madem bugün bayram...

Bu konuyu okuyanlar

angoren

Doçent
Katılım
5 Kasım 2007
Mesajlar
573
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
harika bir yazı... bayramınız mübarek, kutlu, mutlu olsun. (alıntıdır)

Küçüktün, masalla gerçeğin birlikte yaşandığı çağdaydın, korkuların ve sevinçlerin en uç savrulmalar halinde içindeydin. Masaldaki devler de gerçekti, kırk haramiler de. Ama her zaman o devlere galebe çalacak kahramanların vardı, Ali Baba vardı, kötülüğe karşı kılıcı keskin şehzadeler vardı.Bayramlara da öylece bir masalın kapısından girer, zamanı bayram kılan nice ayrıntıya sinmiş o soluk kesen heyecanı duyardın her vesilede.
Bayram namazı için uyandığın kül renkli sabahlarda.Sessizliğe fısıldadığın amentünün suya karışmasında...Ürpererek giyip sıcaklığına sığındığın kazakla, babanın ardından kapı dışına adım attığında.Her koldan çağrıya gelenlerin yüzlerinde, yürüyüşlerinde... Cami, büyüklerin ibadethanesi, çocukların Tur dağındaki oyun dünyasıydı.
Bu bayram sabahında yüce Allah en çok çocukların mahmur gözlerine şefkatle bakardı.Onların nemli kollarına dokunan, sabah rüzgârının serinliğine sarınmış ilahi bir soluktu. Başları önde, hocanın titrek cami ışıklarında yankılanan sözlerine ömrün titrek alevi deminde sallanarak mukabele eden ihtiyarlar, iki dünyayı birbirine bağlayan habercilerdi.Görüşme günü yaklaşanların bilgeliğindeki bu haberciler, kıkırdayıp gülüşen çocuklara yarısı tebessüm olan sahte bir öfkeyle bakarlarken, sen, yaşından önce büyümüşlerin safında sessizce dururdun.Hocanın anlattığı bayramı düşünürdün, ilk teravihi, tekne oruçlarının açlığını, sıcak ekmeği, suyu.


