‘Kim Milyoner Olmak İster’deki o soru, neden duygulandırdı?

Bu konuyu okuyanlar

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
‘Kim Milyoner Olmak İster’deki o soru, neden duygulandırdı?

ATV’de yayınlanan yarışma programında sorulan bir soru, Türkiye’nin toplumsal hassasiyetini neden bu kadar etkiledi? Zihin dünyamızı, gönül dünyamızı neden bu kadar sarstı? Neden bu kadar duygulandık, neden bazılarımızın gözleri yaşardı, kalpleri ağrıdı?


Soru şuydu: “1819’da İstanbul’da havalimanı olsaydı hangi şehirlere seyahat etmek için ‘dış hatlar’ terminalini kullanmak gerekirdi?” Cevaplar arasında ‘Atina, Saraybosna, Sofya’ var. ‘Şam, Kudüs, Kahire’ var. ‘Bağdat, Amman, Medine’ var.



Tuna’dan Basra’ya, Kudüs’ten Medine’ye kadar “biz” vardık


Cevap bunlardan hiçbiri değildi. Bu şehirlerin tamamına ‘iç hatlar’ seferleri yapılıyor olacaktı. Bu şehirlere de Konya’ya, Trabzon’a, İzmir’e, Edirne’ye, Diyarbakır’a, Erzurum’a gidiyor gibi gidiyor olacaktık.


Ve bu şehirler Osmanlı’nın merkez şehirleriydi. Coğrafyamızın kadim şehirleriydi. Coğrafya inşa eden, tarih yapan, imparatorluklar besleyen ve büyüten şehirlerdi. Ve bu şehirler varken “Biz” vardık.

Tuna’dan Basra Körfezi’ne, Kafkaslar’dan Kızıldeniz’e, Kudüs ve Medine’den Bağdat ve Şam’a kadar “biz” vardık. O “Biz” Balkan’dık, Mozopotamya’ydık, Anadolu’yduk, Hint Okyanusu’yduk, Karadeniz’dik, Akdeniz’dik.


Türk’tük, Arap’tık, Kürt’tük.. “Biz” kalmaya çalışıyorduk..

Türk’tük, Arap’tık, Kürt’tük, Çerkez ya da Boşnak’tık, Arnavut ya da Acem’dik. Ama “Biz’dik. O “Biz” düşüncesi varken dünyanın merkeziydik, yeryüzünün ana aksıydık, gücün ve zenginliğin kaynağıydık, küresel iktidar alanını biçimlendiriyorduk.

1819’dan sonra bütün bu şehirleri, bir coğrafyayı savunmak, korumak, birarada tutmak için çok büyük mücadeleler verdik. Korumaya, kollamaya, birarada tutmaya çalıştığımız şey, sadece o şehirler değildi. “Biz” olanı korumaya çalışıyorduk, “Biz” olarak kalmaya çalışıyorduk.

Hafızamız, gönüllerimiz ve şehirlerimiz dağıldı..

Ve o “Biz” kimliğini kaybettikten sonra o şehirleri de kaybettik. Sadece şehirleri değil, birbirimizi kaybettik. Yüzlerce yıl tarih inşa ederken bir anda tarih dışına itildik. Coğrafyamız dağıldı, şehirlerimiz dağıldı, gönüllerimiz dağıldı. En önemlisi de hafızamız dağıldı, körleştik, unutkanlaştık.

2003 yılında Irak işgal edildiğinde Kut şehrinde katliam haberleri geldiğinde Kutu’l-Amare’yi birkaçımız dışında, hatırlamadık. Mezopotamya’nın kalbine yüzbinlerce kişilik Batılı ordu yığınak yaparken, İslâm’ın kadim şehirlerinden Bağdat yüksek duvarlarla parçalara ayrılırken, yüzlerce yıl birarada yaşamış insanlar birbirini boğazlarken hatırlamadık. Oysa o Bağdat kaç imparatorluk beslemiş, büyütmüş, yaşlandırmıştı. Doksan yıl öncesine dair hafızalarımızda hiçbir şey bulamadık.

“Bize Fatiha okumayın. İntikam, ah intikam!” yazan Mehmetçik, bizlere ne anlatıyordu?

İsrail Gazze’yi bombalarken, katliam üstüne katliam yaparken, bir milleti dünyanın gözü önünde imha ederken “Gazze” diye sokaklara döküldük. Filistin bayrakları taşıdık, sapan taşlarıyla direnenler kahramanlarımızdı. Ama 1917’deki Gazze savaşlarını hatırlamadık.

