Ezel Akay ve Dolunay Soysert kitap seslendirmeyi anlattı

Bu konuyu okuyanlar

Snickers

Profesör
Katılım
8 Temmuz 2017
Mesajlar
1,060
Reaksiyon puanı
272
Puanları
83
Son günlerde etrafımda kiminle konuşsam sesli kitap dinliyor. Bence biraz tembel işi ama özellikle şehir trafiğinde sıkışıp kalmışken bir Tanpınar romanının içinde kaybolmanın insana iyi geldiğini söylüyorlar.

Önceleri bu iş, görme engelliler için başlatılmıştı, zamanla genele yayıldı. Akıllı telefonlara yüklenen aplikasyonlar sayesinde binlerce kitabın ‘audio’ versiyonunu satın alıp dinleyebiliyor; son kaldığınız yere ayraç ekleyebiliyor, başa sarıp tekrar dinleyebiliyorsunuz. Güncel yazarların son kitaplarını, çok okunan, popüler yazarların başyapıtlarını ya da araştırma-kişisel gelişim kitaplarını bulabiliyorsunuz. Türkiye’de şu an en geniş arşive sahip olan uygulama Seslenen Kitap ama onun da alacak çok yolu var zira kütüphanesini genişletmesi gerekiyor.





Kitap dinleme alışkanlığı yaygınlaştıkça kitabı okuyan sesler de popülerleşti. Sinema ve tiyatrodan bildiğimiz pek çok ünlü isim, oyunculuk hünerlerini kitap kahramanlarına ses vererek göstermeye başladı. Artık yalnızca o ünlünün sesini sevdiği için kitap dinleyenler bile var!

Peki, kitap seslendirmenin incelikleri neler? Oyunculukla ilişkisi nasıl? Kaç saatte, nasıl bir ortamda okuyorlar? Yaptıkları tonlamalarla hayal gücümüzü genişletiyorlar mı yoksa aksine daraltıyorlar mı?

Bu yola baş koyan Ezel Akay, Dolunay Soysert, Murat Eken ve Levent Can, hem kendi maceralarını anlattı hem de sevdikleri kitaptan bizim için bir bölüm seslendirdi.

Söyleşimiz yarın devam edecek.



1542171_ad3831f00d68124d87ad42203ffd8646.jpg


EZEL AKAY: EDEBİYATA ZARAR VERMEDEN SESLENDİRMEK LAZIM

1542171_ecbd4f5f75d98dfcd2648bd661508f83.jpg


Daha önce dublaj yapmıştınız. Kitap seslendirme ile farkı var mı?

Çok farklı. Sese, konuşmaya hâkim olmak özel bir eğitim gerektiriyor. Fakat normal bir sahne oyunculuğundan da farkı var. Edebiyata zarar vermeden seslendirmek lazım.

‘RADYO TİYATROSU GİBİ DEĞİL, ÇOK FAZLA OYNAMAK KAFA KARIŞTIRIYOR’





“Edebiyata zarar vermeden seslendirme” derken neyi kastediyorsunuz?

Bir kere çok teatral davranmak dikkati size çekiyor. Halbuki dikkatin sözde, edebiyatta kalmasını sağlamak gerekiyor. Çok fazla oynamak, okuyucunun kafasını karıştırıyor. Bu, basit bir radyo tiyatrosu gibi değil; radyo tiyatrosu yarım saat veya 1 saat sürüyor, bizim okumamız en az 20 saat sürdü. Buna karşılık, metinlerin içinde tasvirlerin yanı sıra diyaloglar da var. Bunları ince nüanslarla vurgulamak dışında fazla bir şey yapmamak lazım. Bazen yavaşlamak, italik yazılmışsa onu hafif başka bir sesle söylemek, yazarın kullandığı bütün edebi araçları sesle taklit etmeye çalışmak gerekiyor ki okuyucu o ayrımları kafasında canlandırabilsin. Ama bunu da çok abartmamak lazım.

