Hz Muhammed'in Mezari Atatürkün Sayesinde yikilmadi

Bu konuyu okuyanlar

Pesimistyle!

Profesör
Katılım
13 Temmuz 2009
Mesajlar
2,115
Reaksiyon puanı
50
Puanları
0
Kendi görüşümü yoksa Türkiye CUMHURRİYETİ DEVLETİNİN DİNİ İSLAM OLMASINDAN DOLAYIMI? Sorarım sizlere.
 

NikeSteeL

Dekan
Katılım
13 Mart 2009
Mesajlar
8,420
Reaksiyon puanı
131
Puanları
63
Atatürkte Müslümandır Böyle Davranmasından Gurur Duydum.!

ama Peygamber efendiminin mezarı Kbari Mescidi Neevi dedir

Suudi Kralı orayı neden yıkmak istesin ? Hiç bilmediğim bir Konu Yorumum dışı ! Paylaşılana bakarak cevap verdim
 

Ordo ab chaO

Profesör
Katılım
2 Haziran 2009
Mesajlar
3,511
Reaksiyon puanı
42
Puanları
0
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini diye bir şey yoktur. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olduğu için devletin resmi dini diye bir kavram yoktur.
 

tony_almeida

Doçent
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
933
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
gereksiz gerginlik yaratacak cevaplardan kaçınalım
ilginize teşekkürler
 

Serkannd

Profesör
Emektar
Katılım
12 Aralık 2007
Mesajlar
2,157
Reaksiyon puanı
10
Puanları
38
bu olayı ben daha öncede duymuştum. galiba hocamız anlatmıştı. telgrafın arşivlerde saklanmasıda çok normaldir.
 

tmpuser

Profesör
Katılım
3 Haziran 2009
Mesajlar
1,248
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini diye bir şey yoktur. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olduğu için devletin resmi dini diye bir kavram yoktur.


Devletlerin dini olmaz densede akside iddia edilemez

Amerika BUgün Hristiyanlığa Laf söyletir mi ?

Devletleri Oluşturan Unsurda İnsan
 

braveheart.fb

Profesör
Katılım
21 Mart 2009
Mesajlar
1,985
Reaksiyon puanı
92
Puanları
48
Bana pek inandırıcı gelmedi. Bunun nedeni Atatürkün böyle bir şey yapmayacağı değildir. Nedeni Böyle bir belge eğer olsaydı bu güne kadar çok duyulur üzerinde çok tartışlırdı. Ayrıca Emin olduğum bir nokta daha varki oda sudilerin Atatürkten daha çok peygamberimizi sevdiğidir.. Yani Sudilerin böyle bir şey yapması pek mümkün görünmüyor.


 

Pesimistyle!

Profesör
Katılım
13 Temmuz 2009
Mesajlar
2,115
Reaksiyon puanı
50
Puanları
0
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini diye bir şey yoktur. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olduğu için devletin resmi dini diye bir kavram yoktur.
Türkiye Cumhurriyeti Devleti'nin %90'ları aşan dini İslam ise geri kalanlarınıda hristiyan vb. dinlerin misyoner olarak sayarsak ,Türkiye Cumhurriyeti Müslüman ve Atatürk ilke ve inkılablarına bağlı bir devlet olarak görebiliriz. Geri kalan %2 sadece diger dinlere mensup insalar kendilerini misyoner olarak algılamazlarsa tabi...
 

evowinds

Dekan
Emektar
Katılım
2 Kasım 2008
Mesajlar
9,100
Reaksiyon puanı
174
Puanları
63
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini diye bir şey yoktur. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olduğu için devletin resmi dini diye bir kavram yoktur.
"anayasa'ya göre devletin dini 1928 yılına kadar islam'dı. sonrasında bu madde anayasa'dan kaldırıldı."
anayasaları iyi takip edin bir zamanlar T.C. nin dini vardı ve "İslam"dı.
 

cengiz_55

Öğrenci
Katılım
24 Temmuz 2009
Mesajlar
1
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
bu işi tam bilen varsa biri yazsın yoksa, kitleyin konuyu çok sapıyor.
 

