- Katılım
- 7 Nisan 2007
- Mesajlar
- 2,796
- Reaksiyon puanı
- 14
- Puanları
- 38
9 Nisan 2007 zaman gazetesi Brüksel yazarı Selçuk GÜLTAŞLI'nın unutamadığım bir yazısı. Tarih olarak biraz eskidir ama okunmalı kesinlikle.
Mustafa Kemal'in kurduğu Cumhuriyet çürük müdür?
Müstakbel üyeliği gündemden düşse de Türkiye bugünlerde cumhurbaşkanlığı seçimleri ile hemen her gün Avrupa basınında kendine yer buluyor.
Avrupalılar yeni cumhurbaşkanının kim olacağı sualinin cevabını bulmaya çalışırken kendilerine göre karşılığı daha zor bir soru ile karşılaşıyorlar. Soru şu: Türk yetkililerin yıllardır kendilerine ısrarla söyledikleri Cumhuriyet ve Mustafa Kemal devrimlerinin Türk halkının her ferdince layusel kabul gördüğü doğru mu? Doğruysa yetki açısından cumhurbaşkanlığı makamının fersah fersah ilerisindeki başbakanlık makamına oturmuş birinin cumhurbaşkanı olması ile Cumhuriyet "kazanımları" neden buharlaşsın? Buharlaşacaksa, bize asırlarca ayakta kalacağı söylenen muhkem Cumhuriyet aslında çürük bir yapı mı? Bu yapının çürük olduğu farz edildiği için mi asker siyasete son 50 yılda 4 kere müdahale etti ve tekrar müdahale edecekmiş gibi her an tetikte beklediği intibaı veriyor?
Kemalistlerin Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olma ihtimaline histeri mesabesinde itirazları, farkında olmasalar da bir çürüklüğü ima ediyor. Avrupa'dan bakıldığında işi gücü bırakıp cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenmiş Türkiye şöyle bir görüntü arz ediyor:
Türkler, AB'nin kendileri için kuralları değiştirdiğini söyleyip duruyor. Onlar da başbakanları cumhurbaşkanı olmasın diye şimdiye kadar duyulmamış anayasa tefsirleri yapıyor.
Laikliğin Cumhuriyet için yeter ve tek gerek şart olduğu gibi bir kabul var. Dünyanın en sefih diktatörlüklerinin laik cumhuriyetler olduğunu -SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti- hiç hesaba katmıyorlar.
Cumhuriyet'in içinin laiklikle değil, demokrasi ile doldurulduğunda çağdaş bir ülke olacaklarına hâlâ ikna olmuş değiller. Şu an dünyada cari demokratik sistemin beşiği İngiltere'de devletin ve kilisenin başında kraliçenin bulunduğu, dolayısıyla kesinlikle laik olmadığı hakikatinin Türk kamuoyuna hemen hemen hiç yansımaması çok garip. Kişi başına düşen geliri 70 bin dolara yaklaşan dünyanın en zengin ülkesi Lüksemburg'un kraliyet olduğu da pek tartışılmıyor.
Savcılar, darbe planları yapan generaller yerine Öcalan'a sehven "Sn." dediği aşikar Başbakan'ın peşine düşüyor. Gerçi şimdi savcıları göreve çağıran Başbakan da zamanında Şemdinli bombalamalarına ilişkin iddianame yazarak askerleri kızdıran Ferhat Sarıkaya isminde bir savcının kariyerinin bitirilmesine zımni destek verdi.
Kemalistler sık sık generallerle sarmaş dolaş görünüyor. İzinde olduklarını dillerinden düşürmedikleri Mustafa Kemal'in üniformasını çıkarıp cumhurbaşkanı olduğunu unutmaları mümkün mü?
Erdoğan'ın Cumhuriyet'le kavgasından ziyade, Cumhuriyet'in Türk halkıyla kavgası varmış gibi bir intiba var. Şimdiki Cumhurbaşkanı başörtüsünü takanlara Çankaya'yı kapattığı gibi, Kürt olduğu için Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'yi de Türkiye'ye davet etmiyor. Daha da tuhafı, çözüm yanlısı olduğu için Avrupa'da büyük takdir toplayan Kıbrıs Türk toplumu lideri Mehmet Ali Talat'ı Çankaya'ya sokmuyor. Cumhur'un başı geniş halk kitleleri ile kavgalı sanki.
Darbe kalıntısı YÖK, Türk üniversitelerinin dünyanın ilk 500 yükseköğretim kurumunda yer almamasını dert edinmiyor. Onlara göre memleketin asıl meselesi laikliğe iman etmiş bir cumhurbaşkanının Çankaya'da oturması. O zaman ilk 500'e gireceklerini mi düşünüyorlar?