Yine doksan yıl öncesine uyanamadık. Birinci, İkinci, Üçüncü Gazze Savaşları neydi, dönüp bakamadık. İsrail o çatışmaların yaşandığı hangi köyleri bombalıyordu, hafızamız buna yetmedi.

Oysa Gazze savaşlarında şehit olan Mehmetçiğin hatıraları bile İngiliz arşivlerindeydi, oradan öğreniyorduk. Anadolu’dan Kudüs’ü korumak için buralara gelen Mehmetçiğin cep notlarında yazan; “Sakın bize Fatiha okumayın. İntikam, ah intikam!” ifadelerinin ne anlama geldiğini bilemedik.

Balkan ve Kafkas trajedileri…Çünkü biz ‘ağlamayan’ millettik.

Balkanlar’dan akın akın Anadolu’ya akan milyonlarca insanın yaşadığı trajedileri, katliam ve kıyımları, yüzbinlerce insanının şehit oluşunu, o soykırımı hatırlamadık, unutmayı tercih ettik. Kafkaslardan Anadolu’ya sığınanların dramlarını kimseye anlatmadık.

Anadolu’dan; bir daha dönmeyeceğini bile bile Yemen’e giden evlatlarımızın hatıralarını, bugün Yemen savaşı devam ederken bile hatırlamadık, öğrenmedik, şimdiki nesillere taşımadık, taşıyamadık.

Çünkü biz “ağlamayı bilmeyen” bir millettik. Yalvarmayacaktık, zayıf olmayacaktık, gururumuzdan taviz vermeyecektik, kimseden yardım istemeyecektik ve asla eğilmeyecektik.

Pasifik’ten Atlantik’e uzanan büyük idealdik…

Tuna kıyılarından, Yemen’den, Kafkaslardan gelen yanık türküleri dinledik. Anadolu’dan yükselen ağıtları dinledik. Acımasız bir sabırla sustuk. Susmayı ve beklemeyi bildik.

Çünkü biz; Büyük Okyanus’un kıyılarından, Hint Okyanusu’nun kıyılarından Atlas Okyanusu kıyılarına uzanan bir büyük idealdik. Tarihi devletlerin değil şehirlerin yaptığının bilincindeydik. Şehirlerin acıyı unutmadığının, bir gün intikamını alacağının bilincindeydik.

20. yüzyıl boyunca Anadolu’ya sığındık ve hep sustuk. Hafızalarımız silindi, yine sustuk. Bir gün, bu toprakların yeniden uyanacağını bilerek sustuk.

Çünkü üçüncü büyük uyanıştı, yükselişti bu..

Haçlı Savaşları’ndan sonra, Selçuklu’dan sonra, Moğol İstilası’ndan sonra yeniden dirildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da yeni bir dirilişin geleceğine inanarak sustuk.

İşte şimdi hafızamız canlandı, dilimiz çözüldü, duygularımız serbest kaldı, inancımız güç kazandı. Medine’yi de, Saraybosna’yı da, Bağdat’ı da yeniden hatırladık. Vatan nedir, coğrafya nedir, kadim şehirlerimiz neresidir, canlandık…

Bugün Pasifik kıyılarından Atlas Okyanusu’na kadar bütün coğrafyada bir ”Türkiye dili” güç kazanıyorsa işte bu hafızanın canlanması, tarihin bugüne taşınmasıdır. Bu büyük ideal, dar anlamda bir milliyetçilik değildir. “Ben” değil, “Biz” mücadelesidir.

Bu yüzden duygulandık, artık o ‘dil’ çözülmüştür..

Türkiye’nin verdiği mücadele budur. Türkiye’ye karşı Batı’dan, Doğu’dan, coğrafyamızdan ve onlarla beraber “içeriden” saldırılar bu yüzdendir. Zihinlerimizin, kalplerimizin, düşüncelerimizin yeniden canlanması bu yüzdendir. Bu, büyük tarih hesaplaşmasıdır. Yüz yıl önceki çöküş bir tarih dönüşüydü. Bugünkü yükseliş de öyle bir tarih dönüşüdür.

