Mevlana Halid-i Bağdadi[ksa](hz)Altın silsile

Bu konuyu okuyanlar

habibineccar

Asistan
Katılım
15 Mart 2009
Mesajlar
273
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
HZ. MEVLANA HALİD K.S.

Ahmet Hüseyinoğlu

Mevlâna Halid k.s. Hazretleri mürşidinin dergâhında beş ay gibi kısa bir zaman zarfında kemale ulaşarak huzur ve müşahede ehlinden oldu. Seyr u sülukunu tamamlayarak “velâyet-i kübra”ya ulaştı ve beş tasavvuf kolundan “hilafet-i tâmme” ile icazet alarak “mutlak halife” oldu.

İslâm dünyasında çok önemli yere sahip iki Süleymaniye var. Birincisi, hemen herkesçe bilinen, büyük veli, büyük usta Mimar Sinan’- ın “kalfalık devri eserim” dediği, İstanbul’daki ulu mabed Süleymaniye. Süleymaniye minarelerinden yükselen ezan sesleri, Kanuni zamanından beri gönülleri okşamaya devam ediyor.
İkinci Süleymaniye, birincisi kadar meşhur olmasa da, ehlinin çok iyi bildiği, Irak’ta bir belde. Uzun süre Osmanlı Devleti yönetimi altında bulunan bu belde İslâm alemine yön veren alimlerin yetiştiği bereketli topraklardan biri. Bu topraklarda doğup yetişen ve nuruyla cihanı aydınlatan alimlerden biri de Mevlana Halid k.s. Hazretleri...
Asıl adı Halid b. Ahmed b. Hüseyin olan Mevlâna Halid Zülcenaheyn k.s. Hazretleri, 1193/1779 yılında Kuzey Irak’ın adı geçen Süleymaniye şehrinin Şehrezor/Karadağ kasabasında doğdu. İtikatta Eş’- arî, mezhepte Şafiî, meşrepte Nakşibendî/Müceddidî olan Mevlâna Halid Hazretleri’nin nesebi baba tarafından Hz. Osman r.a.’a, anne tarafından da büyük veli Pir Hızır k.s. Hazretleri’ne dayanmakta.

Gıpta Edilen Öğrenci
Hz. Halid k.s., tahsiline Kur’an öğrenimi ile başladı. Şafiî fıkhına dair İmam Rafiî’nin eserini, Sarf ilminden Zencanî’nin metnini ve Nahv’e dair bazı kitapları okudu. Firuzabadî’nin Kamus’unu ezberledi. Daha sonra zamanının önde gelen alimlerinden çeşitli dersler aldı. Molla Abdulhalim Zeyyarî’den Mantık okudu. Süleymaniye’de Hikmet ve Kelâm’a dair bazı dersler aldı. Bağdat’a giderek, fıkıh usulü ilminde “Muhtasaru’l-Münteha” adlı eseri okudu.
Süleymaniye medreselerinde sürdürdüğü öğrenimi sonucu, kendisine sorulan her soruya cevap verebilecek seviyeye yükseldi. İbn Hacer Hazretleri’nin “Tuhfe” adlı eseri ve Kadı Beydavî’nin Tefsir’i gibi zor metinlerin kolayca içinden çıkabilmesi ilim çevrelerinde hayranlık uyandırmıştı.
Hz. Halid k.s., islâmî ilimlerin yanında matematik, geometri, astronomi, coğrafya gibi müsbet ilimlerde de söz sahibi oldu. Bundan sonra hocası Seyyid Abdulkerim Berzencî’nin Süleymaniye’deki medresesinde ders vermeye başladı. Henüz yirmibir yaşında başladığı bu hocalık devresi yedi yıl sürdü.

