Bayezidi Bistami[ksa]2 kıssalar kerametleri

Bu konuyu okuyanlar

ashabulyemin

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Bayezid-i Bistami Bölüm 2
Bayezid-i Bistâmî, kendisiyle aynı asırda yaşayan velilerden Yahya b. Muaz’la mektuplaşırdı. Bir keresinde Yahya b. Muaz (kendisini kastederek) şöyle bir mektup yazdı. “Burada olan biri muhabbet kadehinden içti, aşk sarhoşu olup bir daha hiç susamadı.” Bayezid -i Bistâmî bu mektuba şöyle cevap yazdı: “Burada olanlardan biri de yedi deryayı içip bitirdi de hala kanmadı, daha yok mu diyor”
Bu cevap üzerine Yahya b. Muaz: “Seninle aramızda sırlar var Tûba ağacı dibinde söyleşelim.” diye yazdı ve bir ekmek gönderdi. Bayezid cevâben dedi ki: “Aramızdaki sırdan şimdilik kimseye söz etme. Gönderdiğin ekmeğe gelince onu aldım, lakin hangi su ile yoğurup, mayasının nerden olduğunu bilmediğim için yemedim.”
* * *

Bâyezîd-i Bistâmî, Allâh-ü Teâlâ’nın aşkı ile öyle bir hâlde idi ki, O’ndan başka hiçbir şeyi hatırlamazdı. Yirmi yıl yanında bulunan ve hiç ayrılmayan talebesine her çağırdığında: “Yavrum ismin nedir?” diye sorardı. Bir defasında o talebe dedi ki:
- Efendim. Yirmi yıldır hizmetinizde bulunmakla şerefleniyorum. Lâkin her defasında ismimi sormanızın hikmetini anlıyamadım.
Bunun üzerine Bayezid-i Bistâmî Hazretleri:
- Evlâdım kusura bakma. Allâh-ü Teâlâ’nın muhabbeti kalbime gelince, beni öyle bir hâl kaplıyor ki, O’ndan başka her şeyi unutuyorum. Senin ismini de hatırımda tutmaya çalışıyorum, fakat bu hâl sebebiyle unutuyorum. Sen hiç üzülme, buyurup talebesinin gönlünü aldı.
* * *

Yine bir gün birisi ona dedi ki:
- Bayezid’i arıyorum, nerde bulabilirim? Bayezid-i Bistâmî şöyle buyurdu:
- Ben kırk yıldır Bayezid’i arıyorum, lakin bulamıyorum.
* * *

Bir gün Bayezid -i Bistâmî (Kuddise Sirruhu)’nun eline bir elma geçti. Elmanın güzelliğine ve kırmızılığına bakıp:
- Bu ne latif elma! diye mırıldandı. Fakat o anda hafiften bir nida geldi:
- Yâ Bayezid! Benim adımı bir yemişe mi takıyorsun? Bunun üzerine dedi ki:
- Bu can bu tende iken bir daha elma yemeyeceğim. Ve ömrünün sonuna dek elmayı ağzına bir daha koymadı.
* * *

Bayezid-i Bistâmî, bir defâsında bir imamın arkasında namaz kıldı. Namazdan sonra o imam, Bayezid’e: - Siz bir yerde çalışıp para kazanmıyorsunuz. Başkalarından da bir şey istemiyorsunuz. O halde siz, nereden bulup yiyorsunuz? diye sordu. Bâyezîd bunu duyunca:
- Bana biraz müsaade edin de namazımı iâde edeyim. Zîrâ sen kulların rızkı konusunda şüpheye düşmüşsün. Rızkı vereni bilmeyenin arkasında namaz kılmak ise caiz değildir.
* * *

