Türkülerle ilgili doğru bilinen yanlışlar!

Bu konuyu okuyanlar

prof.

Müdavim
Katılım
27 Nisan 2009
Mesajlar
1,400
Reaksiyon puanı
7
Puanları
38


Yeni nesil daha çok pop, hip hop, rap türü müzik dinliyor. Türk halk müziği dinleyenlerin ise çoğu türkülerin hangi yöreye ait olduğunu bilmiyor veya sözlerde geçen yer adlarından dolayı yanlış biliyor.

Mehmet Yılmaz'ın haberi
‘Geçmiş zamanların birinde bir han, başka bir hanı tutsak almış. Bu han, tutsağına, ‘Eğer istersen benim kölem olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin. İstemezsen en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm.’ demiş. Tutsak olan han düşünüp cevap vermiş: Köle olarak yaşamak istemiyorum. Beni öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce herhangi bir çobanı buraya getirmeni istiyorum. Diğer han sormuş: Ne yapacaksın o çobanı? Tutsak han cevap vermiş: Ölmeden önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum.”
Bu hikâye, türkülere verdiği önemi hemen her eserinde gösteren ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi adlı romanından. 10 Haziran 2008’de 80 yaşındayken aramızdan ayrılan Aytmatov’un yaptığı, sadece türküleri hikâyelerde kullanmak değil, türküler hakkında bir hassasiyet oluşmasını sağlamak, onlara dikkat çekmekti. Nitekim türküleri, eserlerinde, doğdukları ortamın şartlarıyla, ardındaki hikâyelerle birlikte kullanırdı.

Çocukluklarını 80’li yıllarda yaşayan nesil, kesif bir arabesk etkisiyle büyüdü. Türküler ise bu arabesk akımın arasına serpiştirilmişti ve bulabilmek için özel bir çaba sarf etmek gerekirdi. Şimdilerde ise pop müzik denen ismiyle müsemma eserler kol geziyor piyasada. Ancak yine de türkü severler için 90’ların ortasından itibaren hareketli bir dönem başladı. Türküler biliniyor ve okunuyor artık; okuyanların pek çok noksanına rağmen!

Peki, türkülerle ilgili doğru zannettiğimiz birtakım şeylerin yanlış olabileceğini düşündünüz mü hiç? Pek çok türküde geçen yerleşim yerlerinin isimleri, eğer o türkünün hikâyesini bilmiyorsak, bizi fena hâlde yanıltabilir mesela. Türküleri, Cengiz Aytmatov’un yaptığı gibi, hikâyeleriyle birlikte bilmek, onları yeni nesillere hikâyeleriyle birlikte aktarmak çok önemli.

Örneklerimizi en bilindik olanıyla vermeye başlayalım. Bilhassa 18 Mart’larda daha bir hatırladığımız ve ‘analar, babalar ümidi kesti’ mısrasıyla kederlere gark olduğumuz “Çanakkale içinde” türküsü sanılanın aksine Çanakkale yöresinin değil, Kastamonu’nun türküsüdür (Bazı farklı tezler varsa da genel kabul bu yöndedir. Türkünün ‘gençliğim eyvah’ nakaratlı Kerkük, Denizli ve Konya yöresinde de benzerleri vardır).

Bu arada, askerlik deyince akla gelen ilk türkü olan ‘Yaylalar’ ise aslında Erzurum-Aşkale yöresine ait bir eserdir. Demek ki vaktiyle sesi güzel Erzurumlu bir çavuş başlatmış bu geleneği. Neyse ki söylemesi kolay bir türküyü tercih etmiş; Kırşehir yöresinden bir bozlak olsa bu kadar tutmayabilirdi ya da Karadeniz’in kemençeli türkülerinden biri olsa sabah sporu daha bir zevkli geçebilirdi!

Sonra, bir Ankara türküsü var ki, Türkiye’yi hiç bilmeyen biri olsanız, Ankara’nın şöyle denize nazır, Ege sahilinde bir yerleşim birimi olduğunu sanırsınız. Ne diyor türküde: Denize dalmayınca / Bir balık almayınca / Biz buradan kalkmayız / Gök kandil omayınca / Denize dalayım mı / Bir balık alayım mı / Ay battı güneş doğdu / daha yalvarayım mı?