Mekke’de Bir Garip Kişi
1220/1805 yılında Mevlana Halid Hazretleri’nde Yüce Allah’ın evini, Hz. Peygamber s.a.v.’in ravzasını ziyaret etme arzusu uyandı. Hac yolculuğuna çıktı. Uğradığı beldelerdeki alimlerle görüşüp ilmi sohbetlerde bulundu. Bu arada Şam’da Muhammed Kuzberî’den hadis rivayeti, Kadiri Şeyhi Mustafa Kürdî’den Kadirî tarikatı icazeti aldı.
Medine’ye vardığında görüştüğü Yemenli bir alimden nasihat istedi. Kendisinden, “Mekke’ye vardığında, görünürde dine ters düşse bile her harekete hemen karşı çıkmaması” tavsiyesini aldı.
Mekke’ye geldikten sonra bir Cuma günü Mescid- i Haram’a girdi. Kâbe’ye karşı oturup “Delail-i Hayrat” okumaya başladı. Bu esnada garip tavırlı bir yabancının geldiğini, sırtını Kâbe’ye dayayıp yüzünü kendisine çevirdiğini gördü. Onun bu davranışının Kâbe’ye hürmetsizlik olduğunu düşünmeye başlamıştı ki, adam kendisini uyardı:
- Mümine hürmet, Allah katında Kâbe’ye hürmetten daha üstündür. Hem Medine’de yapılan öğüdü ne çabuk unuttun?
Mevlâna Halid k.s., onun büyük bir veli olduğunu anladı ve elinden tutarak kendisini irşad etmesini istedi. Ancak o, irşadının Hindistan tarafında olduğuna işaret etti.
Bunun üzerine hac görevini tamamlayarak memleketine döndü ve medresede verdiği derslerine devam etti. Artık kalbinde, Hindistan’da kimin eliyle ve nasıl irşad olacağı düşüncesi vardı.

Hindistan’a Yolculuk
Mevlâna Halid Hazretleri, derslerini sürdürürken bir gün, Delhi’li büyük mürşid Abdullah Dehlevî k.s. Hazretleri’nin müritlerinden Mirza Abdurrahim Süleymaniye’ye geldi. Kendisine Abdullah Dehlevî Hazretleri’nin selamını ve Hindistan’a davetini iletti. 1224/1809 yılında, birlikte İran ve Afganistan üzerinden Hint yolculuğuna çıktılar. Bu ani karara talebeleri ve halk çok üzülerek onu yolundan çevirmeye çalıştılar. Hindistan’ın tehlikelerle dolu olduğunu söylediler. Bütün bunlara karşı cevabı şu oldu:
- Âb-ı hayat zulmetin içinde bulunur.
Mevlâna Halid Hazretleri, önce Tahran’a, sonra Bistam, Harkan, Simnan, Nişabur ve Tus şehirlerine uğradı. Bayezid-i Bistamî, İmam Ali Rıza ve Ahmed Namıki Cami’nin (Allah hepsinden razı olsun) kabirlerini ziyaret etti. Bundan sonra Lahor’a geldi. Burada rüyasında Abdullah Dehlevî k.s. Hazretleri’nin onu dişleriyle yanağından tutup kendisine çektiğini gördü. Sabahleyin henüz rüyasını anlatmadan Senaullah Hazretleri’nden, Abdullah Dehlevî Hazretleri’nin hizmetini nimet bilmesi gerektiğini, onun yanında maksuduna ulaşacağı müjdesini aldı.
Ertesi gün hemen Dehli adı ile bilinen Cihanabad şehrine doğru yola çıktı. (Adı geçen şehrin adı, telaffuzu zor geldiği için İngilizler tarafından, Hindistan’ı işgallerinden sonra, Delhi olarak değiştirilmiştir). Bu arada Abdullah Dehlevî k.s. Hazretleri, henüz kırk konaklık bir mesafe kalmışken gelişini yakınlarına müjdeleyip sevincini ifade etmekte idi.

Varış, Oluş, Eriş
Mevlâna Halid Hazretleri, Abdullah Dehlevî Hazretleri’ni ziyaret edip hizmetine girdi. Kendisine dergâhın tuvaletlerini temizleme görevi verilmişti. Ytirazs.z kabul etti ve canla başla çalışmaya başladı. Nihayet bir gün nefsi galeyana geldi ve kendisine “bu işleri yapmanın büyük bir alime yakışmadığını” iğva etti. Ancak, fıtratındaki safiyet ve samimiyet galebe çalarak “gerekirse süpürge ile değil, sakalıyla temizliğe devam edeceğini” nefsine ihtar etti. Yine bir gün Abdullah Dehlevî Hazretleri, avluya bakarken gördü ki, Mevlâna Halid Hazretleri’nin elindeki süpürge ve kovayı melekler taşıyorlar, omuzları üzerinden muazzam bir nur Arş’a yükselmiş ve melekler ona gıpta ile bakıyorlar. Artık nefsinin terbiye olduğunu anlayıp daha yüksek derecelere çıkması için bundan sonra devamlı kendi huzurunda bulunmasını emretti.
Mevlâna Halid k.s. Hazretleri mürşidinin dergâhında beş ay gibi kısa bir zaman zarfında kemale ulaşarak huzur ve müşahede ehlinden oldu. Seyr u sülukunu tamamlayarak “velayet-i kübra”ya ulaştı ve beş tasavvuf kolundan (Nakşibendi, Kadiri, Sühreverdi, Çeşti, Kübrevi) “hilafet-i tâmme” ile icazet alarak “mutlak halife” oldu.
Bundan sonra Şeyh Muammer Abdulaziz el-Hanefî ile arkadaşlık yapması işaretini aldı. Adı geçen Şeyh kendisine “altı hadis kitabı”ndan (Kütüb-i Sitte) ve diğerlerinden hadis icazeti verdi. Mevlâna Halid Hazretleri dergâhta bir sene kalarak Abdullah Dehlevî Hazretleri’nin kalbindeki bütün sırlara mazhar oldu.