Bayezid-i Bistâmî şöyle dedi: “Kitapta yazılanları ezberleyen âlim değildir. Zira ezberlediğini unuttuğu zaman, cahil biri olur. Gerçek ilim sahibi odur ki; ilmini dilediği an yüce Rabbinden alır ki, bunda ezber ve ders okumak yoktur. Buna Rabbânî ilim denir.”
Yine dedi ki: “Siz ilminizi ölüden aldınız. Biz ise ilmimizi hiç ölmeyecek diriden aldık.”
Bayezid-i Bistâmî’nin bu sözünü Muhiddîn-i Arabî şöyle yorumladı: “Zâhir ilim sahipleri ilimlerini hocalardan alır.
Evliyaullah ise ilimlerini yüce Allahtan alırlar. Mevlâ Teâlâ ilmi, Kendi katından onların gönüllerine yerleştirir.”
* * *

Bir gün Bayezid-i Bistâmî’ye soruldu:
- Sana Mürşidlik eden, yol gösteren kimse oldu mu?
- Evet ihtiyar bir kadın.
- Hangi vech ile mürşidlik etti?
Bir gün bende yine vecd hali kendini göstermişti. Kendimden geçmiş olarak yolda yürüyordum. Yaşlı bir kadına rastladım. Elinde bulunan bir çuval unu taşımam için bana ricada bulundu. Onu taşımaya gücüm yetmez diye düşündüğüm için, orada kafesin içinde bulunan bir aslana işaret ettim. Demir kafesin kapağı Allâh-ü Teâlâ’nın izniyle açıldı ve aslan dışarı çıkıp yanıma geldi. Un çuvalını aslanın sırtına yükledim. Fakat açıktan kerâmet göstermiş olduğum için mahcup oldum. Kerâmetimi izhar etmesinden korktuğum için dedim ki:
- Pazara vardığında, yolda kimi gördüm diyeceksin?
- Zâlim Bayezid-i gördüm diyeceğim, dedi. Ben hayretle:
- Neden? diye sordum. Kadın şöyle cevap verdi.
- Allâh-u Teâlâ bu aslanı yük taşımak için mi yarattı, ona neden yük vurdun? Senin bu yaptığın zulüm değil de nedir? Belki de insanlar sana “ehl-i keramet” desinler diye böyle yaptın, bu ne kadar kötü bir şey!
İşte ben, o yaşlı kadından bunları duyunca çok ağlayıp istiğfar ettim.
* * *

Bayezid-i Bistâmî’ye soruldu:
- İrfan sahibi ârifin en büyük işareti nedir? Şöyle cevap verdi:
- İrfan sahibi ârifin seninle birlikte yediğini, içtiğini; alışveriş yaptığını görürsün, ancak onun kalbi Yüce Allah’a bağlıdır. Onun dışında hiçbir derdi olmaz.
* * *

Bayezid-i Bistâmî kerâmet ehli bir kimse olmasına rağmen, kerâmet izharından kaçınır ve bunun kendisi için mânevî düşüşe vesile olmasından korkardı.
Bir keresinde şöyle anlattı: “Bir gün Dicle kenarına vardım. Köprüden karşı kıyıya geçecektim ki, nehrin iki yakası bana yol vermek için birleşti. Ben yemin ederek: ‘Buna aldanmam’ dedim. Çünkü halkın yarım akçeye geçtiği yoldan otuz yıllık amelimi zayi ederek geçmek istemem. Bana Kerim olan Mevlâ Teâlâ lazım, kerâmet değil.”
* * *

Bâyezîd-i Bistâmî’ye bir kimse gelip: “Efendim ben Taberistan’da idim. Bir zâtın cenâze namazını kılıyorduk. Siz de orada idiniz, cenâze namazından sonra Hızır (aleyhisselâm)’ın elinden tuttunuz. Sonra sizin havada uçtuğunuzu gördüm.” dedi. Sultân-ül-Ârifîn ona: “Doğru söylüyorsun.” buyurdu.
* * *