DENİZİN DİBİNDE HATÇAM, BURDUR TÜRKÜSÜ

İçinde deniz geçen bir türkü de “Denizin dibinde Hatçam / Demirden evler / Ak gerdanın altında da / Çiftedir benler” sözleriyle de tanınan türküdür. Çoğunun denizden dolayı Antalya yöresine ait sandığı bu türkü, esasında denizle ilgisi olmayan Burdur’a aittir. Türkü, Burdur’a bağlı Arvallı (Bağsaray) köyünde yaşanmış bir hikâyeyi anlatır.

Örneklere devam edelim. Mesela, “Urfa’ya paşa geldi” türküsü hangi yörenin dersiniz? Tabii ki Urfa demeyi düşünüyor olabilirsiniz; ama türkü Van yöresinin� “Erzurum’dan çevirdiler yolumu” ise Erzurum ya da o bölgedeki bir şehrin değil, Afyon Emirdağ’ın� Yine “Erzurum dağları kar ile boran” uzun havası Malatya yöresinin; “Erzurum’da bir kuş var” türküsü de komşu Erzincan’ın�

Her devirde insanları kendine çekmiş olan İstanbul da adını verdiği türkülerin bazılarına ev sahipliği yapamamıştır. Mesela, “Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun?”, Kayseri; “İstanbul’a ısmarladım fesimi”, Ağrı; “İstanbul’un konakları köşeli” ve “Ah İstanbul sen bir han mısın?” ise Kütahya türküleridir. Aslında Manisa türküsü olan “Bursa’da eylendim biraz”da ise Bursa’nın dışında Sofya, Rumeli ve İstanbul isimleri de geçer!

SARIKAMIŞ AĞIDI ASLINDA KAYSERİ TÜRKÜSÜ

Enver Paşa’ya istida sunulan ‘Sarıkamış uzun havası’ ise Kars değil, Kayseri yöresine aittir. Yine ‘Ey Üsküdar, Üsküdar gezdim sokaklarını’ diye terennüm eden kişi bir İstanbul kalem efendisi değil, Konyalı bir Anadolu çocuğudur. ‘Dinar yolu’ türküsü, kim bilir hangi sevgilinin ardından o yolları aşındıran bir Antalyalı’ya aittir. ‘Sivastopol önünde yatan gemiler’ türküsündeyse Kırım uğruna yapılan savaşlardan biri söz konusu. Ama türkü Kırım’ın hayli uzağına; Çankırı yöresine ait! ‘Yaylalar içinde Erzurum yayla; şehirler içinde Gonya’dır Gonya’ türküsü de ne Erzurum’a ne de Konya’ya aittir; bir Kırıkkale türküsüdür�

Köroğlu mahlaslı “Tokat ellerinden” türküsü Gaziantep yöresinindir. Yine “Benden selam olsun Bolu Beyine” diye başlayan türkü ise Bolu değil, Kastamonu türküsüdür. “Ben giderim Batum’a” diye başlayan türkü ise bir Sinop türküsüdür esasında.

Rahmetli Barış Manço’nun meşhur ettiği “Bağdat’ın içine girilmez yastan / Her ana doğurmaz böyle bir aslan / Kelle koltuğunda geliyor Kars’tan / Allah Allah deyip geçer Genç Osman�” türküsü ise ne Bağdat ne de Kars’a aittir; bir Aydın türküsüdür� Bir İzmir türküsü gibi algılanan “İzmir’in içinde al yeşil bayrak / Bir yanın bal olmuş bir yanın kaymak” adlı türkü ise aslında bir Sivas türküsüdür. “Diyarbakır bu mudur / Desti dolu su mudur?” türküsüyse bir Urfa türküsüdür�

ÇANKIRI TÜRKÜSÜNDE İSKELE BAŞI!

Örnekler bu kadarla sınırlı değil tabii ki. Söz gelimi “Samsun iskele başı / hilaldir yârin kaşı” türküsü, Samsun’u geçtik, bir sahil şehrinin bile değildir, Çankırı yöresinindir. Adana’dan söz eden iki türküye baktığımızda da ilkinde “Adana’ya bir kız geçti gördün mü?” diyen bir Niğde türküsünü, ikincisinde ise “Adana’da biter taze arpalar” diyen bir Kırşehir türküsünü görüyoruz. Türkü Kırşehir’in ama arpa Adana’da imiş. Zira türkünün yakıldığı yıllarda Orta Anadolu’da büyük bir kıtlık baş gösteriyor ve Türkmenler, Çukurova’daki arpalardan alabilmek için yollara düşüyor.