tony_almeida

Doçent
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
933
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
yaw bir konuyu da kilitemeyin be kardeşim
bırakın bir konuşalım
ancak konuşma ortamı hakaret içermediği sürece
lütfen artık yaa

cengiz_55 gereksiz yorumlardan kaçın, hangi işi, iş miş yok, video koyduk izle yorum yap ne işi
 

CAMBAZ

Asistan
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
333
Reaksiyon puanı
7
Puanları
18
Türkiye Cumhurriyeti Devleti'nin %90'ları aşan dini İslam ise geri kalanlarınıda hristiyan vb. dinlerin misyoner olarak sayarsak ,Türkiye Cumhurriyeti Müslüman ve Atatürk ilke ve inkılablarına bağlı bir devlet olarak görebiliriz. Geri kalan %2 sadece diger dinlere mensup insalar kendilerini misyoner olarak algılamazlarsa tabi...

Bu tür bir yorum yazıcaktım senin yazdıklarını gördüm bir daha yazmayayım dedim :turned:
Arkadaşa Katılıyorum...
 

nokta

Öğrenci
Katılım
23 Temmuz 2009
Mesajlar
19
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bana pek inandırıcı gelmedi. Bunun nedeni Atatürkün böyle bir şey yapmayacağı değildir. Nedeni Böyle bir belge eğer olsaydı bu güne kadar çok duyulur üzerinde çok tartışlırdı. Ayrıca Emin olduğum bir nokta daha varki oda sudilerin Atatürkten daha çok peygamberimizi sevdiğidir.. Yani Sudilerin böyle bir şey yapması pek mümkün görünmüyor.



Suudilerin Atatürk'ten daha çok Peygamber Efendimiz'imizi (S.A.V) sevdiğini söylemezsiniz

Çünkü Suudiler vahhabidir ve bunun için bir suudinin herhangi bir ehli sünnet Türkten daha çok Peygamberimizi sevdiğini söyleyemeyiz.
 

NikeSteeL

Dekan
Katılım
13 Mart 2009
Mesajlar
8,420
Reaksiyon puanı
131
Puanları
63
Biz Kurtuluş Savaşını Zeki Bir Lider , Kahraman Bir Ordu , İnançlı Bir Millet ile Kazandık.!
 

salih41

Öğrenci
Katılım
1 Temmuz 2005
Mesajlar
33
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Niye bu kadar tuhaf karşılandı veya ilgi çekti anlamadım. Atatürk aksine davransaydı, bence ona yakışmazdı.
 

Dream Team

Asistan
Katılım
23 Aralık 2008
Mesajlar
344
Reaksiyon puanı
8
Puanları
18
Elli Iki Gün
Alemlerin Rabbi olan Allah
Bir peygamber gönderecekse eğer
Yıldızlarla duyurdu bu haberi
Kamer menzillerinde üç yıldız doğa,

