Okuyabilmek

Bu konuyu okuyanlar

BaRY

Profesör
Katılım
27 Aralık 2007
Mesajlar
1,635
Reaksiyon puanı
12
Puanları
38
Yapılan tespitlere göre en az okuyan milletler arasındayız.

Ne acı ne düşündürücü ne ürpertici bir gerçek!

Hangi noktadan sonra ve ne ölçüde Batılı olduğumuz tartışılabilir. Fakat başlangıçtan beri ve büyük ölçüde Doğulu olduğumuz tartışma üstü bir gerçektir. Doğulu ve Müslüman Doğuluyuz. Bunu geregince bilsek ve baştan beri iyi değerlendirebilseydik, Batı lokomotifine yük vagonu olmanın acıları içinde kıvranma yerine, Doğu vagonlarına lokomotif olabilirdik.

Ne yazık ki, olmadı.

Doğu toplumları; dini yanlış anlamayarak, din gerçeğini yozlaştırmayarak yürüdüklerinde yükselir ve mutlu olurlar. Çünkü Doğu insanı aşk ve gönül insanıdır. İç dünyası Iblis'e değil, Âdem'e dosttur. Üzerinde olduğumuz gerçek, özellikle Müslüman Doğu için bir matematik gerçek görünümü arz eder.

Müslüman dünya, din mirasının en mükemmel ve en son kaynağı Kur'an'ı, gereğince anladığı zamanlarda ilim, düşünce, estetik ve refahta bugün Batı ile arasında aleyhine belirginleşen tabloyu lehine belirginleştirmişti. İslam Doğu'nun başkenti Bağdat'ta Müslüman şehirliler çalar saatle uyanırken, Batılılar, yıkanmayı bilmiyor ve hayvanlar gibi topraktan kök söküp yiyorlardı.

Bugün Haçlı işgali altında bulunan Bağdat’a durum sadece bu da değildi. Batı’yı eski Yunan’la tanıştırıp rönesansın tohumlarını atan eski Yunan metinlerini Batılılara öğretenler, o günkü Müslüman başkenti Bağdad’da Müslüman yönetimince kurulan akademilerdeki edebiyat ve felsefecilerdi.

Daha sonra ne oldu? Tembellik, feragat ruhunun pörsümesi, Kur’an’ın egemen kılmak istediği aklın prangalanması, bilim ve düşünceyi boğan tarikatların İslam dünyasını bir ahtapot gibi kuşatması Doğu'yu kucağına aldı ve dünün mutluluk, yükseliş, öncülük gibi değerlerin ilham kaynağı olan din; sancıların, kavgaların, yerinde saymaların ve zavallılıkların telafisi için kalkan yapılan bir istismar kurumu haline geldi.

Sebep; bize göre, Kur'an'ın ilk emri, ilk kelimesi yani, bir tür yapı hücresi olan “Oku” emrinin Müslüman'ın rüyalarını, dünyalarını, gönlünü, beynini ve günlük hayatını yönlendiren bir kutsal motor güç olmaktan çıkışıydı. Dünün; matematikten astronomiye, tıptan metafiziğe kadar bütün ilimlerinin kurucuları olan nesiller, başını çektikleri kervanın gerisinde kalmış, nal ve tezek toplamaya başlamışlardı.

Oku emrinin fitilini yaktığı ve parıltılarıın ufuklara yükselttiği yürüyüş aşkı sönmüştü.

21'inci yüzyıla girmiş bulunuyoruz. Otoritelere göre bu, sanayi toplumundan bilgi toplumuna giriş veya geçiş olarak değerlendiriliyor. Bunun bir anlamı da, bilginin yaygınlaştırılması olacaktır. O halde, önümüzdeki yıllar eğitimin, üniversitenin ön plana çıkması, insanın mutluluğu yolunda kültürel tatminin yeniden değerler listesinin başına oturması yılları olacaktır.

Kitap, yeniden en yüce değer olacaktır.

Bunun, daha kısa bir cümle ile ifadesi şudur, sevgili okuyucularım: "Oku" emri, yeniden öncelik kazanıyor.

Kur'an bağlıları için bu, hem bir bahtiyarlığın hem de bir ürperiş ve üzüntünün habercisidir. Bir bahtiyarlığın habercisidir; çünkü Tanrısal kitabın ilk emri çağın öne çıkan değeri olarak belirginleşmiştir. Bu olgu, bir ürperişin de habercisidir; çünkü bu, "Oku" emriyle bağlantısı asgariye inmiş bir İslam dünyasının kendi değerler kaynağına ne denli ters düştüğünün acı bir belgelenişidir...

Kur'an'la beyin ve gönül dostluğu olanlar bilirler ki, "Oku" emri, gazete okumaktan, göklerin sırrını okumaya kadar bütün bir ilim-fikir-hikmet-estetik dünyasını kaplar. Başka bir deyimle,"Oku" emriyle bize, insan, evren, vahiy kitaplarının okunması, yorumlanması, değerlendirilmesi, eşya ve olayların, tüm varlığın didik didik edilmesi görevi yüklenmiştir.

İslam-Doğu, artık öğrenmiş olmalı ki, zaman ona, bağlı olduğu Kitab'ın ölümsüz tespitlerinin, yaşanan bütün devirlerin üstünde ve önünde gittiğini göstermiştir. Öğrenmiş olmalı ki, "ilim Çin'de de olsa gidip alınız" diyen Peygamber’in buyruğuna ters düşerek, evinin içine, elinin altına girmiş ilimleri bile değerlendirememenin faturasını ödemek çok ağır istiraplara mâl olmaktadır. Amerikalı yazar Henry Clausen'in, esası bakımından Kur’an kaynaklı olan şu sözünün ölümsüzlügü, zaman tarafından bir kez daha doğrulanmıştır:

“Öğrenmek pahalıdır; ama cehalet çok daha pahalıdır.”

İnsanin üstünlüğü, onuru evrensel olduğu için, onun cehalete yenik düşmesinin doğuracağı musibetler ve felaketler de evrensel olacaktır. Çünkü insanın onurunun da gücünün de zeminini bilgi oluşturuyor. Büyük Sokrat'ın büyük sözlerinden biri de, onun, "Bilen insanın bilgisiz insana üstünlüğü neye benzer?" sorusuna verdiği şu muhteşem cevaptır:

“Bilgi sahibi insanin cahil insana üstünlüğü, diri insanın ölü insana üstünlüğü kadardır.”

İslam Doğu'nun insan, hayat ve evrene bakışını mutlu ve bereketli sonuçlara kaynaklık edecek duruma getirmenin yolu, ilkeleri, adresleri, kodları Kur'an'da verilmiştir. Bu kodları yakalamak için Kur’an’ı Kur’an’ın istediği gibi okumak lazımdır. Yani tedebbür (derin derin düşünmek) suretiyle okumak lazımdır. Yani herkesin kendi dilinde anlayarak okuması lazımdır.

Arap alfabesinin harflerini iyi telaffuz etme hüneri kazanmayı Kur’an okumak sanma gafletinin aşılması lazımdır.

Bütün bunların gerçekleşmesi için de Kur’an üzerindeki Arapçı hurafe tasallutuyla, Washingtoncu, Brükselci işbirliği tasallutunun kaldırılması kaçınılmazdır.

Yaşar Nuri Öztürk
 

Son mesajlar

Üst