*SiRiNe*
Dekan
- Katılım
- 22 Kasım 2007
- Mesajlar
- 5,336
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
Vallahi ben nihayet Nimet Çubukçu’nun sesini duyduğumuza sevindim. İyi ki Başbakan “3 çocuk”tan söz etmiş.
Çocuklara, hem de devlete emanet edilmiş, kendi sorumluluğundaki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu yuvalarında kalan kimsesiz çocuklara tecavüz edildiğinde sesini duyamıyoruz.
Kızlar, kadınlar tecavüze uğrar, öldürülür, töre cinayetleri işlenir, kadınlar Anayasa taslağında özürlü vatandaşlarla birlikte “korumaya muhtaç varlıklar” sınıfına konur, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nda kadınlar aleyhine değişiklikler yapılır, onlara verilen yardımlar kaldırılırken de duyamıyoruz.
Köşelerden “İlgili Bakan nerede” diye sorduğumuzda yine sesi çıkmıyor.
Amaa... Başbakan ne zaman ki “3 çocuk yapın, bunda ısrar ediyorum” diyor, işte o zaman birden Bakan Hanım “aile ve çocuk” konusunun kendisiyle ilgili olduğunu hatırlıyor ve konuşmaya, hatta kavgaya başlıyor.
Bu milletvekili ve lider kavgaları kadar nefret ettiğim bir şey yoktur, onun için de hiç ilgili yorum yapmamaya çalışırım.
Daha önce de yazdım CHP Milletvekili Canan Arıtman’ın, katıldığı her tartışmada üslubunu bir milletvekili için gereğinden fazla sert ve agresif buluyorum. Eğer “konuya dikkati ancak böyle çekebileceğini” düşünüyorsa onu bilemem.
“3 çocuk” konusunda söylediklerinin büyük kısmı doğru olmasına rağmen örneğin “vatana ihanettir” vurgusunun hiç gereği yok.
“Kadın düşmanlığıdır, bilim bilmemektir, daha çok çocuk daha çok yoksul, işsiz demektir. Daha çok erzak torbası, daha çok oy içindir” demiş, bunların hepsini bir siyasetçi söyleyebilir, benzer tepkiler basında da yer alıyor ve yeterli...
Arıtman’ın sözlerine karşılık “konuşmaz bakan” Çubukçu da geri kalmamış ve cümle aleme iki rakip partinin kadın milletvekillerinin demokrat şekilde (!) nasıl tartışması gerektiğini bir de o göstermiş:
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma özelliğine sahipsin. Herhangi bir bilgisi olmadan fikir beyan edenlerin durumuna düşüyorsun” demiş.
Kendisinin bilgi sahibi olduğunu kanıtlayabilmek için de 2050 yılına kadar 0-14 yaş grubunun 20.2 milyondan, 17.1 milyona gerileyeceğini filan rakamlarla vermiş.
ÖNCE HER ÇOCUĞA BURS BULUN!
Oysa Canan Arıtman’ın söylediklerinde hata yok. Bugünün Türkiye’sinde daha çok nüfusun daha kalabalık yoksul, işsiz, eğitimsiz kitleler demek olduğunu, en iyi üniversitelerden (girmeyi ‘senelerce dershane parası dökerek’ başaranlar tabii) mezun gençlerin işsiz gezdiğini, milyonlarca açlık sınırında insanımızın yaşadığını bilmeyen, ya da inkar edebilen yok.
Nimet Çubukçu Atatürk’ün “Efendiler, nüfus bir milletin en hayati sorumluluklarından biridir” sözünü hatırlatmış. Atatürk bu sözü söylediğinde Türkiye nüfusu 15 milyondu (Bkz: 10. Yıl Marşı), şimdi 70 milyonun üstünde....
Atatürk bugün olsaydı (Nur içinde yatsın Cemal Kutay, bu isimde bir kitap yazmıştı), hiç şüphesiz tamamen farklı bir söz söylerdi.
“Aklınızı başınıza toplayın, önce mevcut nüfusu doyurun, eğitin, kendi çocuklarınıza yaptığınız gibi bütün çocuklara burs ve iş alanı bulun, doğurup sokaklara salmayı öğütlerseniz binlerce sorunla karşılaşırsınız” gibi mesela...
Bu şartlar altında nüfusu arttırmaya teşvik ettikleri takdirde 2050 yılında genç nüfusun 3 milyon gerileyecek olması önemsiz bir detay olarak kalacak.