O sorunun cevaplarının insanlarımızın gönül dünyalarını bu kadar etkilemesinin, zihin dünyalarını bu kadar sarsmasının nedeni, işte bu bilincin keşfidir, bu hafızanın canlanmasıdır, bu kimliğin yeniden inşasıdır. Bu, bütün siyasi söylemlerden çok daha etkili bir “dil”dir. Ve o dil artık çözülmüştür. Bir televizyon programındaki o sorunun yol açtığı etki, bugünün bütün siyasi ve toplumsal eğiliminin kodlarını ortaya koymuştur. Bu da yeniden yükselişin ta kendisidir.


İbrahim KARAGÜL
Yenişafak
02.01'19
 
M

Murat Burç

SDN Okuru
Şerefsiz araplar bize ihanet edip akla hayale sığmayacak şekilde bize saldırmasaydılar bugün kutsal topraklar da bizim olurdu orta Doğu'da. Üstelik orta Doğu'da kan akmazdı.

Bugün bize saldırı var ama bu bana göre yalakaların anlatmak istediği kişiler değil.
 

Ben Kenobi

Müdavim
Katılım
6 Kasım 2011
Mesajlar
7,336
Reaksiyon puanı
3,155
Puanları
113
Şu an beni hiç ama hiç duygulandırmıyor.
Eminim o şehirlerin büyük kısmındaki insanlar bizden daha rahat, güvende, zengin ve kaliteli yaşıyorlar.

Misal örnek vereyim, 7 kişiyi öldürmüş bir zat 16 yıl sonra çıkmış, çıkar çıkmaz birini daha öldürmüş.
Bunun gibi onbinlerce örnek var abartısız.
Biz niye buraları fethetmek istiyoruz ?
Güç gösterisi yapmak için mi ?
Boş boş kibirlenip övünmek için mi ?
Güç Allah'ındır, kulun veya kulların değil.

Biz oralara ancak adalet götürürsek refah götürürsek huzur ve güven götürürsek, zenginlik götürürsek ancak o zaman fetih ile gurur duyarım, onur duyarım, duygulanırım.
Şu an biz kendi halkımıza bunları ne kadar seviyede getirebiliyoruz ki, önce buna bakmak gerek.
Önce bunu düzeltmek gerek.
 

Emir Timur

Doçent
Katılım
24 Şubat 2017
Mesajlar
989
Reaksiyon puanı
445
Puanları
83
Din, şarlatanların elinde bir güç, bir sömürü aracı, bir zindan olarak tutulmaya devam ettiği sürece bizim Anadolu'ya sahip çıkabildiğimize şükretmemiz gerek. Osmanlının çöküşü de bu yüzden oldu. Felsefe bir köşeye atıldı, zihinlere dogmalar sokuldu. O yüzdendir ki zerre kadar duygulanmadım.
 
M

Murat Burç

SDN Okuru
Peygamber efendimiz de bir Araptı, ona uzanacak bir hakarette bulunmak bütün müslümanların yüreklerini titretir.
Benim kime şerefsiz dediğim ortada. Diyorum da şerefsiz Araplar. Allah benim niyetini gayet biliyor siz de biliyorsunuz ama saptirmaya çalışıyorsunuz.


Bu arada bu konuda da gerçek tarih bilgisine sahip olmadığın, afaki bilgilerle racon kestiğin anlaşılıyor. Sana vereceğim şu linkten bu konuyu mutlaka okuyup bilgilenmeni, bir daha bu tür bir haksızlığa düşmemeni temenni ederim.

Araplar bize ihanet etti, bizi arkadan vurdu yalanı – Şerif Hüseyin meselesi
Belgelerle tarih gibi arap sevici bir yerden tarih öğreneceğime kendimi bir yerden atarım daha iyi.
Şerif Hüseyin'in ihaneti sabittir olay bu kadar basittir. İbni Suud'un ihaneti sabittir olay yine bu kadar basittir.
Ben Arapları sevmiyorum bugünkü ve 100 yıl önceki Arapları sevmiyorum. Peygamberimizden sonra 600-700 yıl geçtikten sonra gelen Arapları sevmiyorum olay bu kadar basit.
Dediğim gibi tarihi şöyle aptal sitelerden öğrenmiyorum.
Murat Bardakçı gayet net açıklamış.

 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
Şu an beni hiç ama hiç duygulandırmıyor.
***
Biz niye buraları fethetmek istiyoruz ?

