*SiRiNe*
Dekan
- Katılım
- 22 Kasım 2007
- Mesajlar
- 5,336
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
Gelinciklerin verdiği ders... Şu “an”ın canlılığını değil de gelecek zamanı istiyorsan; güzelliği yerinde değil de ille de kendi evinde istiyorsan ve sevmiyor, hesap yapıyorsan; bu CAN solar! Tez elden ve kesinkes solar!
***
Yine de tuttum, çocukluğumda yaptığım gibi iki gelinciği koparıp bir not defterinin yaprakları arasında kuruttum! Akşam elimde iki desen vardı. Eşsiz iki tablo! Güzellik ve aşk öyledir! Ya o “an” yaşayacaksın ya da ancak resmini saklayacaksın!
***
Büyük şehirlerde alışverişten eve döndüğünüzde size ne aldığınız sorarlar genellikle! Ama sakinleri birbirini tanıyan küçük şehir ve kasabalarda durum farklıdır. Bir Venedikli kadın kocasını şöyle anlatıyor: “Alışverişten döndüğümde ne aldığımı değil, kimlerle karşılaştığımı sorar!”
***
Durup dinleyince anlıyor insan... Kulak verince işitiyor... Dünya bizimle konuşuyor!
***
İyi ve etkileyici konuşma dersleri alanlar var. Alsınlar. Herkes iyi ve etkileyici biçimde konuşmak istiyor. Bir masada arkadaşlarıyla muhabbet ederken bile devlet tiyatrosu oyuncuları gibi vurgulu ve iddialı tonlamalarla konuşanlar o kadar çok ki! Ayrıca her şeyi “hatip edası” yla anlatanlar da çoğalmaya başladı. Ama iyi ve etkili biçimde DİNLEMEK isteyen var mı? Var mı? Var mı? Arıyorum...
***
Yeni yeni anlıyorum: Uzun yıllar cidden dinlememişim çevremdekileri! Sadece işitmişim. Bazen hâlâ karşımdakini dinlemeye odaklanmakta çok zorlanıyorum. Tıpkı bakmak gibi, gerçekten dinlemek için de hızı kesmek, hatta durmak gerekiyor.
***
Dışımız ne kadar kalabalıksa, ne kadar “birlik beraberlik ruhu” na sahipsek, içimiz o kadar tenha, o kadar ıssız! Yazık! Biraz isteyerek, bilerek yalnız kalsak, biraz kaçabilsek şu “tek yumruk kalabalıklar” dan, ruhumuz büyüyüp çoğalacak oysa! Ama bilmeyene, yaşamayana nasıl anlatılır!
***
Çok büyük gelişmedir... Susmak istediğimizde susabilmek! “Hayır!” demek istediğimizde ağzımızdan “evet!” çıkmasını önleyebilmek!
***
Saf imanla gitgide yalakalaşmış inanma arzusu arasında ne büyük ve çıplak bir fark var. Ama birincisi çok nadir, ikincisi pek çok rastlanan bir şeydir.
***
Bazen soruyorlar; mucizelere inanıyor musun diye! Evet, diyorum. Bir anlık mutlulukların upuzun mutsuzluklarımızı unutturabilmesi mucize değil de nedir?
Haşmet BABAOĞLU
***
Yine de tuttum, çocukluğumda yaptığım gibi iki gelinciği koparıp bir not defterinin yaprakları arasında kuruttum! Akşam elimde iki desen vardı. Eşsiz iki tablo! Güzellik ve aşk öyledir! Ya o “an” yaşayacaksın ya da ancak resmini saklayacaksın!
***
Büyük şehirlerde alışverişten eve döndüğünüzde size ne aldığınız sorarlar genellikle! Ama sakinleri birbirini tanıyan küçük şehir ve kasabalarda durum farklıdır. Bir Venedikli kadın kocasını şöyle anlatıyor: “Alışverişten döndüğümde ne aldığımı değil, kimlerle karşılaştığımı sorar!”
***
Durup dinleyince anlıyor insan... Kulak verince işitiyor... Dünya bizimle konuşuyor!
***
İyi ve etkileyici konuşma dersleri alanlar var. Alsınlar. Herkes iyi ve etkileyici biçimde konuşmak istiyor. Bir masada arkadaşlarıyla muhabbet ederken bile devlet tiyatrosu oyuncuları gibi vurgulu ve iddialı tonlamalarla konuşanlar o kadar çok ki! Ayrıca her şeyi “hatip edası” yla anlatanlar da çoğalmaya başladı. Ama iyi ve etkili biçimde DİNLEMEK isteyen var mı? Var mı? Var mı? Arıyorum...
***
Yeni yeni anlıyorum: Uzun yıllar cidden dinlememişim çevremdekileri! Sadece işitmişim. Bazen hâlâ karşımdakini dinlemeye odaklanmakta çok zorlanıyorum. Tıpkı bakmak gibi, gerçekten dinlemek için de hızı kesmek, hatta durmak gerekiyor.
***
Dışımız ne kadar kalabalıksa, ne kadar “birlik beraberlik ruhu” na sahipsek, içimiz o kadar tenha, o kadar ıssız! Yazık! Biraz isteyerek, bilerek yalnız kalsak, biraz kaçabilsek şu “tek yumruk kalabalıklar” dan, ruhumuz büyüyüp çoğalacak oysa! Ama bilmeyene, yaşamayana nasıl anlatılır!
***
Çok büyük gelişmedir... Susmak istediğimizde susabilmek! “Hayır!” demek istediğimizde ağzımızdan “evet!” çıkmasını önleyebilmek!
***
Saf imanla gitgide yalakalaşmış inanma arzusu arasında ne büyük ve çıplak bir fark var. Ama birincisi çok nadir, ikincisi pek çok rastlanan bir şeydir.
***
Bazen soruyorlar; mucizelere inanıyor musun diye! Evet, diyorum. Bir anlık mutlulukların upuzun mutsuzluklarımızı unutturabilmesi mucize değil de nedir?
Haşmet BABAOĞLU