Tiyatroda oyuncuların o karaktere bürünmesi istenir. Okuyucu bir kitaptaki karaktere ne derece bürünebilir?





Bence bürünmemeli, çünkü metnin kendisi o karakteri yaratıyor. Karakterin tonlamasını kendi seçiminize göre yaparsanız, belki metnin yaratmaya çalıştığı karakterden farklı birisini çıkaracaksınız.

Yanlış okuyunca, öksürünce, tıkanınca tekrar mı alıyorsunuz? Biz sanki hiç kesilmemiş bir metin dinliyoruz.

Belli esler, nefes araları bırakmak gerekiyor, makineli tüfek gibi okumaya imkân yok. Bütün romanı baştan okuyup karar verme şansınız olmadığı için satırlar önünüze geldikçe okuyorsunuz ve bir bakıyorsunuz az önceki tonlamayı yanlış yapmışsınız. Siz cümle bitecek gibi başlamışsınız, halbuki bitmeyip virgül ile ayrılıp devam ediyor. O zaman başka bir nefes gerekiyor, başka bir mana doğuyor. Baştan almak gerekiyor.

Seslendirmeyi istediğiniz başka kitaplar var mı?

Reşad Ekrem Koçu’nun ‘Forsa Halil’ diye bir romanı vardır. 1600’lerin İstanbul’unda geçen muazzam bir gerilim ve polisiye öyküsüdür. Türkiye’de hiçbir dedektiflik yazarının, hiçbir senaristin kaleminden bu kadar girift, gizemli ve buna rağmen müthiş sürprizlerle dolu bir hikâye okumadım. Karı-koca iki sahtekârın, İstanbul’un zenginlerini aldatıp öldürdükleri büyük bir cinayet şebekesini çözen bir kara kollukçu yeniçerinin, yani bir tür Osmanlı polisinin macerasını anlattığı bir romandır. Onu seslendirmeyi isterim. Bir de uzun süredir heyecanla bitmesini beklediğim, Orhan Kemal Roman Armağanı’nın da sahibi olan Gürsel Korat’ın ‘Unutkan Ayna’ adlı romanı yayımlandı. 1915’te, Ermeni tehciri sırasında Nevşehir yakınlarında bir Anadolu kasabasında geçen, Ermeni, Rum, Türk müthiş ilginç karakterin 1908’den sonra o kasabada tekrar bir araya gelmelerini anlatan çok trajik bir gerilim öyküsü. Filmini çekmeyi planlıyoruz. Onu seslendirmeyi de isterim.





EZEL AKAY’DAN TAVSİYE 5 KİTAP

1- İngiliz yazar Douglas Adams’ın ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ adlı serisi.

2- Yaşar Kemal’in ‘Binboğalar Efsanesi’.

3- Haldun Çubukçu’nun Hasan Sabbah’la ilgili ‘Yıldız Sayan’ romanı.

4- George MacDonald Fraser’ın ‘Flashman Günlükleri’ adlı serisi. (Türkçe’ye henüz çevrilmemiş.)

5- Ve bir de Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sı...
Ezel Bey, kitap seslendirme maceranız nasıl başladı?

Türkiye’nin en büyük edebiyat telif ajanslarından birinden aradılar ve ‘Kuyucaklı Yusuf’u okumamı rica ettiler, çok sevindim. Kitapları illa yazıdan okumak gerekmiyor; bir kitabı dinlemek de aslında kitap okumakla eşdeğerdir. Hatta bugünün şartlarında daha pratik. Sesli kitap, edebiyatın yaygınlaşması için çok ciddi bir girişim. İnsanlar artık cep telefonundan kolaylıkla böyle bir şeye ulaşabilecekler.





“Bir kitabı dinlemek de aslında kitap okumakla eşdeğerdir” dediniz. Okumakla dinlemenin lezzeti bir olur mu?

Ben teknoloji yanlısı bir insanım ve nostaljiden hazzetmiyorum. Kitabın kokusu, sayfalara dokunmak falan gibi şeylerin benim için fazla anlamı yok. Bir kere öldürülmüş ağaç onlar. Dolayısıyla bu, ağaçları yok etmemek için bir fırsattır.