Bayezid-i Bistâmî Hazretlerine gelerek dediler ki: - Duyduğumuza göre sen havada yürüyormuşsun bu doğru mu? O gayet sakin bir şekilde cevap verdi.
- Buna niçin şaşıyorsunuz ki? Leş yiyen bir kuş bile havada uçabiliyor. Oysa mümin bir kimse kuştan çok daha şereflidir.” Ve dedi ki:
- Siz havada uçan, suda yürüyen birisini gördüğünüz zaman hemen o kimsenin faziletli, kerâmet sahibi birisi olduğuna hüküm vermeyin, bu ölçü değildir. Siz o kimsenin hakikaten fazilet ve kerâmet sahibi olduğunu anlamak için; İslamiyet’in emirlerine uymaktaki hassasiyetine, Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Selem)’in sünneti seniyesine uymasındaki titizliğine, evliyaullâha olan muhabbet ve bağlılığına bakın. Bunlar var ise, işte o kimse fazilet ve kerâmet sahibidir.
* * *

Bir gün dostları Bayezid-i Bistâmî’ye:
“Ey Bayezid! Falan yerde büyük bir zat var,” diye haber verdiler. O kimsenin faziletinden, kerâmetinden bahsettiler ve çok övdüler. Bunun üzerine:
“Madem öyle, bu senâ ettiğiniz zatın ziyaretine gitmek vacip oldu,” buyurarak onlarla birlikte methedilen zatı ziyaret etmek için yola çıktılar. Oraya vardıklarında, o zat da mescide doğru gidiyordu. O zat giderken kıbleye karşı tükürdü. Bayezid-i Bistâmî bunu görünce ziyaretten vazgeçip derhal geri döndü. Bu kadar yol geldikten sonra ziyaret etmeden dönmesinin sebebini sorduklarında, dedi ki:
- Böylesine medh-ü senâ ettiğiniz bu zat, Kıbleye karşı tükürmekle edebe muğayir, sünnete muhalif hareket etmiş oldu. İslâm’ın edeplerine ve sünnetin îfâsına riayet etmeyen bir kimseye ne kerâmet, ne de velilik isnat edilir!
* * *
Bayezid-i Bistâmî bir gün talebeleriyle giderken bir tımarhanenin önünden geçiyordu. Delilerin tedavisiyle meşgul olan baştabibe sordu:
- Ne yapıyorsun?
- Burası tımarhanedir, delilerin tedavisi için ilaç yapıyorum.
- Benim hastalığıma da ilaç var mıdır?
- Senin hastalığın nedir?
- Benim hastalığım günah hastalığıdır. Baştabip cevap veremedi ve sustu. Tam bu sırada tımarhanenin parmaklıkları arasından, konuşulanları dinleyen bir akıl hastası(!) mevzuya girdi:
Müsaade ederseniz, sizin hastalığınızın ilacını ben söyleyeyim. O derdin ilacı şöyledir: Tövbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştırıp, kalp havanında tevhid tokmağı ile iyice dövmeli. Sonra insaf eleğinden geçirip, gözyaşı ile yoğurup hamur etmeli. Daha sonra muhabbetullah ateşi ile pişirip, sabah akşam kanaat kaşığı ile bolca yemeli. O zaman senin hastalığından eser kalmaz!
Bu anlatılanları hayret ve dikkatle dinleyen Bayezid-i Bistâmî hazretleri:
- Hey gidi dünya! Demek seni de deli diye buraya getirmişler, deyip oradan ayrıldı.
* * *

Bazı kimseler Bâyezîd’in geceyi nasıl geçirdiğini ve nasıl ibadet ettiğini görmek için evinin penceresinin altında toplandılar ve içeriyi dinlemeye başladılar. Bayezid-i Bistâmî seher vakti olduğunda “Allah” dedi, sonra düşüp bayıldı. Ayılınca, niçin bayıldığını sordular: “Sen kim oluyorsun da ismimi ağzına alıyorsun? diye bir nida gelir diye korktum da, onun için bayılmışım.” buyurdu.

http://irsadforum.net/forum/evliyaullah/bayzid-i-bistami-bolum-2/

 
Üst