Kessinler artık bu “3 çocuk” tartışmasını!
Yazan/Ruhat MENGİ
Çocuklara, hem de devlete emanet edilmiş, kendi sorumluluğundaki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu yuvalarında kalan kimsesiz çocuklara tecavüz edildiğinde sesini duyamıyoruz.
Kızlar, kadınlar tecavüze uğrar, öldürülür, töre cinayetleri işlenir, kadınlar Anayasa taslağında özürlü vatandaşlarla birlikte “korumaya muhtaç varlıklar” sınıfına konur, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nda kadınlar aleyhine değişiklikler yapılır, onlara verilen yardımlar kaldırılırken de duyamıyoruz.
Köşelerden “İlgili Bakan nerede” diye sorduğumuzda yine sesi çıkmıyor.
Amaa... Başbakan ne zaman ki “3 çocuk yapın, bunda ısrar ediyorum” diyor, işte o zaman birden Bakan Hanım “aile ve çocuk” konusunun kendisiyle ilgili olduğunu hatırlıyor ve konuşmaya, hatta kavgaya başlıyor.
Bu milletvekili ve lider kavgaları kadar nefret ettiğim bir şey yoktur, onun için de hiç ilgili yorum yapmamaya çalışırım.
Daha önce de yazdım CHP Milletvekili Canan Arıtman’ın, katıldığı her tartışmada üslubunu bir milletvekili için gereğinden fazla sert ve agresif buluyorum. Eğer “konuya dikkati ancak böyle çekebileceğini” düşünüyorsa onu bilemem.
“3 çocuk” konusunda söylediklerinin büyük kısmı doğru olmasına rağmen örneğin “vatana ihanettir” vurgusunun hiç gereği yok.
“Kadın düşmanlığıdır, bilim bilmemektir, daha çok çocuk daha çok yoksul, işsiz demektir. Daha çok erzak torbası, daha çok oy içindir” demiş, bunların hepsini bir siyasetçi söyleyebilir, benzer tepkiler basında da yer alıyor ve yeterli...
Arıtman’ın sözlerine karşılık “konuşmaz bakan” Çubukçu da geri kalmamış ve cümle aleme iki rakip partinin kadın milletvekillerinin demokrat şekilde (!) nasıl tartışması gerektiğini bir de o göstermiş:
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma özelliğine sahipsin. Herhangi bir bilgisi olmadan fikir beyan edenlerin durumuna düşüyorsun” demiş.
Kendisinin bilgi sahibi olduğunu kanıtlayabilmek için de 2050 yılına kadar 0-14 yaş grubunun 20.2 milyondan, 17.1 milyona gerileyeceğini filan rakamlarla vermiş.
ÖNCE HER ÇOCUĞA BURS BULUN!
Oysa Canan Arıtman’ın söylediklerinde hata yok. Bugünün Türkiye’sinde daha çok nüfusun daha kalabalık yoksul, işsiz, eğitimsiz kitleler demek olduğunu, en iyi üniversitelerden (girmeyi ‘senelerce dershane parası dökerek’ başaranlar tabii) mezun gençlerin işsiz gezdiğini, milyonlarca açlık sınırında insanımızın yaşadığını bilmeyen, ya da inkar edebilen yok.
Nimet Çubukçu Atatürk’ün “Efendiler, nüfus bir milletin en hayati sorumluluklarından biridir” sözünü hatırlatmış. Atatürk bu sözü söylediğinde Türkiye nüfusu 15 milyondu (Bkz: 10. Yıl Marşı), şimdi 70 milyonun üstünde....
Atatürk bugün olsaydı (Nur içinde yatsın Cemal Kutay, bu isimde bir kitap yazmıştı), hiç şüphesiz tamamen farklı bir söz söylerdi.
“Aklınızı başınıza toplayın, önce mevcut nüfusu doyurun, eğitin, kendi çocuklarınıza yaptığınız gibi bütün çocuklara burs ve iş alanı bulun, doğurup sokaklara salmayı öğütlerseniz binlerce sorunla karşılaşırsınız” gibi mesela...
Bu şartlar altında nüfusu arttırmaya teşvik ettikleri takdirde 2050 yılında genç nüfusun 3 milyon gerileyecek olması önemsiz bir detay olarak kalacak.
Kessinler artık bu “3 çocuk” tartışmasını!
Yazan/Ruhat MENGİ