İrşad Emri ve Dönüş
Bütün bunlardan sonra Abdullah Dehlevî k.s., kendisine mürşid ve müceddid olarak bütün iklimleri irşad etme emri verdi. Ayrılmadan önce kendisine, “ne isterse vereceğini” söyledi. O da, “din ve dünyalık istediğini” bildirdi. Yolculuğunun başlangıcında, dört mil kadar yanında yürüyerek kendisini yolcu etti ve “Halid aldı...” buyurdu.
Hz. Halid, dönüş yolculuğunda ilk olarak Şah-ı Dehlevî Hazretleri’nin isteğiyle büyük velilerden birini ziyaret etti. Bu zat, Hakk’ın müşahedesinde müstağrak olmuş, iki yıldan beri yemez-içmez, konuşmaz ve devamlı murakabe halinde idi. Yakınına geldiğinde bu zatın heybetinden korkuya kapılarak ayakta kaldı. Hemen Şah-ı Dehlevî Hazretleri’ni rabıta etti ve korkusu gitti. Bu zat kendisine manevi fethinin ve irşadının Bağdat havalisinde olacağını söyledi.
Mevlâna Halid k.s. Hazretleri dönüş yolcuğunda 50-60 gün hiçbir şey yeyip içmedi. İbadet ve zikir gıdasıyla ve ruh kuvvetiyle yaşadı. Yolda rafizîlerin suikastına uğradı ise de, Allah’ın izniyle kurtulmayı başardı.
Uzun bir yolculuktan sonra 1226/1811 yılında memleketi Süleymaniye’ye geri döndü. Gidiş, dönüş ve dergâhta kalış müddeti tam üç yıl sürdü.

İrşad Yılları
Mevlâna Halid Hazretleri, Süleymaniye’de kısa bir süre kaldıktan sonra Osmanlı veziri Said Paşa’nın valiliği zamanında Bağdat’a giderek Abdülkadir Geylanî k.s. Hazretleri’nin zaviyesine yerleşti ve beş ay irşadla meşgul oldu. Kısa bir müddet için iki defa Süleymaniye’ye döndükten sonra tekrar Bağdat’a geldi ve burada yedi yıl vazife yaptı. Daha sonra Şam’a (Dımaşk) gitti ve Salihiyye semtinde inşa ettiği dergâhında irşada devam etti.
Mevlâna Halid Hazretleri’ne, bulunduğu şehirlerde halkın ve alimlerin teveccühü büyük oldu. Ancak inkârcı ve hasetçiler de boş durmadılar. Aleyhinde her türlü yalan ve iftiraya başvurdular. Daha da ileri gidip bu büyük mürşidin küfrüne dair kitap bile yazdılar. Hindistan’a sihir öğrenmek için gittiğini yaydılar. Hayatına kastetmeye teşebbüs ettiler.
Yüce Allah’ın yardımıyla bütün bunlar sonuçsuz kaldı. Hepsi çeşitli şekillerde karşılığını buldu. Mesela kendisini Osmanlı Padişahı Sultan Mahmud Han’a şikayet eden Mevlevi Halet Efendi için şöyle buyurmuştu:
- Biz Halet Efendiyi, pîri Mevlâna Hazretleri’ne havale ettik. Onu manevi yanlarına celbedip ne gerekirse yapsınlar.”
Kısa zaman sonra padişah, Halet Efendiyi Konya’ya sürdü. Orada iken idam edildi.
Mevlâna Halid Hazretleri’nin irşadı Anadolu, Ortadoğu, Hicaz gibi çok geniş bir alana yayıldı. Ulema tarafından hicri 1300’ün müceddidi kabul edildi. Adı geçen yörelerdeki Nakşibendi silsilesinin hepsi, kendisinden sonra onun yoluyla Şah-ı Nakşibend k.s. Hazretleri’ne ulaşır.
Kaynaklar, Mevlâna Halid Hazretleri’nden önce de Nakşibendiliğin Osmanlı uleması arasında en fazla rağbet edilen tasavvuf ekolü olduğunu zikreder. Mevlâna Halid Hazretleri zamanında bu durum daha da belirgin hale geldi. Halkla beraber büyük alimler de akın akın onun yoluna tabi oldular. Nakşibendilik onunla bir ulema meşrebi haline geldi. Mesela büyük hanefi alimi İbn-i Abidin kendisinin önde gelen bağlılarındandı. Hazret Bağdat’ta iken ilk olarak Bağdat müftüsü Seyyid Abdullah Haydarî icazet almıştı. Ünlü müfessir Alusî de intisab edenler arasındaydı.
Bunlardan başka daha birçok alim Mevlâna Halid Hazretleri’ne intisab etti. Mevlâna Halid Hazretleri’nin hayatını anlatan kaynaklardan Şemsü’ş-Şümus (Güneşler Güneşi) adlı kitap, bunlardan 53 tanesinin ismini verir. Halifelerinin sayısının da 400’e ulaştığı söylenir. Yine aynı kitap 48 halifesinin ismini verir.