Bir Azerbaycan türküsü olan “Allam Alam” ise coğrafi bölge olarak Samsun’dan söz eder. “Bırahot’a bindim sürdüm Samsun’a / Açtım penceremi baktım her yana / Samsun’un kızları dönüp ceylana / Uyan uyan, o gözleri maralı�’” Deniz yolunun yoğurduğu bir başka türküde “Şu İzmir’den gelir Lemse Vapuri / Kızlar çalar zilli de maşa santuri” derken, siz geminin İzmir’den gelişine aldanmayın. Çünkü bu türkü, Trabzon yöresinin türküsüdür.

Bir Ürgüp türküsü ise buram buram Tokat kokar âdeta: “Tokat’a varmadın mı / Sen gelin olmadın mı? Tokat yolu düz gider / Bir incecik kız gider�” Bir Bilecik türküsünde de “Edirne’den geldim geçtim / Eğildim suyundan içtim” derken; Çorum yöresinin bir türküsü ise “Elma aldım Bartın’dan / Tabancam var altından�” demektedir.

BURASI HUŞTUR MU, MUŞTUR MU?

Ve Yemen Türküsü� Yemen öyle büyük bir acıdır ki Erzincan’dan Sivas’a, Erzurum’dan Osmaniye’ye, Azerbaycan’dan Elazığ’a, Urfa’dan Rumeli’ye kadar memleketin pek çok yerinde değişik ya da benzer Yemen ağıtları, türküleri yakılmıştır. Ancak bunlar arasında en bilindiği Muş yöresine ait olandır. Türküde geçen ‘Burası Muş’tur’ ifadesinin “Burası Huş’tur” olması gerektiği ile ilgili iddialar ortaya atılmış ve türkünün Muş yöresine ait olmadığı ileri sürülmüştü. Ancak Muş Valiliği’nin yaptırdığı araştırmalarla eserin Muş türküsü olduğu ispatlanmaya çalışıldı. Yemen isyanları sırasında Muş vilayeti ile Malazgirt, Varto ve Bulanık ilçelerinden giden ve dönemeyen gönüllülerin varlığı; türküde geçen Mongok (Çayı), şivan, Karasu gibi Muş’a has ifadeler ve türkünün gidenler değil, gönderenler tarafından yakılmış olması, buna delil olarak sunuldu:

“Havada bulut yok bu ne dumandır / Mahlede ölüm yok bu ne şivandır / Bu Yemen elleri ne de yamandır / Ano Yemen’dir gülü çemendir / Giden gelmiyor acep nedendir / Burası Muş’tur yolu yokuştur / Giden gelmiyor acep ne iştir / Mongokun suları ovaya akar / Ağam asker olmuş yüreğim yakar / Gözlerim kan çanak ağama bakar / Saçımın telini edem hedayet / Günahım yoğtur ki dilem nedamet / Muş’tan başka yoğ mu burda velayet / Karasu uzanır sıra söğütler / Yüzbaşım oturmuş asker öğütler / Yemen’e gidiyor baba yiğitler�”

Bu arada, Yemen isyanlarının uzun yıllar devam etmesi ve her yöreden Mehmetçik’in oraya gitmiş olması nedeniyle türkünün değişik yörelerdeki uyarlamaları da elbette olmuştur.

Netice olarak, türkülerimizin her biri Anadolu’yu, Trakya’yı, hatta Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Kırım’dan Yemen’e kadar geniş bir Osmanlı coğrafyasını anlatıyor. Türkülerin hikâyesini, hangi yöreye ait olduğunu bilmek, onların lezzetini daha da artırıyor. Bundan sonra ‘Çanakkale içinde’ türküsünü Kastamonu, ‘Denizin dibinde Hatçam’ı Burdur, “Urfa’ya paşa geldi” türküsünü Van, “Erzurum’dan çevirdiler yolumu” eserini Afyonkarahisar türküsü olarak dinlemeye ne dersiniz?
Son bir tavsiye de daha çok pop, hip hop, rap türü müziklerle büyüyen yeni nesle: Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi romanındaki tutsak han gibi, bir çoban veya sanatçıdan fark etmez, ölmeden önce bir türkü dinlemeye ne dersiniz!?