Said Nursi, daha Cumhuriyet ortada yokken, "ben dindar bir cumhuriyetçiyim" demişti. Üzerinde geniş bir mutabakat olan Cumhuriyet'in "çürük" olması değil mesele. Mesele Cumhuriyet'in "askerî" mi "demokratik" mi olacağı?
Mustafa Kemal'in kurduğu Cumhuriyet çürük müdür?
Müstakbel üyeliği gündemden düşse de Türkiye bugünlerde cumhurbaşkanlığı seçimleri ile hemen her gün Avrupa basınında kendine yer buluyor.
Avrupalılar yeni cumhurbaşkanının kim olacağı sualinin cevabını bulmaya çalışırken kendilerine göre karşılığı daha zor bir soru ile karşılaşıyorlar. Soru şu: Türk yetkililerin yıllardır kendilerine ısrarla söyledikleri Cumhuriyet ve Mustafa Kemal devrimlerinin Türk halkının her ferdince layusel kabul gördüğü doğru mu? Doğruysa yetki açısından cumhurbaşkanlığı makamının fersah fersah ilerisindeki başbakanlık makamına oturmuş birinin cumhurbaşkanı olması ile Cumhuriyet "kazanımları" neden buharlaşsın? Buharlaşacaksa, bize asırlarca ayakta kalacağı söylenen muhkem Cumhuriyet aslında çürük bir yapı mı? Bu yapının çürük olduğu farz edildiği için mi asker siyasete son 50 yılda 4 kere müdahale etti ve tekrar müdahale edecekmiş gibi her an tetikte beklediği intibaı veriyor?
Kemalistlerin Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olma ihtimaline histeri mesabesinde itirazları, farkında olmasalar da bir çürüklüğü ima ediyor. Avrupa'dan bakıldığında işi gücü bırakıp cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenmiş Türkiye şöyle bir görüntü arz ediyor:
Türkler, AB'nin kendileri için kuralları değiştirdiğini söyleyip duruyor. Onlar da başbakanları cumhurbaşkanı olmasın diye şimdiye kadar duyulmamış anayasa tefsirleri yapıyor.
Laikliğin Cumhuriyet için yeter ve tek gerek şart olduğu gibi bir kabul var. Dünyanın en sefih diktatörlüklerinin laik cumhuriyetler olduğunu -SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti- hiç hesaba katmıyorlar.
Cumhuriyet'in içinin laiklikle değil, demokrasi ile doldurulduğunda çağdaş bir ülke olacaklarına hâlâ ikna olmuş değiller. Şu an dünyada cari demokratik sistemin beşiği İngiltere'de devletin ve kilisenin başında kraliçenin bulunduğu, dolayısıyla kesinlikle laik olmadığı hakikatinin Türk kamuoyuna hemen hemen hiç yansımaması çok garip. Kişi başına düşen geliri 70 bin dolara yaklaşan dünyanın en zengin ülkesi Lüksemburg'un kraliyet olduğu da pek tartışılmıyor.
Savcılar, darbe planları yapan generaller yerine Öcalan'a sehven "Sn." dediği aşikar Başbakan'ın peşine düşüyor. Gerçi şimdi savcıları göreve çağıran Başbakan da zamanında Şemdinli bombalamalarına ilişkin iddianame yazarak askerleri kızdıran Ferhat Sarıkaya isminde bir savcının kariyerinin bitirilmesine zımni destek verdi.
Kemalistler sık sık generallerle sarmaş dolaş görünüyor. İzinde olduklarını dillerinden düşürmedikleri Mustafa Kemal'in üniformasını çıkarıp cumhurbaşkanı olduğunu unutmaları mümkün mü?
Erdoğan'ın Cumhuriyet'le kavgasından ziyade, Cumhuriyet'in Türk halkıyla kavgası varmış gibi bir intiba var. Şimdiki Cumhurbaşkanı başörtüsünü takanlara Çankaya'yı kapattığı gibi, Kürt olduğu için Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'yi de Türkiye'ye davet etmiyor. Daha da tuhafı, çözüm yanlısı olduğu için Avrupa'da büyük takdir toplayan Kıbrıs Türk toplumu lideri Mehmet Ali Talat'ı Çankaya'ya sokmuyor. Cumhur'un başı geniş halk kitleleri ile kavgalı sanki.
Darbe kalıntısı YÖK, Türk üniversitelerinin dünyanın ilk 500 yükseköğretim kurumunda yer almamasını dert edinmiyor. Onlara göre memleketin asıl meselesi laikliğe iman etmiş bir cumhurbaşkanının Çankaya'da oturması. O zaman ilk 500'e gireceklerini mi düşünüyorlar?
Said Nursi, daha Cumhuriyet ortada yokken, "ben dindar bir cumhuriyetçiyim" demişti. Üzerinde geniş bir mutabakat olan Cumhuriyet'in "çürük" olması değil mesele. Mesele Cumhuriyet'in "askerî" mi "demokratik" mi olacağı?