"Sahurlara beni de kaldırın" diye yalvarışını, mutfaktan gelen sıcak ekmek kokulu annenin sesini.Cennet bir bayram yeri olmalıydı, rengârenk kıyafetleri içinde hep çocukların yeri, aydınlığın mekânı olmalıydı, yaz aylarının açık gökyüzü gibi sonsuzluğa uzanan maviliğinde sen de yitip gitmeliydin diğerleriyle birlikte.
Hocanın anlattığı iyi insanlar, cennete layık olanlar, çocukları sevindirenlerdi elbette.
Yetimin başını okşayan elden, fukaraya sunulan fıtırdan, hayırdan, sadakadan, yardımlaşmadan, bayram sevincini çoğaltmaktan bahsederdi hoca.
Her örneğe uygun çocuklar vardı, biliyordun.
Yetimliğin suskunluğundaki Ali, karşı evde bir gölge gibi yaşayan yoksul komşu, iftara doğru o kırık kapının tokmağındaki ses, yarım açılan kapıdaki mahcup kadının tanımsız gözleri, bir kap yemeği uzatırken sadece "annem gönderdi" deyişin.
Bir de Hayati vardı, evleri biraz aşağıda, gururlu, kavgacı Hayati.
Babası için hasta derlerdi, işsiz derlerdi, bazen evin bahçeye bakan camında görürdün bir an içe kaçmış bir çift göz gibi suretini.
Bayram sevinci Ali'nin başına dokunacak elden, Hayatilerin evinin yolundan, yoksul evin kapı tokmağından geçerdi.
Hoca, bayram namazını unutmuş olanlar için bir kez daha hatırlattıktan sonra Allahu Ekber derdi. Allahu Ekber fısıldayışları dolanırdı caminin içinde, sessiz, içten, sıcak, kardeşçe. Ellerin öne bağlanmış, kaçamak bakışların cemaatin yandan görünen yüzlerinde, elbiselerinde. Rükuya vardığında Sübhane Rabbiye'l-azim, üç kere okuyacaksın, öyle denmişti, üç sayısı karışırdı her defasında, bir daha bir daha, senin Sübhanelerine başkalarınınki eşlik ederdi.
Esselamün Aleyküm ve Rahmetullah... Ve dua...
Namaz dağıldığında, ayakkabılar elde, dikkatle, kimseye dokundurmadan çıkar, bahçede saf tutan kalabalığın ellerini öperdin. Mavi damarları görünen ihtiyarların elleri, sert, nasırlı işçilerin elleri, yumuşak, sıcak memurların elleri... Dudaklarını dokundurup alnına götüreceksin... Ya yanağını okşardı o eller ya başını, diğer zamanlarda bulunmayan bir yakınlık hissini tenden tene taşırdı.
Bayram başka hiçbir vakit olmadığı kadar daha çok elin birbirine dokunmasıydı. El üzerinden varlıkların sevinç, sevgi, dostluk, kardeşlik alışverişiyle içine yürüdükleri aydınlıktı bayram.
Namaz dönüşleri bayram sofrasına olurdu.
Bir an bir yanılsama, oruç muyuz, hayır, bayram bugün, gülümsemeler.
Sonra transistorlu radyoya başını dayar, Mustafa Kandıralı ve arkadaşlarından bayramlık oyun havaları dinlerdin. Peşinden bayram türküleri gelirdi. "Bugün bayram günü canım sıkılır" derdi bir türkü, bir başkası "Bayram gelmiş neyime..." Hüznün çekirdeğindeki sevinci bilirdin, türkünün hüznündeki geçmiş sevinçlerin yankısını çıkartırdın içinden. Çünkü bayram her tür insani duyguyu seslenir, onları yoğurur, sevinçte bilgece şekillendirirdi.
Kapı çalınırdı, sonra yeniden çalınırdı, sonra yeniden. Her defasında ellerinde torbalarla çocuklar gelirdi, iri gözleri büyüklerin ellerinde ve sonra verilecek olanda. Şeker, şugır, teşekkür, şükran... Kelimelerin tuhaf çağrışımları... Şeker alan çocuklar dönüp giderlerdi sessizce, harçlık alanlar koşturarak ikişer atlarlardı merdivenleri. "Harçlık verilen eve" başkaları gelirdi az sonra, şeker torbaları ceplerine saklanmış, alışkın el öpme hareketlerinin ardından gözlerinize dikilen bakışlarla.
Büyüklerin ev dolaşma vakitlerinde erkekler tokalaşır, kadınlar, adeta kendi aralarındaki özel iletişimin bir parçası gibi karşılıklı salâvat getirerek musafaha ederlerdi. "Küçük günahların affı" umudunun bir vesilesiydi bu. (Günahların affını ummak, daha günahsız bir geleceği kurma çabası değil midir?) Bayram konuşmalarındaki gündelik hayata dair sıradan sözler, aslında alttan alta aynı ruh iklimini paylaşmanın bağlarını kurardı. Bu yüzden ne konuşulduğu değil konuşmak önemliydi, sözlerin mübadelesi hep karşılıklı bayram hatırlatmasıydı.
***
Küçüktün, masalla gerçeğin birlikte yaşandığı çağdaydın, kasaban bir kasabalar ülkesi olan Türkiye'nin küçük bir özetiydi. Uzaktan bakıldığında kavak ağaçları, tek işlek caddesi, kör arka sokakları, gölgeli pencereleri, sokaklarında dalgın ve ağır yürüyen insanları, hayatın kasabanın bittiği yerden başladığını düşünen gözleri oraya dikili gençleriyle birlikte o kasabayı bayram değiştirirdi.
Bayram bir taze soluk olurdu herkes için, bir yenilenme, sıradan bir kasabayı içindeki her şeyle birlikte uzaklara bağlardı. Uzaklar, senin ve seninle birlikte uzaklar söz konusu olduğunda herkesin çocuk olup içlerinin içlerine sığamadığı vakitlerde aşkınlığın uzandığı sınırsızlıktı.
Şimdi bir metropol kentinde, kasabalardaki eski bayramları uzaklardaki hayatın bir parlama anı olarak hatırlayan çocuklar: Bayramınız kutlu olsun.
M.NACİ BOSTANCI
(http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=744408&title=yorum-m-sukru-hanioglu-yakin-tarihimizde-perspektif-ve-olcu-meselesi-ve-ideolojik-tarih-yazimi-2)
 

angoren

Doçent
Katılım
5 Kasım 2007
Mesajlar
573
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
kusura bakmayın. güncel bir mesele bayram. türkiyemizin ve dünyamızın aydınlık yüzü ve kainatı ilgilendiryor diye buraya koydun. hatta türkiye ve dünya gündemi değil de. kainat gündemi olsa oraya da koyardım düşünmeden. neyse okuyun yeter. gerisi teferruat değil mi efe arkadaşım. bayramın mübarek olsun. ve tüm sdn'cilerin.
 

eF.E

Profesör
Emektar
Katılım
5 Temmuz 2008
Mesajlar
2,062
Reaksiyon puanı
31
Puanları
48
gerisi mod arkadaşların bileceği iş :)

teşekkür ederim seninde bayramın mübarek olsun :)
 
Üst