Kitabı başkasının sesinden dinlemek hayal gücünü sınırlar mı?

Bence çok az sınırlar, çünkü edebiyatçının söz denilen bir aracı var. O sözü esas araç olarak gördüğümüz için büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum.

1542171_84d7b04563a40a2eb23db149055ef094.jpg


OLUNAY SOYSERT: ‘KARAKTERE KIZIP ‘ARTIK HAREKETE GEÇSİN CANIM’ DEDİĞİM OLDU!’

Sizin yolunuz nasıl kesişti kitap seslendirmeyle?

Arkadaşım Ceyda Düvenci dinlememi tavsiye etmiş, “Özellikle yolculuklarda çok keyif alırsın. Bazen insan çok yoğun oluyor, kitap okumaya vakit kalmıyor. O, bir taraftan çok tatlı geliyor” demişti. Kullanmaya başlamıştım, çok keyifliydi. Yıllar önce üniversite zamanında harçlık çıkarabilmek için görme engelliler için kitap okurdum. Ama tabii o zaman teyp sistemi falan vardı. Kendi kendimize evimizde banttan dolduruyorduk. Ceyda söyledikten birkaç ay sonra arkadaşım yazar Bala Atabek, “İşte Güneş Geliyor’u seslendirmek ister misin?” dedi. Çok mutlu oldum, çünkü o kitabı yazdığı zaman zaten beni çok heyecanlandırmıştı. Çok genç ve iyi bir kalem olduğunu düşünüyorum. Oluşum aşamalarına da şahit olduğum için kitapla çok başka bir bağım vardı. Keyifle okudum.





Oyunculuktaki gibi kitaptaki karaktere girmeye çalışıyor musunuz?

Oyunculuktan çok farklı. Her oyuncunun kitap okuyabileceğini pek zannetmiyorum. Bir kere, müthiş bir sabır gerektiriyor. Yaklaşık 1.5-2 saat bir ışık ve mikrofon ile küçücük kutu gibi bir yerin içinde kitapla baş başasınız. Ama insanlar sizi en leziz, en keyifli şekilde dinlemek istiyorlar. İçinizden okuduğunuz gibi olmuyor. Çok dikkatli okumaya çalışıyorsunuz. Bazen geriliyorsunuz, bu sesinize yansıyor. Oysaki rahatlatıcı bir şey de sunmak zorundasınız. İlk okuduğumda, “Çok garip bir şey yapıyorsun, her karakterin sesini farklı çıkarıyorsun. Çok yapılan bir şey değil ama hoşumuza gitti. Böylesi radyo tiyatrosu gibi bir şey oluyor. Sen böyle yap” dediler. Çok keyif aldım.

Seslendirdiğiniz kitabın yazarı Bala Atabek, dinlediği zaman ne dedi? “Bu şekilde tonlandırılmasını istememiştim” dediği anlar oldu mu?





Bala, “Ben yazdığımı yazdım, nasıl hissediyorsan öyle oku” dedi. Kitapta bir bütünlük olsa dahi yine de sizde yarattığı psikolojik etki sesinize yansır. “Yağmur yağıyordu” cümlesini çok depresif de söyleyebilirsiniz, yağmurdan mutluluk duyan biriyseniz çok güzel de söyleyebilirsiniz. Kendi sesimi duyduğum için, içine çok girdiğim için ağlamamın geldiği yerler oldu, durmak zorunda kaldım. Ya da karaktere çok kızıp “Aaa, bu da artık bir harekete geçsin canım, nedir bu?” dediğim oldu. Çünkü bir aşk hikâyesiydi, adama çok kızıyordum.

Yazara dönüp “Onu neden öyle yazdın?” dediğiniz oldu mu?

