiştim)
-çocuklarıda sana bırkamam.
-madem gitmek istiyorsun bu iş edebinle olsun. sizden bir büyük bende bir büyük gelsin, bugün hemen seni götürsünler. onlara da aynısını anlat.
-ikimizde de vebal kalmasın.
-bana bunu da yaptın ya Allah senin belanı versin, dedim.
durum bu noktaya gelmişken ben ertesi gün büyük oğlumla konuştum.oğlum aynen şunları söyledi.
“baba ben çok üzülüyorum hemde kardeşime çok üzülüyorum. o çok küçük. onu çok özlerim.” dedi ve sözlerini tamamlayamadı. hıçkırığa boğuldu.
ben de ona sözverdim asla kardeşinden ayrılmayacaksın diye.
bizim hanım efendi golü attı ama sahadan ayrılmadı. yani evden gidemedi. sorunlar devam, devam, devam etti. birgün sordum kendisine hani sen gidecektin diye…
gene bağırarak–ev bulamadığını–bulsa bile pahalı olduğunu—çocukların okul durumu olduğunu–başka semte rahat edemeyeceğini–ailesinin yanına yerleşemeyeceğini rahat edemeteceğini vs vs vs söyledi.
o zaman bende dedimki -böyle harbi konuş gözümün yağını ye –ben evden ayrılayım. tüm eşyaler sende kalsın-sadece bende hatırası özel özel şeyleri alayım (babım yadigar duvar saati gibi)
her ne kadar ayrılsakda sen benim eski eşim olarak kalacaksın.bende senin eski eşin olarak kalacağım-bu çocukları karşıklıklı büyütmek zorundayız-ben aradan çekliyorum-ama ev buluncaya kadar az sakin ol üzerime gelme beğırma çağırma ben aradan çekliyorum artık çünkü bende seni istemiyorum evden gider gtiemezde davayı gerekirse açarız hatta aramızda anlaşma yapıp avukata öyle gidelim , bunu da hiç bir erkek yapmaz aradan çelikmez dedim.
İşte benim için yüz yılın cevabı eh banada zaten kapak oldu..KENDİNİ ACINDIRMA... dedi …….!!!!!!!!!!!! (MUTFAKTA YATIRIP BOĞAZNI KESMEK İSTEDİM. SONRA SAVCI BANA CANAVARCA HİSLE ADAM ÖLDÜRMEKDEN ÖMÜR BOYU HAPİS..BEN İÇERDE, KENDİ TOPRAK ALTINDA,YA ÇOCUKLARIM ALTIN KADAR DEĞERLİ ÇOCUKLARIM!!)
Kaderimi Allah yazmıştı. alfret hıckok değil. korku filimi yönetmiyordum. o nedenle Canavarca hisle bir eylem yapmadım. Sayın Gaziantep savcısını bir dertten kurtarmış oldum. ama basın mensupları için üzüldüm. çünkü bir canavar koca haberi yapmayacaklardı.
sayın bakan çıkıp gene üzüntülerini bildiremeyecekti. aldığı tedbirleri uzun uzun anlatamayacktı.Ve kadınlar neden öldürülüyormuş şimdi bende çok iyi anladım.
aslında bende ev içi şiddetle büyümüş bir insanım. babamın annemi dövdüğünü görünce hep saklanırdım. ben böyle yapmıyacağım derdim ama geldiğim noktaya bakın.
şimdi ev arıyrom. eşya diziyorum. hemde rengarenk ama kimse ev vermiyor sanki roller değişti dul kadın benim. bizim golcu hatun ile aynı evde ama ayrı odalardayız. çocukar durumu kabullendi.
hatta küçük oğlum giderken küçük yastığını bana vercek. büyük oğlum ise bebekliğinden kalma denizci miçosunu. onlara ayrılsam bile onların babası olduğumu- anneleri ile kalmanın daha doğru olduğunu- sakın babamız bizi bırakıp gitti diye düşünmemelerini-boyunlarını bükmemelerini söyledim. gözümün içine bakın, siz benim gözümün nurusunuz, dedim.
Ailden sorumlu sayın bakan, bana da sahip çıksın. benim durumumda ki erkekler için telefonla çağrı merkezleri kursun. mesela mor çatı erkek sığınma evi.
medya beni haber yapsın. tvde sabah programlarına konuk olayım. ne de olsa ailde kadın değil erkek de var. olay sadece kadın eksenli değil insan eksenli düşünülsün. bana yardım kampanyaları açılsın.
belediye başkanı araya girsin, bana ev bulsun. kış geldi ne malum, bizim hatun efendi hadi artık git diyebilir. ne de olsa kadın nede olsa haklı nede olsa bakan bile onlardan yana ve hatta kanunlar da..
buzdolabı-halı-hertürlü mutfak eşyası tv (mümkünse plazma olsun)oturma odası-yatak odası-perde-ihtiyacım var. Allah develetimize zeval vermesin. Onlardan yardım bekliyorum. ha bide buzdolabı ne olur no frost olsun….bulaşık makinası 12 programlı olasun..çamaşır makinası 100 programlı olsun, kırşık giderici programı olsun…bende insanım kadınlar no frost isterde ben istemeyemez miyim?
hatta hakklı bulunacaksan ameliyatla kadın olayım. kadın olmak sanırım beni haklı gösterir. ben bi kere haklı çıkayım sonra erkek oluruz tekrar.
bu yazmı okuyun lütfen hatta yayınlayın. hatta sayın bakana siz iletin. sizden giderse ilgilenir. ne de olsa ben erkeğim ciddiye almayabilir ve hatta ne olur bana cevap yazın. çünkü tek başıma altından kalkamıyorum.
herkese saygılarımla…


Gerçekten etkileyen bir uslupla yazılmış Umarım bu abimizin yuvası dağılmamıştır ve Allah ablamıza akıl fikir vermiştir de bunca yıldan sonra ailesini kendi elleriyle yıkmamıştır....
 

yusufYAZICI155

Asistan
Katılım
7 Kasım 2018
Mesajlar
225
Reaksiyon puanı
90
Puanları
28
Yaş
21
Normalde çok duygusuzumda ağlıcam az kaldı. Ne hayatlar varmışbe
Nafaka aşırı derecede saçma Devlet adamın gelirine bakmıyorki
Her dediğinin her kelimesi o kadar haklı ki
 
Üst