Orhan Hakalmaz (sanatçı): Türkülerin çeşitliliği göç, evlilik ve askerlikten

İçinde geçen şehirle yöresi farklı türkülerin en meşhuru “Çanakkale içinde” türküsüdür. Ama çok da şaşırmamak lazım bu duruma; zira türkülerin doğasında var bu. Üç ana sebep türkülerin çeşitliliğini etkilemiştir. Bunlar askerlik, evlilik ve göçtür. Göçün de savaş, sürgün gibi sosyal sebepleri ile iktisadi sebepleri vardır. Bu gibi durumlar türkülerin coğrafyasını etkilemiştir. Biz aynı türkünün değişik yörelere mal oluşuna varyant diyoruz. Mesela, bir Ege türküsü olan İki Keklik’in Elazığ varyantı da vardır. Genelde aynı türkünün askerlik, göç gibi sebeplerle başka yerlere gidenler tarafından yaşatılmasıyla oluyor bu. Bence bu özellikler türkülerin birleştiriciliğini gösterir. Bir Karadenizli severek, bir Ege türküsü dinleyebilir. Farklı siyasi görüşlerden insanlar aynı türküden aynı hazzı alırlar. Hatta türküler sadece Türkiye ile mahdut değildir, türkülerin sınırları Türkiye’nin sınırlarının da üzerindedir. Bu anlamda Türk’ün var olduğu her coğrafya da türkü de vardır.

Ayrıca yeri gelmişken ifade etmek istediğim birkaç şey daha var. Türkülerin üstatları birer birer aramızdan ayrılıyor. Bu insanlar, tabiri caizse, SİT alanı gibiler. Bu yüzden vakit kaybetmeksizin TRT, Kültür Bakanlığı, MESAM iş birliği yapmalı, türkü arşivi konusunda net adımlar atılmalı.

Bu arada yine sıkça kullanılan bir yanlışı da düzeltmek isterim. Şovenist bir yaklaşım gibi algılanmasın ama söylemezsek de haksızlık yapılmış olur. Mesela deniyor ki Kürtçe türkü söylendi, Rumca türkü söylendi, Ermenice türkü söylendi... Kürtçe, Ermenice, Rumca, Arapça türkü olmaz. Türkünün adı üzerindedir zaten, Türkî demektir. Yani Türk’e ait... Bu bilimsel bir sonuçtur zaten. Türkü Türkçedir; diğerlerinin de kendi dillerinde isimleri vardır belki ama doğrusu Kürtçe türkü değil, söz gelimi Kürt halk şarkısı ya da Ermeni halk ezgisi gibi bir şey olmalıdır.

Şükriye Tutkun (sanatçı): Türküler hepimizin

Aslında konu ilginç görünüyor; ama mesela “Çanakkale içinde” türküsünün Kastamonu’ya ait olmasına rağmen Çanakkale yöresininmiş gibi algılanması bir haksızlık olarak görülmemeli. Ya da “Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun?” türküsünün Kayseri’ye ait olması tuhaf karşılanmamalı. Çünkü bunlar sosyal hadiselerin ürünüdür. Özellikle göç ve askerlik, türkülerin doğuşunda çok etkili olmuştur. Neticede yârini İstanbul’a yollayan sadece Kayserili değildir ki ya da evladını Çanakkale’de şehit veren sadece Kastamonulu bir anne değildir ki? İşte bu yüzden türküler Rumeli’den Anadolu’ya, Kırım’dan Azerbaycan’a bizim var olduğumuz coğrafyaların ortak ürünüdür. Türkünün memleketçiliği olmaz, türküler bu anlamda birleştiricidir. Hani, gerçek hayatta yan yana gelemeyen bizler aynı türkünün nağmelerinde aynı hisleri yaşarız. Mesela benim de söylediğim “Gaziantep yolunda” türküsü hakikaten Gaziantep yöresinindir ama bu türküyü Antep’te askerlik yapan bir Bursalı da yazabilirdi pekâlâ. Çünkü hislerin dili bir... Bu yüzden türkünün yöresine değil, yüreğine bakmak lazım, bizi birbirimize bağlayan bu türküler hepimizin�

 

keyloger

Müdavim
Katılım
4 Ocak 2008
Mesajlar
13,267
Reaksiyon puanı
233
Puanları
63
Konu güzelmiş ama üstünden ne kadar zaman geçmesine rağmen kimse cevap yazmamış. :D

Özellikle şu Burası Muş'tur u merak ediyordum. Öğrenmiiş oldum. :)
 

YST

Asistan
Katılım
6 Ağustos 2008
Mesajlar
121
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
yarim İstanbulu mesken mi tutdun Kayseri buna çok şaşırdım bir Kayseri li olarak bilsem her yerde Kayseri yöresine ait olduğunu söylerdim bu TÜRKÜNÜN
 
Üst