Sanırım bir yanlış anlaşılma var Ben Kenobi, kimsenin böyle bir niyeti, amacı, düşüncesi yok ki...
Lakin insan geçmişini, ne olduğunu falan hatırlayınca duygulanmaz mı?
Mesela diyelim siz gençliğinde dünya rekorları kırmış bir sporcusunuz, Türk bayrağını dalgalandırmış, İstiklal marşımızı bütün dünyaya dinletmişsiniz. Yaşadığınız ve yaşattığınız bu gurur bir gün yaşlandığınızda aklınıza gelince duygulanmaz ve hislenmez misiniz? Mesele bu kadar basit yav, karşıt safta gördüklerinize ille de muhalefet etmek saikiyle giydirmek mi gerekiyor? Mesela muhalif olanlar hiç mi doğru bir şey söyleyemezler?! :)
 

grezimonk

Müdavim
Katılım
10 Mayıs 2012
Mesajlar
1,999
Reaksiyon puanı
261
Puanları
83
Arap demek ihanet demektir...
 

Ben Kenobi

Müdavim
Katılım
6 Kasım 2011
Mesajlar
7,336
Reaksiyon puanı
3,155
Puanları
113
Sanırım bir yanlış anlaşılma var Ben Kenobi, kimsenin böyle bir niyeti, amacı, düşüncesi yok ki...
Lakin insan geçmişini, ne olduğunu falan hatırlayınca duygulanmaz mı?
Mesela diyelim siz gençliğinde dünya rekorları kırmış bir sporcusunuz, Türk bayrağını dalgalandırmış, İstiklal marşımızı bütün dünyaya dinletmişsiniz. Yaşadığınız ve yaşattığınız bu gurur bir gün yaşlandığınızda aklınıza gelince duygulanmaz ve hislenmez misiniz? Mesele bu kadar basit yav, karşıt safta gördüklerinize ille de muhalefet etmek saikiyle giydirmek mi gerekiyor? Mesela muhalif olanlar hiç mi doğru bir şey söyleyemezler?! :)

Estağfirullah üstad.
Ben sizin için demedim.
Genel olarak birtakım insanlar mevzu bahis ve benzer meselelerde bunu safi bir güç olarak algılıyor ve duydukları özlem de bu bağlamda benzer oluyor.
Yoksa elbette bugüne kadar yapılmış ve bundan sonra da yapılacak, gerek ülkemizi temsil etmek olsun gerek diğer birtakım işler olsun gurur, onur hatta heyecan, her ne kadar eski heyecan bir miktar kaybedilmiş olsa da duymamak elde değil.
 

zambaklar

Asistan
Katılım
11 Ağustos 2018
Mesajlar
122
Reaksiyon puanı
45
Puanları
28
Yaş
65
Araplar sırtından vurdu ama 60 yıldır girmeye çalıştığın, ülkeni işgal etmiş Avrupa alnından öptü öyle mi?

Peygamber Arap değil, İskandinav olsaydı şimdi onların ihanetini! konuşuyor olurduk
 

Panzer 4

Öğrenci
Katılım
16 Ocak 2019
Mesajlar
1
Reaksiyon puanı
3
Puanları
3
Yaş
52
''Türk’tük, Arap’tık, Kürt’tük, Çerkez ya da Boşnak’tık, Arnavut ya da Acem’dik '' ifadesi ile Osmanlı İmparatorluğunun sadece Müslüman tebaasına gönderme yapmak niye?...1819 yılını referans alıyor isek Rumları Ermenileri Yahudileri Bulgarları Sırpları Süryanileri vs vs nereye koyacağız?...Gönüller dağılmış da unutmuşuz da bir sürü kuru hamaset...Tarih böyle mi analiz edilir?..Fransız devriminden sonra başlayan milliyetçilik akımlarının pek çok imparatorluk gibi Osmanlı İmparatorluğunu da parçaladığını görmek lazım...Gemiden önce gayri müslimler indiler lakin 1922'ye geldiğimizde Türk'ten başka hemen hemen bütün etnik unsurların birbirinin peşi sıra ihanet ettiğini rahatlıkla görebiliriz...Yüzyıllardır çok dinli çok kimlikli bir imparatorlukta kendi vatanında köylü asker veya parya olmaktan başka bir seçeneği olmayan , dilini, kimliğini, tarihini kaybetmiş bir Türk milletinin cumhuriyetle tekrar kimliğini kazandığını da büyük bir tartışma konusu olsa da belirtmek isterim...Yazının sonundaki ''yeniden yükseliş'' keşfine!! ise ciddiye almadığım için hiç girmeyeceğim..
 
Üst