Bir-iki yerde arkadaş şımarıklığından dediğim oldu. “Neden bu adam bu kadar bölümdür hâlâ duruyor?” gibi şeyler söyledim! (Gülüyor)

1542171_f89743b06fb5a16a9549c9068f2f0078.jpg


Peki, siz normalde bir kitabı okumayı mı tercih edersiniz, dinlemeyi mi?

Açıkçası, ikisi de benim için inanılmaz haz veren şeyler. Bildiğiniz gibi İstanbul trafiği çok sıkıntılı. Müzik de dinliyorum ama bir yerden sonra hayal dünyamı çalıştıracak kitapları dinlemek bana çok iyi geldi. Uzun seyahatlerde mutlaka kullanmaya başladım. Yürüyüş yaparken de artık müzik dinlemek yerine romanımı dinlemeyi tercih ediyorum. Herkese tavsiye ederim. Bence ailece de yaşanabilecek çok keyifli bir şey. Herkesin ortak beğenisi olan bir roman veya öykü kitabı seçip tatil yolunda dinleyebilirler.





Dinlenilmeyecek kitap var mıdır?

Biz okumaya bir alternatif sunmuyoruz. Okumanın keyfi çok başkadır. Kendiniz okurken karakterlerin seslerini kafanızda duyarsınız. Benim sesim sizi başka bir yere götürürken, bir erkek sesi aynı cümlelerle sizi başka bir yere götürebilir. Biz bir alternatif sunuyoruz. “Okuyamadığınız zamanlarda size bir yazarın dünyasının kapısını aralıyoruz, buyurun gelin” diyoruz. Bu arada, bir sürü insana çok yardımcı oluyor. Göz rahatsızlıkları olanlara, ileri yaştaki insanlara, sıkılanlara, çocuklara rahatlık sağlıyor. Bence okumanın şevk verici tarafını da besleyen bir şey.

Ama kitap dinlemek okuma tembelliği de yaratabilir?

Hayır, ikisinin çok farklı lezzetleri olduğunu düşünüyorum.

Sizin edebiyat maceranız nasıldı?

Hep çok okuyan biriydim. Çok hayalperestim, belki de oradan besleniyordum. Zaman zaman durduğum, okumadığım dönemler oldu. “Şu an ismini hatırlayamadığım birinin bir yazısını okumuştum. “Böyle dönemlerde kendinizi zorlamayın. Yoksa kitap okumak suça, cezaya dönüşür. Okumak dünyanın en güzel serüvenidir. Eğer o zaman bu zaman değilse, kitap okumayı bırakın. Kimi kitaplar kabak çıkar, ısrar etmeyin, sonuna kadar gitmeyin, size uymayabilir. Demek ki onunla maceranız yoktur” yazıyordu. Zorlamamak gerektiğini öğrendim. Şimdi okuyamadığım şeyi bırakıyorum, keyif aldığım şeyi 2 defa okuyorum.





‘RUHUNUZA UYGUN SESİ DUYMAK İSTİYORSUNUZ’

Sizin dinleyip sevdiğiniz kitaplar oldu mu?

Tilbe Saran’ın sesinden her şeyi dinlemeye bayılıyorum. Bazen ses de önemli oluyor. Ruhunuza uygun olan sesi duymak istiyorsunuz.

“Keşke seslendirsem” dediğiniz bir kitap var mı?

Seray Şahiner’in her şeyini seslendirebilirim! Kafasındaki kadın dünyasını, erkeğin kadına olan bakışını seviyorum. Bana aynı şeyleri yakaladığımızı ve yalnız olmadığımı hissettiriyor.

DOLUNAY SOYSERT’TEN TAVSİYE 5 KİTAP

1- J.D. Salinger’den ‘Franny ve Zoey’.

2- Seray Şahiner’den ‘Gelinbaşı’.

3- Hakan Günday’dan ‘Az’.

4- Sylvia Plath’den ‘Günlükler’.

5- Ercan Kesal’dan ‘Peri Gazozu’.

Kaynak:Ezel Akay ve Dolunay Soysert kitap seslendirmeyi anlattı | Kültür-Sanat Haberleri
 
Üst