Taun Hastalığından Şehadet Mertebesine
Mevlâna Halid Hazretleri’nin vefatından kısa bir süre önce taun (veba) salgını çıktı. Hz. Halid vefatı öncesi mübarek kabrinin yerini işaret etti. Emanet kitapları sahiplerine vermek üzere ayırmaya başladı. Vefatından sonra yerine irşad için sırasıyla İsmail Eneranî, Muhammed Nasih, Şeyh Abdulfettah ve İsmail Gazzî’yi (Allah hepsinden razı olsun) tayin etti. Malının üçte birinden bin kuruşu namaz ıskatı için, geri kalanını da kapısında bulunan fakirlere tasadduk edilmesi için vasiyet etti.
Reddü’l-Muhtar adlı devâsâ fıkıh kitabının yazarı İbn-i Abidin rh.a. bir gün Hz. Halid’in huzuruna çıktı. Rüyasında Hz. Osman r.a.’ın vefat ettiğini gördüğünü, kendisi de dahil kalabalık bir cemaatin cenaze namazını kıldığını anlattı. Hz. Halid, bunun kendi vefatına işaret olduğunu, çünkü kendisinin Hz. Osman r.a.’ın soyundan geldiğini söyledi. O da rüyasını anlattığına pişman oldu, çok üzüldü.
Vefatından önceki son gece, geceyarısı abdest alıp birkaç rekat namaz kıldıktan sonra, sıhhat ve afiyette iken, tauna tutulduğunu söyledi. Kıbleye yönelerek sağ yanı üzerine yattı. Zikir, fikir ve murakabeyle meşgul oldu. Müezzin akşam ezanını okumaya başladığında, “Ey itminana ermiş nefis! Dön rabbine. Sen ondan razı, o da senden razı olarak katıl salih kullarımın arasına; gir cennetime” (Fecr, 27-30) ayetini okuduktan sonra vefat etti. Mübarek cenazesi Emevi camiine götürüldü. Oradan Kasiyon dağı eteklerindeki kabrine getirilerek defnedildi. Cenab-ı Zülcelâl, sırrını mübarek kılsın.

Kalbe Şifa Sözlerinden
* Sizin bana en sevgiliniz, dünya ehliyle alakası en az olanınız, başkasına yük olmayanınız, fıkıh ve hadisle meşgul olanınızdır.
* Allah’tan başkasından iyilik ve ihsan beklemek, emanetçiden emanet ve fakirden sadaka istemeye benzer.
* Nefs-i emmareden kurtulmanın alameti, insanların kabulü ve inkârını, övmesi ve yermesini bir görmektir.
* Binlerce keşif kerameti bir sünneti ihya etmekle eşit tutmak, olgun olmamanın alametidir.
* İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar çok olur.
* İnsanoğlu dünyayı elde etmek uğruna nice sonsuz devlet ve saadetleri kaçırdı.
* İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allah’ın beğendiği, Rasulullah s.a.v.’in sevdiği ve evliyanın özendiği bir ahlâktır.
* Bir kimse kitaplardan öğrendiği bütün ilimleri ezberlese, nefsin hilelerinden kurtulamaz. Bir mürşid-i kâmilin ruhaniyetinin imdadı ile makamları geçip seyr u süluk yapmadıkça Zat’ın tecellilerine kavuşamaz.
* Evliyanın kalpleri ilâhi nurların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan Hak Tealâ da hoşnuttur. Onların kalplerinde yer eden büyük devlete kavuşmuştur.








Neyleyim bu cânı kalbimde SEN yoksan eğer!


http://www.ebediyyen.biz/showthread.php?t=23538

 
Üst