Şimdi son kez doğacak yıldızlar
Müjde üstüne müjde
Nur üstüne nur gibi,
Şimdi son kez müjdeleyecek
O son aziz Peygamberi…
Elli iki gün var…
Hane-i Saadet’te hüzün ve sevinç iç içe
Tesellisini bekliyor annelerin annesi,
Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla
İncisini bekliyor
Belki o minik kalp atışlarını duyuyor.
Belki gözyaşı döküyor,
Babasız dünyaya geleceğine,
Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz. Amine…
Tam elli iki gün var.
Ve yıldızlarında ötesinde hazırlıklar…
Kuşlar var,
Kuşlar…
Bakışlarıyla mesafeler aşmakta…
Kuşlar;
Dünyadan çok uzakta;
Ama hızla dünyaya yaklaşmakta…
Tam elli iki gün var…
Mekke-i Mükerreme’de bir felaket haberi;
Yemen valisi Ebrehe, Kabe’ye saldıracak!
Abdülmuttalib’in alınan iki yüz devesi…
Mekke reisi, develerini istiyor,
Kabe’nin sahibi Kabeyi koruyor!
Ebrehe öfkeli; ‘Onu bana karşı kimse koruyamaz’ diyor.
Kureyş’in Ulusu son sözünü söylüyor;
Ben Ona karışmam, işte Sen işte O…
Elli iki gün var…
Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına
Mekke boşaltılır, Harem-i Şerif mahsun, Abdülmuttalib mahsun…
Kureyş’in Ulusu Kabenin halkasına tutunur,
İlahi, dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru…
Kabe’yi ve Kabe Halkını Koru…
…Ve ardından O’da yürür Dağlara,
Bir tek örtüsü kalır Kabe’nin
Yemen alacası bir örtü…
Hane-i Saadet yalnız, makam-i İbrahim yalnız…
Hicri İsmail, Hacer-ül Esvet,
Ve Kabe-i Muazzama yapayalnız…
Ve Kuşlar;
Ayak yapılarından belli ki, sadece uçmak için yaratılmışlar,
Bir yere kesinlikle konmayacaklar…
Kuşlar… hızla dünya semasına yaklaşmakta.
Elli iki gün var…
Muassaf vadisinde Ebrehe’nin ordusu,
En önde devasa bir fil, ardında altmış bin sefil,
Kabe’yi yıkmak için harekete geçiyor.
Daha adımını atmadan fil, Ebrehe’nin yol göstericisi Tufeyl,
Yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor…
‘Mamut, sağ ve selametle geldiğin yere dön!,
Çünkü sen, Allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin…’
Ve Tufeyl’de çekilir dağlara…
Ve fil dizlei üstüne çöker… orduda bir kargaşa.
ne oldu bu file?, yönü başka tarafa çevrilince koşuyor,
Hem de delice bir süratle…
Ama Kabe’ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne.
Ucu sivri demirler sokuluyor burnuna, Mamut kalksın ve yürüsün diye,
Ama nafile…
Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı,
Kapkara bir bulut gibi, deniz üzerinden git gide yaklaşan,
Yaklaştıkca netleşen bir karartı…
Ve dehşetle açılan gözler…
Ve sapsarı kesilen yüzler…
Bir ses:
‘Dayana bilecekseniz bakın’ diyor. Çünkü,
Gökten Ebabiller yağıyor…
Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili ufaklı, bölük bölük, fırka fırka,
Birbiri ardınca,
Başları vahşi hayvanların başı gibi, gagalarında ve ayaklarında taşlar,
Pişirilmiş çamurdan.
Kanatları benek benek karbeyazı,
O ilahi nur’dan, ve alınlarında bir yazı…
EL KAHHAR
Belli ki azap için yaratılmışlar.
İşte başlıyor azap…
Ebrehe ile altmışbin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar…
Taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar.
Elli iki gün var,
Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil.
Ve haykırıyor Kabe;
Hani nerede ordunuz?
Hani gururlanıyordunuz?
Hani kaçış yurdunuz?
Hem nereye kaçıyorsunuz?…
Takip eden Allah, nereye kaçıcaksınız?
Takip eden Allah…
Bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak.
Ebrehe malup, galip olan Allah,
Biliniz ki sonunuz alevli bir ahtır.
İntikam alanların en hayırlısı Allah’tır.
Yarabbi;
Bu gün ve bu günden sonra,
Eğer bir Ebrehe ruhu, toplayıp ordusunu, yürürse haremine…
Ne olur Ebabillerini gönderme.
Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpde duruncaya dek gönderme kuşlarını.
O gün dağlara çekilen halk,
Nasıl korku içinde izlediyse Onları,
Bu gün Ebabiller izlesin bizi,
Ve yeryüzü duysun sesimizi…
Kabe’i Muazzamanın koruyucusu biziz,
Çünkü biz Ümmeti Muhammediz…
Ebabiller uzaklaşırkan Mekke’den
Kabe’i Muazzama Gönüller Sultanı’nı bekkliyor.
Anneler Anne’si Gül’ünü bekliyor…
Tam elli iki gün var…
Dursun Ali Erzincanlı​
 

Pesimistyle!

