Ata Mazarlığı

Bu konuyu okuyanlar

too_late

Müdavim
Katılım
2 Mart 2007
Mesajlar
2,494
Reaksiyon puanı
4
Puanları
38



BASIN BÜLTENİ:

Irak’ta yapılacak Tanrılar Dönemi’ne ait bir tapınak projesini hazırlama görevini üstlenen Mimar Engin Hakkızade, artık sadece yıkıntıları kalmış bu tapınaklarla ilgili ipuçları toplamak için Atacama çölüne gider. İlk anda Şili-Peru-Bolivya üçgeninde yaşayan yerli halkın gelenekleriyle, Anadolu kültürü arasındaki ilginç benzerlikler onu hayrete düşürür.
Şili’de peşine takılan tehlikeli Alman örgütü Colonia Dignidad’ı atlatarak araştırmalarını tamamlamak için Bolivya’nın başkenti La Paz’a geçer. Ancak kentin kırsal kesiminde kendilerine “Bekçiler” adı veren, tehlikeli görünmeyen tuhaf bir cemaatin içinde bulur kendini. Hitit Güneşi’ni sembol edinmiş bu topluluğun gizemi Engin’in ilgisini çeker. Çünkü Anadolu kökenli olduklarını söylemektedirler. Yöresel Quechua dilinde, ‘Kazılmış Toprakların Bekçileri’ anlamına gelen “Llayamaquy Allaanyay” adını taşıyan bu cemaatin sırlarını öğrenmeye çalışır. Geçmişteki adı Allaanyay (kazılmış topraklar) olan bu bölgenin, Hititler’de Tunç çağını başlatan kalay ve bakırın Anadolu’ya aktarıldığı ve Kutsal Kitap’ta ‘Bilgelik Diyarı’ olarak anlatılan yer olduğuna karar verir. Üstelik bu gün Güney Amerika’nın bu köşesinde geçmişin anısını yaşatan Alanya adlı bir kasaba vardır. Geçmişin Hitit ülkesi, bugünün Anadolu’sunda da bir Alanya… ‘Basit bir tesadüf olabilir mi?’ diye düşünür. Peki kimdir Kazılan Toprakların Bekçileri? Anadolu kökenli olmaları Türk olmaları demek midir?
Bunun yanıtını bulmak için Anadolu Tarihini sorgular Engin…
Bilinen tarih, önce Hititlerin kuzeyden gelip Anado¬lu’ya yani o zamanki adıyla Hatti Ülkesi’ne yerleştiğini yazar. Yerli halk Hattiler’in adıyla anılmaktadır bu topraklar. Gelenler eldeki belgelere gö¬re üç ya da beş bin kişi olmalı...
Hititler’den sonra Romalıların işgaliyle, yeni askerler ve yeni bir yönetim gelir. Burada dikkat edilmesi gereken nüans, koskoca Roma İmparatorluğu’nun halkıyla beraber bu topraklara gelip yerleşmesi değil, bu topraklardaki halk üzerinde komuta kurması…
En son Orta Asya’dan Türkler gelir ve Hatti ülkesinin yeni sahibi olur.
“Hatti ırkının yok edilip bütün Orta Asyalıların Anadolu’ya doluştuğunu sanan pek çok insan var olmalı halen… Yoksa milliyetçiliğin boyutunu Çin yaylalarında aramanın başka bir mantığı olamaz,” diye düşünür. “Düşünseler, ya da araştırma zahmetine girseler, gelenler beş-on bin kişilik istilacı güçlerle, peşlerinde bir kısım halk… Osmanlı Viyana kapılarına dayanıp, Yemen’e kadar indiğinde oraların halkı nasıl genetik anlamda Osmanlı’laşmadıysa , Hattiler’de genetik kimliklerini her dönemde muhafaza ettiler ve ne Romalı oldular ne de Orta Asyalı...”

Peki Anadolu kökenli olduklarını söyleyen Güney Amerika da ki Bekçiler kimdir? Hattiler mi? Yoksa Türkler mi?

