Sizi televizyonlarda izliyorum... Bitmeyen bir hevesle AB’ye ‘entegre’ olmak istiyorsunuz...
Yani tanımı önceden yapılmış bir şeyi ‘bütünlemek’ istiyorsunuz...
‘Biz istemiyoruz,’ diyenleri de AB muhalifi, medeniyet düşmanı, diye tanımlıyorsunuz.
Yok ya...
Yok öyle yoğurdun bolluğu...
Herkes, sizin gibi ‘tanımı önceden yapılmış bir şeyle bütünleşmek’, ona katılmak zorunda değil.
Hadi sizin lisanınızla konuşalım, bazıları da benim gibi, ‘participate’ etmek, yani ‘ortak olmak,’ ‘iştirak etmek’ isteyebilir...
İçinde bulunacağı şeyin tanımında söz sahibi olmak isteyebilir.
Bu bizi AB muhalifi yapmaz...
Sizce bir sakıncası yoksa, inisiyatif sahibi yapar...
...
Sizi televizyonlarda izliyorum...
Biz ‘terörle mücadele’ derken, siz ‘iç savaş’ demekten çekinmiyorsunuz...
Hesapta demokratsınız ya... Dilinizi eşek arısı soksun...
Ne dediğinizi biliyor musunuz?
‘İç Savaş var’ demek... Demokrasiye paydos edelim, demektir...
Siz hiç demokrasi içinde iş savaş yürütüldüğünü gördünüz mü?
Sevsinler sizin üç kuruşluk bilgiyle yapacağınız demokratlığı...
...
Sizi televizyonda izliyorum...
Dilinizden, ‘Kürt Sorunu’ sözleri eksilmiyor.
Ne diyorum, diye kendinize soruyor musunuz?
‘Kürt Sorunu’ derken, ‘Kürtler’in sorunu’ demiş olmadığınıza göre, başka bir öznenin sorunundan bahsediyorsunuz, demektir.
O özne ne?
Türkiye.
Yani siz, ‘Kürt Sorunu’ derken, ‘Türkiye için Kürtler sorundur,’ demiş oluyorsunuz.
Sevsinler sizin, yarım dilbilgisiyle üretmeye çalıştığınız ‘demokratik düşünce’yi...
...
Ne demişti ünlü filozof Derrida?
‘Düşünce dilden soyutlanamaz...’
Halka, sabah akşam tekrar etseniz de, ‘Kürt Sorunu’ dedirtememenizin sebebi, Türk milletinin Kürtleri sorun olarak görmesinin mümkün olmamasıdır.
Hadi, kötü niyetten, demeyelim...
Dili böyle bozuk, böyle paramparça, böyle akım derken bakım diyen demokratların ‘düşüncesi’nden bu ülkeyi ve demokrasisini, milletin ‘kolektif bilinçaltı’ , ‘devlet aklı’ ve dilbilgisi koruyor.
kaynak
Yani tanımı önceden yapılmış bir şeyi ‘bütünlemek’ istiyorsunuz...
‘Biz istemiyoruz,’ diyenleri de AB muhalifi, medeniyet düşmanı, diye tanımlıyorsunuz.
Yok ya...
Yok öyle yoğurdun bolluğu...
Herkes, sizin gibi ‘tanımı önceden yapılmış bir şeyle bütünleşmek’, ona katılmak zorunda değil.
Hadi sizin lisanınızla konuşalım, bazıları da benim gibi, ‘participate’ etmek, yani ‘ortak olmak,’ ‘iştirak etmek’ isteyebilir...
İçinde bulunacağı şeyin tanımında söz sahibi olmak isteyebilir.
Bu bizi AB muhalifi yapmaz...
Sizce bir sakıncası yoksa, inisiyatif sahibi yapar...
...
Sizi televizyonlarda izliyorum...
Biz ‘terörle mücadele’ derken, siz ‘iç savaş’ demekten çekinmiyorsunuz...
Hesapta demokratsınız ya... Dilinizi eşek arısı soksun...
Ne dediğinizi biliyor musunuz?
‘İç Savaş var’ demek... Demokrasiye paydos edelim, demektir...
Siz hiç demokrasi içinde iş savaş yürütüldüğünü gördünüz mü?
Sevsinler sizin üç kuruşluk bilgiyle yapacağınız demokratlığı...
...
Sizi televizyonda izliyorum...
Dilinizden, ‘Kürt Sorunu’ sözleri eksilmiyor.
Ne diyorum, diye kendinize soruyor musunuz?
‘Kürt Sorunu’ derken, ‘Kürtler’in sorunu’ demiş olmadığınıza göre, başka bir öznenin sorunundan bahsediyorsunuz, demektir.
O özne ne?
Türkiye.
Yani siz, ‘Kürt Sorunu’ derken, ‘Türkiye için Kürtler sorundur,’ demiş oluyorsunuz.
Sevsinler sizin, yarım dilbilgisiyle üretmeye çalıştığınız ‘demokratik düşünce’yi...
...
Ne demişti ünlü filozof Derrida?
‘Düşünce dilden soyutlanamaz...’
Halka, sabah akşam tekrar etseniz de, ‘Kürt Sorunu’ dedirtememenizin sebebi, Türk milletinin Kürtleri sorun olarak görmesinin mümkün olmamasıdır.
Hadi, kötü niyetten, demeyelim...
Dili böyle bozuk, böyle paramparça, böyle akım derken bakım diyen demokratların ‘düşüncesi’nden bu ülkeyi ve demokrasisini, milletin ‘kolektif bilinçaltı’ , ‘devlet aklı’ ve dilbilgisi koruyor.
kaynak