Profesör
Katılım
13 Temmuz 2009
Mesajlar
2,115
Reaksiyon puanı
50
Puanları
0
Saol kardeşim benimde aklımdan bu geçti bende videosunu koyayım.
Not: Konuyu başka yere çekmek değil amaç yazıyı veya video yu dikkatli izlenilirse ne anlattıgımız çok açık şekilde anlaşılır.
52 Gün Var
 

taskale77

Öğrenci
Katılım
24 Mart 2008
Mesajlar
10
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Ravzayı mudahhara,yı melekler koruyor orayı yıkmaya kimsenin gücü yetmez
 

ikspi

Profesör
Katılım
11 Temmuz 2009
Mesajlar
1,113
Reaksiyon puanı
27
Puanları
48
Size bir örnek vereyim gari gerisini anlayın.
Peygamberimiz (SAV) efendimiz uyurken kafir biri gelir ve kılıcını alır. Daha sonra "Seni benin elimden kim kurtaracak der" Efendimiz (SAV) Allah, Allah, Allah der. Elinden kılıç yere düşer. Peygamberimiz (SAV) kılıcı alır ve aynı soruyu O sorar. Kafir kişi de "hiç kimse" der. Peygamberimiz (SAV) serbest bırakır, gittiği yere müslüman olarak gider.
Kaynak: Kuran-ı Kerim.

Şimdi Atatürk olmasaydı kabri zarar mı görecek ti? Sorarım size...
 

cşarapçı

Öğrenci
Katılım
23 Temmuz 2009
Mesajlar
41
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bana neden küfrediyorsun ben sadece yorumlarınızı bekliyorum. diye yazdım altına. Bu vidyodakilere inandığımı da söylemedim. Sadece yorumlayın dedim. Ayrıca bu vidyoda Atatürkün konuşmasından sonraki kısmıyla ilgilenmiyorum. Sadece şu kısmı beni ilgilendiriyor:
Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların ""doğmalarıyla"" asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.

Bu sözleri üzerine yorumlarınızı bekliyorum..
 

tony_almeida

Doçent
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
933
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
DİNİNE GÖNÜLDEN BAĞLI BİR LİDER "Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."
-Mustafa Kemal Atatürk-
10.jpg
Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. "Ilımlı-modern-dindar" yapının, en güzel örneği ve en başarılı uygulayıcısı, laik Cumhuriyetimiz'in kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür. Ulu Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır. Tekke, türbe ve zaviyeler onun döneminde kapanmış, ama ilk Türkçe Kuran meali de yine onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi amaçlamış ve bugün milletçe ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı her yönüyle tecelli ettirmiştir.
Şüphesiz ki din, Büyük Önder'in de dikkat çektiği gibi demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini birarada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.
Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.
İşte bütün bu nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir. Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin lüzumlu bir müessese olduğunu belirten, siyasi alanda yaptığı sayısız reformla bu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle teşvik etmiştir. Milletini, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir:
"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)
Kuran'ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir:
"Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)
11.jpg
Büyük Önder, gerçek dinin temelini ve Müslümanların konuyu hangi kıstaslara göre değerlendirmeleri gerektiğini 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere şöyle ifade etmiştir:
"Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle ifade etmiştir:
"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün Osmanlı Devleti'nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:
"Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)
12.jpg
13.jpg
Dini meseleler hakkındaki görüşlerini öğrenmek isteyen Fransız gazeteci Maurice Perno'ya Atatürk yine kesin bir şekilde şu cevapları vermiştir:
M. Perno:Şu halde yeni Türkiye'nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?
Atatürk: "Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz."
M. Perno: Zat-ı asilaneleri, düşündüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar mı?
Atatürk: "Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun'i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32)
14.jpg
Atatürk her yönüyle olduğu gibi dindarlığıyla da milletine en güzel örnek olmuştur. Ulu Önder, dindar kişiliğinin bir göstergesi olarak din adamlarına karşı her zaman samimi bir şekilde hürmetkar olmuş ve saygı duymuştur.
Cumhuriyet'in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk'ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:
"Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz" dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi." (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)
Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
"Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme"der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi." (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)
 

cşarapçı

Öğrenci
Katılım
23 Temmuz 2009
Mesajlar
41
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Gözlerinden öpüyorum canım kardeşim. Burada biz bazı şeyleri tartışıyoruz elimizdekileri paylaşıyoruz bundandır ki gereksiz agresifliğe,küfre ve hakaretlere lüzum yoktur kanımca.
 

tony_almeida

Doçent
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
933
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
ben de agresiflik olsun istemiyorum
bu tür konular konuşulsun arkadaşlar sonra herkes cahil kalıyor
yani ben de yanlış biliyor olabilirim ama saygı çerçevesinde paylaşım yapalım


ATATÜRK'ÜN BALIKESİR CAMİNDE YAPTIĞI KONUŞMA

Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. "Allah'ın selâmeti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz, Cenâb-i Hak tarafından insanlara hakâyik-i diniyyeyi tebliğe me'mur rasûl olmustur. Kanun-u Esâsîsi, cümlemizce malûmdur ki, Kur'anı Azumissandaki nusustur. İnsanlara feyz vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir.

Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevâfuk ve tetâbuk ediyor. Eğer akla, mantığa, hakîkate tevâfuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavânin-i tabiiyye-i ilâhiyye beyninde tezad olması icab ederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyyenin menbai Cenab-i Haktır.

Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber mesaisinde iki dâra, iki hâneye mâlik bulunuyordu. Biri kendi ikâmet eylediği hânesi, diğeri din işleriyle iştigal buyurduğu Allah'in evi idi. Kendi husûsi işlerini kendi evinde görür, âmmenin, ummetin hizmetini de Allah'ın evi olan câmi-i şerîf'te ru'yet eylerdi. Biz de hazret-i peygamber'in usûlune ikdida ederek, milletimize tealluk eden husus için şu Beytullah'ta toplandık. Şimdi Hazret-i Allah'ın huzurundayız. Bunu bana müyesser eden Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarına arz-i şükran ederim. Çok memnunum ve bu vesile ile büyük bir sevâba nâil olacağımı ümid ediyorum.

Efendiler, câmiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Her şeyden evvel itâat ve inkiyâd-i tâmme ile ibâdet, din ve dünya için neler yapılması lâzım geldiğini düşünmek için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferd başlı başına bir hizmet ifa etmelidir. İşte biz de burada din ve dünya için istiklâl ve istikbâlimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Amal-i milliyye, irâde-i milliyye yalnız bir salisin düşüncesinden değil, bil'umum efrâd-i milletin arzularının, emellerinin muhassalasından ibârettir.

Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim."

07 Şubat 1923 / BALIKESIR / Zagnos Paşa Camii
 

elmeo

Asistan
Katılım
28 Mart 2009
Mesajlar
279
Reaksiyon puanı
8
Puanları
0
Suudiler vahabidir ve vahabilikte mezar yerinin belli olması iyi karşılanmaz bu peygamber mezarı olsa bile! Kral Abdülaziz döneminde peygamber efendimizin mezarının bulunduğu Harem-i Şerif'te tadilat ve genişleme çalışmaları yapılmaktadır. Bu tadilat planında peygamber efendimiz ve sahabelerin mezarlarının olduğu bölümün yıkılmasıda vardır. Hatta bir rivayete göre kral Abdülaziz mezarların yılıkmasını bizzat takip etmek için inşaat alanına gelir ve mezarların yıkılmasını bekler ancak hiç bir işçi mezara kazma vurmaya cesaret edemez ve kral Abdulaziz sinirle işçilerden birinin elinden kazmayı alır ve Peygamberimizin mezarına vurur mezardan sıçrayan bir çakıl Abdulaziz'in gözüne çarpar ve gözünün tekini kör eder bu olay sonrasında mezarların yıkılmasından vaz geçilir.
Videoyu seyretmedim ve Atatürk'ün peygamberimizin mezarının yıkılması olayına nasıl bir tepki gösterdiğini bilmiyorum ama kutsal yerler konusunda oldukça hassas olduğunu biliyorum. Hatta şu an tam olarak sebebini hatırlayamadığım ama kutsal mekanlardan kaynaklanan bir sebepten olduğunu bildiğim bir nedenden dolayı Suudi Arabistana ultumaton gönderir ve kafamızı bozmayın yeniden tepenize bineriz der.
Bence asıl tartışılması gereken konu Atatürk'ün gizli vasiyetidir. O vasiyette hilafetin yeniden Türkiye cumhuriyetinin himayesi altında kurulması gerektiği yazdığı rivayet edilir, bu sayede yeniden müslüman dünyasında lider konumuna geçilebilecektir.
 
Üst