Mimar Engin, Bekçiler’in kim olduğunu ve aslında neyi beklediklerini sonunda öğrenecektir. Ancak nasıl bir entrikanın içinde olduğunu da anlayacaktır… Ne yazık ki çok geç kalmıştır, çünkü And Dağlarının tepesindeki bir platoda, yerin kırk metre altında Hitit Tanrısı Teşup’un tapınağında hapistir artık…

Kitapdan bir bölüm:
İlginç sembollerle dolu kağıdı masadan çekip alan falcı kadın, gözlerinin önünde tutarak dikkatlice baktı. Sonra birden gözbebekleri tuhaf bir şekilde kendi etrafında dönmeye başladı. Transta gibi görünmesine rağmen, tuhaf bir oto kontrol sergiliyor gibiydi, bu haliyle bazen komik, bazen ürpertici, bazen de işinin erbabı bir uzman gibi duruyordu. Dakikalar sonra kağıdı masaya bıraktığında, gözlerini açarak baktı;
“Siz Güney Amerika’dan mı geliyorsunuz?”
Şaşıran Shan, “Hayır Antalya’dan,” dedi.
Falcı Sultan Peri sinirlendi;
“Ne işiniz var o zaman Tanrılar’la?”
“Yanıtı biz sizden bekliyorduk,” diyen Shan hâlâ ürkekliğini üzerinden atamamış görünüyordu.
Kadın tekrar deli gibi gülmeye başladı. Gözbebekleri 360 derece dönüyormuş gibi görünen abartılı bir kahkahalar silsilesiydi bu. Ama uzun sürmedi ve birden ciddileşti.
“Kuzgunlar sizi kandırmasın!” dedi.
Sizin kuzgunlar mı?” diye sordu Engin.
“Saçmalamayın,” diye bağırdı öfkeyle. “Onlar cin, sadece bu akşam canları kuzgun olmak istedi…” diyerek omzunda öylece masum duran iki kuzgunun başını okşadı. Ardından yüz ifadesi yine ani değişti ve kahkahalarla gülerken, “Uyarı uyarı… Cinlerim akıllıdır benim, olacakları önceden bilirler ve şekil değiştirirler,” diye söylendi.
“Başka ne görüyorsunuz?”
Kadın gülmeyi kesip ciddileşti.
“Çok büyük bir mezar görüyorum… Sapsarı bir mezar. Ama üzerinde yazanları okuyamıyorum. Yok yok… okuyorum ama okunması serbest, söylenmesi yasak bir lisan bu.”
Birbirlerine baktılar, kadının dediklerinden pek bir şey anlaşılmıyordu bu yüzden biraz hayal kırıklığı yaşar gibiydiler.
“Bir fırtınanın rüzgarı sizi o mezara savuracak. O mezardan çıkabilmeniz için, kuzguna kanmamalısınız.”
“Güney Amerika da mı o mezar?”
“Evet dedik ya..!” diye bağırdı gözlerini açarak. “Tanrının dağları kuruttuğu yerde ki Bilgelik Diyarında…”
“Başka?” diye sordu Engin, kadının birkaç saniyelik suskunluğunun ardından… Ama o bakışlarını kağıttan kaldırıp gözlerini kısarak baktı ve kağıdı uzatırken, “Bu kadar.., bitti!” dedi.
Shan kağıdı çantasına atarken, ikisinin de yüzüne hakim, hayal kırıklığı ifadesi doruktaydı. Somut bir şeyler duymayı beklemişlerdi. Ayağa kalktılar ve kadına teşekkür edip merdivene yöneldiler. Tam kapının tahta tokmağını çekmiş, dışarıya çıkacaklarken, Sultan Peri yukarıdan bağırdı;
“Oranın adı ‘Ata Mezarlığı’.., unutmayın!”

Kaynak : http://www.siyahkahve.com/index.php?cmd=34&bookID=53397
 

JuLiuSiuS

Müdavim
Katılım
2 Ekim 2007
Mesajlar
2,775
Reaksiyon puanı
4
Puanları
38
Çok Enteresan bir kitap. Irak'ta Tapınak :)
 
Üst